İngiltere Çin'i dizginleyebilecek mi?

Fazıl Duygun / Yazar
27.08.2022

Tayvan krizi, Çin'in kaderini çizecek çok önemli bir dönemeçti. İngiliz siyasî aklının uygulamaya koyduğu "Çin'i hizaya çekme" stratejisi, AB-ABD ve her iki bloktaki küreselcilerin kendi aralarında çatışmasına sebep oluyor.


İngiltere Çin'i dizginleyebilecek mi?

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin, Çin'in "vururuz" uyarılarına rağmen, 2 Ağustos'ta ABD askerî uçağıyla ve göstere göstere "Tayvan"a gerçekleştirdiği siyasî ziyaret, neredeyse bütün dünyanın gün boyu nefesini tutmasına neden oldu.

Bu ziyaret, ABD ve İngiltere'nin, Çin'in askerî cesaretini tartmak başta olmak üzere, siyasî tavrını, silahlanma gücünü, nereye kadar varabileceğini ve sabrını da tartmasını sağladı.

Geçtiğimiz yıl yayınlanan bir yazımı şöyle bitirmiştim: "Çin, silahlanmak için bir 10 yıl daha sabretmeye çalışıyor ama Pentagon da Çin'i hem askerî ve hem de ekonomik yollarla tecrit edip, kışkırtarak tehdit ediyor ve kendisine saldırtmaya çalışıyor. Bu durumda ya taraflardan biri geri adım atacak veya Tukidides tuzağı işlemeye devam edecek."

Tehditler havada kaldı

2 Ağustos'ta, ABD yani Pentagon, Çin'i resmen kışkırttı. Dünyanın gözü önünde Çin'i kışkırtıp, yüksek perdeden konuşmasını sağlayıp, sonra da itibarıyla oynadı. Çin, Pelosi'nin Tayvan'ı ziyaretini önleyemedi ve söylediği bütün tehditler hava kaldı. Tabii, vaziyeti kurtarmak için, Tayvan'ı ablukaya alarak, tatbikatlar gerçekleştirdi. Bu tatbikatlar ve askerî kuşatmayla, Tayvan'ı dış dünyadan soyutlayarak, dış ticaretine darbe vurmayı amaçlıyor.

Çin, en geç 2030 yılına kadar, "Tek Devlet-iki sistem" planı çerçevesinde, Tayvan'ı topraklarına katmayı düşünüyor ve bütün hazırlıklarını buna göre yapıyor. Tabii, ABD, İngiltere ve müttefikleri de, bu planı bozmak için çabalıyor.

Şunu açıkça ifade edelim. Çin'e dair resmî istatistiklerin, verilerin doğruluğuna artı, eksi yüzde 30 şüpheyle bakalım. Çünkü bir yanda kuantum bilgisayarı yapan Çin, diğer yanda, 2015 yılına kadar daha, topraklarının yüzde ellisinin tapu-kadastro kayıtlarını bitirememiş bir Çin ile karşı karşıyayız. Daha, gerçekte ne kadar kömür üretip tükettiğinin kayıtlarını doğru olarak tutamayan bir ülkeden bahsediyoruz. Çin, dışarıdan çok merkezi göründüğünün aksine, içeride, ABD'deki eyaletlerden daha fazla federatif bir anlayışla yönetilen bir ülkedir. Özellikle iç siyasi düzeninde, bu bağımsız karar alma sistemi kendini fazlasıyla hissettirir. ABD, eyaletlere bölünme riski yaşayabilir ama Çin, (Doğu Türkistan ve Tibet hariç) asla böyle bir bölünme riskiyle karşı karşıya değildir. Çünkü, binlerce yıllık bir millet bilincine sahiptir. Ana Karadan ayrılanların kurduğu Tayvan'ın resmî adı bile "Milliyetçi Çin"dir.

Bütün bunların yanında, Milliyetçi ve vatansever bir örgütlü yapı olan Çin Komünist Partisi (ÇKP)gerçeği vardır. Şu anki Devlet Başkanı, Şi Cinping, ÇKP'deki "Milliyetçi Çin" ekolünün en gür sesidir.

