AK Parti dönemi genel seçimlerinin anlamı 1: İktidarda kalabilme, vesayetin devrilmesi, demokrasinin kurumsallaşması

Prof. Dr. Kudret Bülbül / Siyaset Bilimci, AYBÜ
22.04.2023

Küresel düzeyden ulusal düzeye, önümüzdeki seçimlerin çok önemli bir seçim olacağına dair uzlaşma esasen sadece 14 Mayıs'taki yapılacak seçimlerden kaynaklanmamaktadır. 14 Mayıs'taki seçim, bu seçime önem atfeden herkes için son halkadır.


AK Parti dönemi genel seçimlerinin anlamı 1: İktidarda kalabilme, vesayetin devrilmesi, demokrasinin kurumsallaşması

Türkiye'de 14 Mayıs'ta Cumhurbaşkanlığı ve MV Genel Seçimleri gerçekleştirilecek. Bu seçimin dünyada 2023'deki seçimlerin en önemlisi olduğuna dair ABD'den Avrupa'ya tüm dünya kamuoyunda genel bir uzlaşma var. İç kamuoyu açısından da İktidar ve muhalefet partilerinden, FETÖ ve PKK terör örgütlerine kadar bu seçimin çok önemli bir seçim, bazılarının ifadesiyle "yüzyılın seçimi" olduğu konusunda hemen hemen herkes hemfikir.

En önemli seçim hangisi?

Bazı balık hafızalı, tatlı su aydınları, seçimlerin "tarihin en önemli seçimlerinden biri" olduğu gibi ifadeleri alaya almaktadır. Türkiye'de tek parti zihniyetinin geliştirdiği vesayet rejimi, sistemin kılcal damarlarına kadar öylesine yerleştirilmiştir ki, vesayetin geriletilmesi, adeta kurutulan vahada demokrasi ve özgürlüklerin tekrar yeşerebilmesi, milli iradenin önündeki engellerin kaldırılarak vatandaşın nefes alabilmesi açısından her seçim tarihi bir öneme sahiptir. Bedelini idam edilerek ödemiş olsa da şehit Başbakan Menderes'in mücadelesi ve seçim başarıları olmasa, tek parti vesayeti aşılabilir miydi? Ya yine şehit edildiğini düşündüğüm Özal'ın hayatı pahasına ortaya koyduğu 12 Eylül sonrası mücadelesi? Aynı şekilde İktidardan düşürülme ve siyaseten yasaklanma pahasına Erbakan'ın ömrü boyunca ve 28 Şubat'ta sürdürdüğü mücadele? Keza 2000'ler sonrasında vesayet ile AK Parti'de yansımasını bulan milli irade arasında dizi filmler gibi her biri birbirinden heyecanlı, kumpaslı ve gergin olan hangi seçim önemsizdi?

Burada vesayetin ne olduğuna bir cümle ile de olsa değinmek gerekir. Türkiye'de vesayet, büyük oranda askeri vesayet olmakla birlikte, onunla iç içe geçmiş yargısal, bürokratik, medyatik ve iş dünyasının oluşturduğu beş ayaklı bir vesayetti/r. Dış/küresel vesayetle eklemlenmiş iç vesayette temel amaç, kendilerinin ve küresel vesayetin çıkarları doğrultusunda milleti her daim zapturapt altına almak, seçilmişlerin "yanlış" yapması halinde, milletten yetki almayan atanmışlar olarak, "durumdan vazife çıkararak", gereğini yapmaktır.

Her seçimde, vesayete karşı, adeta "surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes" ruhuyla ve açılan bu gediklerden adım adım ilerlenerek bugünlere gelinmiştir. Seçimlerden sonra, yapılan anti-demokratik müdahalelerle bazen çok daha gerilere düşülse de bugünlere gelişte, bu geri düşüşlerin, "yenilgi, yenilgi büyüyen zafer"lerin etkisi de büyüktür. Ve her seçimde Milletimiz sandık önüne konulduğunda bıkmadan, usanmadan, çok büyük bir katılım, feraset, basiret ve umutla, vesayeti geriletmek için daima en doğru kararı vermiştir. Sandık önüne konulduğunda, tercih şansı varsa, Milletimizin hiçbir tercihinde sandıktan vesayet ya da vesayetiçiler çık/a/mamıştır. Bunu vesayetçiler ve onların güdümündeki siyasiler de çok iyi bildiklerinden, iktidarlarını daima sandık/milli irade dışı mekanizmalarla gerçekleştirme çabası içinde olmuşlardır.

