İntihar vakalarına doğru yaklaşım ve medyanın sorumluluğu

Sahra Şahin / Araştırmacı -Yazar
1.12.2019

İntihar sonrasında sergilenen yanlış yaklaşımlar, Almanların ‘schadenfreude’ yani ‘acı hazzı’ dedikleri başkalarının acısı üzerinden haz almaya kadar varan, sadist, narsisist ve psikopatik duyguların doğmasına sebebiyet verebilen rahatsızlıkları da ortaya çıkarmaktadır. Bütün bunlardan dolayı intihar olayları, üzerinde her yönden hassasiyet gösterilmesi gereken bir konudur.


İntihar vakalarına doğru yaklaşım ve medyanın sorumluluğu

Dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilen intihar vakaları; kapsam olarak tamamlanmış intiharlar, intihar denemeleri, intihar düşüncesi ve ötenaziyi içermektedir. Bir anlayış ve davranış bozukluğu olarak görülen ve genel olarak tüm dinler ve toplumlar tarafından reddedilen intihar vakaları, her dönem kültürel, ekonomik, coğrafi, etnik ve sosyal olarak çoklu etken faktörlere sahip bir olgu olmuştur. Yaşama ümidi ve gücüne karşı reaksiyoner bir düşünce ve tavır olarak görülen intihar, sadece kişinin kendisi ve yakın çevresini etkileyen bireysel bir davranış gibi görünse de tüm topluma etki eden sonuçlara sahiptir. Her bir intihar vakası, yakın çevre üzerinde yıkıcı, tüm toplum üzerinde de sarsıcı ve trajik etkiler bırakmaktadır. DSÖ kayıtlarına göre, bir intihar vakası 20’den fazla kişinin intihar girişiminde bulunmasına etki edebilmektedir.(1) Bu yönü ile intihar vakaları, örneğin günlük dokuz intihar vakası gerçekleşen Türkiye’de her gün 180, bir yılda 63 bin 220, 10 yılda da yaklaşık 600 bin kişiye etki ederken, örneğin her yıl 10 ile 11 bin arası intihar vakası gerçekleşen Almanya’da 10 yılda 2,5 milyon kişiye etki etmektedir. Bu da intihar vakalarının yüksek bir taklit, öğrenme ve etki gücüne sahip bulaşıcı bir yapıya sahip olduğunu göstermektir. 

Acı hazzı 

Gelişmiş ülkelerinin tamamında yoğun olarak yaşanan intihar vakaları, Türkiye’de düşük bir hız ve orana sahip olsa da son günlerde yaşanan birkaç elim olay vesilesi ile kamuoyunda yoğun tartışmalara sebep olmuştur. Yakın zamanda 12 yaşındaki bir Suriyeli çocuğun, önceki yıllarda da ardı ardına gerçekleşen doktor ve Mavi Balina etkenli intihar vakaları nedeni ile de konu kamuoyunda kısa süreli gündem olmuştu. Ancak, aynı şekilde eski Başbakanın oğlu, eski Vali HK, bir Rektör ile oyuncu V.Ş’ı vurup intihar eden kadın ile asker, polis, öğretmen ve öğrenci intiharlarında konu gerekli değeri görmemişti. 2014 yılında, ODTÜ mezunu 34 yaşındaki bir mühendis olan M.P.’in bir video çekerek elinde bir kadeh şarap ve sigara ile Ella Fitzgerald’ın “Every time we say goodbye” şarkısı eşliğinde “Artık dünyada alacağım haz kalmadı, yaşamaya da gerek yok“ anlamındaki cümleleri ile hayatına son vermesi olayı da doğru bir şekilde tartışılmamıştı. Yine paralarını dolandırıcılara kaptırıp, kumarda kaybedip ya da baskı sonucu intihar edenler de ülkemizde doğru şekilde gündem olmuyor. Bu örnekler, intihar vakalarının kendi bağlamında değil, şekil itibari ile milletin vicdanındaki yansıması ve ideolojik hesaplara göre ya da dramdan beslenenlerin köpürtmesi ile kamuoyunda tartışma oluşturduğunu göstermektedir. 

