İpek Yolu'nda bir durak; Geyve

Mustafa İsen / Yazar
17.03.2023

Aşıkpaşazade bir yolculuk sırasında Geyve'ye uğrar ve burada bir imamın evinde birkaç gün misafir kalır. Evde Orhan Gazi'nin imamı İshak Fakıh'ın oğlu Yahşi Fakıh tarafından yazılmış olan bir tarih kitabına rastlar ve onu notlar alarak okur. Bu değerli çalışma, daha sonra Aşıkpaşazade'nin yazacağı elimizde bulunan ilk Osmanlı tarihine kaynaklık edecektir.


İpek Yolu'nda bir durak; Geyve

Mustafa İsen / Yazar

Geyvenin gülleri ve...

Yükseklerden, bayağı yükseklerden şöyle aşağılara doğru bir bakın, önce hemen altınızda yer alan cins cins meyvenin yer aldığı bakımlı bahçelere... Daha aşağılarda üzüm bağlarına, aralarda ceviz ağaçlarına, yer yer fındık bahçelerine. Biraz aşağıda elma ve kirazlıklara... Ama illa da çok geniş bir alana yayılmış olan ayva bahçelerine. Aşağıda kıvrım kıvrım akan ve çevresine bereket saçan Sakarya Nehri'ne. Hatta Belediye'nin düzenlediği sayfiye yerine yerleştirilmiş gözetleme kulesine çıkar oradaki teleskopla daha uzaklara bakacak olursanız karşıda tarihi İpek Yolu'nun sağ kolunu yani Bilecik ve Eskişehir'e doğru giden E-25 karayolunu göreceksiniz. İstanbul-Ankara demiryolu ve Sakarya Nehri de ayağınızın altında. Elbette Sakarya Nehri'nin öte yakasında yer alan ve cömertliğini o tarafa da taşımış olan Pamukova ve köyleri de görüş alanınızda yer alacaktır. Teleskopun yönünü biraz sağa çevirecek olsanız bu kez de karşınızda İpek Yolu'nun sol kolunu yani Taraklı, Göynük, Beypazarı, Ankara istikametine giden bölümünü göreceksiniz. Nereden mi söz ediyorum, Sezai Karakoç'un meşhur Mona Roza şiirinde Geyve'nin gülleri diye tanımladığı tarihi kasabadan, Geyve'den. Ama bu kadim şehri biraz daha ötelere taşıyarak.

Anadolu'nun üç temel yolu

Tarihi coğrafya olarak değerlendirildiğinde Anadolu'nun üç temel yolu vardır; ta Roma döneminde başlayan imparatorluk yollarıdır, bunlar. İstanbul'dan çıkışa göre, Batı'ya ve Doğu'ya göre isimler alırlar. İstanbul'dan başlayan ana aks, Adapazarı'na kadar, tek yol olarak gelir. Burada ikiye ayrılır; İlki Geyve'ye doğru giden yol ki bunun adına tarihçiler Sağkol veya Sağyaka adını veriyorlar. İkincisi de Hendek üzerinden devam eder, Gerede'ye doğru. Ankara'ya uğramadan Kelkit Vadisi'nden Tebriz'e ulaşır bu yol ve adına da Solkol ya da Solyaka denir. Diğer yol Geyve'de tekrar ikiye ayrılır. Birisi Mekece, Bilecik üzerinden Eskişehir, Konya, oradan Halep'e ve daha ötelere uzanır. Bunlar aynı zamanda bizim İpek Yolu diye tanımladığımız koridorlar. Bir diğeri de Taraklı üzerinden bu kez Beypazarı, Ayaş hattıyla devam edip Ankara'ya, oradan yine Erzurum'a doğru devam eden Ortakoldur.

