İnsan hakları savunucuları politika yaparsa

Adnan Boynukara / Adıyaman Milletvekili
31.12.2016

Attığı tweet, 1993 yılından bu yana, HRW’nin İcra Direktörlüğü’nü yürüten Kenneth Roth’ın kirli bir ilişkinin içinde olduğunu açığa çıkarıyor. 23 yıldır “İnsan hakları mücadelesi” verdiğini söyleyen birisi, 10 binlerce sivilin canına kast eden bir terör örgütünün eylemini gizliyor ve başka bir zeminde kullanarak kara propaganda yapıyor.


İnsan hakları savunucuları politika yaparsa

İnsan hakları temelli bir çaba: Önyargısız, kamuoyunu yanıltmaya çalışmadan, ideolojik pozisyona göre tutum almadan, var olanı olduğu gibi ortaya koyan bir zeminde yapılır ve sürdürülürse, bu hem elzem hem de oldukça değerli bir mücadeledir. Ancak toplumu aldatma, yanıltma ve terör örgütlerini temize çıkarma ajandasına hizmet ettiğinde değerli olmaktan çıkar ve mülevves bir eyleme dönüşür. Maalesef bu tür kirli ilişkiden en çok da hakları ihlal edilen kesimler zarar görür. Çünkü mağdur insanlardan yana gibi görünen bu organizasyonlar, insanların mağduriyetlerini kendilerini ‘besleyen’ çevrelerin çıkarları için tüketir. Onlar için önemli olan insan hakları ihlalleri ve kullanabilecekleri mağduriyetlerin oluşmasıdır.

Bağışçısı George Soros

İnsan hakları konusunda çalışmalar yapan örgütlerden birisi de Human Rights Watch/ İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)’dır. Web sayfasında; “dünya çapında insan haklarını savunan ve bu konuda araştırmalar yapıp yayınlayan uluslararası sivil toplum kuruluşu” olarak tanıtılan HRW, 1978’den beri var olan farklı insan hakları örgütlerinin 1988’de tek şemsiye altında toplanmasıyla oluşmuş. Temel hedefini; “İnsan hakları ihlalleri ışığında, ihlalci devletler üzerinde uluslararası baskının artması ve ilgili devletlerin bu kapsamda uygun ve etkin önlemlerin almasını sağlamaktır” şeklinde açıklamıştır. Aldığı bağışlarla faaliyetlerini yürüten HRW’nin en büyük bağışçısı ise George Soros’tur!

HRW’nin, son zamanlarda yazdığı taraflı ve gerçekleri yansıtmayan raporlarla kamuoyunu yanıltma çabası içinde olan organizasyonlardan birisi haline geldiği gözlenmektedir. Türkiye’yi, doğruluğu tartışmalı ve teyit edilmemiş bilgiler üzerinden hedefe koyan ve kirli bir algı oluşmasını hedefleyen isimlerden biri HRW İcra Direktörü Kenneth Roth’tır. Roth sosyal medya hesabından bir fotoğraf paylaşmış ve altına da “Hayır, burası Halep değil. Bu Erdoğan’ın Türkiye’sinin, Kürtlerin yaşadığı Diyarbakır kentine (ve diğer kentlere) yaptıkları” diye yazmıştı. Gelen tepkiler üzerine ise hiçbir açıklama yapmaksızın bunu silmek zorunda kalmıştı.

Habersizce yapmış olamaz

Olayın gerçeği ise oldukça farklıydı. 4 Kasım 2016 tarihinde, terör örgütü PKK Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan polis binasına bombalı saldırıda bulunmuş, saldırıda ikisi polis ve 11’i sivil vatandaş olmak üzere 13 kişi hayatını kaybetmiş, 100’ü aşkın insan da yaralanmıştı. Maalesef Roth, yazıda, bu bombalı terör saldırısının meydana geldiği binaya ilişkin fotoğrafı paylaşmıştı. Roth’ın bu olaydan ve yayınladığı fotoğraftan habersiz olduğunu düşünmek mümkün değil! Aslında dikkatlice incelediğinde bu olay, 1993 yılından bu yana, HRW’nin İcra Direktörlüğü’nü yürüten zatın kirli bir ilişkinin içinde olduğunu açığa vuruyordu. 23 yıldır “İnsan hakları mücadelesi” verdiğini söyleyen birisi, 10 binlerce sivilin canına kast eden bir terör örgütünün eylemini gizliyor ve başka bir zeminde kullanarak kara propaganda yapıyordu!

