‘İnsan’ı devre dışı bırakan yeni savaş teknolojisi

NAZİFE ŞİŞMAN Yazar
9.02.2013

Kahramanlık sonrası savaş dönemindeyiz. Başını vermeyen şehitler, tek kollu sancaktarlar değil savaşın hikayesini şekillendiren karakterler. Yeni savaşların hikayesini kim yazıyor peki? Haber kanalları, sinema filmleri, bilgisayar oyunları.


‘İnsan’ı devre dışı bırakan  yeni savaş teknolojisi

Son on yılın siyasi tartışmalarına, kurum içi ve kurumlar arası karşılaşmalara ve manevralara böcekler, yani gizli dinleme araçları eşlik etti. Başbakan’ın ofisine bile böcek girebildiğini duyan yurdum insanıysa kalorifer dairelerini ilaçlamanın bir anlamı olmadığı sonucuna vardı. Böceklerle yaşamaya alışmalıydık. Böcekler, görünmeksizin dinleme ve izlemeye yarayan araçlara verilen isimdi. Ama bugün aynı teknolojiyle insansız savaş araçları yapılıyor. İçinde insan taşımayan, belirlenen hedefteki insanları sivil asker ayırt etmeksizin öldürebilen araçlar. Benim burada dikkat çekmeye çalıştığım konu başka: Teknoloji, böcekleri sahaya salan teknisyenlerin bile bu araçlara müdahale edemeyecekleri bir düzeyde. Geçen gün yayınlanan bir haberde ABD’nin bir yıl içinde Yemen’e 42 insansız uçak saldırısı yaptığı bildiriliyordu. Yemen’in sabık Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih bu saldırılara destek vermesinin nedenini muhaliflere karşı “hedefi tam tespit etmesi ve hiç hata bulunmaması” olarak açıklamıştı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi de bu saldırılara destek veriyor. İnsansız savaş uçaklarının hedefi tam tespit ettiğine ve hiç hata yapmadığına dair iddia, Pakistan’daki saldırılarda da görüldüğü üzere hiç gerçekçi değil. Öldürülen sivillerin sayısı çeşitli izleme kuruluşlarına göre farklılık arz etse de sonuç korkunç boyutlarda.

Makine insandan zalim midir?

Bölgesel ve küresel güçlerin savaş üzerinden hakimiyet kurma çabasının siyasal ve iktisadi boyutu bir yana, sadece bu teknolojinin şekillendirdiği yeni bir savaş ve öldürme stratejisiyle karşı karşıyayız. Bir network üzerinden programlanan ve programlandıktan sonra insan müdahalesinin dışında işlev gören makineler aracılığıyla yapılıyor artık savaş. Koordinatlar hesaplanıyor, uydulardan alınan bilgiler işleniyor, sensörler devreye giriyor ve hedefe kilitleniliyor. Aşama aşama insan elinin devre dışı kaldığına şahit oluyoruz. Peki ne farkı var? Ha elinle öldürmüşsün ha uzaktan bir düğmeye basarak denilebilir. Ben hala insandan umudu kesmemenin derdindeyim. Peki makineler insanlardan daha zalim olabilir mi? Makine-insan arasındaki ilişkinin felsefi düzeyde ele alınmasını gerektirir böyle bir sorunun cevaplandırılması. Böyle bir felsefi ele alış hakkımızı mahfuz tutarak daha pratik bir yaklaşımı benimseyecek olursak, yeni savaş araçlarının, savaş stratejisini değiştiren ve savaştaki insan faktörünü asgariye indiren yapılanmasının bizi nasıl bir dünyayla karşı karşıya bırakacağı meselesini ciddiyetle gündemimize almamız gerekiyor. Her dönemin savaş teknolojisi farklıdır ve bu farklılık savaşın tarzını da belirler. Mesela kale duvarlarını yıkacak topların icadından önce şehirlerin fethi çok zordu. Fatih’in müjdelenen kumandan olma arzusu, topların yardımıyla gerçekleşti. Kullanılan savaş aletleri, savaşın tarzını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda ahlakını da beraberinde getirir. Köroğlu’na “delikli demir çıktı, mertlik bozuldu” dedirten farklı bir ahlak da gelmiştir, ateşli silahlarla birlikte. Mertliğin bozuluşunun en vahşi örneğini, Sırp nişancıların Bosnalı sivilleri adeta avlayışı esnasında gördük, ‘sniper’ diye bir kelime kazındı hafızalarımıza.

Atom bombası, sadece insanı değil, doğayla birlikte insanlığın geleceğini de hedef tahtasına koydu. İlk savaş fotoğrafları, 1856 Kırım savaşında çekilmiş ve ilk defa bu savaşta “başkalarının acısı” seyirlik malzeme olarak kullanılmıştı. ABD’nin Çöl Fırtınası Harekatı esnasında Bağdat’ın bombalanışının canlı yayından tüm dünyada izlenmesi ise yeni bir süreci başlattı: Savaşın haberi de, bir savaş aracıydı artık.

