İklim değişikliği ve yapay et üzerine bir takım vesveseler

Neslihan Mervenur Vural / Yazar
12.03.2021

İklimi korumak, doğaya saygı duymak sloganları altında doğanın doğasına, ekosistemin hiyerarşisine müdahalede bulunmak ne kadar samimi? Yapay et güzellemesi adına ineklerin karbon salınımına odaklanılırken tarım sektöründe kullanılan traktör, fabrika gibi karbon üretim mekanizmaları ile ilgili bir yaptırımdan bahsedilememesi ilginç değil mi?


İklim değişikliği ve yapay et üzerine bir takım vesveseler

Neslihan Mervenur Vural / Yazar

Dünyanın pandemiden etkilenmesinin sene-i devriyesinde ilginç şeyler oluyor. Malum koronavirüs sebebiyle evlere kapandığımızda çeşitli teoriler üretilmişti farklı kesimlerce. Kimine göre bu "Tanrı'nın bir cezalandırmasıydı" veya "Allah'ın bir ibreti". Kimine göre bu durum yeni dünya düzenine geçişte bazı devletlerin hakimiyet provasıydı. Çoklarına göre ise doğanın intikamı. Birçok yerde gördük şu yorumları: "Doğa verdiğini geri alıyor. Doğa, kendisine, hayvana, ekolojiye verdiğimiz zararı ortadan kaldırıyor".

Bu durumu, sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu zamanlarda İstanbul Boğazı'nın temizlendiği, balık çeşitliliğinin arttığı, yeni türlerin hareketlendiği, atmosferde iyileşme kaydedildiği haberleriyle ve renkli fotoğraflarla gördük. Sadece ülkemizde değil Çin ve Hindistan başta olmak üzere doğanın kendini topladığına dair görseller hayret vericiydi. İnsan inince sahneden her şey ne de güzeldi, sular berrak, hava temiz, hayvanlar özgür.

Denizler yine bulandı

Tabii çok uzun sürmedi bu durum. Bölgesel ve zamansal olarak kısıtlamalar devam etse de insanların yeniden tahakküm sahnesine çıkışıyla doğanın intikamını alma söylemi inkıtaya uğradı. Denizler yine bulandı, hava yine karardı. Hasılı hala insanlığın karşısındaki en büyük sorun: İklim değişikliği ve ekolojik bozulmalar...

Bu sorun bugünümüzü ilgilendirdiği kadar geleceğimizi de ilgilendiriyor hatta pek yakın geleceğimizi. Öyle ki iklim değişikliği sorunlarını küresel çapta halletmek için devlet desteğinin gerekliliğinin ötesinde müdahalesinin zorunlu olduğu söyleniyor. Yani modern dünya kurgusunda tek otorite olan devlet bireyin, ahlakın, toplumların yerini alan yegane güç olmaklığını iklimsel sorunlarda da sürdürüyor. Francis Bacon'ı şu sözüyle hatırlayalım "Doğaya egemen olmak". Bir taraftan düşünüldüğünde değişen, köhneleşen ve yozlaşan modern insanın bu açmazdan kendisini düzeltmedikçe dört başı mamur çıkamayacağına hak vermemek elde değil. Ancak burada şunu düşünmek gerekiyor: Dünyanın, iklimin bu hale gelmesinde topyekun insanların bireysel eylemleri mi asıl faktör? Yoksa kapitalizm kucağında pışpışlanarak gün be gün şımartılarak büyütülen sanayileşme mi? Bugün en büyük problem olarak karbon emilasyonu konuşulurken savaşların sebep olduğu çevresel zararlardan ne kadar bahsediliyor? Doğal beslenme, doğal kozmetik, doğal tarım ve daha bir çokları. Önüne "doğal" sıfatı gelen her nesne endüstri çarkında aslan payını alıyor bu aralar da yetersiz beslenme kaynaklı ölümler ne kadar "doğal" sayılıyor? Ne dersiniz Bacon'un sözünü değiştirmenin vakti gelmedi mi? "Doğala egemen olmak!"