Çin'in siyasî anlayışı böyle. Ancak, işin bir de dünyanın Çin'e bakışı ve ne kadar güvenebileceği boyutu da var. Çin, plandemiye dönüştürülen küresel pandemi krizi sebebiyle birçok şüpheyi üzerinde barındırıyor. "Bir Kuşak-Bir yol" projesinin, Çin'in sömürgeleştirme projesi olduğuna inanılıyor. (Tabii bu algının oluşmasında, Batı ve ABD medyasının da etkisi büyük)

İngiltere'nin yeni hedefi

Çin, Tayvan kriziyle birlikte, bir kez daha İngiltere'nin hedefine oturdu. Malum Çin'in başına bela olan iki ülkeden biri ve başta geleni İngiltere'dir. Diğeri ise Japonya.

Çin'in İngiliz işgaline maruz kaldığını ve başta Hong Kong olmak üzere birçok toprağını kaybettiğini, ağır şartlar altında bırakıldığını, afyon-uyuşturucu bağımlısı yapıldığını kısaca hatırlayabiliriz. İngiltere, Çin'in tarihinde asla ihmale gelmeyecek bir ülkedir. İngiltere, Çin'i böyle ezdikten sonra, bugünkü ekonomik dev olmasının yolunu da açmıştır. Bunda başrolü, küreselcilerin kalesi, İngiliz finans merkezi "City of London" denilen güç açmıştır. Çin'i büyüme ve güçlendirme düşüncesi burada oluşmuş, projesi burada çizilmiş ve küreselcilerin ABD'deki finans ve teknoloji derebeyleri de buna katkıda bulunmuştur. Japonya, Tayvan, G.Kore, Malezya'yı, Pentagon destekli ABD sermayesi ve devlet yardımları büyütürken, Çin'i tamamen özel sektör yatırımları büyütmüştür. Aradaki büyük fark budur. Çin'in toplam ihracatının yüzde ellisi ve teknoloji ihracatının da yüzde yetmişbeşi, işte bu Londra, New York ve Silikon Vadisi tekno –finans feodallerinin şirketlerine aittir. Yani, büyük bir oranda "Küreselci" tekno-finans feodalitesine aittir.

Peki, nasıl oldu da İngiliz devlet aklı Çin'i bir anda hedefine koydu? Hem de bunca küreselci sermaye ve teknoloji desteğine rağmen.

Aslında düğümün ucu, Brexit ile çözüldü. Brexit'le birlikte, İngiltere, yani Kraliyet ailesi, AB'den ayırılınca, Küreselcilerin AB kanadının planladığı, AB-Çin "Bir Kuşak-Bir Yol" projesi de büyük bir darbe almaya başladı. İngiltere, Brexit ile beraber, AB'yi önce Rusya, sonra da Çin konusunda sürekli uyarmaya başladı. Hatta sadece uyarmakla kalmadı, AB, Rusya'ya karşı tavır almazsa, Biz AB'ye rağmen, AB'yi Rusya'ya karşı savunacağız" bile dedi. Bir önceki İngiliz kadın başbakanı Theresa May, bunu defalarca dile getirdi. Çin'in önünün açma fikrinin oluştuğu yer olarak kabul edilen "Chatham House" 2017 yılından beri yayınladığı raporlarda Çin'i, defalarca "açık ve dürüst olma, uluslararası sorumluluklar üstlenme, içe kapalı bir hâlde gizli hesaplar yapmama" konusunda uyardı. Ama görüldüğü kadarıyla Çin, filozof Sun Tzu'nun "sabır, sinsilik ve kurnazlık" dolu tavsiyelerini uygulamaya devam etti. Bu tavsiyelere aldırmadı. Ama unutulan bir şey vardı. Dünyayı siyaseten şekillendiren İngiliz aklı da Çin'i bir yandan büyütürken, diğer yandan hep gözetim altında tuttu. Meselâ, unutulmuştur belki, Çin'in Tayvan'ı kuşattığı 1995-96 yıllarında, İngiltere eski başbakanı Margaret Thatcher Çin'i şöyle tehdit etmişti: Çin Tayvan'ı işgal etmeye kalkarsa, ABD başta bütün NATO ülkeleri, Batı ülkeleri, donanmalarımızı gönderir ve Tayvan'ı Çin'e karşı savunuruz". Çin, o zamanki ekonomik ve askerî gücünün zayıflığıyla, bu tehdidi ciddiye aldı ve kuşatmayı kaldırdı.

