Irak’ta değişimin ayak sesleri

Bilgay Duman / ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
3.11.2019

Irak’ın bugün içinden geçtiği süreci, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinin ardından oluşan yeni düzenin yansıması olarak değerlendirmek mümkün. Bu nedenle problemlerin kısa vadede çözülmesini beklemek doğru değil. Özellikle devletin yönetim yapısındaki “yozlaşmanın” giderilmesi atılacak ilk önemli adım olacaktır.


Irak’ta değişimin ayak sesleri

Irak’ta bir yılın ardından yeni bir gösteri dalgası patlak verdi. 1 Ekim 2019’da başlayan gösterilerin hızı yaklaşık 1 hafta içerisinde durmuş olsa da ikinci dalga gösteriler 25 Ekim’de yeniden başladı ve giderek yayılan bir hal alıyor. Zira Bağdat merkezli ortaya çıkan gösterilerin özellikle güney vilayetlerine yayılmış olması dikkat çekici. Bu anlamıyla yatay bir genişleme gösteren protesto gösterileri, ayrıca gösterilere katılan insan sayısının artmasıyla da dikey bir büyüme gösteriyor. Bu yayılmanın dikey ve yatay bir büyümeye sahip olması, Irak’ta gerçek bir değişim olmadan ya da bu değişimin emareleri görünmeden de durmayacağının bir işareti olarak değerlendirilebilir. Bu anlamıyla Irak halkının zincirlerini kırdığı söylenebilir. Buna rağmen protestolara yol açan sorunların da kısa vadede çözülebileceğini söylemek zor. 

Şii ve genç nüfus 

Gösterilerin Bağdat ve daha çok Şii nüfusun yaşadığı Irak’ın güneyindeki vilayetlerde yaşanıyor olması dikkat çekici. Söz konusu gösteriler, Irak’taki iktidarın Şiiler tarafından elde tutuluyor olmasına (Başbakan Şii ve hükümet parlamentodaki çoğunlukları nedeniyle Şii partilerin öncülüğünde kuruluyor) rağmen, Şii halkın kendi yöneticilerinden rahatsızlığının net bir ifadesi. Ancak gösterilerde özellikle gençlerin başı çekiyor olması, gösterilerin en belirgin niteliğini oluşturuyor. Irak’taki nüfus verilerine göre 35 yaş altı nüfus, Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 75’i olduğu düşünüldüğünde gençlerin Irak’ta yeni bir süreci başlattığını ve değişim istediğini söylemek yerinde olacak. Nitekim birkaç yıllık süreçte Irak’taki genç nüfusun siyasetten sosyal yaşama kadar hemen her alanda ağırlığının arttığını söylemek mümkün. Bununla birlikte gösterilerdeki temel öğe de işsizlik ve ülkedeki yolsuzluğa karşı çıkış. 

