İnsan vücudunun immün sistemi ve salgın döneminde beslenme

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
1.05.2020

Başta bakteriler ve virüsler olmak üzere, birçok yabancı maddenin öncelikli hedef olarak çökertmeye çalıştığı bağışıklık sistemini güçlendirebilmek, büyük ölçüde bireysel çaba ile ilişkilidir. Kişisel hijyen ve temizlikten başlayan söz konusu bireysel çaba, ancak sağlıklı bir beslenme ve yaşam rejimi ile başarıya ulaşabilir.


İnsan vücudunun immün sistemi ve salgın döneminde beslenme

Bir şehir hayal edelim. Yalnızca görüp görebileceğimiz değil, aynı zamanda hayal edip edebileceğimiz de en güzel şehir olsun burası. Bir yanı insana ilham veren turkuaz renkli uçsuz bucaksız bir okyanusa, diğer yanı yaşadığı her anı kutsamasına imkân tanıyan görkemli bir dağın yamacına, âlemi yeşilin her bir tonuna boyayan sık ağaçlı çam ormanlarına baksın. Şehirden dağa doğru yürüyüş yaparken Ballıbabagiller diye bilinen hoş kokulu ve renkli çiçekli bitkiler, baharatların gençlik demlerini soluyan binbir derde deva güzel kokularıyla ve göz alıcı renkleriyle muhtelif otlar, hafif çalılıklar, böğürtlenler, meyve ağaçları ve çeşit çeşit sebzenin, tahılın yetiştirildiği gönül ferahlatan bağ ve bahçeler karşılasın bizi. Kim bilir kaç neslin yaşam deneyimine şahitlik etmiş asırlık çınarların gövdesine tutkuyla sarılmış neşeli sarmaşıklarla selamlaşalım. Tabii her mevsimin kendine özgü şarkılarıyla hiç durmaksızın müzik icrasına devam eden muhtelif kuşların cıvıltıları da… Onları da unutmayalım.

Öyle bir şehir ki…

Hayal etmeye devam edelim. Şehrimizin dağlarında dünyanın en kıymetli madenleri çıksın. Emeklerinin karşılığını en üst düzeyde alan hallerinden ziyadesiyle hoşnut işçilerimizin adeta bir sanat eseri ortaya koyar gibi çıkarıp işledikleri bu çeşit çeşit altın, gümüş ve elmasların ihraç edilmesiyle elde edilen ekonomik kaynak, şehri adeta bir dünya cenneti haline getirmiş olsun. Şehrimize şöyle bir bakanlar gıpta edip parmaklarını ısırsın. Kendi kendine yeten, var olmaya devam etmek için dışarıdan hiçbir “yapısal” unsura gereksinim duymayan, bütün işleyişi kendine özel, kendine ait ve nevi şahsına münhasır olan bu şehir, kuşkusuz bütün bu mükemmelliği dolayısıyla bazı kıskanç ve şerir gözlerin de takibi altında olsun. Düşmanları her fırsatta burayı ele geçirmek için planlar yapsınlar. Bu cennet şehrin zaaflarını arayıp dursunlar ve bir şekilde oraya sızmak için sürekli yeni yollar aramaya çalışsınlar.

Hayalî şehrimizi inşa etmeyi sürdürelim. Bu dünya cenneti şehrin kıymetini haliyle çok iyi bilen buranın hükümdarı, hükmü altındaki güzelliği muhafaza edebilmek için akla gelebilecek bütün tedbirleri almış olsun. Zaten bir yanı okyanusla, öbür yanı ise aşılmaz dağlarla çevrili olan şehrin etrafı adeta hiç kimsenin geçemeyeceği yüksek ve korunaklı duvarlarla çevrilsin. Günün yirmi dört saatinde nöbet tutan sayısız muhafız şehri çevreleyen korunaklı surların her santimini kontrol altında tutsunlar. Yüksek burçlardan çok uzakları seyreden gözcüler en küçük bir hareketi bile tespit etsin ve anında bütün risklere karşı önlem alınsın. Cennet şehri koruma tedbirleri yalnızca bunlarla sınırlı olmasın. Madenleri korumak için özel askerî birlikler, şehrin caddelerini her an kontrol altında tutmak için sayısız adamdan oluşan dikkatli müfrezeler gece gündüz görev başında bulunsun. Şehrin korunması için dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan güçlü silahlar, haberleşme ve iletişim mekanizmaları, bu ülke dışında hiç kimsenin henüz keşfedemediği teknolojik aygıtlar, hatta normal koşullarda vahşi ve korkutucu olan birçok hayvan da kontrol altına alınıp sadık hizmetkârlar haline getirilerek işe koşulmuş olsun.

