İç huzur arayışı olarak felsefe

AÇIK GÖRÜŞ KİTAPLIĞI / MURAT GÜZEL / [email protected]
16.09.2012

Soktares’ten Aurelius’a, Wittgenstein’dan Nietzsche’ye “felsefeyi bir yaşam tarzı olarak gören” pek çok felsefeciyi ve düşüncelerini tanıtan Hadot, Foucault’yla da özel bir tartışmaya giriyor.


İç huzur arayışı olarak felsefe

Felsefe ile hayat arasındaki ilişkiler her zaman bir tartışma konusu olagelmiştir. Felsefenin hayat için değeri, erdemli bir yaşam sürmeye felsefenin verebileceği katkı ya da zarar felsefe tarihinin en gözde, en sürekli ve elbette en girift temalarından biridir.

“Fildişi kulesine çekilen düşünür” tiplemesinden “organik aydın” figürüne kadar düşünce tarihinde düşünce ile hayat ve mücadele arasında kurulan bağlantılar sadece Batı tarzı felsefede değil, diğer medeniyet havzalarının felsefi düşünüşlerinde de önemli bir yer tutar. Filozof ile münzevi, ermiş ile bilge kişilikler arasında kurulan paralellikler, felsefe ve din gibi toplumsal kurumlar arasında yer yer yaşanan gerilim, çatışma, rekabet, uzlaşma, hizmet eylemleriyle de beslenir.

Düşüncelere gark olmuş ve hayattan soyutlanmış bir insan teki olarak filozof ile hayata gömülmüş bir birey olarak filozof aynı kişi midir? Aynı kişilerse aralarında oluşan farkın felsefe açısından değerlendirilmesi nasıl yapılabilir? Felsefi hayat diyebileceğimiz ve normal insan hayatından ayrıksı bir yere koyacağımız bir hayat tarzı var mıdır? Varsa bu hayat tarzını hangi felsefe ekolü nasıl temsil veya temellük edebilir?

20. yüzyılın en önemli birkaç filozofundan biri olan Michel Foucault’un yakın arkadaşı Pierre Hadot, Ruhani Alıştırmalar ve Antik Felsefe adlı kapsamlı eserinde adeta kapsamlı bir felsefe tarihi kaleme alıyor. Soktares’ten Marcus Aurelius’a , Wittgenstein’dan Nietzsche’ye “felsefeyi bir yaşam tarzı olarak gören” pek çok felsefeciyi ve düşüncelerini tanıtan Hadot, dostu Foucault’yla da özel bir tartışmaya giriyor.

‘Sürüden azat olmak’

Hadot, kendi felsefesini şöyle özetliyor: “Tüm ekollerin, hatta septiklerinkinin bile, felsefenin sonu [amacı], ciddiyet ve varoluşun yüceliği duygusu olarak önerdikleri bireysel kader ve ruhani ilerleme kaygısı, ahlaki gerekliliğin uzlaşmaz doğrulaması, meditasyona çağrı, bu içsel huzur arayışına davet; bana öyle geliyor ki Antik felsefede asla aşılmadı ve hâlâ canlıdır. Bazıları bu davranışlarda belki de bir kaçış tavrına, insan ıstırabından ve sefaletinden sorumlu olmamızı gereken vicdanla uyumlu olmayan bir kafa dinlemeye tanık olacaklar ve filozofun böylece dünyaya çaresiz olarak yabancı kaldığını düşünecekler. En yalın haliyle, Georges Friedmann’nın, 1942 tarihli, adalet kaygısını ve ruhani çabayı uzlaştırma olasılığını sezdiren ve bir antikçağ stoacısının şöyle diyebileceği, şu güzel metninden alıntı yaparak cevap vereceğim: ‘Havalanmak her gün! En azından bir saniye, kısa olsa bile olur, yeter ki dolu dolu olsun. Her gün bir ‘ruhani alıştırma’- tek başına ya da kendisi de düzelmek isteyen bir adamın eşliğinde... Süreden azat olmak. Kendini kendi tutkularından arınmaya zorlamak... Kendini aşarak ebedileşmek. Kendi üzerine bu çaba gereklidir, bu hırs ise makul. Pek çokları kendilerini militan politikada, sosyal devrim hazırlığında tamamıyla yitirip gidenlerdir. Nadirleri, çok nadirleri ise, devrimi hazırlamak için kendilerini haysiyetli kılanlardır."

Eşkıyalığın tarihi

Eric J. Hobsbawm’ın klasikleşmiş eseri İlkel Asiler, köylü isyanlarından binyılcı hareketlere, mafia’ya, İspanyol anarşizminin isyancılığı ile köylü tasavvurlarına, İtalyan fasci’leri ile komünist hareketin ilişkisine, şehirlerde güruhların ayaklanmalarına ve 20. yüzyılın komünist işçi kalkışmalarına bakarak isyanın, eşkıyalığın tarihini ele alıyor. Avrupa’da eşkıyalığın, isyanın, ayaklanmanın siyasal hareketlerle nasıl buluştuğuna; dinsel inançların siyasal bilinçte nasıl akıp yaşadığına odaklanıyor. İlkel ile modern arasında varlığını sürdüren, dönüşse de yok olmayan bir direniş şeklinin hikâyesini anlatıyor; kan ve gözyaşı kadar efsane, iman ve ısrarın asi hikâyesini...
İlkel Asiler, Eric Hobsbawm, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim, 2012

Şeffaf ve kaotik toplum

Gianni Vattimo, en önemli kitaplarından birisi olan Şeffaf Toplum’da, postmodernlikten, iletişim toplumuna; mitten sanata, ütopyadan heterotopyaya büyü bozumundan, çözülmeye varan farklı ama temelde aynı hat üzerinde kurduğu yazılarıyla özgün yorumlarda bulunuyor. Vattimo’nun varsayımına göre tarihi ilerlemeci olarak görmek, onu ister istemez lineer olarak saymamızı sağlar. Oysa tek bir tarih yoktur, yalnızca geçmişin farklı açılarından yansıtılan imgeleri söz konusudur. Kitle iletişim araçları, toplumu daha “şeffaf” değil, aksine daha karmaşık hatta kaotik hale getirmekte, tüm özgürleşme umutlarımızı bir kaos ortamına sürüklemektedir.

Şeffaf Toplum, Gianni Vattimo, Çev. Ümit Hüsrev Yolsal, Say, 2012