Esasen intihar vakaları, herhangi bir toplumsal sorun ya da olay gibi üzerinde gelişi güzel değerlendirmeler yapılabilecek konular değildir. Psikolojik, sosyal ve diğer nedenleri dışında, konunun öncelikle kişinin yakınları için olduğu kadar tüm toplum için de elem verici yönler taşıdığının gözden kaçırılmaması, değerlendirme yapılırken kişinin manevi hakları kadar geride kalan yakınlarının da hak ve hukukunun hassasiyetle korunması gerekmektedir. Bir intihar vakası üzerinde yapılan yanlış bilgi, üslup ve ideolojik bakışa dayalı tartışmalar ile özensiz haberlerin de o kişinin yakınlarının acı ve ıstırabını artıracağı unutulmamalıdır. Öyle ki, o kurbanın yakınları olay sonrası konuyu inkâr etme, çevresi ile irtibatı kesme, bilinmeyen başka adrese taşınma ve derin bir travmaya girme gibi süreçlere sürüklenebilmektedir. Konu üzerinde sergilenen yanlış yaklaşımlar, Almanların ‘schadenfreude’ yani ‘acı hazzı’ dedikleri başkalarının acısı üzerinden haz almaya kadar varan, sadist, narsisist ve psikopatik duyguların doğmasına sebebiyet verebilen rahatsızlıkları da ortaya çıkarmaktadır. Bütün bunlardan dolayı intihar olayları, üzerinde her yönden hassasiyet gösterilmesi gereken bir konudur. 

İdeolojik yaklaşım   

Medya, toplum üzerinde büyük bir etki ve değişim gücüne sahiptir. Pek çok haber, bireylerin ve toplumun tutum ve davranışlarını olumlu ya da olumsuz olarak şekillendirmektedir. Yazılı, görsel ve sosyal medyada yer alan intihar haberlerini de bu kapsamda değerlendirmek mümkündür. Son yarım asırda iletişim araçlarının artması ve çeşitlenmesi ile birlikte intihar vakaları da toplumun geneline ulaşmaya başlamıştı. Günümüzde yeni-medya türlerinin devreye girmesi ile de intihar haberleri anında ve detaylı olarak yayılmakta, bazıları ise gerçeğinden farklı şekilde ideolojik niyetlerin manipülasyon aracı haline gelebilmektedir. İntihar, cinayet ve dramatik ölüm olayları ciddi haber değeri taşıdığı düşüncesi ile her zaman medyanın gündeminde olmuştur. Bunların içinde, “Bodrum sahiline cansız bedeni vuran küçük Aylan” ile gazeteci Kevin Carter’ın 1993 yılında Güney Sudan’da çektiği ve kendisi intihara sürükleyen Pulitzer ödüllü “bir akbabanın ölümünü beklediği küçük kız” fotoğrafları gibi bazı dramatik fotoğraflar haber etiği tartışmalarının hedefi olsa da dünya çapında uyandırdığı büyük vicdani etki ile yardım çalışmalarına da ciddi katkılar yaparak olumlu işlev görmüşlerdir. Bu durumda, olayın konusundan ziyade, özellikle intihar ve cinayet haberlerinde sunum şekli önemli olmaktadır. Bir intihar olayının, medyada mahremiyet ve kişilik sınırlarını aşan ölçüde bir magazin figürü formatında uzun ve detaylı şekilde haberleştirilmesi ve kurbanların “gösteri kültürünün bir nesnesi” yapılması kişi haklarının ve etik sınırların ihlali olduğu kadar, vakanın sunum şekli de intihara eğilimli riskli kişiler üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. (2) Daha önce pek çok vakada görüldüğü gibi, İstanbul’da dört kardeşin intiharı üzerinden peşin hükümlerle yargılama ve sosyal linç yaklaşımları, intihar vakalarında ideolojik suiistimalinin son örneklerinden biri olmuştur. 

Ülkemizde ve dünyada, medyada intihar haberlerinin veriliş biçimine dikkat edilmediği zaman intihar girişimlerinin arttığını gösteren çok sayıda örnek bulunmaktadır. Kendisini umuma açık yerlerde yakma, yüksek yerlerden ve köprüden atma ve tren önüne atlama gibi intihar usulleri en çok taklit edilen ve basında gösterilme oranı arttıkça etki gücü artan örneklerdir. Hatta, doğru kurgulanamayan, intiharı önleme film ve kamu spotları da ters etki yaparak teşvik edici örnekler oluşturulabilmektedir. Medyada ayrıntılı resim ve görüntülerle verilen haberlerden sonra benzer yöntemli intiharların arttığı, tersine intihar haberlerinin basında yer almadığı zamanlarda da intihar vakalarının azaldığı dünya örnekleri ile bilinmektedir. Ayrıca, çok yönlü ve detaylı analizler gerektiren intihar olaylarının sosyal medya paylaşımları üzerinden de değerlendirilmesinin yanlış olduğu, aynı şekilde olaya siyasi ve ideolojik yaklaşımların hiçbir insani ve ahlaki tavır ile bağdaşmadığı da bilinmelidir. Böyle girift olaylarda ortaya çıkan son kare fotoğraf, olayın sebebi değil sonucudur. Olayın arkasında çoklu sebeplerden oluşan bir sürecin olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Yanlış müsebbipler aramanın konuyu saptırdığı, sebeplerin doğru anlaşılmasının önünde engel oluşturduğu da bilinen bir gerçektir. 