İnsan: Cennet şehrin simülasyonu

Kelimelerin lezzetine aşina olan okur, insan bedeninden bahsettiğimizi kolaylıkla anlamıştır. Dinimizin eşref-i mahlûkât (yaratılmışların en şereflisi) olarak nitelendirdiği, Mukaddes Kitabımız Kur’ânı Kerîm’in, Allah’ın, kendisini “en güzel şekilde yarattığını” (Tîn Sûresi, 4. Ayet.) haber verdiği ve bedenin en küçük parçasını meydana getiren atom altı parçacıklardan vücudunun organlarına, aklına ve duygularına kadar insan, her haliyle mükemmel bir varlıktır. Her haliyle olağanüstü bir işleyişe sahip olan bedensel ve ruhsal mekanizmalara sahiptir. Kuşkusuz doğanın bir parçası ve uzantısı olduğunu unutmayıp yaşamını bu çerçevede idame ettirdiği müddetçe, varlığını sürdürebilmek için tıpkı kendisine yeten ve başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan hayalî şehrimiz gibi kendi kendisine yetebilmektedir. Doğal koşullarda yeni bir organa gereksinimi yoktur örneğin, yeni bir kalbe, ayağa ya da akciğere…

İnsan hayalî şehirde olduğu gibi işleyişi için gereksinim duyduğu şeylerin bir kısmını bizzat kendi bedensel mekanizması içerisinde (hormonlar) oluşturabilmekte, bir kısmını ise aklını ve bedenini kullanarak ürettiği besinlerden (vitaminler, mineraller, antioksidanlar, proteinler) elde etmektedir. Bütün bunlar, hayal ettiğimiz şehrin yamacındaki bağlardan bize hoşgörüyle gülümsemektedir. Çam ormanı ve okyanusun temsil ettiği oksijen, insanın bedensel mekanizmasını harekete geçiren varoluşunun zeminine yayılan temel hareket ettirici etmen, yalçın dağlarındaki kıymetli madenler de insanın akıl ve duygularıyla ürettiği eserler olarak ele alınabilir. Her bakımdan kıymetli, hem bedenen hem de manen gerçek bir şaheserden söz ediyoruz. Korunması gereken, tehlikeler karşısında özenle muhafazasına memur olduğumuz bir şaheser.

Hatırlayın, hayalî şehrimizin hükümdarı, şehrini kem gözlerden ve düşmanlardan korumak için muazzam bir koruma mekanizması kurmuştu. Okyanus ve dağ gibi doğal korunaklara ilave olarak, şehrin etrafını muhkem surlarla çevirmiş, en kuvvetli muhafızlarını işe koşmuştu. Bir başka ifadeyle, doğal koruma kalkanının yanında, bu koruma kalkanını güçlendirmek ve daha etkili hale getirmek için şehrin en ücra sokaklarına kadar yayılan güvenlik teşkilatı oluşturmuştu. Tam da bu noktadan hareketle, kem gözlerin vücudumuza zarar vermek için fırsat kollayan virüs ve hastalıklar, dağ ve okyanusun bağışıklık sistemimiz, surlar ile diğer güvenlik tedbirlerinin ise bizim bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için almamız gereken tedbirler olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Covid-19 pandemisinin bütün dünyayı tehdit ettiği içinde bulunduğumuz günlerde, virüsün doğrudan bağışıklık sistemimizle savaştığı hatırlanacak olursa, bağışıklık sistemimizi tahkîm etmek için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koymamız gerektiğini belirtmeye gerek yoktur herhalde.

