İmam Hatip ve İlahiyat müfredatıyla ne yetişmez?

Prof. Dr. Mahmut Aydın / Ondokuz Mayıs Üni. İlahiyat Fakültesi
31.12.2016

15 Temmuz hain darbe kalkışmasında milletine silah doğrultan FETÖ mankurtlarının İmam Hatip ve İlahiyat müfredatının eseri olmadığı dikkate alındığında, hasta ruhlu ve kibir heykeli liderlerin kontrolündeki gizli gündemli dini oluşumlar yerine açık ve şeffat din eğitimi veren İmam Hatip ve İlahiyat gibi kurumların hedef gösterilmesinin kimin işine yarayacağı ortadadır.


İmam Hatip ve İlahiyat müfredatıyla ne yetişmez?

Müslümanlar olarak hiç sorunumuz yokmuş gibi yine birbirimize düşmek ve birbirimizi yok etmek için yeni bir gündemimiz oldu. Birkaç gün önce Akabe grubunun lideri konumundaki yazar Mustafa İslamoğlu kendi Twitter hesabında “İmam-Hatip ve İlahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD’cileri yetişmeye devam edecektir” şeklinde paylaştığı bir tweet tartışmaları alevlendirdi. Tüm dini kavram ve değerlerlerimizin  FETÖ tarafından iğdiş edildiği, Müslümanlar olarak aramızdaki  nifak ve ayrılık tohumlarının yeşerip filizlendiği bu günlerde oluşturulan yapay gündemlerle filizler sulanarak ağaca hatta ormana dönüştürülmeye çalışılmaktadır.  İslamoğlu’nun tam bir talihsizlik örneği olan söz konusu paylaşımına başta sosyal medya olmak üzere çeşitli platformlarda bazısı son derece dengeli -örneğin ÖNDER başkanı Dr. Halit Bekiroğlu’nun Twitter hesabından yaptığı “Bu talihsiz açıklama, İmam Hatip ve İlahiyatlara düşmanlık yapanların argümanlarıyla örtüşmüş, bizleri rencide etmiştir. Hemen düzeltilmelidir”- bazısı da işi hakaret ve mezhepçiliğe vardıracak derece aşırıdır.

Açık bir algı operasyonu

Bilindiği üzere ülkemizde kendilerini “Kemalist” diye nitelendirenlerle kimi cemaatler ve radikal dini söyleme sahip gruplar, kontrolleri altına alamadıkları veya çıkarlarına ters düştüğü için İmam-Hatip ve İlahiyatlardan hiç hazzetmemiştir. Haddizatında mutlak itaati öngören ve bu çerçevede sorgulayan ve eleştiren bireyden ziyade “Gassal elinde meyyit olmaya” can atan otomatlar yetiştirmeyi hedef edinen dini oluşumların İmam-Hatip ve İlahiyat fakültelerine itibar etmesini de kendilerinden beklemek herhalde fazla safdillik olur. Dolayısıyla kuruluşundan günümüze değin gerek sevmeyenler gerekse aşırı sevenler(!) tarafından İmam-Hatip ve İlahiyatlara her zaman operasyon yapılmaya çalışılmış ve bu çerçevede kurumlar narkozlu veya narkozsuz ameliyat masasına yatırılmıştır. Ancak bunlardan hiçbiri kendisinin ve iki çocuğunun da İmam Hatipli olduğunu ifade eden İslamoğlu’nun söz konusu paylaşımı kadar bizleri rencide edici olmamıştır. Çünkü yok etmek ya da kendi kontrolüne almak için yapılan diğer operasyonların hiç biri İmam-Hatiplere ve İlahiyatlara terörist, hem de günümüzün en iğrenç ve en vahşi terör örgütü olan DEAŞ ile ilintili terörist damgasını vurmaya yeltenmemiştir. 

