iktisadi yoğunlaşma teorisi ve deprem ekonomisi

Doç. Dr. Ata Özkaya / Galatasaray Üniversitesi
2.02.2020

Neden Türkiye’de iktisadi yoğunlaşma, coğrafi olarak deprem ivmesinin yüksek olduğu hatlardadır? Bu sorunun cevabını bulmak için 1960’lara gitmemiz gerekmektedir. O yıllarda ekonomi politikaları enerji kapasitesini yükseltmek amacını gütmekteydi ve daha sonra gelecek hükümetleri sınırlayacak bir enerji politikası ortaya çıktı: Doğu Anadolu’da baraj inşa edip elektrik enerjisi üretmek ve binlerce kilometrelik nakil hatları ile bu enerjiyi Marmara’ya taşımak.


iktisadi yoğunlaşma teorisi ve deprem ekonomisi

Son olarak 1996 yılında tamamlanarak yürürlüğe giren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı tarafından gözden geçirilerek yenilenmiştir ve 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Şu an kullanımda olan yeni harita ise 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AFAD’ın bu yeni haritasında bir önceki haritadan farklı olarak “deprem bölgesi” kavramı ortadan kaldırılarak deprem bölgeleri yerine en büyük yer ivmesi değerleri temel alınarak belirlenmiştir. Bu harita bize göstermektedir ki deprem ivmesinin yıkıcı seviyede olduğu coğrafi bölgelerimiz ile ekonomik sınıflandırma itibarı ile iktisadi hayatın üretken olduğu alt bölgelerimiz ve demografik yoğunluk taşıyan yerleşim birimlerimiz çakışmaktadır.

Yıkıcı ivme

Bu çakışma bize şunu söylemektedir: Depremi yıkıcı ivme ile periyodik olarak yaşayacağını bildiğimiz coğrafi bölge ve alt bölgelerde; sanayii sektörlerinin yoğunlaşması, bununla birlikte sanayii-tarım ortak sektörlerinin yoğunlaşması, ayrıca ilgili ehil-işgücünü de beraberinde getirerek en kaba ifadesi ile “nüfus yoğunlaşması”nın gerçekleştiğini görmekteyiz.

Ülkemizin yukarıda genel hatları ile ifade ettiğim gerçekliği ve ona ilişkin gözlemlerimiz birçok soruyu beraberinde getirmektedir. Bu yazımda amacım, birçok bilim dalının bünyesinde yer alabilecek soruları rafine ederek bunların arasından bizlere sosyo-ekonomik açıdan en çok enformasyonu sağlayabilecek daha az sayıda soru elde etmek ve iktisat biliminin iktisadi yoğunlaşma kavramını temel alarak bu sorulara yanıtlar aramak olacaktır.

İktisadi yoğunlaşma kavramı ilk olarak Alfred Marshall1 tarafından 1920 tarihinde iktisat bilimi literatürüne teorik bir çerçeve olarak dahil edilmiştir. Bu yöndeki çalışmalar, iktisadi hayatın coğrafi hatlar üzerinde söz konusu teorik çerçeveyi doğrular nitelikte bir süreç izlemesi ve biriken gözlemlerin de teorinin daha da geliştirilmesine, açıklayıcılığının artmasına ve ekonomi-politik çerçevesine yerleşerek politika yapıcıların ve hükümetlerin strateji kümesinde yer bulmasına imkan sağlamıştır. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, iktisadi faaliyetlerin bölgesel yoğunlaşmaları ve bunun ticarete etkileri üzerine yapılmış çalışmalar ödüllendirilmiştir2 -2008 yılında Nobel Ekonomi Ödülü, Krugman, P.’ ye verilmiştir-. İktisadi yoğunlaşmanın tersi ise, ülkemizde de yaklaşık yarım asır önceye kadar gördüğümüz iktisadi faaliyetlerin çeşitli yerleşim yerlerinde ve o yerlerin geçmişten gelen yapısal özelliklerine – tarım ve ticaret yolları, zanaatkarlık- özgü olarak gelişiyor olması idi. Bu bir yerleşim yerinin üretmekte uzmanlaştığı “tarım” ve/veya “zanaat” ürünlerinin başka bölgede olmaması, ülke genelinde bakıldığında ise çok çeşitli ve “ayrık” bir görünüm sergilemesi idi. Halıcılık, ahşap üretimi ve ustalığı, yemeni vs. gibi çok çeşitli örnekleri hemen sıralamak mümkündür.