İngiliz siyasi aklı, Çin'i 2019'dan beri, Rusya ile birlikte, NATO'nun öncelikli ilk iki tehdit sıralamasına koydurtmayı başardı. Tabii ki, akıl İngiltere'den, uygulama ise ABD'den geliyordu.

Çin, İngiltere'nin o kadar dürbününe girmişti ki, Brexit'in başlatan İngiliz siyasilerden, "Brexit Partisi" eski lideri Nigel Farage, "AUKUS Anlaşması"ndan mutluluk duyuyor. Farage, "Newsweek" dergisinde 17 Eylül tarihli "Aglosfer Çin tehdidine cevap veriyor" başlıklı yazısındaysa Çin'in deniz gücü kapasitesini son 20 yılda 3 kattan fazla artırdığına vurgu yapıyordu. Alman Donanması'nın 1914'ten önceki hızlı büyümesinin Birinci Dünya Savaşı'na yol açtığını ima eden Farage'a göre Çin de gelecekte benzer bir tehdit içeriyor.

AB karşıtı politik duruşuyla bilinen Farage için "AUKUS" aynı dili konuşan, ortak kültürel mirası paylaşan ve Çin tehdidini olduğu gibi gören devletler(Anglosfer) arasında gerçekleşen, 21. yüzyılın en önemli anlaşmasıdır. Çin'in "AUKUS"u doğru okumasını umduğunu belirten Farage "Anglosfer"in dünyada 'özgürlüğü korumak' için yeniden düzenlendiğini belirterek yazısını noktalıyordu. Sözde anti-küreselci olan Trump'ın İngiltere'deki en sadık dostu Nigel Farage'ın küreselci liberal Biden ile aynı noktada buluşmasının ayrıca not edilmesi gerekiyor. ( Abdullah Muradoğlu, 21 Eylül 2021)

"Sovyetler Birliği'ni dışarıda bırak, Amerikalıları içeri al, Almanları bastır", Bu sözler ilk NATO Genel Sekreteri İngiliz Lord Hastings Ismay'e ait. İngiliz siyasî aklı şimdi buna, "Çin'i de dışarı bırakı ekleyebiliriz" şeklinde konuşuyor.

İngiliz siyasî aklı, Çin'e karşı, QUAD Dörtlüsü (ABD; Hindistan, Japonya, Avustralya) ittifakından sonra, AUKUS (ABD, İngiltere, Japonya, Avustralya) ittifakını kurdu ve ardından da . İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya'yı kapsayan bu ittifak projesi "CANZUK"'u hayata geçirme yolunda. Buna, G. Kore''yi de dahil etmeye çalışıyorlar. Bu amaçla, Japonya, G. Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda, başbakanları veya devlet başkanları, Madrid'deki son NATO Zirvesine davet edildiler. Japonya ve G. Kore yöneticileri davete iştirak etti.

Burada dikkatimizi çeken şey, Çin'i büyüten, yol veren Küreselci tekno-finans derebeyliğiyle, ABD-Pentagon, ve İngiliz siyasî aklının aynı çizgiye gelmiş olması. Ya da daha doğrusu, ABD'deki Küreselcilerin, Çin'i hâlâ desteklemekte olan AB'deki Küreselcilerle karşı karşıya gelmesi. 2021'deki NATO Zirvesinde şöyle bir gelişme yaşanmıştı:

NATO Bildirisinde, "Çin'in hırsları ve iddialı tavırları mevcut kurallara dayalı uluslararası düzene ve ittifakın güvenliğiyle ilgili alanlara sistematik olarak meydan okuyor" denildi.

"Çin ile yeni bir Soğuk Savaş'a girmiyoruz ve Çin bizim hasmımız, düşmanımız değil" diyen Stoltengerg, buna karşılık ittifak olarak Çin'in güvenlikleri açısından oluşturduğu risklerle ilgili olarak beraber adım atmaları gerektiğini söylemişti.

2021 zirvesinde ise Çin Başlığının daha da genişletildiğini gördük. 2019 yılındaki sonuç metninde Çin'in adı sadece 1 kez geçerken, 2021 zirvesinde Çin isminin 10 defa geçtiğine şahit olduk.