Pandemiden daha tehlikeli

Biz tam bu soruları sorarken geçtiğimiz haftalarda Bill Gates'in verdiği röportaj bizi bambaşka soruların kucağına itiyor. BBC'ye verdiği röportaj sonrası Gates manşetlere şu cümle ile taşındı: "Covidden kurtulmak küresel ısınmaya kıyasla çok daha kolay."

BBC'yle çevrim içi olarak gerçekleştirilen röportajın seçildiği mekan da pek manidar: Londra Doğa Tarihi müzesi. Manidarlığı ise röportajın satır aralarında gizli. Şöyle diyordu Gates:

"Covid-19 salgınından kurtulmak, iklim değişikliğine kıyasla çok daha kolay. İklim değişikliğini çözmek insanlığın başardığı en muhteşem şey olacak... Pandemi sona erecek. Çünkü inanılmaz aşılar bulundu. Şimdi bu aşıları yaygınlaştırmaya ve yeni varyantlara uyarlama çalışıyoruz. İklim değişikliğine kıyasla bu çok daha kolay. Maalesef, iklim değişikliği bu yüzyılın sonunda, her yıl beş kat daha fazla ölüme neden olacak."

Bu satırları okurken aşı güzellemesi yapıldığı, aşılara yerleştirilen çiplerle insanlığın izleneceği komplo teorilerine telmih yapıldığı hissine kapılabilirsiniz. Biz yine de bilime saygı duyalım ve vesveseleri bir kenara bırakıp röportaja devam edelim. Zira sonrası çok daha can alıcı.

"Fiziki ekonominin tümünde yenilikçiliğe ihtiyacımız var. Çelik fabrikalarını, çimento fabrikalarını, elektriği ve ulaşımı değiştirmemiz gerekiyor. Sıfıra (karbon emisyonuna) ulaşmayı başarırsak bu, insanlığın şimdiye kadar başardığı en muhteşem şey olacak. Fiziki ekonominin tarihine bakınca, gelecek 30 yılda başaracağımız dönüşümlere benzer bir geçişi sağlayamadık. Bunun emsali yok.

...Bunun için bir dizi yeniliğe gerek var. Öncelikle hükümetlerin bir Ar-Ge bütçesi olması gerekiyor. Sonra bu yenilikleri laboratuvardan alıp taşıyacak, yüksek risk içermesine rağmen destekleyecek bir sermaye girişimi gerekiyor. Büyük şirketlerin ortaklığı ve bu ürünleri satın alarak, hacmi artırıp fiyatları düşürecek birilerinin olması gerekiyor."

Sizce kim bu "Birileri". Big Brother is watching you? Hayır hayır vesveseleri bir kenara bırakalım.

BBC muhabiri Justin Rowlatt'ın "Temel olarak hükümet teşviklerinden mi bahsediyorsunuz?" sorusuna ise Gates'in yanıtı şöyleydi: "Evet. İklim değişikliğinin vereceği zarar nedeniyle özel sektöre yeşil ürünler istediğimizi söyleyecek fiyat işaretlerine ihtiyacımız var. Çünkü şu anda karbon emisyonu yaratırken verdiğiniz zararı göremiyorsunuz."

Ardından Gates daha fazla hükümet müdahelesi çağrısında bulunuyor: "İklim değişikliğinde hükümet politikaları olmazsa inanılmaz bir felaketi önlememiz mümkün değil. Çünkü özellikle ekvatora yakın bölgelerde yaşayan yoksullar arasında yetersiz beslenme ve ölümler pandemi dönemindekine göre beş kat daha fazla olacak."

