İçinizdeki silahlı solu ıslah edin!

M. Mücahit Küçükyılmaz / Yazar
4.04.2015

Berkin Elvan’ın katillerini tespit etmeye en çok yaklaşan ve davanın beşinci savcısı olan Mehmet Selim Kiraz, Berkin Elvan için adalet isteyen maskeli militanlar tarafından rehin alındıktan sonra şehit edildi.


İçinizdeki silahlı solu ıslah edin!
Bu cümle bile ne tür garabet bir gündeme sahip olduğumuzu gösteriyor. Bir başka garabet ise, savcının katledilmesinin ardından konuya nasıl yaklaşacağını şaşıran sol-sever muhalefette ve merkez medyada yaşandı. Seçim öncesi son performansların icrasına başlarken, kavgada yumruk sayılmaz hesabı her türlü krizi fırsata çevirmeye çalışmak, arada baltayı taşa vurmak anlamına da geliyor.
 
Geçen yıl Eylül ayı başında, Türkiye’deki kutuplaşma ortamında muhalefetin sorumluluğuna değinen “Yenilgi yenilgi büyüyen hezimet” yazısında şuna benzer ifadeler kullanmıştım: “Efkâr-ı umumiyenin tercihi ve gözü önünde gerçekleşen bir demokratik yarışı kaybeden siyasetçinin yenilgiyi kabul etmeme gibi bir sorumsuzluğu olamaz. Demokrasi oyununun kurallarını zor ile bozmaya çalışan, sürekli iç ve dış vesayet odaklarına selam yollayan bir siyasal aktör bunun bedelini kişisel olarak değil, bütün bir topluma ödetmiş olur. Siyasetin imkânını kullanmayı reddeden bir muhalefet, hem kendi siyasal varlığını tehlikeye atar, hem de peşindeki kitleyi derin bir çaresizlik ve tükenmişlik duygusuna iter. Bunun anlamı, sokağa toplanma, yer altına inme veya dağa çıkma gibi demokratik teamül dışı tehlikeli davranışların teşvik edilmesidir.”
 
HDP’nin şiddet dili
 
Çok geçmeden ülkede siyasetçi sorumsuzluğunun nelere mâl olabileceğini gösteren ve Kobani’yi bahane eden 6-7-8 Ekim olayları yaşandı. Çözüm sürecini sadece dağdan inmek değil, sonrasında şehirleri yağmalamak olarak gören bir muhalefet anlayışı, kaybedilen canların, yara alan kamu güvenliğinin ve maddi zararın hesabını vermeksizin arz-ı endam etmeyi sürdürüyor. Üstelik Türkiye’nin partisi olma yolunda ilerlemeye çalışan bu etnik hareketin siyasal kanadı, hâlâ silah bırakma ihtimalinin gerginliğini taşımakta zorlanan bir görüntü veriyor. Gerginliğin getirisini tek bir aktöre bırakmak istemeyen ana muhalefet ise, kentli Kemalist kitleyi kaybetme korkusundan olsa gerek, HDP’nin şiddet dilini taklit ederek seçim öncesi avantaj elde etmeyi planlıyor. Bu bağlamda, Berkin Elvan davasına bakan Savcı Kiraz’ın, ülke geneline yayılan şaibeli bir elektrik kesintisini müteakiben, DHKP-C’li teröristler tarafından 8 saat rehin tutulduktan sonra şehit edilmesi bir dönüm noktası teşkil ediyor. Zira ana muhalefet lideri, etrafındakiler ve özellikle sosyal medyada klavye patlatan sol kitle süreç boyunca çok kötü bir sınav verdi. 1970’lerden beri kendi acısını kutsayan, başkalarının acısını yok sayan; eliyle işlediği cinayetleri arşive kaldırmaya çalışıp kendi ölülerini seküler şehit mertebesine yükselten devrimci solun aymazlığı CHP liderinin Twitter’da paylaştığı şu mesajlarla bir kez daha canlandı: “Savcının göz göre göre rehine alınmasını izleyen hükümet ve istihbarata sormak istiyorum; Bayrak, flama, silah, plastik kelepçe gibi eylem araçları ile adliyeye nasıl girildi? 
 