Bu, Roth’ın algı oluşturmaya ilişkin imza attığı tek olay değildi. 10 Aralık 2016 günü İstanbul Beşiktaş’ta düzenlenen terör saldırısından sonra sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda ise saldırının sorumlusu olan PKK’nın uzantısı TAK’ı temize çıkartırcasına, “Ama Kürt milislerin sivilleri bombalaması için hiçbir neden yok” demişti. Bombalı saldırının failleri için “Kürt milisler” ifadesini kullanması, PKK’yı terör örgütü olarak görmediğini de ortaya koyuyordu. 37’si polis, 8’i sivil olmak üzere 45 insan hayatını kaybediyor, 166 kişi yaralanıyor ve ‘insan hakları savunucusu’ olduğunu söyleyen birisi bombalı terör saldırısını gerçekleştiren bu saldırıyı masum göstermeye çalışıyor!

Yıllardır tek tafralı hazırladığı raporlarla kamuoyunu biçimlendirmek isteyen HRW’de FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında, benzer bir tutum sergiledi. 15 Temmuz’da darbe girişimi olmuş, milletvekilleri içerideyken TBMM bombalanmış, halkın üzerine ateş edilmiş, 300’e yakın kişi öldürülmüş, 4 bine yakın kişi yaralanmış ve bunlara ilişkin tek bir söz söylemeyen HRW, 18 Temmuz’da darbecilerin hak ve hukuklarına sahip çıkılmasına ilişkin çağrıda bulunuyor ve darbecilere ilişkin endişelerini dile getiriyor!

Ateşin söylemeye çekindiği

İnsan hakları savunuculuğu yapıldığında yaşanmış gerçeği ortaya koymak kuşkusuz önemli. Ancak oldukça hassas davranılması gereken bu alana ilişkin ciddi sorular da insanı meşgul ediyor. İnsan hakları savunucuları neden ve hangi gerekçelerle kara propagandanın tarafı olur, objektivite ve nesnelliği yitirirler? Ne tür bir içgüdü saikiyle bu tür bir siyasal ve kültürel refleks ortaya koyulur? Hangi gerekçe, terör örgütlerinin saldırıları sonucu mağdur olan insanların mağduriyetini ve haklarını görmezden gelmeyi meşrulaştırır? İnsan hakları savunucuları terör örgütlerinin mağdur ettikleri insanların haklarını, bırakın savunmayı, ne zaman tanıyacak? Hak savunuculuğu “Devlet yapmamışsa insan hakkı ihlali olmamıştır” demek midir? İnsanların taraf olduğu sorunlar ile terör örgütlerini ayrıştırmadan insan hakları savunucusu olmak mümkün mü? Benzeri soruları çoğaltabiliriz.

Aslında bu çirkin ve bilinçli hareket, insan hakları perspektifi ve insan hakları savunuculuğu müktesebatı açısından bir fırsat olarak görülebilir. Bu durum insan hakları perspektifiyle çelişen ve kirli ilişkiler içinde olanların, doğru olmayan bilgiler üzerinden kamuoyunu yanıltmaya çalışanların, ülkelerin seçilmiş hükümetlerine, yöneticilerine olan kin ve nefretlerinden hareketle terör örgütlerini desteklemeye kadar savrulanların ayıklanması için bir fırsattır. İlgili kurumlar bunu yapmaz ise kendilerinin kaybedeceği açıktır. Terör örgütleri nezdinde ‘itibar’ sahibi olsalar da genel kamuoyu onları mahkum edecektir. Herkesten önce bu alanda çalışan dürüst insanların, etki ajanlığı peşinde olanlar ile insan hakları savunuculuğunu birbirinden ayırmaları gerekir. Bu tür durumlarda, Fransız şair René Char’ın “Ateşin söylemeye çekindiğini söyle” sözünü anımsarım. İnsan hakları savunucuları, onurlu ve evrensel mücadeleyi değersizleştiren ve temel hak ve hürriyetleri kirli politikalarına alet edenleri ayıklamak için ne zaman, ateşin söylemeye çekindiğini söyleyecek?

[email protected]