Devlet müdahalesi

İklim değişikliği meselesinde "devlet müdahalesi" kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Zira benzer bir söylem ABD politikası içinde de yer alıyor. ABD İklim Değişikliği Özel Temsilcili olarak John Kerry'i atamıştı. Kerry Birleşik Krallık'ta kasımda düzenlenecek olan ve onlarca dünya liderinin katılacağı BM İklim Zirvesin'in dünyanın çevre sorunları için adım atmaktaki son şansı olduğunu söyledi. Evet dünya iklim değişikliği ve geri dönülmez sonuçları için alarm verdi. Yapılan çevre krizi araştırmaları öngörülebilir sonuçların önüne geçebilmek için insanlığın elinde 12 yıl olduğunu söylemişti yaklaşık üç yıl önce. Bugün 2021'deyiz kaldı dokuz yılımız. Acil somut adımların atılmasının gerekliliğinde herkes hem fikir. Önemli olan bu adımlar atılırken kimin sözünün geçeceği, kimin politikasının uygulanacağı. "Siyaset" kıskacında kazanının daha çok kazandığı kaybedenin daha çok kaybettiği dengesizliğin ne olacağı. Zira Kerry Beyaz Saray'da düzenlediği şu ifadeler hayli düşündürücü hatta ürkütücü:

"Dünyadaki karbon emisyonunun yüzde 90'ı ABD sınırları dışından kaynaklandığı için Biden da, Paris Anlaşması'nın tek başına yeterli olmadığını biliyor. Yarın emisyonu sıfıra indirsek bile sorun çözülmüyor."

'Küresel menfaat adına'

Şimdiye kadarki kısımda sizi pek rahatsız eden bir durum olmayabilir. Zira iklim değişikliği konusunda hükümetlerin politika geliştirmeleri kadar doğal bir şey de yok. Ancak geliştirilen politikalar "küresel menfaat adına" uygulanması zorunlu, bu politikaları uygulayamayan bilhassa ABD sınırları dışındaki ülkelere ise müdahalenin zorunlu olduğu bir tahakküm aracına dönüşünce işler başka bir boyuta taşınıyor. Neyse vesveseyi yine bir kenara bırakalım. Bırakalım bırakmasına ama vesvese bizi bırakır mı?

Bıraktığımız yerden adı "teknoloji" olan başka bir vesveseye doğru da yol alalım. Devletlerin müdahalesi kadar teknolojinin müdahalesini konuşmak gerekiyor bugün. Bana kalırsa ikisi birbirinden ayırt edilemeyen grift olgular. Zira modern zamanda devlet, güç-otoriteyi ve müdahaleyi temsil ediyor. Teknolojinin insanlığı getirdiği noktanın da bundan aşağı kalır yanı yok. Teknolojik gelişmeler devletler veya bazı otoriteler elinde bir güç haline geliyor, malum. O teknolojiye kim sahipse veya teknoloji savaşında kim galipse küresel sistemde onun sözü geçiyor. Bu anlamda dünyanın en zengin insanları arasında sayılan Bill Gates'in yapay et çağrısı çok çarpıcı. Haydaa!İklim değişikliğinden modern devlet-iktidar söylemine oradan da yapay et tartışmasına nasıl geldik derseniz, şöyle: İklim değişikliği kaygılarını dile getirdiği bir konuşmasında Gates metan gazının salınımının büyük bir problem olduğunu ve bunun azaltılması için yeni uygulamalara gidilmesi gerektiğini söylüyor. Haklı da. Ancak Gates'in çözüm önerisi hayli ilginç: Yapay et üretiminin ve tüketiminin yaygınlaşması. Şöyle ki Gates ineklerin bağırsaklarındaki bakterilerin metan gazı birikimine neden olduğunu, bu yüzden bu hayvanların yetiştiriciliğinin bırakılmasının, yerine yapay et üretiminin artırılmasının gerektiğini savunuyor. Hatta bu konuda dünyanın en zengin ülkelerine de bir çağrısı var: "En fakir 80 ülkenin yapay et tüketebileceğini zannetmiyorum. Tüm zengin ülkelerin tamamen yapay et tüketimine geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Tadının farklı olmasına zamanla alışılabilir. Ayrıca zamanla tadının iyileştirileceği iddiaları var."

