'İlahiyat' bizim 'Din' Allah'ın

Dr. Necdet Subaşı / Yazar
10.06.2022

İster Batı'da ister bizde olsun her ilahiyat oluşturma girişimi aslında yakıcı, cezbedici ve dönüştürücü muhataralı süreçlerden çıkış için dinin asli kaynaklarına yoğun bir şekilde dönmeyi gerektirir ve onu, bu dehşetengiz bağlamların üzerimize yüklediği ağırlıkları bir kenara atarak okumak demektir.


'İlahiyat' bizim 'Din' Allah'ın

Hayatın gündelik akışına damgasını vuran anlam arayışı, hız ve haz kavramları eşliğinde hemen her alanda kendini hissettiriyor. Artık hıphızlı düşünüyor, hıphızlı yaşıyor ve yapıp ettiklerimizden bir an önce kopmak ve yeni haz duvarlarına bir an önce erişmek istiyoruz. Hazzın peşinde koşuşan bir evren yeni gerçekliğe tabi olurken yanında getirdiği her şeyi de bu havaya uydurmak istiyor. Öyle ki sanki ne din ne ahlak, ne siyaset ne de kültür bütün bu hareketlilikten yakasını kurtarabiliyor.

Tarih bize belli aralıklarla ortaya çıkan ve dünyanın ritmini esaslı bir şekilde dönüştüren, yer yer yavaşlatan yer yer de hızlandıran pek çok olayı hatırlatıyor. Büyük devrimler, yaşanan bireysel ve toplumsal devinimler, siyasi ve dini gerilimler ve entelektüel kaygıların önümüze çıkardığı gelgitler, hemen hepsi bir şekilde hazır bulduğumuz dünyaya veda etmemizi zorunlu kılıyor. Adına ister paradigma ister zihniyet değişimi diyelim sonuçta dünle bugün arasındaki farklılaşmayı anlamakta zorlanıyoruz. Gelişmeleri zamanın ruhuna bağlayanlar da var, bütün bunları önceden takdir edilmiş birer kader olarak görenler de. Sonuçta her durumda yeni ve sürpriz bir sürece doğru aktığımızdan hepimiz haberdarız.

Elimizdeki her şeyden doymuş olmak, dini ve kültürel bagajımızı yeniden harekete geçirebilecek, bütün bunları canlandırabilecek sorulardan kaçınmak, cevap vermeye kalkıştığımız her seferinde ya kaçamaklara sığınmak ya da olup biten gelgitleri yadsımayı seçmek sanki gündelik hayatın olağan rutinleri arasında yer almaya başladı.

İdeolojik formülasyonlar

Büyük ve kapsamlı ideolojik formülasyonlarla hayatımızı biçimlendirme iddiası taşıyan devrimlerin çoğu miadını doldurmuş bir şekilde kendi kendilerini yenileyecek atıf zincirlerine sığınıyor. Pek çok kurucu disiplin artık hiçbir anlam ve değer üretmeyen argümanlarını gözden geçirerek yenileme derdinde çaba sarf ediyor. Entelektüeller, ruhaniler, dini bilgeler, alimler ve sosyal gözlemciler dünyanın çığırından çıktığı hakkındaki belli başlı söylemleri daha usturuplu söylemleriyle olağan bir dile dönüştürüyorlar. Anlaşılan hayat iyiye gitmiyor, dini ve kültürel referans setlerimize bir kere daha dönüp oradan yeni umutlar devşirmek için neler yapılacağı konusunda enerjimizi kaybetmiş durumdayız.

Bununla birlikte bu gelişmeleri dinin iflası, dini ve uhrevi söylemlerin tarihe gömülmesinin miladı olarak görenler de az değil. Yeni dünyanın limitlerini ölçüsüz gayretlerle anlamaya çalışanların emekleri göz doldurucu. "Post-truth" ve "metaverse" tartışmaları, geleceği yabancılamadan karşılamaya hazırlananlar için geçilmesi zor bir müfredat gibi ortada kendi zeminini oluşturuyor.

En çok da din ve onunla kendini anlamlandıranlar bu süreçte kendilerini bir teyakkuz halinde hissediyorlar. Dünya ölçeğinde pek çok din müntesibi gelmekte olanın önce gençlerle, sonra aile yapılarıyla ve ardından da anlam dünyalarını şekillendirmedeki çabasını görüyor ve bunu durdurmak ve savaşı kendi şartlarında yönetmek için kendilerine bir yol arıyorlar. Süreç İslam toplumlarında da benzer bir ivmeyle, kıyamet alametleri havasında bir karşılık bulmuşluk içinde gündelik maneviyatı çimdikliyor, hayat zehir oluyor.

Hidayet ve rahmet

Selametin nerde olduğu sorusu haklı olarak Müslümanlar için de önemli bir problem ve din hiçbir kula hayattan kaçma salahiyeti vermiyor. Ne oluyorsa hayatın içindedir ve bütün bu süreçleri "hayırlısıyla" aşmanın yolları bize dinde takdim edilmiştir. Dinin her durumda benzersiz diliyle sunduğu "hidayet" ve "rahmet" kapılarının nasıl ve ne şekilde açığa çıkacağı konusu tabii ki biraz emek biraz da tefekkür gerektiriyor.

Bugün yeryüzü ölçeğinde genişleyerek ilerleyen ve dini aradan çıkarma konusunda pek de sınır tanımayan bu heveskârlığın öne çıkardığı hoyratlığa tepkiyle yetinerek karşılık vermenin hayatı kurtarmadığı açık. Sürecin tedavüle soktuğu kavramlarla düşünmeyi seçmek ve çevreye sürekli abartılmış bir heyula olarak korkutucu imgeler sunmak yenilgiyi çaresizlik içinde kabullenmeyi kolaylaştırıyor.