Küresel düzeyden ulusal düzeye, önümüzdeki seçimlerin çok önemli bir seçim olacağına dair uzlaşma esasen sadece 14 Mayıs'taki yapılacak seçimlerden kaynaklanmamaktadır. 14 Mayıs'taki seçim, bu seçime önem atfeden herkes için son halkadır. Bu nedenle 14 Mayıs'taki seçimi daha önceki süreçlerle, Türkiye'de karanlık bir dönemin kapatılıp demokrasiye geçisin tarihi olan 14 Mayıs 1950'lerle başlatmak gerekir. Ama ben o kadar geriye gitmeyecek, AK Parti döneminde yapılan genel seçimleri ve önemini analiz ederek 14 Mayıs seçimlerinin önemine dair bir değerlendirmede bulunacağım. Bu makalede iktidarda kalabilme/tutunma üzerinde duracak, izleyen iki makalede de vesayetin geriletilmesi ve demokrasinin kurumsallaşması boyutlarını analiz edeceğim.

AK Parti dönemi Genel Seçimleri

AK Parti, kurulduğundan bugüne 7. defa genel seçimlere gitmektedir. Daha önce 6 kez girdiği tüm genel seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır. Türk siyasi hayatında sadece rahmetli Menderes'in üç kez arka arkaya seçim kazanıldığı düşünüldüğünde, AK Parti'nin seçim başarıları, kırılması çok zor olan rekor üstüne rekorlardır.

2002'den 2023'e AK Parti'nin girdiği seçimlerin anlamı esasen üç başlıkta analiz edilebilir:

İktidarda kalabilme: 2002, 2007 seçimleri

Vesayetin devrilmesi: 2007, 2011, 2015 seçimleri ve referandumlar

Demokrasinin kurumsallaşması: 2018 ve 2023 seçimleri

2007 seçimleri hem iktidarda kalabilme hem de vesayetin geriletilmesi/devrilmesi süreci içerisinde değerlendirilebilir. Çünkü seçimde milletten alınan güçlü yetki olmamış olsaydı, daha sonraki vesayetin geriletilmesine yönelik adımların atılabilmesi güçtü.

Yukarıdaki üçlü süreç iç politikada, ardı ardına değil, ardı ardınalığı da içerecek şekilde iç içe geçmiş süreçler şeklinde ilerlemiştir. İktidarda kalabilme mücadelesi devam ederken, surda gedikler de açılarak vesayetin devrilmesi aşamasından da kısmen yol alınmıştır. Keza vesayetin devrilmesi için canhıraş mücadele ederken aynı zamanda demokrasinin kurumsallaşması da bir taraftan ilerlemiştir. İktidarda kalabilme, vesayeti devirme, demokrasinin kurumsallaşması şeklinde kavramsallaştırdığımız AK Parti dönemindeki bu süreç sadece lineer/çizgisel değil, çizgisel bir trend göstermekle birlikte yer yer gelgitlerin yaşandığı, her an başa dönülme risklerinin yaşandığı, döngüsel de bir süreçtir.

İç politikadaki bu süreçle dış politikadaki süreç eş zamanlı olarak yürümemiştir. Dış politika açısından AK partinin halihazırda iktidarda kalabilme ve vesayete direnme döneminde olduğu ifade edilebilir. Türkiye'nin Suriye, Libya, Doğu Akdeniz vb yerlerdeki girişimlerinin kalıcı olması için bu sürecin devam etmesi gerekir. Dış politikadaki kurumsallaşma süreci belki daha sonra yaşanacaktır. Bu nedenle Ak Partinin başlattığı Türkiye yüzyılının devamı, bölgesel ve küresel barış ve huzur için hayati derecede elzemdir.