Teşvik etkisi 

İntihar olaylarının doğru zeminde ve doğru kişiler tarafından tartışılması teşvik edici değildir. Ancak, intihar haberlerinin medyada en ayrıntıları ile magazin boyutunda günlerce gündem edilmesinin riskli kişiler üzerinde taklit intiharlar (werther-effekt) ve öğrenilmiş intiharlar şeklinde teşvik etkisine sahip olduğu bilinmekledir. Haberlerde, “İntihar videosu sosyal medyada 40 bin kez izlendi!”, “Şarkılı, şiirli intihar girişimi”, “Gururuna yediremedi, intihar etti”, “Bu dünyada kavuşamadık, öbür dünyada kavuşuruz diyerek intihar ettiler”, “Türkiye son on yılda intiharda rekor kırıyor!” gibi yargılar ve övücü dilin kullanılması intihar olaylarında yanlış yaklaşımı ve teşvik ediciliği ortaya koymaktadır. Bu konuda İsviçre, Avusturya, Almanya, İsveç gibi yüksek intihar oranlarına sahip zengin Avrupa ülkelerinde basın çok daha doğru bir tutuma sahiptir. Hem toplumsal ruh sağlığı hem de örnek teşkil etmemesi açısından bu tür haberler ana akım medyada pek yer almaz. Sadece, şekil itibari ile kamuoyunda gündem olmuş vakalar sınırlı sayıdaki medyada yer alır. Bazılarına sadece yerel basın ve bazı internet sitelerinde küçük haberler olarak yer verilir. Pek çoğu da medyada hiç yer almaz. Örneğin, Almanya’da son 20 yılda gerçekleşen 250 bin civarı intihar vakasından birkaç bini basında yer alırken, son 20 yılda gerçekleşen 1500 civarı Türk intihar vakasının 50’si internet basınında tespit edilebilmiş, bu vakaların büyük çoğunluğu da Türk basınında yer almıştır. 

Bu noktada, intihar haberlerinin medyada yer alması konusunda makul bir ölçünün geliştirilmesi, reyting ve tiraj adına magazin ve ajitasyon sunumlarından uzak durulması çok önemlidir. Bu konuda, DSÖ tarafından da kabul edilen ve Türkiye’de Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi’nde de yer alan bir yayın çerçevesi (3) bulunmaktadır. Ancak, yaptırım gücü olmadığı için pek dikkate alınmamaktadır. Bu nedenle ana akım medya kuruluşlarından sosyal medya platformlarına kadar konunun ahlaki ve kişisel haklarını da öne çıkaran çalışmaların yapılmasının gereği açıktır. Örneğin; eğer bir intihar olayı haber yapılacaksa; bu durum intihar konusunda bilimsel çerçevede önleme ve bilgilendirme için bir fırsat görülmelidir. Bu kapsamda medyadaki intihar haberlerinin, ilk sayfada ve manşet haber yapmaktan, yöntem belirtmekten, fotoğraf kullanmaktan, ayrıntılardan, tekrardan, özendirici ve yüceltici dil ile meşrulaştırıcı yaklaşımlardan kaçınılarak verilmesi, tedavi, yardım ve çözüm yolları gösterilmesi ve caydırıcı bir dil kullanılması önem arz etmektedir. Yine, intiharın bir kurtuluş ve çözüm yolu olarak idealize edilmemesi, her türlü kriz için bir çözümün varlığının vurgulanması ve bunların yaygın olarak işlenmesinin teşvik edilmesi önemlidir. Her ne kadar TCK’nın 84. maddesinde intihara yönlendirme suçu kapsamında intihar olaylarına azmettirme, teşvik etme ve yardım etmeyi suç sayan bir madde bulunsa da, intiharın toplumsal alanda önlenebilmesini kolaylaştırması açısından, DSÖ’nün intihar haberlerinin tüm medya kuruluşları ve sosyal medya platformlarında dikkatli ve sorumluluk temelinde haber yapılması ile ilgili ortaya koyduğu çerçevenin ülkemizde kültürel ve yerel hassasiyetlerin de dikkate alınarak aktif bir şekilde uygulanabilir hale getirilebilmesi için gerekli çalışmaların yapılmasının, yaşanan gelişmeler ekseninde daha da önemli bir hale geldiği açıktır. 

[email protected] 

Kaynakça 

1- https://www.who.int/mental_health/prevention/suicide/suicideprevent/en/ 

2- http://www.psikiyatri.org.tr/basin/408/tpd-51-upk-basin-toplantisi-intihar-ve-medya-sorumlulugu 

3- https://www.who.int/mental_health/prevention/suicide/resource_media.pdf 

4- http://www.psikiyatri.org.tr/basin/408/tpd-51-upk-basin-toplantisi-intihar-ve-medya-sorumlulugu