İdeolojik bir devlet cumhuriyet değildir

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
21.05.2022

Cumhuriyet adına milletin değerleriyle karşı karşıya gelme halleri geçmişte sıkça yaşandı. Oysa cumhuriyet adına konuşup millete inanç ve yaşam tarzı dayatmak, tahrif olduğuna inandığımız dinlerdeki ruhban sınıfını çağrıştırıyor. Ruhban sınıfı Tanrı'nın adıyla değil, Tanrı adına onun gibi konuşan, her sözü Tanrı buyruğu gibi dayatılan sınıfın adı. Hatta bu dinlerin tahrifi buraya dayanıyor.


İdeolojik bir devlet cumhuriyet değildir

İdeolojik bir devlet cumhuriyet değildir çünkü cumhuriyet bir ideoloji değildir. Söz varlığının temsil ettiği varlıklar ile ilişkisinde esas olan, sözün temsil ettiği varlığı ifade etmesi ve onu gerçekleştirecek bağlamları cari kılabilmesidir. Temsil ettiği varlıkla bağı olmayan sözün o varlıkla ilişkisi ancak onu maskelemektir. Sözün gücü, onun temsil ettiği varlıklar ile insan arasındaki bağlamlarda hakikat olarak açığa çıkar. Anlamından koparılan söz ise bu hakikati gizler. Sözün anlamı onun temsil etiği varlığın hakikati üzerinden kurulan bağlamlar ile insanın hakikatine dönüşür. Ancak anlamından soyutlanmış söz, bu özelliğini kaybederek insan hakikatini de yok eder.

Barış halini gerçekleştirme

Sözün anlamından soyutlanması süreci, gündelik yaşam ilişkileriyle ortaya çıkmaz. Çünkü gündelik yaşam gerçek ilişkilere dayanır. Bu zeminde kalem derken kağıdın kastedilmesi olası değildir. Dolayısı ile sözün anlamından soyutlanıp, gerçekliğinden koparılması ancak kurgusal bir ortamda, sadece zihinsel bir aktivite olarak gerçekleşebilir. Diğer bir tabir ile beyin yıkama olarak ifade edilen vakanın da gerçekleşebileceği ortam böyle bir ortamdır. Gerçek yaşam, sözün anlamından kopartıldığı böyle bir faaliyete izin vermez. 'Sokaktaki insan' ifadesi her şeye rağmen bir şeylerin yolunda gidiyor olmasının teminatı olarak gündelik yaşam dinamiğini olumlarken kastedilen, toplumun gerçekliğinin barış halinin teminatı olduğudur. Kayda değer bütün dinlerin ve fikirlerin ana teması bu barış halini gerçekleştirmektir.

Bu bağlamda cumhuriyet, ideolojik bir fikrin ve yaşam biçiminin dayatıldığı değil, millet iradesinin cari olduğu toplumsal barışı önceleyerek insanın gerçekliği ile yaşaması fikrine dayanır. Bu fikir hiçkimsenin inancı ve düşüncesinden dolayı ötekileştirilmeyeceği, bunun güvencesinin de milletin hak bilincinin hakimiyeti olduğu esasına dayanır. Devlet rejimi olan cumhuriyetin rejim ifadesi onun hakimiyet gücü millete yaslanır. Bu açıdan cumhuriyetler ancak millet iradesiyle, o iradenin hakimiyetinin cari kılınması ile kurulabilir. Bu irade dışında başka bir iradeye dayandırılan rejimler her nasıl ifade edilirse edilsin cumhuriyet olamaz.

