İki kalas bir heves

Mustafa Çiftçi / Yazar
4.07.2020

Lisedeyken piyeslerde oynamıştım. Kabiliyetin var senin demişti beden eğitimi hocamız. Keşke edebiyat hocamız da öyle düşünseydi. Ben kabiliyetimi ispat için tek kişilik oyun yazıp oynadım ama edebiyat hocası dedi ki tiyatro için “iki kalas bir heves” derler seninki bir heves bile değil bırak bu işi. Ama ben işi sonuna kadar götürürüm.


İki kalas bir heves

Ben hevesli bir adamım. Hemen heveslenirim. Çocuk tabiatlısın derler bana. Gördüğüm işittiğim ne varsa bende merak vesilesidir. Becerikli de sayılırım. Merak etmekle kalmaz yapar çıkarım güzelce. Ama benim hevesimin çocukluktan bir farkı var. Çocuk çabuk heveslenir ve çabuk unutur. Ben öyle değilim. Heveslendiğim şeyi bir neticeye bağlamadan rahat edemem. Uykum gelmez. İnsanın heves ettiği şeyi sonuna kadar götürmesi bir maharet midir bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki heves etmek bir hayat işaretidir. Yani yaşadığınızın delilidir.

Böcüğü ölmüş

Bizim buralarda yaşama sevinci kalmayanlar için “böcüğü ölmüş” denir. Böcüğü ölmüş kişi yaşar gibi değil bir mahpuslukta gün sayar gibi yaşar. Ölmeden önceki son durakta günleri bir bir tüketerek, şairin dediği gibi santim santim eriyerek yaşar. Böcüğü ölmüş kişide heves olmaz. Heveslense, azıcık bir şeyleri yapmak gibi bir gayrete gelse belki şu yalan dünyada bir şeyleri becermenin keyfini yaşayacak Ama işte ne yaparsınız böcüğü ölmüş kişiye nasihat kar etmez. Hele hele böcüğü ölmüş kişi erkek ise iç çekilmez. Kadınlar oyalanacak şeyler bulmakta pek mahirdirler. Çiçekleri sulamayı bile ne güzel yaparlar. Çiçeklerle konuşurlar, fazlalıkları ayıklar, toprağını deşeleyip havalandırır. Kendine iş çıkarmış ve boş durmayan kadınları seyrederken insan gayrete gelir. Erkeğin tembelliği ise haşlanmış patates gibidir. Renksiz, tatsız bir şeydir. Hayattan alacağı kalmamış er kişinin gözü toprağa bakar. Ha bugün ha yarın devrilip gitmek ister.

Neyse uzun lafın kısası ben yaşadığımı iş yaparken hissederim. Çalışmak, heves etmek bana göre enerji içeceği gibi kişiyi uyanık ve diri tutar. Hal böyleyken çocuklarım bana hiç çekmemişler. Kızım fakülte hayatını ancak finallerde yetecek kadar çalışarak geçirmiştir. Kendisi muhasebeci olduğundan ve yerinden kalkmayı pek sevmediğinden sürekli masa başındadır. “Kız oturmaktan yorulursun. Azıcık kalk da kanların hareketlensin kendine gel.” derim. Babaların sözleri kızlarda bazen aksi tesir yapıyor. Kızım bana inat oturduğu yerden kalkmaz. Kendine özel minderler, boyunluklar, koltuk masajı yapan aletler, ergonomik koltuklar alır. Yeter ki yerinden kalkmasın. Onun da düzeni böyle ne yaparsın.

Karasal iklimin dibi

Kızım böyle oturan boğa gibi yerli yerindeyken oğlum ise belli konular dışında hiç bir şeyle ilgilenmez. İlgilendiği şeylerde ise saatler harcar. En büyük merakı sular ve suda yaşayan mahlukattır. Balıklar, kabuklular, mercanlar ilgili ne bulursa okur. Televizyonda belgeselleri ezberlemiştir artık. Hani bir zamanlar Kaptan Kusto vardı. Suların altını üstüne getirirdi. Bizim oğlana da öyle bir usta bulsak da beraberce sularda kaybolsalar. Ama canım ülkemde üç taraf denizlerle çevrilidir ama insanların suya merakı denizde debelenecek kadar ve kışın hamsi bekleyecek kadardır. Keşke denizi olan bir yerde yaşasaydık da oğlum merakının peşinde daha kolay yürüyebilseydi. Karasal iklimin dibinde yaşıyoruz. Yazları sıcak ve kurak kışlar ise zalım ayazlıdır. Böyle yerde suya meraklı olmak da herhalde bizim oğlana kaldı deyim de anlayın siz.