Günümüzde Hollywood da Silikon Vadisi de askerle işbirliği halinde. James der Derrian, askeri-endüstriyel-medya eğlence ağı olarak görüyor yeni savaşları (Virtuous War: Mapping the Military-Industrial Media Entertainment Network). Bu açıdan bakıldığında her Hollywood filmi, her bilgisayar oyunu savaşın bir parçası. Adeta gelişmiş savaş deneyi gibi bu filmler, oyunlar. Ve her uygulama, sanki insanın kontrolünden biraz daha uzağa itiyor savaşı.

I. Dünya Savaşı’nda telefonun sağladığı mesafe sayesinde ofislerinde oturan generaller, yüz binlerce askeri gözleri kapalı bir şekilde ölüme gönderebildiler. Ordusunun başında askerlerinin ölümlerine şahit olan, kucağına yaralı erler düşen kumandanlardan daha katıydı yürekleri. Göz görmeyince gönül katlanır esprisiydi davranışlarına yön veren. II. Dünya Savaşı’ndan önce radyo, tank ve özellikle uçak, savaş sonrasında da termonükleer silahlar, geleneksel savaşı tamamen değiştirecek teknolojiler olarak görüldü pek çok stratejist tarafından. Ama bir devrim yapmak elbette teknolojik bir icattan fazlasını gerektirir. O yüzden bugün konvansiyonel savaş araçları ile yeni dijital teknolojiler aynı örüntü dahilinde kullanılıyor. Mesela İsrail, Cenin’de, Gazze’de savaşı meydanlardan ve sokaklardan evlerin içine taşıyan, duvarları patlatıp ısı sensörleriyle adeta insan avlayan bir teknoloji uygularken; ABD Pakistan’da, Yemen’de, Afganistan’da, pek çok yerde insansız savaş araçlarıyla vuruyor hedefleri. Ulaşımda, iletişimde ve bilişimde gerçekleşen daha önceki radikal değişiklikleri yönlendirenler, kişilerdi. Günümüzde sanal alandaki icatlarda ise belirleyici olan, “hardware”den ziyade “software”, yani elektronik ve mekanik donanımdan ziyade yazılım. Teknolojileri uygulayanlarsa kişiler değil, networkler. Ve esas önemlisi bu yeni icatlar çok hızlı.

Kahramanlık sonrası dönemdeyiz

Profesyonel ordular, adına savaş yapılan topluluk/halk ile savaş arasındaki bağı zayıflatan bir işlev görmüştü. Birilerinin uzaklarda sizin için öldüğü bir savaşla her gün cepheden tabutların geldiği bir savaş elbette halkın nezdinde farklı olacaktır. İşte bu yüzden günümüz teknolojisi bu bağı tamamen ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Yani adına savaş yapılan halk için savaşı görünmez kılacak, o topluluğun hiç bir mensubunun hayatını tehlikeye atmayacak savaş araçlarına sahip, mesela ABD gibi bazı ülkeler.

Artık kahramanlık sonrası bir savaş dönemindeyiz. Başını vermeyen şehitler, tek kollu sancaktarlar değil savaşın hikayesini şekillendiren karakterler. Peki yeni savaşların hikayesini kimler yazıyor?  Haber kanalları, sinema filmleri ve bilgisayar oyunları aracılığıyla yazılıyor yeni savaşın hikayesi. Ve savaş sanallaşırken “başkasının ölümü,” ölüm bile olamıyor artık. Ya “level” atlamayı sağlayan bir “tık”a ya da profesyonel savaş ajanlarının maceralarında yeni bir “episode”a, o bölüme renk katan bir “olay”a dönüşüyor. Son yıllarda Türkiye’de ordunun siyasal ve toplumsal karşılığını keskin bir dille tartışıyoruz. Ordunun profesyonelleşmesi cılız da olsa dillendirilen talepler arasında. Savaşın teknolojikleştiği bir çağda ordunun profesyonelleşmesi doğal bir gidişat gibi görünüyor çoğu kişiye. Kimilerine göre savaş kimilerine göre terörün her eve ateş düşürdüğü bir ortamda, serin kanlılıkla bu meseleleri ele almamız zor elbette. Ama savaş karşıtlığı penceresinden bakıldığında daha steril ve barışçıl gibi görünen askeri profesyonelleşmenin, teknolojinin kattığı ivme ile birlikte, ahlakın ve insanlığın tamamen devre dışı bırakılacağı, makinanın hijyenik mesafesinden bir “ölüm oyunu”na dönüşme riskini tartışabilmemiz gerekiyor.

[email protected]