Irak'ta iflas eden mezhep merkezli siyaset

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
16.09.2022

Sürekli eylem halinde olmak Sadr hareketinin temel motivasyonudur. Ancak Sadr hareketi, Ortadoğu'daki dini aktörlerin siyasi alana gereğinden fazla müdahale ettiklerinde başarısız olduklarının bariz numunesidir.


Irak'ta iflas eden mezhep merkezli siyaset

Ortadoğu'daki Arap ülkelerinin yaşadığı sorunlar yumağının unsurlarını Irak'ta görmek mümkündür. Irak'ın bugünkü fotoğrafı şu şekildedir: İngiliz Manda idaresinden devralınan parçalı kimlik sorunu, ABD işgalinin sebep olduğu siyasal ve ekonomik sorunlar, kabileler arası rekabet, merkezi hükümeti sadece kendi öncelik ve inanışlarıyla dizayn etmeye çalışan dini liderler, kabilelerin geleneksel güçlerini koruma kaygısı, hammadde kaynaklarının ülke yararına kullanılamaması, yönetimde meşruiyet sağlanamaması, yoksul halkın gıda, sağlık, eğitim ve temel hürriyetler alanında çözülemeyen sorunları.

Kimlik krizi

Ülkenin ABD'nin çekilmesinden sonra karşılaştığı en ciddi kriz ortak bir kimlik oluşturulamamasıdır. Bu sorun yönetilemediği için arka arkaya çıkan hükümet krizleri ile demografik açıdan en büyük topluluk olan Şiileri bile kendi içinde bölmüştür.

Irak'daki Sadr hareketinin son eylemleri ülkenin yapısal sorunlarının devam ettiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Sadr ailesi, Şiilerin 7. İmamı Musa el-Kazım'a dayanır. Lübnan kökenli ailede son yüzyılda çok sayıda iddialı din adamı çıktı. Bunların bir kısmı İran ve Irak'a yerleşti. İran'dan Lübnan'a dönen Musa el-Sadr 1974'te Şii Emel Örgütü'nü kurdu. Halen bu hareket Lübnan Parlamentosu'nda en fazla üyeye sahiptir. Sadr ailesinin bazı üyeleri İran devriminde rol oynarken, bazıları Irak'ta devrim yapmaya çalıştı. Tahran'ın desteği ile Saddam'ı devirmeye çalışan Muhammed Bekir el-Sadr Necef'te yaşıyordu. 1980'de tutuklu olduğu hapishanede kız kardeşi ile infaz edildi. Bu yüzden, binlerce Şii özellikle Bağdat'ın güneyinde aylarca Saddam'ı protesto etti. Bu Irak tarihine "Birinci Sadr Ayaklanması" olarak geçti. Bekir Sadr'ın kurduğu İslami Dava Partisi, 1980-1989 İran-Irak Savaşı'nda Tahran'ı destekledi. ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra bu partinin lideri Haydar el-İbadi 2014-2018 arasında Başbakanlık yaptı.

Diğer yandan, Mukteda Sadr'ın babası Ayetullah Muhammed Sadık el-Sadr ise Saddam karşıtı pozisyonunu korudu. 1990'ların sonunda çok güçlenen Sadık el-Sadr aldığı uyarılara rağmen, Saddam'a karşı camilerde vaazlar veriyordu. 19 Şubat 1999'da bindiği araçta suikasta uğrayarak iki oğluyla birlikte öldürüldü. Ardından binlerce taraftarı sokaklara dökülerek "İkinci Sadr Ayaklanması"nı başlattı.