Irak’taki gösterilerde içsel ve dışsal faktörler iç içe geçmiş durumda. Gösterilerin iç dinamiklerine baktığımızda, devlet düzenindeki bozukluk ve ülkedeki savaşların ortaya çıkardığı faktörleri görmek mümkün. 2003 sonrası yeni düzende, devlet halen kurumsallaşmasını oturtabilmiş değil. Tamamen siyasetin şekillendirdiği bir devlet mekanizması nedeniyle ülkedeki siyasi kamplaşma ve kutuplaşmanın devlet ve yönetim mekanizmasına da sirayet ettiği görülüyor. Irak’taki siyasetin çok parçalı yapısı, devlet yönetimini olumsuz etkiliyor. Irak’ta, parlamentoda temsil edilmeye hak kazanan bütün grupların aynı zamanda hükümet içerisinde de yer aldığı bir hükümet yapısı oluştu. Bu yapı “ulusal birlik hükümeti” olarak adlandırıldı. Bu anlamıyla hükümeti denetleyecek ya da yön verecek bir muhalefet yapısı hiç olmadı. Ancak Irak’ta ayrışan siyasetin doğası gereği, hükümette yer alan etnik, dini ve mezhep temelli bütün siyasi oluşumlar, devlet ve kamu faydası yerine grupsal çıkarlarına hizmet etti. Pozisyonundan memnun olmayan ya da daha fazla pay isteyen gruplar ise hükümet içi muhalefete başladı. Bu durum yönetimsel süreçlerde tıkanıklığa yol açtı ve devlet işlemez hale geldi. Çünkü moderatör konumundaki Başbakan, hükümeti ayakta tutabilmek için bütün taraflara ayrıcalıklar tanımak ya da idare etmek durumunda kaldı ve böylece yapılan hataların üstü kapatıldı. Nitekim bugün Irak ciddi bir yolsuzlukla karşı karşıya. Dünya Şeffaflık Örgütü’ne göre Irak, 180 ülke arasından 168. Sırada. 2003’ten bu yana Irak’ta 450 milyar dolarlık kamu fonunun kayıp olduğu konuşuluyor. Nitekim devlet basit kamu hizmetlerini bile sağlamakta güçlük çekiyor. Dünya kanıtlanmış petrol rezervleri açısından dördüncü sırada olan Irak’ta halen elektrik, su, sağlık, ulaşım gibi basit kamu hizmetleri dahi tam anlamıyla sağlanamıyor. Öyle ki; Irak’taki yaşam şartlarının halkın sabredemeyeceği noktaya gelmiş durumda. Nitekim Irak’taki en küçük bir olumsuzluk artık halkın bunu dışarıya vurmasına sebep veriyor.  Zira son gösterilerin ilk çıkış noktası da Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’nin Terörle Mücadele Birimi Komutanı Abdulvahab el-Saadi’yi görevden alması oldu. Saadi, etnik, dini ve mezhepsel kimliği ne olursa olsun tüm Iraklıların çok sevdiği bir komutan olmakla birlikte ABD’ye yakınlığı ile biliniyor. Saadi’nin DEAŞ’la mücadeledeki başarıları ve Terörle Mücadele Birimi içerisindeki yolsuzlukla mücadeledeki tavrı, bütün Irak halkı tarafından takdir ediliyor. Nitekim Saadi’nin görevden alınmasının ardından sosyal medyada yapılan kampanyalar tepkileri çığ gibi büyüttü ve yolsuzlukla mücadelenin sembolü haline gelen Saadi’nin görevden alınması, gösterilerin fitilini ateşledi. 1 Ekim’de başlayan ilk dalga gösterilerde 136 kişi fazla kişi öldü, 6 binden fazla kişi gösterilerde yaralandı. 

Kabine revizyonu

Tüm bu yaşananlara rağmen ne başbakan ne siyasi gruplar ne de dini merci tam bir sorumluluk üstlenemedi ve sorumluluğu bir başkasına yüklemeye çalıştı. Gösteriler sırasında Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El Sistani verdiği hutbede protestoculara yönelik şiddeti kınadı ve hükümeti reform yapmamakla eleştirdi. Böylece protestolara kapalı da olsa destek vermiş göründü. Ardından Mukteda El-Sadr, hükümetin istifa etmesini ve uluslararası gözetim halinde erken bir seçim yapılması çağrısında bulundu. Buna eski Başbakan Haydar El-Abadi de destek verdi. Zaten hali hazırda Hikme Hareketi Lideri Ammar El-Hekim hükümetten çekildiğini açıklayarak parlamentoda bir muhalefet grubu oluşturmuştu. Buna karşılık Hadi El-Amiri’nin önderliğindeki Fetih Listesi, Adil Abdulmehdi’ye reformların yapılması için her türlü yetkiyi verdiklerini açıkladı. Ardından Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi kabineyi toplayarak, bir reform paketi ortaya koydu. Bu reform paketine göre; düşük gelirlilere arsa tahsis edilmesi, Basra da sözü verilen 17 bin arsanın ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, tahsis edilen arsalara ev inşası için gerekli faizsiz krediyi sağlayacak konut fonu kurulması ve bu fonun 2020 bütçesine eklenmesi, ihtiyaç sahiplerine 100 bin konut inşasını kapsayan ulusal iskan politikası hazırlanması, 150 bin işsize üç ay boyunca 147 dolar işsizlik maaşı verilmesi, 150 bin gence mesleki teknik eğitim verilmesi planı ve Çalışma Bakanlığı eliyle 600 bin ihtiyaç sahibi ailenin sosyal yardım kapsamına alınması kararlaştırıldı. 