Geniş ve derin bir müktesebatı içerdiği anlam örgüsü içinde takip etmek ve oradan bugüne neler devşirilebilir sorusu yerine orada içkin dil ve söylemleri kavrama konusunda garip bir tembellikle bütünleşmiş özgün bir haylazlığı içselleştirdiğimiz kesin. Bugün önümüze çıkan sorunların çözümünde elimizdeki hangi materyallere yeniden hayat vererek aşabileceğimiz noktasında ciddi bir tıkanıklıkla hemhal durumdayız. Mevcut gelişmelerin ürettiği gerginlik ve tedirginlik hâli yetmiyormuş gibi dini alandaki ustalıklı polemikleriyle bize sık sık kötücül manzaraları gösteren kimi aktörler de sonuçta korkularımızı çoğaltmaktan ve işbirlikçi maneviyata ortak olmaktan başka bir öneri getirmiyorlar.

Öte yandan geçmişin birikimini anlama konusundaki yetersizliğimiz yeninin önümüze getirdiği problemleri kavrama konusunda da bir tıkanma kompleksi yaratıyor. Dinin bunu asla hak etmediği yönündeki geniş bir idrak koalisyonu bugün yaşanılan soruları en az zayiatla ve yüksek bir amaçla aşma noktasında neleri gözden çıkarmaya hazırdır, belli değildir. Ağırlıkları atmak moda bir eğilime dönüşmüştür, yeni olanı dini bir forma dönüştürme konusundaki kayıtsızlık endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Oysa yapılacak olan gayet açıktır ve ne var ki bu açıklık artık sık sık kullanılarak kabul görmeye başlamış "samimi" dindarların uhdesine bırakılmış bir ameliye olacaktır. Din Allah'ındır ve ilahiyat bizim çabamızın eseridir.

İlahiyat her zaman değişir keyfilik ya da despotik müdahalelerden bağımsız olarak yeryüzü bağlamında köklü değişiklikleri tetikleyen her tarihsel süreç yeni bir teolojiyle tamamlanır. Teoloji ya da bize sıcak gelen karşılığıyla ilahiyat, bizim kendi fiili durumumuzla aktüel çevremiz arasındaki bağların deruni bir çözümlemesinden hareketle dinde kendisi için yeni birtakım kapılar aramaktır. İster Batı'da ister bizde olsun her ilahiyat oluşturma girişimi aslında yakıcı, cezbedici ve dönüştürücü muhataralı süreçlerden çıkış için dinin asli kaynaklarına yoğun bir şekilde dönmeyi gerektirir ve bu da onu bu dehşetengiz bağlamların üzerimize yüklediği ağırlıkları bir kenara atarak okumak demektir. İslam geleneğinde "ihya" da "tecdit" de "ıslah" da hatta genel anlamda "içtihat" ve özel anlamda "fetva" da aynı bağlamda değerlendirilebilecek çakılı baskı ortamlarından çıkmak için bir nefes olarak değerlendirilebilir.

Dünyayı nasıl tasavvur etmeli?

Tarihte ortaya çıkmış teolojik ayrılışların çoğunda dini merkeze alan bir bakış açısının başka diğer etkileşimleri de hesaba katarak dünyayı nasıl tasavvur etmek gerekir sorusuna bir cevap vardır. Bugün ayrışma ve gerilim bağlamında çoklukla olumsuzlayıcı bir çaba olarak hatırladığımız mezheplerin aksine birer nefeslenme ve hayata karılma çabasından neşet ettiğini anlamakta zorlanıyoruz. Katolik Hıristiyanlıktan neşet eden Protestanlığı anlamakta zorlanmayan zihnimizin Müslüman mezheplerini çözümlemekte neden zorlandığını çözümlemek güçtür.

Din Allah'ındır ve dokunulmazlığı kendinden menkul bir şekilde işleyen sabite olarak iman gerekçesidir. Oysa ilahiyat her durumda bize aittir. Her yeni durum etki alanının genişliğiyle, zihin dünyamızı sarsma kudretiyle, dünyayı bugüne kadar tasavvur ettiğimiz biçimine karşı çıkan kudretli iddialarıyla her daim gözden geçirilmeyi ve üzerinde düşünmeyi hak eder. Zamanın değişen dünyası onu etkileyip biçimlendiren süreçleri bilmeyi, onları takip etmeyi ve anlamayı zorunlu kılar. Hayatın gerisine düşmüş bir kavrama düzeni artık dinden bir düstur üretmeyi değil dahil olduğu yapıya dini eklemlemeyi önceler. Bugün yaşadığımız belki de sadece bundan ibarettir.

Dini alanın gerektirdiği derinliği, manevi yetkinlik ve uhrevi bilgeliği taşıma ruhsatına sahip olanlardan beklenen tam da bu noktada yeni zamanların sıkı bir gramerini ortaya koymalarıdır. Sorun bizden öncekilerin ortaya koyduğu verimlerden, arayışlardan, keşiflerden ya da tezlerden bir yolunu bulup kurtulmak değildir. Bugün onlardan istenen belki de bizden öncekileri harekete geçiren saiklerle sahici bir dert ortamında buluşarak, aynı duyarlılık, aynı usul ve aynı yönelim içinde yeni bir dil bulmanın keyfiyetine inanmaktır. Bu arayış sonuçta bütün bu bağlamlar içinde karşı karşıya geldiğimiz belli başlı tıkanma noktalarını aşma konusunda bize apaçık bir ufuk sunacaktır.

@darulmedya