İçeriden konuşmak

Dr. Necdet Subaşı / Din Sosyologu
4.08.2018

Bugün eksik olan içeriden konuşmaktır. İçeriden konuşmak evi terketmeden, kapıyı içerdekilerin yüzüne çarpıp çıkmadan, o gidiş gitmeden, irtidat etmeden söz almakta ısrar etmektir. İçeridekilerin birbirine söyleyecekleri çok olabilir.Eleştiriye ihtiyaç duyulduğunda aranması gereken, öğretici bilgi, koruyucu merhamet, geliştirici adalet ve hazmedici bir olgunluktur.


İçeriden  konuşmak

Türkiye değişiyor. Kurumlar, aktörler ve zihniyet örüntüleri her geçen gün daha bir farkedilir şekilde hızla dönüşüyor. Farklılaşmanın yerel ya da küresel dinamiklerden beslenen boyutları hakkında birbirinden farklı görüş ve yaklaşımlar var ve bunlardan her biri yeni durumun nasıl anlaşılması gerektiği hususunda gündelik söylem akışına hakim olmayı asla ihmal etmeyen bir çaba içinde kendi bakış açılarına uygun mecralarda konuşmaktan hiç de geri durmuyor.

Değişimin daha çok kurumlar düzeyinde ilerlediği söylenebilir ama aslında gerçekleşen hem bu değişimi motive eden hem de ona yeterli enerjiyi sunan zihniyet yapılarına bakmak daha bir önem kazanıyor. Gerçi gündelik hayat trajik bir altüst oluşla karşı karşıya değil, rutinler devam ediyor, prosedürler her zamanki gibi kendi bağlamında işleyişini sürdürüyor. Ama yine de alışkanlıklara, alışılagelmiş şeylere miadı dolmuş birer obje ya da fikir olarak bakmak pek çok kişi için şaşırtıcı ve yabancı gelebiliyor, durumu kavramak için daha derinlikli perspektiflere ihtiyaç duyulabiliyor. Eldeki hazır şablonlar, klişe formlar mevcut değişimi, açıklamakta yetersiz kalıyor. Ezber yaklaşımlarla ilerleyenler yolu tamamlayamıyor, gerçekliğin kodlarını göz ardı edenler mevzuya yabancı kalmaktan kurtulamıyorlar. Bununla birlikte gündelik hayatın bildik akışını değiştiren süreçlerin yapay, sathi ya da makyaj müdahalelerle açıklanamayacak bir derinlikte yeniden kurgulandığını görmeyi başaranlar hiç de az değil. Onlar da hepimizi ikna edebilecek yeni bir açıklama yolu seçmenin, yeni bir iz tutturmanın bildik zorluklarını yaşıyor ve görüşlerinde sık sık yalnız kalma ve bırakılma riski taşıyorlar.

Devlet yeniden yapılanıyor. Son birkaç 10 yıl içinde yaşanılan deneyimlerin bu yapılanmanın motor gücünü oluşturduğunda kuşku yok. Farklı siyasi evrelerden geçilerek ulaşılan yeni zeminin bugüne taşıdığı oldukça ağır ve bir o kadar da hacimli bagajda hemen herkesin bir şekilde etkilendiği darbeler, ihanetler, kayıp yıllar ve heyecanını çoktan yitirmiş hayaller var.

Değişen gerçekte ne?

Siyaset bu ağırlıklar üzerinde yeniden yapılanıyor. Devletin tepeden tırnağa bütün noktaları yeni rollerle, statü ve sorumluluk beklentileriyle birlikte ele alınırken bütün bunları eski kalıp yargı ve düşüncelerle karşılamak, onları bildik analizlerle açıklamak giderek daha çok zorlaşıyor. Parlamentonun yeri ve ağırlığı, yönetsel erkin misyon ve vizyon dünyası, vatandaşın devletle arasındaki mesafenin yeniden tayini ve her durumda dünyayla eşzamanlı bir şekilde işleyen geniş bir tahayyüle duyulan ihtiyaç yeni dönemin trendlerini yakalamakta belirleyici ana eksen ve sabiteleri oluşturuyor.