Ayetullah olamayan aktivist

Mukteda el-Sadr 12 Ağustos 1973'te doğdu. Ayetullah Muhammet Sadık el-Sadr'ın 4. oğludur. Başarısız bir öğrenciydi ve ilahiyat eğitimini tamamlayamadı. Bu yüzden Şii halk üzerinde en üst düzeydeki din adamı anlamına gelen fetva yetkisine sahip olamadı. Müctehid sıfatı ve Ayetullah unvanı alamadı. Mukteda Sadr, babasının tavsiyesiyle 1994'te Muhammed Bekir el-Sadr'ın kızı ile evlenerek hem karizmasını güçlendirmek istedi hem de aile içindeki rekabeti uzlaştırma siyasetine katkı verdi. Saddam Hüseyin'in istihbaratının yıllarca takibinde olan Sadr bilgisayar oyunlarıyla meşgul idi. Bu yüzden "Molla Atariye" lakabıyla anıldı. 2003 yılında Saddam devrilince ev hapsinden kurtulan Sadr, ABD işgaline karşı mücadele başlattı. Oysa ABD, Saddam'dan kaçan Şii din adamlarını doğal müttefiki gibi değerlendirip geri dönmelerini teşvik etmişti. Mukteda el-Sadr ise Saddam Hüseyin'e karşı direnen ailenin mirasına sahip çıkmak yanında, ülkeyi işgal eden ABD ve müttefiklerine karşı cesurca direnişi temsil ediyordu. Her kriz anında kurduğu yardım organizasyonları ile yoksul halkın imdadına koşan cömert, genç ve karizmatik bir lider olarak görülüyordu. Onun söyleminde Saddam küçük yılan ABD ise büyük yılandı. Böylelikle "İsrail Küçük, ABD Büyük Şeytan" sloganını terk etmeyen İran'ın yörüngesinde olmadığını, Irak milliyetçisi bir kimliğe sahip olduğunu ilan ediyordu. 2003'te Necef, Sadr kenti ve Şiilerin yoğun olduğu yerlerde açtığı ofisleriyle yoksul halkın eğitim, sağlık, gıda ve güvenlik noktasındaki ihtiyaçlarını karşılamaya çalışarak çok popüler bir lider haline geldi. İşsiz gençler onun çağrısıyla "Mehdi Ordusu"na katılarak hareketin 70 bine ulaşan silahlı gücünü oluşturdu. Hatta 2007 yılında ABD güçlerinin kendisini tutuklamak üzere Sadr kentine yaptıkları operasyona cesurca direndi. ABD güçleri eli boş dönünce büyük bir kahraman olarak babası ve kayınpederi ile birlikte posterleri caddelerde sergilendi. 2008'de İran taraftarı Başbakan Nuri el-Maliki yönetimindeki Irak ordusunun (diğer Şii güçlerin desteğiyle), Sadr'ın Mehdi Ordusu'na karşı yaptığı operasyon da başarılı olmadı. İran Devrim Muhafızları Komutanları'ndan Kasım Süleymani'nin devreye girmesiyle taraflar arasında uzlaşma sağlandı. Haziran 2008'de Mehdi Ordusu'nu kapattığını ilan etti ve Sadr İran'a gitti. Gerekçesi kutsal mekanları ve akrabalarını ziyaret idi. Mehdi Ordusunun milisleri 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında Şii gruplara katıldı. Sadr birkaç yıl İran'da kaldıktan sonra Şubat 2014'te Irak'a döndü. Siyasete girmeyeceğini söyleyen Sadr Haziran 2014'te DEAŞ Musul'u ele geçirince "Barış Birlikleri" adıyla yeni bir milis gücü kurdu. Irak'ın en büyük Şii din adamlarından Ayetullah Sistani de "Haşdi Şaabi" milis gücünü kurdu. Bu sırada Şii güçler birlik havasındaydı. Ancak Sadr, 2014 yılı sonlarında ilk ayrılık mesajını verdi: mezhepçi değil Irak milliyetçiliğine bağlı siyaset güdeceğini ilan ederken İran destekli milislerin Sünnilere karşı katliamlar yapabileceği uyarısıyla Şii olmayanların da sempatisini kazanmaya çalıştı. 2017'de DEAŞ'ın etkinliği kalmayınca, Irak'taki tüm yabancıların çekilmesi çağrısında bulundu. Sadr, açıkça İran ve ABD güçlerine Irak'ı terk edin diyordu. İran'a karşı siyasetinin bir göstergesi olarak BAE ve Suudi Arabistan'ı ziyaret etti.