Burada Gates'in haklılık payı var. Elbette laboratuvarda hayvan hücrelerinden et üretmenin ekonomik olmayacağı ve birçok ülkenin tüketemeyeceği aşikar. Hatta Hollandalı bir şirketin yapay etleri 2021'de piyasa sürmek için 7.5 milyon euro fonlandığı bilgisine de hemen burada yer verelim. Ancak çevreciler özellikle Çin gibi yükselen ekonomilerden yüksek et talebi geldiğini ve et temininin sürdürülebilir olmadığını inek, domuz ve tavuk etinin bitkisel proteinlerden daha fazla kaynak tükettiğini söylüyorlar. Uzmanlara göre ineklerin ürettiği büyük miktardaki sera gazının küresel ısınmada payı oldukça büyük.

Bu ne anlama geliyor? İnekler, çıkardıkları gazın küresel ısınmayı etkilemesi sebebiyle bir tehdit unsuru olarak görülüyor. O halde tehdit ortadan ya kaldırılır ya etkisiz hale getirilir. Etkisiz hale getirmenin çözümü olarak ise "yapay et" teklif ediliyor. Yeni kapitalist sistemdeki matematik şöyle işliyorlar: "Her insan sağlıklı beslenmelidir, bu yüzden yeterli proteini almalıdır. Bu proteini almak zorunda olduğu kaynakların başında inekler yer almaktadır. İnekler çıkardıkları gaz nedeniyle küresel ısınmaya sebep olur. Et vazgeçilmezdir. O halde laboratuarda et üretilmelidir. Yaygınlığı artırılmalıdır." İlginç değil mi? Denklemin başı, sağlıklı olmak için protein alımı ile başlıyordu...

Niyet sorgulaması

Hasıl-ı kelam teknolojinin "küresel-siyasal" bir güç haline dönüştüğünü, yukarıda bahsettiğimiz birbirinden bağımsız gibi görünen ancak çok temel bir motivasyonla birbirine bağlı olan şu birkaç meseleden çıkarmak çok güç değil sanırım. Zira şu soruları soralım: İneklerin küresel ısınmadan sorumlu tutulmasının bir adım sonrası, bazı türlerin ortadan kaldırılmasına davetiye çıkartmak olabilir mi? Yoksa sürekli komplo teorileri üzerinden düşünmek çok fazla bilim kurgu etkisinde kalmanın tezahürü mü? Mümkün. İklimi korumak, doğaya saygı duymak sloganları altında doğanın doğasına, ekosistemin hiyerarşisine müdahalede bulunmak ne kadar samimi ne kadar doğal? Yapay et güzellemesi adına ineklerin karbon salınımına odaklanırken tarım sektöründe kullanılan traktör, fabrika vb. karbon üretim mekanizmaları ile ilgili bir yaptırımdan bahsedilememesi de ilginç geliyor mu? Yeni bir iktidar çeşidi olarak "gıda tahakkümü"nden bahsedilebilir mi? Bugün yeşil yaşam desteklenirken, sağlıklı yaşam tam bir ticari fenomen haline dönmüşken, açlıktan kırılan ülkelerden kimse bahsetmiyor. Bugün çevre problemlerini konuşuyor olsak da arkasındaki saikler hakkında uzunca düşünmek ve niyet sorgulaması yapmak da gerekiyor. Peki tüm bu gürültünün içinde Türkiye nerede duruyor? Bugün iklim değişikliği, yapay et tartışmalarında kendi söz söyleme hakkına ne kadar sahip? Küresel denklemler otonomi politikalara izin verir mi? En iyisi mi biz vesveseleri bir kenara bırakalım..

[email protected]