Biberiye kılıcı, pancar kalkanı

Tıbbî literatürde “immün sistem” olarak da isimlendirilen bağışıklık mekanizması, kısaca insan bedenini hastalıklara karşı koruyan, hastalığa neden olan patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyarak onlarla mücadeleye giren işleyişlerin bütününe karşılık gelen doğal biyolojik koruma refleksi olarak tanımlanabilir. Başta bakteriler ve virüsler olmak üzere, birçok yabancı maddenin öncelikli hedef olarak çökertmeye çalıştığı bağışıklık sistemini güçlendirebilmek, büyük ölçüde bireysel çaba ile ilişkilidir. Kişisel hijyen ve temizlikten başlayan söz konusu bireysel çaba, ancak sağlıklı bir beslenme ve yaşam rejimi ile başarıya ulaşabilir. Bu bakımdan, bağışıklık sistemimizin güçlü olmasına en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, yeni tip koronavirüs sürecinden hasar görmeden çıkabilmek adına düzenli uyku, egzersiz, temiz hava ve oksijen gereksinimimize ilave olarak sağlıklı beslenme hayatî bir önem taşımaktadır. Peki, bu sağlıklı beslenme gereksinimini nasıl karşılayacağız? Aslına bakılırsa hiç de zor değil.

Sağlıklı beslenmenin bir tarafı bağışıklık sistemimizi tahkîm edecek gıdalarla beslenmekse, diğer tarafı da sağlıksız gıdalardan uzak durmaktır, öncelikle bunu not etmek lazım. Dolayısıyla, bağışıklık sistemimizi korumaya, özellikle de günlük hayat içerisindeki hareketsizlik oranının tavan yaptığı karantina günlerinde cips, gofret, bisküvi, tatlı, dondurma, sürülebilir çikolata, beyaz un ve şekerden uzak durarak başlamamız gerekiyor. Hepimizin çok sevdiği bütün bu zararlı besin maddeleri, kendisinden kaçmaya çalıştığımız Covid-19 virüsü ile işbirliği yaparak hastalığın cennet şehrimize sızmasına neden olabilir. Bunun sonucunda ise çok geçmeden bütün şehri kuşatan güvenlik mekanizmamızda zaaflar meydana gelebilir ve vücudumuzun doğal biyolojik tedbirleri bir süre sonra berhava olabilir. Bunu hiçbirimiz istemeyiz. Bağışıklık sistemimize ilk fırsatta ihanet edeceğine emin olduğumuz söz konusu zararlı gıdalardan uzak durmak kesinlikle en makul seçenek gibi görünüyor.

Limonlu reyhan çayı

Bağışıklık sistemimizin zayıf kalmasına neden olabilecek zararlı besinleri bir kenara itip surlarımızın deliklerini bu şekilde kapattıktan sonra ikinci aşamaya geçebiliriz. Bu aşamada sistemi güçlendireceğiz. Yeni askerleri işe koşacak, yeni surlar inşa edecek, koruma sistemimizi yeni silahlarla donatacağız. Bu mücadelede zengin antioksidan ve vitamin kaynağı gıdalar öncelikli dostlarımız olacak. O zaman doğru mutfağa. Kırmızı ve beyaz etleri hazırlayıp güzel bir ayran yapmak için doğal yoğurdumuzu buzdolabından çıkarıyoruz. Kış kabağı ve balkabağı, siyah fasulye, karnabahar, brokoli, enginar, ıspanak, lahana, pancar, bamya ve patates suyun altına konulup bir güzel yıkandı mı? İyi. Kuşkonmaz, bezelye, semizotu ve maydanoz da ayıklandı. Yeşilliklere limon sıkıp yanına havuç da dilimleyeceğiz. Harika, o zaman domatesleri doğrayıp kırmızı ve acı biberleri, biberiye, keten tohumu, kinoa ve şalgam yapraklarını tezgâhın üzerine indirebiliriz. Bu arada ekmek ve makarna yapmak için kepekli un kullanacak, pilav içinse bulguru tercih edeceğiz. Tatlı yerine de kuru meyve (kayısı, hurma, elma, erik kurusu) ve pekmez. Yeşil veya reyhan çayı hele de limon damlatınca pembe hayali gözümüzün önünden ayırmayalım, kendisi ziyadesiyle önemli bizim için. Yemekten sonra tatlı bir şeyler ya da kuruyemiş de gerekli. O zaman portakal, mandalina, greyfurt, kivi, armut, elma, hurma, karpuz, muz, kiraz, vişne, ahududu, çilek, böğürtlen, yabanmersini, kayısı ve mango ile badem ve cevizimizi de hazırda tutalım. Tabii korona sürecinde evde kalıp güzel renkli hayaller kurmayı da unutmayalım.

[email protected]