Irak’ta kopuş yılı mı?

METE ÇUBUKÇU NTV Haber Müdürü
5.01.2013

2013’de Irak’taki dengeler, hem ülke içindeki denklem hem de diğer ülkelerin bu denklemde alacakları pozisyona göre değişebilecek. Ancak kesin olan şu: 2013 Irak’taki gruplar adına ya anayasal çerçevede birlikte yaşamak için yeni bir başlangıç yapacakları ya da Irak’ta kopuşun daha net telaffuz edilmeye başlandığı yıl olacak.


Irak’ta kopuş yılı mı?

2013 Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede sancılı geçeceğe benziyor. Bölgedeki gelişmeler Türkiye’nin çevresindeki ülkelere bağlı olduğu kadar Türkiye’nin bu gelişmeler karşısındaki göstereceği refleks de önemli. Başta Suriye olmak üzere Irak’ta da önemli değişikliklere hazır olmak gerekiyor. 2013’de Irak’taki dengeler, hem ülke içindeki denklem hem de diğer ülkelerin bu denklemde alacakları pozisyona göre değişebilecek. Ancak kesin olan 2013’ün, Irak’taki gruplar adına ya anayasal çerçevede birlikte yaşamak için yeni bir başlangıç yapacakları ya da Irak’ın giderecek parçalanmaya başlayıp kopuşun daha net telaffuz edilmeye başladığı yıl olacak. 

Pandoranın kutusu bu kez açıldı

Irak’taki sorun yeni değil. 2010 yılındaki seçimlerle başlayan kriz derinleşerek devam ederken cepheleşme bugün bölge ülkelerini de içine aldı. ABD’nin 2003 işgali sonrası fiilen üçe bölünen ülkede Amerikan ordusunun çekildiği 2011’e kadar önce Sünnilerin başını çektiği direniş hareketinin ardından Şii ve Sünni grupların birbirlerine yönelik terör eylemleri gerçekleşti. Bu süreçte içinde coğrafi anlamda mezhepsel ayrım netleşirken siyasi açıdan Amerika’nın zorluyla siyasi çekişmeler ötelendi. Şii Arapların çoğunluğu oluşturdu, Sünni Arapların iktidar gücünü kaybettiği, Kürtlerin ise Araplara mesafe koyarak, ülkenin bütünlüğünü federal bir yapı içinde desteklediği bir dönemdi.  Resmi olmasa da fiili olarak herkesin kendi bölgesine çekildiği, Kerkük’ü merkez alan statüsü belli olmayan bölgeler üzerinde hemen herkesin söz sahibi olmaya çalıştığı biliniyordu. Anayasal çerçevede Şii, Sünni ve Kürtlerin ülkedeki nüfus oranlarına göre genel bütçeden pay aldığı Irak’ta yeraltı kaynaklarının zenginliği yapıştırıcı işlevi gördü. Çünkü herkes bütçeden gelen bu paydan vazgeçtiği anda yaşayamayacağını biliyordu. Bu durum en çok da Iraklı Kürtler için geçerliydi. Amerikan yönetiminin varlığı tüm gruplar için zoraki birlikteliği sağlarken çevre ülkelerin etkilerini de minimize etme açısından önemliydi. İşgalle birlikte Pandora’nın Kutusu açılmış ancak niyetler ortaya konmamıştı. Bu nedenle ‘Irak’ın istikrarı’ denen kavramın 10 yıl boyunca sadece bir temenni olarak kaldı. Irak’ta Şii ve Sünniler kimi zaman Araplık temelinde birlikte hareket ederken, siyasi çıkarların ya da siyasi oyunlarının netleşmesi sonucu bu temelin yetmediğini gördüler. Bu açıdan kafası en net, siyasi olarak başından bu yana en tutarlı grubun Iraklı Kürtler olduğu söylenebilir.

Irak’ta bugün yaşanan kopuşun temelinde ülkenin zenginliklerinin paylaşım kavgası, siyasi anlamda anayasal çerçevenin delinmesi ve çevre ülkelerin etkisi vardır. Ama asıl neden Irak halkının birbirine karşı olan güvensizliği ve birlikte yaşama dair olan inançlarının giderek kaybolmaya başlamasıdır. Irak’ta tarihsel çelişki yeniden sahneye çıkmıştır.  Etnik ve dini kimlikler temelinde ayrışan toplumsal yapı ulusal kimlik oluşturamamıştır. Son dönemde Merkezi hükümetle  Bölgesel Kürt Yönetimi arasında silahlı çatışmaya kadar varan kriz Irak’ın geleceğinin çatışma ortamına doğru yol aldığını göstermektedir.