İktisadi yoğunlaşma

Son yarım asırda ise hem dünyada hem de ülkemizde bu iktisadi coğrafya yapısı değişime uğramıştır. Örneğin, ABD’de araba üretimi sanayii ve firmalar Detroit’te (kuzeydoğu) yoğunlaşırken; bilgisayarların temel yapıtaşı olan mikroişlemcilerin üretimi için gerekli sanayi ve firmalar Silikon Vadisi, California’da (batı) öbeklenmiştir. Ülkemizde ise otomotiv sanayii ve bu sektörün firmaları Doğu Marmara iktisadi alt bölgesinde yoğunlaşmıştır. Katma değeri yüksek üretim yapan sanayi kolları ve firmalar belirli birkaç bölgede öbeklenirken, bunların dışında kalan daha düşük katma değerli-hantal üretim kolları ve tarımsal sektörler diğer bölgelerde, “çevrede” kendine yer edinmektedirler. O halde yoğunlaşmayı iki ana başlık altında sınıflandırabiliriz:

i)-Birincisi, yukarıda sözünü ettiğimiz katma değeri yüksek üretim sanayii ve o sektöre ait firmalarının belirli birkaç coğrafi bölgede yoğunlaşması,

ii)-İkincisi ise birinciden farklı olarak birçok farklı hatta “bağımsız” sektöre ait firmaların belirli bir coğrafi alanda öbeklenmesidir. Ülkemizin büyükşehirlerinde son on yılda gözlemlediğimiz Alışveriş Merkezleri (AVM) göz önüne aldığımızda, bunun da yukarıda sözünü ettiğimiz yoğunlaşmanın sanayii ve firmaların yoğunlaşmasından farklı olsa da, aslında bir yoğunlaşma tipi olduğu kolaylıkla görülebilir.

İktisadi yoğunlaşmanın birinci tipini, aynı sanayi sektöründe bulunan firmaların birbirlerine fiziksel olarak yakın yerleşmesinin imkan ve avantajını kullandıkları iktisadi yapılar meydana getirmektedir. Bu firmaların sağladığı faydalardan en önemlisi o endüstri için ortak ehil-işgücü havuzuna erişimdir. İşgücü piyasasının o ülkedeki ve sektöründeki esnekliğine bağlı olarak da “know-how” sahibi mühendis ve yan teknik personelin yer değiştirmesi ile bu endüstri kolunda informasyonun yayılımı daha kolay olmaktadır. Son olarak da aynı üretim sistemi, girdi-çıktı ve fonksiyon ile çalışan bu firmalar arasında girdi-ara mal alışverişi de farklı avantajlar sağlamaktadır.

İkincisinde, ilkinin aksine, birbirinden farklı sanayi kolları ve onlara ait firmaların bir coğrafi alanda (AVM) yan yana bulunarak, birbirinden sektörel olarak bağımsız ürünler satsalar da aynı nufüs-talep yoğunluğu ve altyapı-enerji-ulaşım-lojistik imkanından faydalanıyor olmasıdır.

Coğrafi bölgelerde iktisadi yoğunlaşma kavramının açıklayıcılığını kısaca izah ettikten sonra, şu soruyu yöneltebiliriz: Ülkemiz açısından bakıldığında neden deprem ivmesinin yüksek olduğu hatlarda il bazlı iktisadi yoğunlaşmanın birinci tipi, ona bağlı olarak da o illerin bünyesinde ilçe bazlı olarak ikinci tip yoğunlaşma yaşanmaktadır? Sorumuzun birinci parçasını biraz daha açarsak, Batı Marmara-İstanbul-Doğu Marmara iktisadi alt bölgeleri deprem ivmesinin yüksek olduğu coğrafi hatlarda yer almaktadır: i.) Günümüzde Batı Marmara-İstanbul-Doğu Marmara iktisadi alt bölgeleri Türkiye GSYIH’sının yaklaşık olarak yüzde 50’sini, benzer oranda katma değerini oluşturmakta ve ülke nüfusunun da yüzde 30’unu taşımaktadır, ii.) Bu oranlar 1990’ların sonunda da benzerdir.