Değişimi kavramak her zaman zordur. Etrafta olup bitenleri hem onları ortaya çıkaran enerji ve tahayyülü hesaba katarak hem de ilerleme adımlarının kendini meşrulaştırmak için sık sık başvurduğu belli başlı değer ve ölçütleri her daim akılda tutarak çözümlemek gerekir. Dedikoduyla, gündelik akışkanlığa teslim olmuş magazin ilgileriyle devlet gereklilikleri hakkında bir yorum yapmak ve dahası bu yolla bir sonuca ulaşmak imkânsız olana yatırım yapmaktır. Siyaset bilimcilerin, politik kuramcıların ve entelektüellerin öne çıkan istikameti bütün yönleriyle ele alması ve olası sonuçlar hakkında toplumu sahici bilgilerle buluşturması gerekir.

Olup bitenleri soğukkanlı bir şekilde idrak etmeyi ve gelişmeleri makul bir şekilde çözümlemeyi ihmal eden aceleci bir analiz çabası toplumun ortak beklentilerini yansıtmaktan uzak bir çalakalemlik ruhuyla varlık kazanma telaşındadır. Sonuçta hiç de tatminkâr olmayan bir açgözlülüğe teslim olmak ve böylece geleceği muğlaklaştırmakla kalmayıp yanı sıra verili durumu da kompleks ve anlaşılmaz bir şekilde korkutucu birer kaotik zemin olarak mutlaklaştırmak söz konusu olmaktadır.

Değişenin gerçekte ne olduğu ve gidişatın yönünün neye tekabül ettiği bu sürecin belli başlı anahtar soruları arasında yer almaktadır. Siyasetin yeniden tahayyülü ve vatandaşlık rejiminin işleyişine dair yeni ve kalıcı prensipler hakkında toplumsal zemini tatmin edecek açıklamaları sürekli erteleyen bir strateji dedikodu ve söylentilere bel bağlamış bir müzakere ortamına meydanı teslim etmektedir.

Öte yandan siyaset kurumunun ister sağ ister sol olsun öne çıkan belli başlı aktörlerinin de sadece kendi politik tabanlarına ulaşabilecek bir açıklıkta kalmakta ısrar ederek, sürekli onaylanmış bir sadakat lehçesi içinde ürettikleri cevaplarla eldeki sorunları çözümlemeyebilecekleri iddiası her zaman beklenen büyük toplumsal buluşmayı akamete uğratmaktan başka bir çıkış yolu üretmemektedir. Sağdan ya da soldan ezber bozan geliştirici örnek çıkışların hemen her seferinde linç edilmesi de söz alma çabasını cesaretlendirmekten çok onu kararlı bir şekilde caydırmayı hedeflemektedir. Siyaset kurumu iktidar ve muhalefet bileşenleriyle birlikte yeni toplumsal yapı ve sosyal gerçeklik atlasının henüz tam olarak aşina olmadığımız parametreleri hakkında birbirini sürekli boşa çıkaran bir söylem kasırgasından hızla vazgeçip her durumda hayra alamet meşru buluşma zeminleri ve birbirini gözeten istinat noktaları üretmesi gerekir. Bu nedenle içinden geçtiğimiz sürecin belki de aşılması en zor etabı empati düzeyi yüksek bir dil kurma konusundaki çekince ve engellerle düğümlenmiş gözükmektedir. Ne var ki bu durum aşılması güç bir nokta değildir. Her zaman olduğu gibi bugün de yeni olanı kavramak ve hazmetmek için etrafımızdakilerden sadece sabır ve tahammül üzere olmalarını değil yanı sıra anlama ve öğrenme çabalarını da makul bir düzeyde tutabilmek için uygun bir müzakere diline emek vermelerini de beklemek gerekir. Bu sürecin parçası olma iddiası taşıyan herkes için aynı ölçüde geçerli bir sorumluluk ve ödevdir.