Kürtler yol ayrımında mı?

Irak Merkezi Yönetimi, nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Şiilerin kontrolünde.  Her ne kadar Sünni Araplar ile Kürtlerin hükümette ve mecliste temsilcisi olsa da, Maliki’nin başında olduğu Irak Hükümeti Şiileri önceleyen bir yönetim amaçlıyor. Ancak, Maliki’nin tüm Şiileri temsil ettiği tartışmalı olmakla birlikte, ülkede derinleşen krize diğer Şii grupları kararlı bir biçimde karşı çıkmaması da manidardır. Nuri El Maliki siyasi anlayışı giderek Irak Kürt Bölgesel  Yönetimi’nin güçlenmesine, Kürtlerin Araplarla birlikte yaşamak konusundaki kaygılarını haklı çıkarmaktadır.  Anayasal anlamda Irak’ta 3 adet federal bölge söz konusu ama Irak Kürdistan’ı dışında federal bir örgütlenme yok. Sünni Aapların siyasal dağınıklığı ve etkisizliği ve Kürtlerin kendilerini Irak Kürdistan’ı üzerinden ifade etmeyi tercih etmesi sonucu merkezi Irak Hükümeti Şiilerin kontrolüne girdi. Bu noktada ABD’nin ülkedeki İran etksinin artmaması adına Şiileri kolladığını unutmamak gerekiyor.

Maliki liderliğindeki merkezi hükümet önce Sünnilerle köprüleri atmaya Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’ye tasfiye ederek başladı. Haşimi’nin tasfiyesi sadece ülkedeki Sünnileri hedeflemeyip Türkiye’nin de Irak içindeki önemli bağlantı noktasını koparmayı da amaçlamıştı. Bölgesel Kürt Yönetimi ile Irak Hükümeti’ni karşı karşıya getiren nedenlerin başındaysa Irak bütçesindeki paylaşımın geciktirilmesi, petrol çıkarma yetkisinin net olarak ortaya konmaması, Musul, Kerkük, Diyala ve Anbar gibi şehir ve bölgelerin kontrolünün konusundaki çekişmedir.

2010 seçimlerinde Türkiye Irak Listesini destekleyip cumhurbaşkanını Sünnilerden olmasını isterken Şii-Kürt ittifakı sonucu Talabani Cumhurbaşkanı seçildi. Doğrusu da buydu. Çünkü Kürtlerin denklemde olmadığı bir Irak uzun süre yaşayamazdı. Nitekim son krize kadar Kürtler ülkede önemli bir denge unsuru olarak ortaya çıktı. Ancak, Suriye’deki savaş, Maliki’nin Tahran ve Şam yanlısı politikasına Kürtler katılmayınca işler yeniden değişti. bu durum tarihsel bir işlev görerek Türkiye ile Irak Kürdistan’ının daha da yakınlaştırdı. Türkiye yıllardır sürdürdüğü politikasını doğru bir adım atarak değiştirdi ve Iraklı Kürtlerle yakınlaştı. Ama Kürt bölgesinin sahip olduğu enerji kaynakları da bu yakınlaşmaya ivme kazandırdı. 

Irak merkezi hükümeti ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki en temel meselelerden biri de Kürt yönetiminin kendi yetkisinin dışında hareket ederek yabancı hükümetler ve şirketler ile enerji ve ticaret antlaşmaları imzalamasıdır. Kürt yönetimi kendi topraklarındaki petrolün çıkarılması, ithal edilmesi ve lisans verilmesinin kendi hakkı olduğunu öne sürerken gelirlerin merkezi hükümetle paylaşılacağını belirtmekte. Bu konuda geri adım atmayacak kadar kararlı olan Iraklı Kürtler, kendi geleceklerini de bu konuya bağlamış gibiler. Hatta statüsü belli olmayan bölgelerin kendilerine ait olduğunu iddia etmekteler ki bunun arasında Musul ve Kerkük de vardır. Bölgesel Kürt Yönetimi’nin bu eylemleri özerklikten öte kopmaya doğru gidileceğini  garantisi ve işaretidir. Nitekim Maliki hükümetinin icraatları da Kürtlerin bu hareketini giderek meşrulaştırmaktadır. Bölgesel Kürt Yönetimi, ABD ve Türkiye ile her alanda yakın işbirliği içerisinde.  Suriye Krizi’nde ABD ve Türkiye ile ortak paydada buluştu. Bölgesel Kürt Yönetimi’nin dış politika çizgilerinin farklılaşması merkezi hükümetle uzun süre birlikte yaşayamayacaklarını göstergelerinden biridir.