Lojistik yakınlık

Peki neden hükümetlerimiz iktisadi yoğunlaşma yönünde politikalar uygularken, coğrafi olarak deprem ivmesinin yüksek olduğu hatlara yönelmiştir? Hükümetlerimiz açısından bu tercihin bazı kriterleri mevcuttur:

- Lojistik merkezlerine yakınlık, üstyapı stoğu

- Transport imkanları, kabiliyetleri ve maliyetleri

- Beşeri ve sanayii birikim - başlangıç koşuluna bağlılık oranı

- Kültürel birikim ve mevcut nüfus

- Tarihi ticaret yollarını yakınlık

- Eskimiş ama mevcut sanayinin bulunması

Bu saydıklarımız ülkemizin ekonomik büyümesi ve kalkınması için sınırlı süre için görev alıp strateji kümesi üreten ilgili hükümetlerimizin ve bağlı kadrolarının tercih kriterleri olmakla beraber bize bunların altında yer alan ana sebebi söylememektedir. Ana sebebi bulmak maksadı ile bütün bu kriterlerin mevcut olması için gerekli olan iktisadi koşulun ne olduğunu aramamız gerekir. O halde biraz daha geriye gidip bakmamız gerekecektir. 1960’larda ekonomi politikaları sulama-tarım ve ülkemizin enerji kapasitesini yükseltmek amacını gütmekteydi. Dolayısıyla dönemin hükümetleri ve ilgili bürokrat-teknokrat kadroları çeşitli bölgelere barajların inşası ile bu amacın ve yan amaçların hepsinin birden gerçekleşebileceğine dair strateji üretmişlerdir ve bu yönde uygulamalarda bulunmuşlardır. O zaman, daha sonra gelecek hükümetleri bilimsel tercihler açısından sınırlayacak bir enerji politikası ortaya çıkmıştır:

i) Doğu Anadolu’da inşa edilen büyük barajlar ile elektrik enerjisi üretmek ve binlerce kilometrelik nakil hatları ile bu enerjiyi Marmara Bölgesi’ne taşımak.

Bu şekilde bir strateji-planlama-hesap hatasının nasıl yapılabildiğini anlamak çok güçtür. Eğer bölgesel olarak enerji üretiminiz yeterli olmuyor ve tek bir yerden beslemeye yöneliyorsanız, sanayi sektörlerinizin de buna paralel olarak coğrafi yerleşimi ve de öbekleşmesinin önünü açmış oluyorsunuz demektir. Şöyle ki, daha sonraki hükümetler bunu fark etmiş olsalar bile, birden bire baraj yapımından vazgeçerek, başka yerlerde başka enerji kaynakları yaratmaları mümkün olamazdı. Ayrıca bu baraj yatırımlarımız, oldukça maliyetli yatırımlar olup, bunlar için de finansal kaynağımızın bir kısmı yine uluslararası kuruluşlardan temin edilmiştir. Binlerce kilometrelik nakil hatlarındaki enerji kayıplarını saymayı lüzumsuz görüyorum. İşbirliğinde bulunduğumuz, günümüz itibarı ile de gelişmiş ülke sınıfında yer alan diğer ülkelerin ise o dönemde nükleer santral kurulumu ile enerji politikası yönettiğini de hatırlatmak isterim.

O halde, iktisadi yoğunlaşma teorisi iktisadi açıdan belirli sanayi sektörlerinin iktisadın doğal sebepleri açısından belirli coğrafi bölgelerde öbeklenmelerini ve bu şekilde o sektördeki eş firmaların “fayda”larını maksimize ettiklerini temel alarak bununla gelişmiş ülkelerdeki süreci açıklayabilirken; ülkemizdeki iktsadi yoğunlaşmanın ana motivasyonu 1960’ların enerji politikası oluşturur. İktisadi etkenler ve politika yapıcıların evrilen süreç içersindeki ekonomi-stratejilerini çerçeveleyen kriterler ancak ve ancak ara neden-ara sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır ve nerede ise değiştirilemez bir yapı olmuştur.

[email protected]

Dipnotlar

1-Marshall, Alfred. 1920. Principles of Economics. London: MacMillan.

2-Paul Krugmann 2008 Nobel Ekonomi ödülünü alan İktisatçıdır. Krugman, Paul. 1991b. “Increasing Returns and Economic Geography.” Journal of Political Economy, 99(3): 483–99.