İnsansı insan

Doç. Dr. Evren Kutlay / Yazar
4.09.2021

Ölmemenin peşinde koşan insanoğlu bir gün hayaline ulaşırsa ne olur diye düşünelim... Augustinus'un bundan 1600 yıl önce akla sordurduğu soru güncelliğini hala koruyor: "Peki bu sana yetecek mi?" Ya da erdeminle çerçeveleyeceğin yeni bir ölümsüzlük tanımı yapmaya ne dersin?


İnsansı insan

Doç. Dr. Evren Kutlay / Yazar

Eski gazeteleri tararken 26 Ocak 1926 tarihli İkdam gazetesinde "İkdam'ın Kraat Sayfası" nda yayınlanmış "Makina ve İnsan" başlıklı bir yazıya denk geldim. İnsanlığın yaşam kalitesinin evrimi tasvir edilmiş. Sanayileşme ve makineleşme öncesi insanın bir diğerinin esiri olduğuna değinilip;

"O günlerden beri yüzlerce seneler geçti. Şimdi biz yirminci asırda yaşıyoruz. Artık insan eli ne kendisi ne de kendisine benzeyen herhangi bir diğerinin esiri değildir. Çünkü "İnsan" yeni bir esir yaratmıştır: "MAKİNA". Artık toprağı delik deşik eden saban bir makinadır; artık mağaranın yerini tutan ev bir makinadır; ekmeği yapan fırın, harbi yapan top, tayyare, zırhlı, tank, şehirleri birbirine rapteden demir atlar birer makinadır. Çünkü "Âdem" oğlu artık insan gibi doğuyor, insan gibi yaşıyor ve ölmüyor. Yirminci asır "İnsanı" insan eden asırdır." cümleleriyle makale sonlanmış.

İnsanlık İngiltere'de başlayıp tüm dünyaya yayılan sanayi devrimi ile en büyük buluşu ve "esiri" makineye kavuşunca, onu, tutkuyla peşine düştüğü ölümsüzlük arayışına cevap olarak görmüş. Artık ölmeyen insanın kurtuluşa erdiği inancı ve coşkusu yazıdan okuyucusuna geçiyor.

Geçtiğimiz günlerde çıkan bir haberde ise buluşlarıyla tanınan ünlü Amerikalı teknoloji girişimcisi, tasarımcı-mühendis Elon Musk'ın insansı bir robot geliştirdiğini okuduk. Robot kamuoyuna tanıtılırken, işlevleri, insana sıkıcı işlerinde yardımcı olmak ve tehlikeli görevleri üstlenmek olarak bildirildi.

Erdemler aşınıyor mu?

Bu iki peş peşe asra ait haber, insanın tarihsel süreçte yaşamında dönüştürdüğü mekanizmaları sorgulatıyor. Hayatımızı hızlandıran, kolaylaştıran makineleri esir mi aldık yoksa esiri mi olduk? Bazı becerilerimizi, algılarımızı, ilgilerimizi kayıp mı ettik, dönüştürdük mü yoksa yenilerini mi ekledik? Ya insanın fizik dünyadan ibaret olmayan boyutu bu süreçlerden nasıl etkileniyor? Teknoloji insanın benliğini teslim alıp, onu insan yapan erdemlerini, değerlerini ve becerilerini aşındırıp sonunda kaybettirir mi? En nihayetinde insansı bir robota dönüştürerek ölümsüzlük peşinde koşan "insan"ı öldürür mü?

Sanat insanın insanlığını kaybetmemek üzere tutunabileceği, makineye geçişiyle dayatılan, teknolojiye teslimiyetiyle hızlanan standartlaşmışlıktan sıyrılabileceği varoluş alanlarından biri. Üstelik insan sanat yoluyla yaratıcı farkındalığını geliştireceğinden teknolojinin sağladıklarından feragat etmesi ya da onun esiri olması gerekmiyor; bilakis yöneticisi konumuna terfi edebiliyor. Tıpkı küçük yaştan itibaren trombon çalmayı öğrenen Bill Gates'in, ütopik çalgılar tasarlarken uzay gemisinde keman konçertosu icrası planlayan, neurolink ile müzik terapi hedefleyen tasarımcı Elon Musk'ın, gitar çalan Steve Jobs'ın aralarında olduğu, bilimi sanatla harmanlayarak dünyaya hükmeden teknolojilerin mucitleri gibi...