Bu malzemelerin adliyeye sokulmasında yaşanan elektrik kesintisi etkili mi olmuştur? Yoksa elektrik bu iş için kasıtlı mı kesilmiştir? Hükümetin kesinti sonrası ‘Terör saldırısı olabilir’ açıklaması, rehin alma olayında parmağı olduğunun göstergesi midir? Bir ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı, vazifesi olmayan işlerle uğraşırsa, Cumhuriyet’in savcılarının odası da davulla zurnayla basılır!”
 
Durumun vahametinden mustarip olmak bir yana müstefit olmak için söylendiği açıkça görülen bu ifadeler, şehit savcıya usulen dilenen rahmetin ardından Başbakan Davutoğlu’na yönelik eleştirilerle devam ediyor.
 
Öteden beri, silahlı sola terörist muamelesi yapmayıp sempati besleyen merkez medyada ise ibretlik manzaralar ortaya çıktı. Rehin olayı sırasında teröristlerle telefon bağlantısı kurabilecek bir hukuka sahip olduğu anlaşılan, savcının kafasına silah dayanmış haldeki görüntülerini fütursuzca manşete çeken, sanki Taksim’de pankart asmış gibi teröriste ısrarla eylemci diyenler... Bazen şehit savcıya utangaç bir rahmet dileğinde bulunanlar da oldu elbette, ancak özellikle Gezi sürecinde açığa çıkan şiddeti meşrulaştıran Mirgün Cabas, Koray Çalışkan, Banu Güven gibi kalemşörler kendilerini tutamayıp içlerindeki DHKP-C sevgisini faş ettiler. Siyaseti eleştirmeyi siyaset üretmek zanneden, söylemini salt iktidar düşmanlığı üzerine kuran, dolayısıyla yapıcı-inşacı bir performans sergileyemeyen muhalefet ve onun destekçisi aktörler nasıl PKK’nın silah bırakma ihtimalinden tedirgin oluyorlarsa, onun yerine ikame edilmek istenen DHKP-C’nin silaha sarılmasından da aynı şekilde medet umuyorlar. 
 
Oysa bu satırlarda, mesela CHP’nin arada kaynayan ön seçim girişimini dile getirmek ve tartışmak mümkün olabilirdi. Kılıçdaroğlu’nun ilk kez bir seçim kazandığı ön seçimlerde, düşük oy alan Baykal, Sav, Sarıgül gibi bir dönemin ağır topları üzerinden eski CHP’nin tasfiye süreci devam ediyor. İkamet sorunu nedeniyle yine oy kullanamayan Kılıçdaroğlu, öncelikle hangi mekâna, toprağa, ülkeye ait olduğu konusundaki kafa karışıklığını gidermeli. Mesele, nüfus kaydının bulunduğu yer sorununu aşan bir mahiyet kazanmış durumda. Ayrıca bu liderlik anlayışı ve destekçi medyadaki kanaat önderi kitle ile CHP’nin “Türkiye’nin partisi” olması çok zor görünüyor. Şiddet dilinin esir aldığı bir muhalefet, dağı veya sokağı çare olarak görüyorsa, elbette siyasetin imkânını kullanmak da iktidar partisine kalır.
 
İçinizdeki silahlı solu ıslah edin lütfen ve sonra halktan oy isteyin!
 
Büyük ölçüde CHP ile HDP destekçisi olan ve bu partilerin kanaat önderi takımını oluşturan merkez medyada sol teröriste şirin çocuk, elindeki silaha oyuncak, katlettiği kişiye de yok muamelesi yapan güruh, muhalefetin en önemli sorunu olarak öne çıkıyor. Kendi acısına kulak kesilip başkalarının acısına sağır kalan, içinde devrim geçince bütün cümlelerin kutsal, eylemlerin mubah olacağını, bütün silahların mermi yerine çiçek fırlatacağını sanan bu solak siyaset temsilcileri şimdilerde dağdaki şiddet ile sokaktaki şiddeti bitiştirmeye çalışıyor. Toplumu bölme pahasına girişilen bu çaba, kuvvetle muhtemel, CHP’nin karşısına sandıkta büyük bir maliyet olarak çıkacak. 
 
Zira milletin oy kullanacağı son seçim, parti delegelerinin oy kullandığı ön seçime benzemez.