Bizim cumhuriyet mücadelemiz, kurtuluş savaşında ifadesini bulan, her neye malolursa olsun milletin hak bilincinin hakimiyeti iradesiyle gerçekleşmiştir. O formal değil kurtuluş mücadelesiyle ortaya çıkmış fiili bir rejimdir. Mücadelenin yol haritasını belirleyen ve millet iradesinin somutlaşmış hali olan 21 Anayasasının birinci maddesinin cumhuriyetin tanımını yapması böyle bir gerçekliğe dayanıyor. Bu iradeden ayrıştırılarak ifade edilen cumhuriyet fikri onu gerçek anlamından kopartır. Elbette varlık bulduğu anlamdan kopartılan bir sözün kendisini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Cumhuriyetin varlık bulduğu anlam ortamı, hak iddiasına dayalı milletin hakimiyet bilincidir, yani düşmana benzememe mücadelesi. Kurtuluş mücadelesi ve onun projesi olan 21 Anayasası bunun en somut göstergesidir. Bu iradeden soyutlanan cumhuriyet fikrinin milli iradeyle uyumlu olması mümkün değildir. Türkiye'de gerçekleşen tüm darbe ve darbe girişimleri milli iradeye dayalı cumhuriyet fikrine karşı yapılmıştır. Onun milletten soyutlanarak millete bahşedilmiş bir rejim olarak ifade etmek milleti buyruk altında 'devletin' kulu olarak tasavvur etmeye dönüşür. Elbette milletin iradesine bağlı bir devlet olarak ifade edilebilecek cumhuriyetten böyle bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Bu anlam ancak içeriği boşaltılmış kavramlarla devleti ele geçirip devlet gibi görünmeye çalışan iradeyle mümkündür. Henüz hiçbir siyasal partinin olmadığı 21 Anayasasının cumhuriyeti kavramsallaştıran birinci maddesi onun hangi iradenin eseri olduğunu somut olarak gösteriyor.

Milleti millet kılan...

Devletin varlığını belirleyen kavramlar ve o kavramlarla kastedilen anlam ilişkileri devlet-millet ve halkın kendi arasındaki ilişkilerinin de mahiyetini doğrudan şekillendiriyor. Bu açıdan milletin hak bilincinin hakimiyeti gibi tamamen iradi bir hakimiyet bilincine dayalı cumhuriyet rejiminin en önemli kurumu bu iradeyi gerçekliği ile yaşatacak olan eğitim kurumudur. Cumhuriyetin cumhuriyet olarak yaşatılabilmesi böyle bir bilince dayalı iradeyle mümkündür. Bu da ancak gerçek bağlamları korunmuş kavramsal bir eğitim ortamında, cumhuriyetin temeli olan milli hakimiyetin kavranması ile gerçekleşebilir. Milleti millet kılan hakikat bilincinden ayrışma hevesinde self oryantalist bir çabayla, esası millet hakimiyeti olan cumhuriyet çıkmaz.

Devletin mahiyeti

Cumhuriyetin belirli bir yaşam ve inancın ideolojisi gibi ifade edilmesi, onu bu inancın dışındaki tüm inançlara düşman bir devlet dini haline dönüştürmesi kaçınılmazdır. Hakimiyet bilincinin mündemiç olduğu millet halini somutlaştıran değerler cumhuriyetin kapsadığı anlamı vurguluyor. Milletin bir kısmını dışarıda bırakarak onu mücadele edilmesi gereken bir unsur olarak görmek, bir süre sonra milli mücadelenin bu kesime karşı verildiği gibi bir sapmaya evrilebiliyor. Cumhuriyet adına milletin değerleriyle karşı karşıya gelme halleri geçmişte sıkça yaşandı. Oysa cumhuriyet adına konuşup millete inanç ve yaşam tarzı dayatmak, tahrif olduğuna inandığımız dinlerdeki ruhban sınıfını çağrıştırıyor. Ruhban sınıfı Tanrı'nın adıyla değil, Tanrı adına onun gibi konuşan, her sözü Tanrı buyruğu gibi dayatılan sınıfın adı. Hatta bu dinlerin tahrifi buraya dayanıyor. Cumhuriyet adına millete yaşam tarzı dayatmak da aynı şekilde cumhuriyeti tahrif etmektir. Elbette inanç sistemlerinin o milletin devlet teşekkülünde etkisi büyüktür. Bizim dinimiz ruhbanlıkla bağdaşmayacağı gibi devletimiz de milletin devleti olarak böyle bir ruhbanlığa geçit veremez. Millet olma bilincinin, cumhuriyet adına konuşan buyruk sahibi ruhbanlığa geçit vermesi söz konusu olamaz. 60 darbesi ile somutlaşan, millet adına konuşup millete cumhuriyet öğretme buyurganlığı, her nasılsa milleti millet yapan değerleri hedef almıştır. Oysa cumhuriyet, milletin kendi adına konuşup iradesini ortaya koymasından başka ne olabilir? Bunun aksi, kendisini cumhuriyetin sahibi gibi gören ruhban oligarkların cumhuriyet adına millete savaş açmasıdır.