Sanatta teknoloji faydası

Buluşlara ilham veren sanat ve eğitiminde teknolojiden fayda sağladığımız pek çok husus var. Müzik eğitiminde duysal kaynak önemlidir. Bilim eğitiminde kitaba ulaşma gereği gibi. Eskiden, öğrenmek üzere çalıştığımız bir eserin kaydına ulaşmak ne büyük bir lütuftu. Bugün gelişen teknoloji sayesinde sayısız kayıt yapılıyor, canlı çevrimiçi konserler düzenleniyor ve hepsi sadece bir tık uzağımızda. Sosyal medya ve dinleme/izleme platformları üzerinden ya da e-posta ile iletişim imkânı sayesinde, öğrenci, mekân ve zaman kıskacına sıkışmadan -hiç yüz yüze gelmeden, dünyanın bir ucuna istediği an- ulaşabiliyor, x üniversitesindeki bir hocayla, dünya çapındaki bir sanatçıyla iletişime geçebiliyor, nasıl çalıştıklarını takip edebiliyor, danışabiliyor, tavsiyelerini edinebiliyor, konserlerini izleyebiliyor ve soru sorabiliyor. Bir piyanist hem akustik hem dijital özellikler taşıyan hibrit piyanosunda geleneksel tınıdan fedakârlık yapmadan kayıt yapabiliyor, çalgısına eklenen işlemcilerle ifadesine zenginlik katabiliyor, sanal orkestra eşliğinde eser icra etmeyi, bulunduğu yerde tek başına deneyimleyebiliyor. Teknoloji, profesyonellikten ödün vermeyen pratik imkânlar sunarak eski öğrencinin/sanatçının yalnız ve çaresiz kaldığı, çalışsa da aşmakta zorlanacağı süreçleri bertaraf etmeye yardım ederek yeni sanatçının sanatında potansiyelini ortaya çıkarabilmesine hizmet ediyor.

Nöroteknolojik melodiler

Sanat alanında teknolojinin kullanımı ile insanın fiziksel/biyolojik sınırlılıklarını aşmanın yolları da deneyselleştiriliyor. Nörobilimde son yıllarda yapılan hızlı atılımlar teknoloji ile birleştirilerek müzik uygulama alanlarında ürünlerini vermeye başladı. Bunlardan biri "11. parmak". Küçük parmağın yanına eklenmek üzere geliştirilmiş nöroteknolojik bir parmak, piyanistler ve piyano çalmayı bilmeyenlere tecrübe ettirilmiş. Beynin ya da el dışında başka bir uzvun kontrolünde (mesela ayak) hareket eden fazladan bir parmağın, icracı ve performansı üzerindeki etkileri gözlemlenmiş. Sonuçta her iki grup ta robotik parmağı kullanmayı çok kısa bir süre içinde çözümlemiş fakat icralarının kalitesinde nörobiyolojik özelliklerine bağlı farklılıklar ortaya çıkmış. Diğer bir deyişle, kişisel motor kontrol becerileri nöroteknolojik parmağı kullanım kabiliyetlerinde belirleyici olmuş.

Ölümsüzlük iksiri

Gelişen teknolojiler çağdaş sanat ürününe de yansıyor. Örneğin, 1950'lerde görsel sanatlar alanında ortaya çıkan kinetik sanat akımıyla, hareket eden ya da ediyormuş gibi görünen eserler, formlarının, mekânsal düzlem ve renklerin iç içe geçen karmasıyla insanın optik sınırlarını, algı mekanizmalarını zorlayarak, fen bilimleri, makina ve teknolojinin sanattaki tezahürleri oldular. Stroboskopik etki, ses dalgaları, güneş enerjisi, fiber optik ve lazer ışınları kullanılarak yapılan performanslar sanal gerçeklik boyutundaki sanat çalışmalarına ve robotik sanata kapıları açtı.

Teknolojik gelişmelerin sanat eğitimine, formlarına ve algısına kattığı zenginlikler yadsınamaz. Yeninin sunduğu imkânları, konfor alanını, kazandırdığı enerji ve zamanı neye yönlendireceği yine insana bağlı: Dümeni elinde tuttuğu sürece sanattan ilhamını alan buluşlar ve sanatta etkin söylem mecraları tasarlayabiliyor. İnsan sanat yoluyla da ölümsüzleşebilir; üstelik artık teknoloji sayesinde daha çok sanatçı eserini kaybolmadan gelecek nesillere nakledebiliyor. Robotlaşmaya direnmek insanı insan yapan erdemler üzerinden de ele alınabilir. Antik çağ filozofları müziğin çocuğun duygularını iyiye doğru yükselterek erdem eğitiminde yardımcı olduğunu iddia ederler. Platon idealar dünyasını, fizik dünyanın ötesinde fakat onunla aralarında metheksis (pay alma) ilişkisi olan, zaman ve mekândan bağımsız, gerçek, sürekli, değişmez ve kalıcı bir dünya olarak tanımlar. Bu dünyayı oluşturan idealar sadece bilginin değil ahlakın, iyi ve güzel olanın da temelidir; yani erdemin. İyi ideası, aydınlık saçan, görünür kılan, besleyen güneş gibidir. İçinde bilgi kadar estetik unsurları da barındıran sanat, teknolojiyi kullanarak zaman ve mekândan bağımsızlığını güçlendirebiliyor, kalıcılık sözü verebiliyor, hayal edilene yol gösterebiliyor. Öyleyse sanata iyi ideasının fizik dünyadaki bir yansıması diyebilir miyiz?

Tüm bu söylemimizin olumlu izdüşümlerine rağmen, gazete haberlerinin yüzyıldan beri aynı özleme odaklanışını göz ardı etmek zor. Ölmemenin peşinde koşan insanoğlu bir gün hayaline ulaşırsa ne olur diye düşünelim... Augustinus'un bundan 1600 yıl önce akla sordurduğu soru güncelliğini hala koruyor: "Peki bu sana yetecek mi?"

Ya da erdeminle çerçeveleyeceğin yeni bir ölümsüzlük tanımı yapmaya ne dersin?

evrenkutlay@gmail.com