İmaj ve klişeler kıskacında diaspora Türkleri

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
29.05.2021

Kitabında, İslamofobi ve İslam karşıtlığının Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki yansımalarını irdeleyen Talip Küçükcan, sosyoloji, antropoloji, tarih ve siyaset bilimi gibi çeşitli disiplinlerin verilerini kullanarak diaspora Türklerinin yaşadığı temel sorunları ve Avrupalıların benimsemeyi tercih ettiği zihniyet yapılarını çözümlüyor.


İmaj ve klişeler kıskacında diaspora Türkleri

Türkler ile Avrupalıların ilişkilerinin bin yılı aşkın bir süreye dayanan bir geçmişe sahip olduğu bilinir. Her ne kadar bu ilişkilerin hakim kipi sürtüşmeler, savaşlar ve çatışmalar şeklinde açığa çıkan askeri-siyasi gerilimlerle biçimlenmiş olsa da kimi zaman kültürel ve toplumsal bakımdan iki taraf için de önemli birçok gelişmenin yaşandığı da görülür.

Büyük ölçüde her iki tarafta birbirleri hakkında oluşan imajları temelde besleyen siyasi-askeri çatışmalar olagelmiştir. Türklerin Viyana önlerine kadar gelmelerini sağlayan askeri başarılarının Avrupa'da onlar hakkındaki birçok olumsuz kalıp yargıya, klişeye ve imaja sebebiyet verdiği de hiç kuşkusuzdur.

Türkleri ilişkilerin başladığı ilk dönemlerden itibaren İslami Doğu medeniyetinin bir parçası addeden ve böylelikle rahatça 'ötekiler' olarak kodlayan Avrupalıların onlar hakkında oluşturduğu olumsuz klişe ve imajların dil, din ve kültürel unsurları baz aldığı kadar bizatihi Avrupalıların kendilerini tanımlama süreçlerinde etkin birtakım zihinsel nakısalardan neşet ettiğini de söylemek mümkündür.

Klişelerin tahakkümü

İki yüzyılı aşkın bir süredir yaşanan Batılılaşma sürecine rağmen Türkiye ve Türkler hakkındaki olumsuz imaj ve klişelerin varlığının Avrupa'da korunuşu, Türkiye'nin Avrupa ile yakın ekonomik, siyasal ve diplomatik ilişki kurma girişimlerine rağmen bu klişelerin bir türlü tamamen ortadan kalkmayışı, Türkler ile Avrupalılar arasındaki gerilimin tarihsel derinliği kadar dil, din ve kültürel unsurlardaki farklılığın öneminin de zannedildiğinden fazla olduğunu işaret eder. Elbette hemen her Avrupalının Türkler hakkında olumsuz bir imaj taşıdığını ileri sürmek doğru değildir; ancak yine de olumsuz imajların etkisinden sıyrılmış Avrupalıların genele nazaran epey azınlıkta kaldığını da söylemek gereklidir.

1989 ila 1999 arasındaki on yıllık bir dönemde İngiltere'de yaşayan, sonrasında akademik çalışmalar dolayısıyla çeşitli Avrupa ülkelerinde gözlemler yapabilme imkânı bulan Prof. Dr. Talip Küçükcan'ın 'Diaspora Türkleri: Avrupa'da Türk İmajı ve İslamofobi' ismiyle yayınlanmış kitabı bir taraftan Avrupalıların gözüyle Türkleri değerlendiren söyleşi, okuma ve tartışmaları; bir taraftan da Avrupa'daki Türkler, Müslümanların temsili, İslamofobi, kültürel kimlik ve gençlik gibi konuları ele alan çalışmaları içeriyor.

Özellikle son on yılda siyasal bakımdan giderek yükselen popülizmin Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin ve Müslümanların hayatlarında ne tür zorlukların yaşanmasına sebebiyet verdiğini ortaya koyan eserinde Küçükcan, Avrupa'da doğup büyüyen dördüncü ve beşinci kuşak Türklerin bile yaşadıkları ülkenin vatandaşı sayılmalarına karşın hâlâ olumsuz imaj ve klişelere, birtakım eşitsizliklere kurban olabildiklerinin altını çiziyor.

Kitabın ilk iki bölümünde bu olumsuz imajların tarihsel serencamını ve Batılı aydınların zihinsel haritasındaki yerini açığa çıkarmaya uğraşan Küçükcan, kitabının üçüncü bölümünde Avrupa'da, yani diasporada bir Türk olarak sürdürülen hayatın niteliklerini serimlemeye çalışıyor. Kitabının dördüncü bölümünü Avrupa'da yer yer ırkçı ve faşist bir biçimde yükselen popülist dalgayla birlikte gündeme gelen İslamofobi ve İslam karşıtlığının Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki yansımalarını irdeleyen Küçükcan'ın kitabı sosyoloji, antropoloji, tarih ve siyaset bilimi gibi çeşitli disiplinlerin verimlerini kullanarak diaspora Türklerinin yaşadığı temel sorunları ve Avrupalıların benimsemeyi tercih ettiği zihniyet yapılarını çözümlüyor.

Diaspora Türkleri Talip Küçükcan Çizgi Kitabevi 2021

Immanuel Kant'ın 'eleştirel' mektupları

İlk kez 1781'de yayınlanan Salt Aklın Eleştirisi'yle felsefede 'Kopernik devrimi'ne yol açtığı öne sürülen Almanların büyük filozofu Immanuel Kant'ın felsefi yazışmalarından oluşan kitap Kant'ın hayatı, alışkanlıkları ve felsefi fikirlerinin oluşumunu göz önüne çıkarmada epey önem taşıyor. Kitapta metafizikten teolojiye, matematikten etiğe çeşitli konularda Kant'ın Lambert, Mendelsohn, Herz, Schultz, Reinhold, Beck ve Fichte ile sürdürdüğü yazışmaları yer alıyor. Kitap hem bu mektuplaşmalar dolayısıyla 18. yüzyılın sonlarında oluşmuş Kant imajını anlamamıza epey yardımcı oluyor hem de onun fikirlerinin tarihsel gelişimi hakkında bilgilenmemizi sağlıyor.

Mektuplaşmalar, Immanuel Kant, çev. M. Masum Gökyüz, Fol, 2021

Stoacılıktan Spinoza'ya Spinoza'dan Stoacılığa

Çağdaşı Leibniz tarafından 'yeni bir Stoacı tarikat'ın önderi olarak yaftalanan Spinoza'nın düşüncelerinin Stoacı düşüncelerle taşıdığı benzerlik çağdaş felsefe tarihinde epey ilgi çekmiştir. 'Felsefenin ilerleyişi'nde Spinoza ve Stoacıları, farklı diyalektik aşamalara ait olsalar da idealist bir metafiziğin ortaya konuluşuna katkıda bulunanlar olarak kaydeden Hegel'den Vico ve Dilthey'e kadar uzanan bir yorumcular silsilesi Spinozacı düşünme sistemi ile Stoacılığın benzerliklerini tartışır. Spinoza'nın Stoacılar gibi antik selefleriyle de ilgili bir geçiş figürü olduğunu ileri süren Jon Miller kitabında bu iki sistemi karşılaştırıp erken modern felsefede olup bitenleri de ortaya çıkarmaya çalışıyor.

Spinoza ve Stoacılar, Jon Miller, çev. B. Utkan Atbakan, Albaraka, 2021

@uzakkoku