Bununla birlikte 10 Ekim 2019 tarihinde alınan kararla Irak’ta kabine revizyonu yapıldı. 6 bakanının değişmesi beklenirken, sadece iki bakanlık değiştirilebildi. Gösteriler başlamadan önce istifa eden Sağlık Bakanı’nın yerine Cafer Allavi yeni Sağlık Bakanı olurken, Suha Halil de yeni Eğitim Bakanı olarak atandı. 

Ancak bu durum gösterilerin hızını kesebilmiş değil. Ülkede milyonlarca kişinin katıldığı Arbain Merasimi nedeniyle gösterilerin hızı yavaşlamış olsa da Arbain’den sonra gösterilerin daha güçlü bir biçimde başladığı görülüyor. Irak İnsan Hakları Komisyonu’nun açıklamalarına göre 25 Ekim’de başlayan ikinci dalga gösterilerden sadece beş gün içerisinde 100’den fazla kişi hayatını kaybederken, 5500’den fazla kişi de yaralandı. Ayrıca kamu binaları, siyasi parti binaları, milis grupların ofisleri ve bazı özel mülkiyetlerin de yer aldığı 98 bina yakıldı. 

‘Vatan İstiyoruz’ 

Bu noktada gösterilere yol açan dışsal faktörlere de değinmekte fayda var. Irak açısından dışsal faktörler denildiğinde ilk akla gelen faktörün ABD–İran çekişmesi olduğunu söylemek yerinde olacak. ABD–İran çekişmesinin Irak’ın her alanına yansıdığını söylemek yanlış olmayacak. Halkın da artık bu çekişmeden ciddi bir biçimde rahatsızlık duyduğu, bağımsız ve dış müdahaleden uzak bir ülke istediği gösterilerde net bir şekilde görülüyor. Bu istek gösterilerdeki sloganlara da yansıyor. Gösterilerde sıkça “Katil Amerika”, “İran dışarı”, “Özgür Bağdat”, “Bağımsız Irak”, “Vatan istiyoruz” gibi sloganlar atılıyor.   

Buradan da anlaşıldığı üzere Irak’ta gerçek bir değişim olmadan gösterilerin durmayacağını görülüyor. Iraklı yetkili ve siyasetçilerin elini taşın altına sokup sorumluluk alması gerekiyor. Nitekim 28 Ekim’de Irak Parlamentosu’nda yapılan toplantıda Anayasa Değişikliği Komisyonu kuruldu. Ayrıca Parlamento Başkanı, Başbakan, Petrol, Elektrik, Sanayi, Tarım ve Maliye Bakanlarının sorgulanması için gensoru önergeleri verildi. Öte yandan 31 Ekim’de Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’in önderliğinde hükümet kuruluşunda rol oynayan ittifakların liderleri bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda gerekli anayasa değişikliklerinin yapılması ve erken seçimlere gidilmesi kararının alındığı açıklandı. Bu Adil Abdulmehdi hükümetinin sonu niteliğinde. Eğer bu durum gerçekleşirse Adil Abdulmehdi 2003’ten sonra ilk kez dört yıllık görev süresini tamamlayamayan bir başbakan olacak. Ancak Irak’ta gösterilere yol açan sorunları sadece bugünle özdeşleştirmek doğru değil. Bu anlamıyla Irak’ın bugün içerisinden geçtiği sürecin birikimsel olduğu görülüyor. Başka bir ifade ile ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinin ardından oluşan yeni düzenin yansıması olarak da değerlendirmek mümkün. Bu nedenle Irak’ın problemlerinin kısa vadede çözülmesini beklemek doğru değil. Özellikle devletin yönetim yapısındaki “yozlaşmanın” giderilmesi ve ayakları yere sağlam basan bir yönetim yapısının oluşturulması belki de çözüm yolunda atılacak ilk önemli adım olabilir. Bu noktada Irak’taki değişimin ayak sesleri duyuluyor gibi. Irak’ta federal yapının en önemli parçalarından biri olan vilayet yönetimlerinin kaldırılması konusunda çalışmalar var. Tüm bu gelişmeler Irak açısından yeni bir doğum sancısı olarak değerlendirilebilir. 

[email protected]