AB'den ÇİN' e destek

ABD Başkanı Biden NATO Zirvesi'nde müttefik ülkeleri Çin konusunda daha kararlı olmaya davet ederken Almanya Başbakanı Angela Merkel Çin ile ilişkilerde "doğru balansın bulunması" gerektiğini dile getirdi. Merkel, Pekin'in pek çok konuda rakip olduğunu vurguladı ancak birçok alanda da bu ülke ile iş birliği içinde olunduğunu ifade etti

Berlin ve Paris ABD'nin Çin'e karşı açtığı küresel liderlik savaşında NATO'nun ön cepheye taşınmasına da karşı çıkıyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emnanuel Macron, "NATO Kuzey Atlantik'i ilgilendiren bir örgüt, Çin'in Kuzey Atlantik ile pek ilgisi yok" dedi. Macron Çin ile ilişkilerin önyargılara dayandırılmaması gerektiğini de vurgulamıştı.

Yine Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Çin konusunda Avrupa'nın ABD'den farklı bir hareket tarzı benimseyeceğinin işaretini verdi. Michel, "Biz Avrupalılar olarak Çin ile ilgili kendi stratejimizi geliştirmeliyiz." dedi.(8 Eylül 2021)

Peki ne oldu da, AB bir anda İngiltere-ABD projesinin dümen suyuna giriverdi?

Birincisi, Almanya'da Merkel Başbakanlığa veda etti ve partisi de muhalefet düştü. Yerine ise, küreselcilerin ABD kanadına yakın Sosyal Demokratlar, Hür Demokratlar ve Yeşiller iktidara geldi. İngiltere-ABD'nin tezgahladığı Ukrayna-Rusya savaşında, fanatik bir Rus düşmanlığına düçâr oldular. Tabii iş burada kalmadı. Rusya'dan sonraki hedef, açıkça Çin'di.

Yol ayrımı mı?

ABD'deki küreselci Soros öncülüğünde, Çin'i "totaliter" bir rejim olarak niteler ve Şi Cinping güdümündeki ÇKP'nin zihniyet ve kadrosunun değişmesi gerektiğini söylerken, en fanatik liberal küreselciler de, Çin'e karşı savaş pozisyonuna geçti. ABD'deki liberaller, Neoconlarla yani Yeni Muhafazakârlarla, aynı çizgiye geldi: Çin durdurulsun!

ABD küreselcileri ki, Kanada başbakanı Tredau, en hızlılarındandır, fanatik bir Çin muhalifiyken, AB yöneticileri ise, Çin'in ticaret ortağı olarak yollarına devam ettiler.

Rothchilds'lerin şahsında mündemiç olan ve Çin'i büyüten, ona yol veren AB Küreselciliğiyle, Rockefeller ve Soros şahsında kendini gösteren ABD küreselciliği karşı karşıya geldi. İngiliz siyasî aklı, Brexit karşıtı ve kendi başkentindeki AB Küreselciliği "City Of London"a karşı, ABD'deki küreselci yapılanmadan destek aldı.

Mesela, tüm dünyaya dayatılan kapanmalar esansında, Nathan Rothschid şu sözleri edebilmiş biridir: Bugün küresel sosyalizme hayatımdaki diğer noktalardan daha yakın bir şekilde ilerliyoruz" (3 Mayıs 2020) Oysa bu sözler, küreselcilerin ABD kanadı tarafından açıkça "Tekno Totaliterlik" olarak nitelendiriliyor.

İngiliz siyasî aklının uygulamaya koyduğu "Çin'i hizaya çekme" stratejisi, AB-ABD ve her iki bloktaki küreselcilerin de kendi aralarında çatışmasına sebep oluyor.

İngiltere, Çin'in tekrar kontrol edilebilir bir üretim ülkesi rolünü oynamasını istiyor. Bunu, ABD'deki Tekno-finans feodalitesi de uygun buluyor ama, AB? Orası şüpheli.

İngiltere, Şi Cinping öncülüğündeki milliyetçi ÇKP'nin dönüştürülmesini ve bu gurubun tasfiye edilmesini planlıyor. Önümüzdeki sonbaharda ÇKP Kongresi var ve şayet Cinping bu kongreden güçlü bir destek alırsa, İngiltere'nin planı da ters tepebilir.

Tayvan krizi, Cinping ve Çin'in kaderini çizecek çok önemli bir dönemeçti.