Din adamları ve siyaset alanı

Şii din adamları siyasette etkin aktörler olarak görülüyor, ancak halk din adamlarının siyasi kadroların dışında manevi önder olarak kalmasını istiyor. Bu yüzden çevre ülkelerde olduğu gibi Irak'taki Şii din adamları, kurulmasını tavsiye ettiği siyasi parti ve seçim ittifaklarına güvendiği isimleri atayarak ülke siyasetine manevi lider olarak yön veriyor. 2018 seçiminde, Irak'ta Sadr'ın kurduğu siyasi ittifak birinci geldi. Hükümetin kurulmasında rol oynayan ancak içinde ismen olmayan Sadr 2019'da başlayan enflasyon, yolsuzluk ve gıda krizlerinde yoksul halka sempatik mesajlar vererek karizmasını korumaya çalıştı. Nitekim 10 Ekim 2021'deki seçimde Sadr'ın desteklediği Şii ittifakı 329 sandalyeli Meclis'teki üye sayısını 54'ten 73'e çıkararak açık ara birinci oldu. Ama Meclis'te çoğunluğu sağlayacak hükümet kurulamayınca Sadr desteklediği ittifakın üyelerine istifa çağrısı yaparak Meclis'i erken seçime zorladı. Siyasi rakipleri başta Nuri el-Maliki olmak üzere bunu fırsat bilerek Meclis'te çoğunluğu sağlayacak bir hükümet kurma girişimi başlattı. İşte bundan sonra Sadr takipçilerine Meclis'te oturma eylemi talimatı verdi. Kamuoyuna yansıyan baskını andıran görüntüler Sadr'ı zor durumda bırakınca -son yirmi yılda- onuncu kez siyasetten çekildiğini duyurdu. Takipçilerine ise bir saat içinde eylemlerine son verme talimatı verdi. Bu talimat hemen yerine getirilse de Irak'ta hala sular durulmadı.

Sürekli eylem halinde olmak Sadr hareketinin temel motivasyonudur. Ancak Sadr hareketi, Ortadoğu'daki dini aktörlerin siyasi alana gereğinden fazla müdahale ettiklerinde başarısız olduklarının bariz numunesidir. Siyaset alanını toparlamak ve ülkenin tümüne hitap etmek noktasındaki çabaları ise tam tersine bölünmelere yol açmaktadır. Sadr gibi dini liderler siyasete doğrudan girmeseler de destekledikleri siyasi aktörleri piyonları gibi gördüklerinden siyaset alanını da tıkamaktadır. Bu yüzden Şii-Sünni rekabeti devam ederken bir de Şii-Şii rekabeti ortaya çıkarak yeni mitoz bölünmelere sebep olunmaktadır.

İç savaş çıkar mı?

Sonuç olarak, Irak halkı son yüzyılda büyük acılar çekti. Son yirmi yıldır iyice büyüyen sorunlarına acil çözümler bulmak gereğinin farkındadır. Ama bunun nasıl olacağı belirsizdir. Bu noktada gündeme iki soru gelmektedir: Irak Yemen'de olduğu gibi bir iç savaşa sürüklenir mi? Libya'da olduğu gibi bölünme tehdidi devam eden bir kaosa mı sürüklenir? Bu sorulara verilecek cevaplar hala net değil. Söz konusu tehditler devam etmekle birlikte Irak halkı birlik ve beraberlikten yana tavır alabilecek mi? Bunu zaman gösterecek. Ancak, Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da ve Yunanistan'da olup bitenler göstermektedir ki, Türkiye'nin etrafı ABD silahları ile teçhiz edilen terör örgütü, milis ve ordularla çevrilmiştir. Esas değerlendirilecek konulardan biri de budur. Ama başka bir yazıda...

[email protected]