Gemlik'ten kopan rüzgar

İşte Geyve sağ kolun ikiye ayrıldığı bir merkezdir. Hep söylenir ya yollar neredeyse şehirler oradadır, diye. Bu geçit konumu yüzünden Geyve pek çok önemli olaya tanıklık etmiş bir mekândır. Büyük İskender Hindistan seferine çıktığında bu güzergâhı kullanmış; Haçlı Seferleri ve büyük Roma lejyonları buradan geçmiş, Ankara Savaşı'ndü Osmanlı kuvvetlerinin takip ettiği ve Yavuz'un Çaldıran, IV. Murad'ın Bağdat seferine giderken izlediği rota burası olmuştur. Şehrin bu konumunu, yine coğrafyadan aldığı güçle tahkim ettiği bir avantajı daha var; Gemlik Körfezi'nden kopan rüzgâr, burada dünyanın en güzel sofralık zeytinini bereketlendirirken, İznik'te başta üzüm olmak üzere envayi çeşit meyve ve sebzeye, Geyve ve Pamukova'da narenciye hariç aklınıza gelebilecek her türlü yiyeceğe lezzet katarak bölgeyi bir yeme içme cennetine dönüştürür.

İşte bu avantajları yüzünden Geyve çok ama çok eski bir şehirdir. Bu gözde konum onun çok sayıda istilaya uğramasının da sebebi olmuştur ama bu aynı zamanda farklı kültürlerin de bölgede kök salmasına izin verir. Bugün eski kolları olan Pamukova (Akhisar) ve Taraklı ondan bağımsızlığını ilan edip ayrı ilçeler olsa da yakın yıllara kadar onlar da himayesi altındaydı.

Geyve hem Osmanlı Devleti'nin kurulduğu alana yakınlığı hem de sözü edilen stratejik konumu dolayısı ile erken dönemde bu devletin bir parçası oldu (1308). Buranın fethinde, bütün bölge gibi Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın doğrudan katkısı olduğu biliniyor. Bölgedeki Süleyman Paşa camileri de bunun göstergesidir. Fethi takiben Geyve Osmanlı yönetimi çerçevesinde de önemini korudu. Bu çevrenin idari merkezi oldu. Osmanlı Sultanları şehrin bu köprü rolünü bir takım tarihi eserlerle tahkim ettiler. II. Bayezid tarafından Mimar Abdullah Ağa'ya yaptırılan ve günümüzde de ayakta olan Sakarya Nehri üzerindeki tarihi köprü bunun kanıtıdır.

Yakın dönem tarihi açısından da Geyve bu stratejik geçit rolünü devam ettirdi. Milli Mücadele döneminde Geyve'nin, Kurtuluş Savaşı düğümünün çözümlendiği yer olduğu görülecektir. Bu evrede Geyve, Orta Anadolu ve Milli Mücadele'nin merkezi olan Ankara'nın güvenliğinin sağlanmasında en önemli nokta olmuş, isyanların Anadolu'ya yayılmasına da engel olarak, Kuva-yı İnzibatiye ve daha sonra Yunanlıların yayılma ve Batıda birleşik cephe oluşturma ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, Marmara bölgesine açılmada Ankara Hükümeti için önemli bir nokta olmuş, İstanbul ve civarından Anadolu'ya haber, silah, mühimmat ve insan gücü aktarılışında kilit bir konum elde etmişti. Nitekim bu işlerin merkezindeki isimlerden Ali Fuat Cebesoy Paşa (ö.1968), ölümünden sonra kendisinin buraya gömülmesini istemiş, şimdi kendi adını taşıyan Ali Fuat Paşa mahallesinde ebedi istirahatgâhına defnedilmiştir.

Yollar şehirlerle birlikte kültürün de merkezidir. Bu anlamda çok erken dönem kaynakları Geyve ile yolları kesişen kültür adamlarından söz ederler. Anadolu tarihi hakkında en erken bilgileri veren İbni Batuta Seyahatnamesinde Geyve'den söz edilir. İlk Osmanlı kroniklerinden Aşıkpaşazade tarihinde de Geyve hoş bir anekdot çerçevesinde anılır: Aşıkpaşazade bir yolculuk sırasında Geyve'ye uğrar ve burada bir imamın evinde birkaç gün misafir kalır. Bu sırada kaldığı evde Orhan Gazi'nin imamı İshak Fakıh'ın oğlu Yahşi Fakıh tarafından yazılmış olan bir tarih kitabına rastlar ve onu notlar alarak okur. Bugün elde bulunmayan bu değerli çalışma, Geyve sayesinde daha sonra Aşıkpaşazade'nin yazacağı elimizde bulunan ilk Osmanlı tarihine kaynaklık edecektir.

