İkinci 28 Şubat komplosu

Necdet Kutsal - Yazar
4.01.2014

Türkiye yeni bir 28 Şubat komplosuyla karşı karşıya. Bu yüzdendir ki herkes nerede durduğuna bakmalı. Burada milletin yanında yer alanlar şüphesiz bir kez daha birinci 28 Şubat darbecilerinin yaşadığı utançtan uzak kalmayı başarmış olacaklardır. 2013 komplosunun gerekçesi 1997 komplosuyla birebir aynı. Her ikisinde de gerekçe ekonomik, sosyal ve politik açıdan örtüşüyor. Türkiye’nin olması gereken yere tahammül edemeyen sistem, hem dış hem iç organizasyonlarını bulduğu her fırsatta bir araya getirerek ülkemize tuzak kuruyor.


İkinci 28 Şubat komplosu

Türkiye’nin olması gereken yer neresidir? Biz buna yıllarca “Yeniden Büyük Türkiye” diye dikkat çektik. Bu gün toplumsal mutabakat buna “Yeni Türkiye” diyor. Eski Türkiye sindirilmiş, güdülen ve edilgen bir toplumdan başka bir şey koymuyordu bu toprakların üzerine. Yeni Türkiye ise ‘millet’ kavramını güncelledi, onu baştan inşa etti ve bugün yeniden, Türkiye dendiği zaman ta Afrika uçlarına kadar bir aidiyet duygusunun yeşermesini sağladı. Bu ülkeye takılan her çelme, bir tek şey için yapılıyor: Yeni Türkiye’nin inşaası akamete uğrasın. Birinci 28 Şubat’ın bu ülkeye faturası ekonomistlere göre 300 milyar dolardır. Bize göre de, bir kuşağın heba edilmesi, Türkiye’nin kalkınmasını onlarca yıl geriye götürmesi ve sosyal barış projelerinin yeniden kilit altına alınarak mevcut düzenin devamına imkan sağlamasıdır. Ümit ediyoruz ki ikinci komplonun zararlarını ölçmek için o kadar seneye ihtiyacımız olmaz. Yine ümit ediyoruz ki zararı da o denli olmaz.

Şüphe yok ki yolsuzluk gibi kirli işlere karışan hiç kimse ‘Ben hırsızım, kamu malını çaldım’ demez. Suç, itirafı en zor olan şeydir. Bu yüzden aidiyeti her ne olura olsun kişinin böylesine ahlaksız bir eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediğini anlamamızı sağlayacak tek kıstas adaletin vereceği karardır.

Esas mesele bunun ikinci bir 28 Şubat operasyonu olduğunu görmemizdir. Bunu doğru gördüğümüzde şüphesiz hem 28 Şubat’ın hatalarını tekrarlamayız ve hem de partizanlıktan uzak,  olmamız gereken yeri daha sağlıklı tespit ederiz. Bundan önceki darbeyi organize edenler; yüzde 21’in dışında kalan oyları blok olarak bir araya getirmeye çalıştı. 5’li çete denilen organizasyon bunun için kuruldu. Medya operasyonları bunun için yapıldı. TSK mensuplarından marjinal destek sağlamaya çalıştılar. O süreçte kullandıkları isimlerin tamamı bu gün toplum tarafından bilinmektedir. O darbeyi yapanlar esas dayanak olarak yargıyı seçtiler.  Çetenin medyadaki kışkırtıcı kalemşorlerinin uydurma belgelerini dayanak kılarak iktidar partisini kapatma sürecini başlattılar.

Bu gün ‘sızdırma’dan yakınanlar, o gün muktedir güç olduğunu sanan yargıçların brifingler almaktan gocunmadığını ve hatta meşru hükümeti devirmek için medyayı çağırarak ‘İşte iddialarım, alın gazetelerinizde ek olarak verin’ dediğini bir kez daha hatırlamalıdır.

Gerekçeleri ve kaynağı aynı olan, sadece bir iki figüranı değişmiş bu günkü darbecilerin birincidekiler kadar güçleri de şansları da bulunmuyor.

Başbakan Erdoğan’ın, iktidara geldiği günden itibaren sivil kanalların önündeki kısıtlamaları kaldırmak için gösterdiği gayret, bugün milli iradeyi kendisini kuşatmaya kalkışanlara karşı çok daha güçlü bir konumda bulunduruyor. Bugün iktidarın elde ettiği taban desteği darbeciler açısından can sıkıcı. Çünkü bu destek ellerini kollarını bağlıyor ve yeni 5’li çeteler kurarak toplumsal rıza üretmelerini imkansız hale getiriyor.

Yapılan reformlarla, oluşturulan mutabakatlarla rejim eskisine oranla daha demokratik bir zemine oturduğu için, yeni darbeciler silahlı kuvvetler içinden marjinal da olsa bir destek sağlayamıyorlar.

Dolayısıyla yeni darbeciler bir kez daha devlet içinde kullanabilecekleri kalıntıların kapısını çalmak zorunda kalıyor ve Birinci 28 Şubat’ın lokomotifi durumundaki yargıya sarılıyorlar. Adliye önünde bildiri dağıtan bir yargıç anlayışıyla, birinci darbedeki delil denilen uydurma belgeleri AYM’ne vermeden yandaş medyaya dağıtan yargıç kafası arasında ne fark var? Darbeciler birincide bugünkünden daha inandırıcı gözükmeyi başarmışlardı. Bu son kalkışmada ise cemaati kullanmaları yürümek istedikleri bu yolu kendileri açısından çok sarp bir yokuş haline getirdi.

Bir yolsuzluk; değil yolsuzluk, usulsüzlük bile varsa gereğinin en erken zamanda yapılması herkesin ortak arzusu. Birey olarak her birimizin yolsuzluktan, kamu gücünün başka amaçlar için kullanılmasından tiksindiğimiz kadar, eğer bir hırsızlık söz konusuysa bundan haberdar olanların bunu kendi  çıkarlarına uygun biçimde biriktirip kullanmalarından da aynı şekilde tiksinme zorunluluğumuz vardır. Hangi inancı, ya da hangi hukuk ekolünü ölçü alırsanız alın bu böyledir.

Aklı başında olan herkesin, Birinci 28 Şubat’tan bizar olan her vatandaşın bu gün parti taassubu, hatta mezhep, meşrep taassubu gütmeden siyaset kurumunun yanında yer alması, milli iradeye sahip çıkması önemli bir zorunluluk haline gelmiştir. Birinci 28 Şubat darbesinde Muhterem Erbakan’ın şahsında eli kolu bağlı kendi idamını izleyen millet, bu ikinci kalkışma karışında o günküyle kıyaslanmayacak oranda daha güçlü ve daha tecrübelidir.

Bu son darbe girişimi, milletin daha da kenetlenmesine ve artık kendi anayasasını tek başına yapabilecek bir gücü, iradeyi ortaya koymasına yol açarsa, elbette millet kalan prangalardan da kurtulmuş olacaktır.

Ümmetin bir parçası olan bu millet, şerde ittifak etmeyecek kadar basiretlidir. Allah, milli iradenin yanında yer alanların önünü açsın.

[email protected]