Gelen tepkiler üzerine İmam-Hatip ve İlahiyatlardan yetişenlerle DEAŞ arasında kurduğu çirkin irtibattan dolayı özür dileyeceğine İslamoğlu’nun birkaç saatlik bir programda İmam-Hatip ve İlahiyat müfredatlarıyla ilgili söylediği sözlerinin cımbızlandığı ve yanlış anlaşıldığını ifade etmesi ortada bir yanlış ifade veya anlaşılma değil, açık bir algı operasyonu olduğu hissini kuvvetlendirmektedir. Çünkü söz konusu tweet eğer sahte değilse kendi hesabından paylaşılmıştır. Dahası “Hilalhaber” adlı internet sitesinde yapılan açıklamada “bilgiden önce bilginin ahlakının öğretilmesi” gerektiğini savunduğu ifade edilen İslamoğlu’nun, hangi somut bilgiye dayanarak dolayısıyla da hangi ahlakla İmam-Hatip ve İlahiyatların mevcut müfredatlarıyla DEAŞ militanı yetiştirdiğini iddia ettiğini anlamak imkansızdır. Son yıllarda sayıları artan İmam-Hatip ve İlahiyat fakülteleri karşısında gerek müfredat gerekse zihniyet açısından İmam-Hatip ve İlahiyat fakültelerinde bir nitelik sorunu olduğu aşikardır. Bu durum büyük ölçüde bu kurumların mezunlarını istihdam eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez başta olmak üzere pek çok yetkin İlahiyatçı akademisyen tarafından açıkça ifade edilmektedir. Dolayısıyla İslamoğlu’nun da söz konusu kurumların müfredatı ile ilgili yeni bir düzenleme yapılması talebinde bulunması yadırganacak bir durum olmadığı gibi takdire şayandır. Ancak sosyal medya paylaşımında İslamoğlu sanki DEAŞ denen örgütü İmam-Hatip ve İlahiyat fakültelerinin mevcut müfredatlarından yetişenler besliyormuş gibi bir ithamda bulunarak söz konusu müfredat değişmediği müddetçe bu kurumlardan daha çok DEAŞ militanı yetişeceği uyarısında bulunmaktadır. Hangi somut veri ile bu kurumları DEAŞ ile irtibatlandırdı ise belirsizdir. Bizlerin de eleştiri konusu yaptığımız İmam-Hatip ve İlahiyat müfredatlarından yetişen bir DEAŞ militanı söz konusu değildir. Kamuoyuna yansımı bir örnek de yoktur. Kaldı ki İmam-Hatip ve İlahiyat mezunları içinde hatırı sayılır çeşitli radikal veya ılımlı dini grup veya oluşumun kontrolünde olanlar da vardır. Dolayısıyla eğer söz konusu kurumların mezunlarından DEAŞ militanı veya sempatizanı olan varsa bu durum söz konusu kurumların müfredatlarının eseri değildir. Aksine başka yerlerden beslenen ve sadece devlette geçerli bir diplomaya sahip olma adına bu kurumlarda öğrenim görenler arasından olma olasılığı oldukça yüksektir.

Kaldı ki 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında milletine silah doğrultan FETÖ mankurtlarının hiçbirinin -mezunu olabilir- İmam Hatip ve İlahiyat müfredatının eseri olmadığı da ortadadır. Hasta ruhlu ve kibir heykeli liderlerin kontrolünde “gözü kapalı itaat” kültürü çerçevesinde kendi beninden sıyrılıp bağlı olduğu yapının “kaypak” benini benimseyen otomatlar yetiştirmeyi hedef edinen gizli gündemli dini oluşumlar yerine açık ve şeffat din eğitimi veren bu kurumların hedef gösterilmesinin kimin işine yarayacağı ortadadır. Bu olgusal gerçeklikten hareketle İmam-Hatip ve İlahiyatların kurumsal ve mezun bazında hedef tahtası yapılmadan müfredatları da dahil tüm yönleriyle yapıcı bir şekilde eleştirilmesi ve çözüm önerileri sunulması en çok bu kurumlarda eğitmen ve araştırmacı olarak görev yapan bizleri mutlu edecektir. Ancak bu kurumları ve mezunlarını terörle, özellikle de rahmet ve merhamet elçisi Hz. Muhammed’in öğretisinin kurumsal karşılığı olan İslam’ı kendi çıkarları için kullanarak küresel güçlerin taşeronluğunu yapan DEAŞ ile ilintilendirmek ne İslamoğlu’nun ne de bir başkasının hakkı ve haddi değildir.

Tepkiler de ölçülü olmalı

İslamoğlu’nun sosyal medya paylaşımı ve gelen tepkilere verdiği cevapla ilgili değerlendirmemizi bu şekilde ifade ettikten sonra söz konusu tweet mesajına verilen tepkileri, anlayışla karşılamakla beraber ölçülü olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bugün Müslüman coğrafyayı kan gölüne çevirenlerin istediği birbirimize ateş edebileceğimiz zeminler oluşturmaktır. İslam dinini ortadan kaldırmak için 1960’lara kadar tüm gayretlerini Hz. Muhammed’in peygamber olmadığını ispat etmeye adamış olan müsteşriklerin bu çabalarında başarılı olamayınca bu sefer de Müslümanlar arasında çatışma oluşturacak tali farklılıklar ve fikir ayrılıkları üzerinde yoğunlaştığını unutmayalım. Bu nedenle toplumsal hassasiyeti yüksek olan konularla ilgili değerlendirme yapanların  Âl-i İmrân 103. ayette yer alan “Hepiniz Allah’ın size uzattığı kurtuluş ipine [Kur’an’a] sımsıkı tutunun. Sakın ayrılığa düşmeyin. Hele Allah’ın size nasip ettiği birlik ve beraberlik nimetini bir düşünün. Hani siz vaktiyle birbirinizle kanlı bıçaklı idiniz, ama Allah kalplerinizi birbirinize ısındırdı ve O’nun lütfettiği iman nimeti sayesinde kardeş oldunuz…” hükmü uyarınca birlik ve beraberliğimizi bozucu beyanlardan uzak durması gerekmektedir. Tepki gösterenlerin Yüce Allah’ın Maide suresi 8. ayetteki “Bir zümreye yönelik öfke ve nefretiniz adaletsiz davranmanıza yol açmasın” uyarısı mucibince eleştirilerinin dozunu ayarlaması hepimizin dahası ümmetin hayrına olacaktır.

[email protected]