Eleştiri mevcut duruma ilişkin bir durum tespiti ve olması gereken iyinin önerilmesi konusunda belki de en elverişli bir müzakere etabıdır. Eleştirirken hem kendi durduğumuz yeri açığa vururuz hem de muhatabımız hakkındaki beklentilerimizi dile getirmiş oluruz. Eleştirinin düzeltme, onarma, tasfiye etme ya da reddetme gibi her bir durumda işlevsel sayılabilecek yönlerinden söz edilebilir ve her bir insan teki de sonuçta en başta eleştiri gücünü kullanmak suretiyle kendine olan özsaygısını, millete olan borcunu ve hayat karşısındaki ideallerini tutarlı bir şekilde yeniden yeniden kurgulamış olur. Sınanmak, tartışılmak ve bir değerlendirmeye tabi olmak müzakere süreçlerini dikkatle takip edenler için gerçek bir nimet olarak her zaman el üstünde tutulmayı hak etmektedir. Eleştiriyi vurucu ve yakıcı bir silah olarak kullanmayı tercih edenlerin aksine onu yapıcı ve onarıcı bir katkı olarak devreye sokanlar en başta boğuntu duygusundan, geleceğe yönelik belirsizlik kaygısından ve tabii ki en çok da kendi sorumluluğunu müdrik bir söz alma cesaretinden huzur duyacaklardır.

Sakin ve hakbilir eleştiri

Eleştiriyi daha baştan acıtıcı bir tahakküm, zemmeden bir nefret ve nefes aldırmayan bir itiraz kültürü içinde tanımlayan müfrit bir hazırlığın her şeyden önce iflah olmaz bir düşünsel fettanlığa kapı araladığı kesin. Eleştiriyi sakil bir edebiyata teslim edenler kadar tenkit karşısında kendini müstağni saymak da sorunlu ve hiç kuşkusuz hastalıklı bir evrene işaret ediyor. Sakin ve hakbilir bir eleştiri edebiyattan siyasete, dinden sanata hemen her alanda geliştirici ve besleyici özellikleriyle en çok talep edilmesi gereken bir tavır olması gerekirken günümüzde sıkça rastlanılanı maalesef yıkma, çökertme ve buharlaştırma üzerine kurulu. Eleştiriyi talep edilen bir fazilet olarak karşılama çabası bir kez ihmal edildiğinde yerini kalemşörlüklerin, saldırgan öfke akınlarının ve sıra dışı muamelelerin hükümferma olduğu bir kötürümleşme süreci almaktadır.

Bugün eksik olan içeriden konuşmaktır. İçeriden konuşmak evi terketmeden, kapıyı içerdekilerin yüzüne çarpıp çıkmadan, o gidiş gitmeden, irtidat etmeden söz almakta ısrar etmektir. İçeridekilerin birbirine söyleyecekleri çok olabilir. Dinleyenin de kulak verenin de söz alanın da itiraz edenin de yüksek bir olgunluk içinde durumu kavramak için emek vermesi gerekir. Türkiye kocaman bir evdir ve bugün “başka Türkiye yok” ifadesi her zamankinden daha büyük bir anlam ve değer ifade ediyor. Gerçeğe olan inancımız, uygun olmayan gidişatı konuşmak için evin içinde ısrarlı bir şekilde konuşmamızı gerekli kılar. Eleştirinin namusu onun başka gerekçelerle kirletilmesine, gücünün zayıflatılmasına izin vermemeyi gerektirir. Gücü elinde bulunduranların onu kaybettiklerinde sığındıkları hayıflanma edebiyatı her şeyden önce dışarıdan konuşmaktır ve bu noktada konuşanların dertleri hakkında artık yorumlar muhtelif olacaktır.

Bu gibi durumlarda en kötücül olanı insanın karnından konuşmayı seçmesidir. Karnından konuşmak ne dediğimizin bizzat kendimiz tarafından bile bilinmemesidir. Lafı çeşitlendiren ve türlü dil oyunları içinde sözümona hem söylenen hem de susan bir ahlaki tercihin hemen her durumda çelişik bir tavrı yansıttığı aşikârdır. Eleştiriye ihtiyaç duyulduğunda aranması gereken, öğretici bilgi, koruyucu merhamet, geliştirici adalet ve hazmedici bir olgunluktur.

[email protected]