Eğitim sisteminin cumhuriyetin en önde gelen kurumu olması burada öne çıkıyor. Rejimler devlet ile özdeş olarak ifade edilir. Anayasamızın birinci maddesinde de Türkiye Devleti cumhuriyet olarak tanımlanıyor. Bu ifade devletin milletine bağlılığını, devletin milletin devleti olduğunu beyan ediyor. İradi bir varlık olarak millet tarafından üretilerek devlet olan bu rejimin, milletin kontrolünde kalabilmesi milletin iradesinin gücüyle doğru orantılıdır. Bu iradenin güçlenmesi veya zayıflaması devletin mahiyetini doğrudan etkiler. Toplumun tüm kesimlerini kucaklayan değerler sistemine dayalı cumhuriyet, bir milletin barış halinde insanca var olma projesidir. Bu durum öncelikle toplumun hiçbir kesimini ötekileştirip dışarıda bırakmayan güvenlik ortamının sağlanması ile mümkündür. Huzur ve güvenliğin sağlanmadığı bir ortamda insani hiçbir yaşam tarzı kurulamaz. Bu bağlamda devleti kurduğumuz esas irademizin kavramları olan cumhuriyet ve cumhuriyetin unsurları eğitim sisteminin ihmal edilemez temel kavramları olmalıdır. Cumhuriyetin unsurlarını islamofobik sloganlarla faşizanlığa malzeme yapan odakların söyleminin cumhuriyetle hiçbir ilgisi olmadığı, aksine cumhuriyeti maske olarak kullandığı açığa çıkartılmadan bu milletin enerjisini ve kapasitesini ivmeleyecek ortam tehdit altında olacaktır. Bu açıdan öncelikle cumhuriyetin ve onun değerlerinin milletin değerlerinden ayrışamayacağı kavramsal olarak anlaşılmalıdır. İnsan kavramlarla düşünerek, sloganlarla galeyana gelerek harekete geçer. Bu açıdan sloganik ortam eğitim ortamı değildir.

Üzerinde yaşadığımız ülke, milletin hakimiyeti bilinci ile içinde yaşadığımız ev olarak vatan olur. Onu vatan yapan bu bilinçtir. Bir evin huzur ve güvenliği de o evdeki ailenin farklılıklarına rağmen birbiri ile kurduğu bağlarla gerçekleşir. Bunu gerçekleştirmek ortak bir aile bilincine sahip olmaya bağlı olduğu gibi millet olarak huzur ve güvende olmak da milletin evi olan bu vatanda ortak bir millet bilinci yani cumhuriyet bilincine sahip olmakla mümkündür. Kavramlar, ifade ettikleri anlamdan kopartılarak gerçekliğini koruyamaz. Bugün dünyada içerikleri bambaşka olan farklı cumhuriyet modelleri olsa da bu farklılık ancak her milletin hak ve hakimiyet bilincindeki farklılıklar ölçüsünde anlamını cumhuriyet olarak koruyabilir. Milletin hakimiyetine dayanmayan bir rejimin adı her ne olursa olsun cumhuriyetle bir ilgisi yoktur. Sonuç olarak cumhuriyet, onunla varlık bulduğu milletin hakimiyet bilincini cari kılabildiğinde cumhuriyettir.

[email protected]