İktidarda kalabilme

Görünürde AK Parti 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda olmakla birlikte, üzerine oturduğu 28 Şubat süreci, sistemin tüm kılcal damarlarına kadar yerleşmiş vesayet mekanizmaları düşünüldüğünde, AK Parti'nin ilk yıllarının sınırlı iktidar yılları olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü iktidara geldiği yıllarda ve hatta çok sonrasına kadar Türkiye'de siyasetin, milli iradenin, siyasal iktidarın alanı oldukça sınırlıydı. AK Parti döneminde yapılan seçimlerin, milli iradenin alanını genişletme, esasen kendisine biçilen vesayet gömleğini yırtma mücadelesi olduğu söylenebilir. Ama bunun için öncelikle, daha önce birçok siyasiyi hayatından etmiş Türkiye siyasetinin kızgın boğası üzerinden düşmemeyi, rodeo gibi boğanın üzerinde kalabilmeyi başarabilmesi gerekiyordu.

Siyasetin iflası

2002'ye gelindiğinde, 28 Şubat sürecinin siyasetin alanını iyice daralttığı bir ortamda Türkiye'de siyaset adeta iflas etmişti. Böyle bir ortamda gidilen seçimde Millet, koalisyonu oluşturan iktidar partilerinin tamamını (DSP-MHP-ANAP) Meclis dışında bıraktı. Demokrat Partili yıllardan beri TBMM'ye ilk defa iki parti girebiliyordu. Biri yeni kurulmuş olan AK Parti, diğeri bir önceki seçimde Meclis dışında kalmış olan CHP. Ama AK Parti'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siirt'de Ziya Gökalp'in bir şiirini okuduğu için ceza almış ve kendisine siyaset yasağı getirilmişti. Burada Deniz Baykal'ın bu antidemokratik yasağın kaldırılması ve Tayyip Erdoğan'a siyaset yolunun açılmasına yönelik verdiği desteği hatırlamak gerekir. Baykal'ın birkaç yıl sonra, kendisine kumpas kurularak siyaseten tasfiyesinde, kendisinin küresel aktörler açısından çok kullanışlı olmayan bu tarzının da etkili olduğu düşünülebilir.

2002 seçimlerinden sonra AK Parti AB Uyum Paketleriyle demokrasi ve özgürlükler çıtasının yükseltilmesi için yoğun bir çabaya girişti. Olağanüstü halin kaldırılmasından DGM'lerin (yeni nesiller bu karabasan mahkemelerin kısaltmasını bilmiyor olabilir: Devlet Güvenlik Mahkemeleri), MGK'nın sivilleşmesinden, gündelik hayatın özgürleştirilmesine "Sessiz Devrim" niteliğinde birçok değişime imza attı. (Kürtçenin serbest bırakılması, ailelerin çocuklarına istedikleri isimleri verebilmesi, azınlık vakıflarının özgürlük alanlarının genişletilmesi vb onlarca adım. Bu konularda atılan adımlara dair konu konu ve yıl yıl yapılan düzenlemeler için Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nın, benim komisyon başkanlığımda hazırlanan "Sessiz Devrim" çalışmasına bakılabilir)

Bununla birlikte, gücünü milletten değil, pozisyonlarından alan vesayetçi kesimler de boş durmuyordu:

Cumhurbaşkanı Sezer'in sonu gelmez vetoları, üst düzey bürokratik atamaları engellemesi;

AK Partili vekil ve bakanlara (ola ki eşleri başörtülüdür, ola ki davetlere eşli gelir korkusuyla) eşsiz davetler;

Totaliter bir müdahale aracı olarak üretilen "Kamusal alan" kavramı ile özgürlük alanlarının yargı tarafından sürekli daraltılması, Danıştay'ın öğretmenlerin okul dışında bile başörtüsü takamayacağı kararı;

Askeri müdahalelere zemin hazırlamak için Türkiye'nin aşina olduğu yöntemlerin tekrar gündeme sokulması, Danıştay saldırıları;

Cumhuriyet Mitingleri;

Okus Pokus: Şapkadan çıkarılan 367 kararı;

Askerlerden yine alışık bir Muhtıra (ama bu kez elektronik) ve bu kez Türk siyasetinde alışık olunmayan bir biçimde, ilk defa hükümetin şapkasını alıp gitmek yerine direnmesi;

Ve daha fazlası..

Haftaya devam edelim..

[email protected]