Hanım derseniz onun merakı yemektir. Hem yapar hem yer. Yemekten zevk alır. Bünyesi de müsait. Kilo almaz hiç. Ne yerse yesin kilosu sabittir. İnsanın bünyesi böyle olunca yemeye içmeye düşkün oluyor. Rahmetli annesi de böyleydi. Yemek dendi mi akan sular dururdu onun için. Bir de ajandası vardı yemek tariflerini yazdığı. O ajandadan kaç kişi fotokopi çektirmiştir meçhul. Herkes kayınvalidemi ve tariflerini pek severdi. Şimdilerde şeker, kolesterol ve tansiyon hastaları için özel tarifler var. Ama benim kayınvalidem yıllar öncesinden şeker hastalarına mahsus ne tarifler bilir ve yapardı. Keşke o tariflerini uyduruk ajandalarda saklamak yerine bir kitap olarak bastırsaymış. Hem bir eseri olurmuş hem de yemek hevesinin kuru bir heves olmadığı anlaşılırmış. Neyse, kayınvalidem yaptıramadı ama belki bizim hanım yaptırır. Belki o tarifleri kaybolmadan onları kitaplaştırır. Ben böyle söyleyince kitap bastırmak ona uzak bir hayal gibi görünür de kitap kim biz kimiz der. İşte hem hanımda hem çocuklarda böyle kendini hor görme huyu var. Bana kalsa oğlumun merakını bir adım ileriye taşırım. Mesela balıkları incelediği videolar çekerim. Kızıma diyecek bir şeyim yok. Ama mesela hanım elindeki tarifleri derleyip toparlayıp bana verse, ben onları bilgisayarda temize çeker sonra yayıncılara meil atarım. Yemek tarif videoları çekerim. Yani ben hevesimi işlerim. Boş durmam. Ben durmadığım gibi hevesim de yerinde durmasın isterim. Ama hanım he hı diyerek beni oyalar. Belki git başımdan demek ister.

Dedim ya ben hevesli adamım. Kendi heveslerimi daha saymadım ama hanımın oğlumun heveslerini bir basamak daha yukarı çekmeye hevesim vardır.

Tiyatro hevesi

Hevesle ilgili bu kadar laf ettim de kendi heveslerimden bahsetmedim. Mesela tiyatroya hevesim vardır. Lisedeyken piyeslerde oynamıştım. Kabiliyetin var senin demişti beden eğitimi hocamız. Keşke edebiyat hocamız da öyle düşünseydi. Ben kabiliyetimi ispat için tek kişilik oyun yazıp oynadım ama edebiyat hocası dedi ki tiyatro için “iki kalas bir heves” derler seninki bir heves bile değil bırak bu işi. Ama ben işi sonuna kadar götürürüm. Tiyatromu gazetelerin edebiyat köşelerine gönderdim. Hiç olmazsa bir kısmını yayınlayın ya da bana profesyonel bir görüş bildirin dedim. Cevap gelmedi ama ben hevesle bekledim. Sonra Devlet Tiyatroları’na bir nüsha gönderdim oradan cevap geldi. “Bu sezon oyun takvimimiz belli olmuştur o sebepten yer veremiyoruz ama siz oyununuzun gelişmesi için gayret gösterirseniz sizin gibi genç yeteneklerin oyunlarına yer vermekten mutluluk duyarız.” dediler. Bu cevap beni üç ay bulutların üstüne gezdirmeye yetti. İşin peşini bırakmadım. Tiyatro yazmaya devam ettim. Sonunda bir kitap hacminde oyunum oldu. Henüz kimse ilgilenmedi ama yazmaya devam. Dedim ya ben hevesli adamım vesselam...

[email protected]