2133 beyitlik öğüt kitabı

Önemli bir durak olarak Geyve elbette Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesine de konu olacaktır. Burada da bölgenin güzelliği, yeşilliği ve ormanlarının bolluğu dile getirilir.

Geyve kültür tarihimize sadece bu eserlerle öncülük etmez. Günümüzde Pamukova'ya bağlı Mekece'de Orhan Gazi tarafından kurulan vakfın vakıfnamesi de elimizde Osmanlılara ait ilk tevsik edilebilir belge olması dolayısı ile Geyve ile irtibatlıdır.

Bunlara ek olarak Geyve, bölgedeki ilk Osmanlı şairlerinden birinin de doğum yeridir: Kanuni Sultan Süleyman dönemi şairlerinden olan Mehmed Güvahî Geyve'de yaşadı. Timâr sahibi sipahilerdendi. 2133 beyitlik bir öğüt kitabı (Pend-nâme) kaleme aldı. Eserde çok sayıda atasözü ve deyim kullanılarak insanlara doğru yolu gösterecek tavsiyeler, bazı hikâyeler eşliğinde anlatılır. Bu hikâyelerin en ilginci bizim La Fontaine'den okuduğumuz Karınca ile Cırcırböceği hikâyesidir. Halbuki Güvahî bu hikayeyi Karınca İle Cırlayık adıyla La Fontaine'den yaklaşık iki yüz yıl önce yazmıştır.

Babası Geyve'de Nakşî şeyhi Muhyiddin Efendi olan Mehmed Asımî (ö.1666) de buralı şairlerden biridir.

Ama bu şehirle ilgili edebiyat ve şiir gündeme gelince herkesin aklına, Sezai Karakoç'un Türk edebiyatının en sevilen şiirlerinden birisi olan Mona Rosa'sı gelir. Geyveli bir kıza yönelik gizli bir aşkla daha da ilgi çekici olan bu şiirde yer alan

"Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak"

dizelerindeki Geyve bu güzel şiir alakasıyla Türk edebiyatında yerini alır.

Geyve elbette bunlardan ibaret değil, buranın ovası kadar dik dağları ve bunlar arasında yer alan yaylaları da her türlü etkinlik için güzel doğal mekânlar.

Ama bu kadar lezzetten söz ettikten sonra ister yazının başında söz ettiğimiz Geyve Belediyesi'nin Sosyal Tesisleri ve Seyir Terasını, ister Sakarya Nehri kenarındaki Nehir Park Sosyal tesislerini, isterseniz Yöresel Ürünler Üretim merkezini ziyaret edip buralarda benim söylediklerimi test edebilirsiniz. Sözü edilen bu lezzetler, sadece yöre kadınlarının ellerinde ninelerinden gördükleri usullerle ve yine yörede yetiştirilen ürünlerinden elde ediliyor. Dahası buralarda el emeği göz nuru ile üretilen güvenilir lezzetleri uygun fiyatlara satın alıp sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz. Bunların içinde Geyve kebabı kadar, bu marka adı altında pazarlanan ürünleri, her mevsim size hitap edebilecek meyvelerini, ama illaki mevsimiyse müşküle üzümünü, onlarca çeşidiyle ayva türevlerini tavsiye ediyorum. Lokasyon İstanbul için daha uygunsa da sözünü ettiğim yollar dolayısı ile kolay ulaşılabilecek konumda, Geyve. Benden söylemesi, gözünüzü, gönlünüzü ve midenizi doyurmak artık size kalmış.

[email protected]