Ortadoğu’daki alt üst oluş ve değişim süreci tüm taşları yerinden oynattı. Türkiye Iraklı Kürtlere sadece PKK parantezinde ve güvenlik ekseninde yaklaşarak bir şey kazanmadı. Güvenlik eksenin elden bırakmadan Iraklı Kürtlerle kurulan sosyal, siyasal en önemlisi ekonomik ilişki Türkiye son dönemdeki en olumlu adımlarından biri.

Irak’ta Bağdat’taki Maliki hükümeti ile Erbil’deki Kürt hükümeti bıçak sırtı bir durum yaşıyor. İpler kopma noktasına gelmiş gibi. Kürtler “Maliki anayasaya uymazsa ayrılığı bile gündeme getiririz” demekte. Ve şu anda bölgede Türkiye’nin arasının iyi olduğu tek bölge Irak Kürdistan’ı. 

Irak Kürdistan’ı topraklarındaki şu anda açık olan petrol sahalarını, yeri tespit edilen ve edilmeyen rezervleri olduğunu unutmayalım. Türkiye’nin Irak Kürtleriyle olan ilişkisinin önemli bir gerekçelerinden biri enerji gibi görünüyor. 

Ancak ,yıllarca Kürdistan’ı kurduracak denilen ABD,  Erbil yönetimini uyararak “ Irak hükümetinin onayı olmadan Irak’ın herhangi bölgesinden petrol ihracatını desteklemediklerini” belirtiyor. Ayrıca “komşu ülkelere de, tansiyonu herhangi bir şekilde artıracak bir yorum veya eylemden kaçınmaları çağrı7sı yapıyoruz” diyor. Sanki bu uyarı Türkiye’ye gibi görünüyor. Hatta Enerji bakanını uçağının Erbil’e’ inişine izin verilmemesi bu de bir mesaj niteliğindeydi. ABD sadece Kürtlerle değil merkezi hükümetle de ilişki kurun demeye getiriyor. Çünkü Maliki hükümetiyle arası olmayan, Kürt bölgesinden petrol ithal eden ülke Türkiye. Amerikalı büyük petrol firmalarıysa bu uyarıyı pek kale almamış gibi Kürt bölgesindeki petrol anlaşmalarına devam ediyorlar. Irak’ta ABD ile Türkiye karşı karşıya gelmeyecek olsa da çıkarlarının çatıştığı noktalar söz konusudur.

Türkiye’nin tutumu ne olur?

Irak’ın bir iç savaşa sürüklenmesi, Ortadoğu’nun tamamını etkileyebilecek olumsuz bir gelişme olacaktır. Zaten ulusal uzlaşma yerine etnik/dini kimlikler ekseninde bölünen bir ülkenin uzun bir süre yaşayabilmesi mümkün değildir. 

Irak’ta patlayabilecek muhtemel bir iç savaştan etkilenecek ülkelerin başında toplumsal ve kültürel anlamda Irak’a en yakın ülke Türkiye’dir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin akrabalarının yaşadığı Irak Kürt bölgesi ile gergin ilişki kimsenin işine yaramadı. Oysa bugün Ankara ve Erbil birbirine yaklaşmış düşmanlık zemini terk edilmiştir. Bu yakınlaşma yıllardır süren ‘Bağımsız Kürt Devleti’ paranoyasını da sona erdirmiştir. Bundan sonraki gelişmeler Iraklı ve hatta Suriyeli Kürtleri kapsayıcı biçimde federal, Türkiye’nin de içinde bulunduğu konfederal bir yapıyla gitme ihtimali taşımaktadır. Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle kurduğu bağ çok önemli olmakla birlikte kendi içindeki Kürt sorunun çözmeden eksik kalacaktır. Türkiye’nin Irak’ta kapsayıcı ve çok yönlü politikasını sonuna kadar devam etmeye çaba göstermesi gerekmekle birlikte tarihin dengesi Kürtlerle birlikte yola devam etme yönünde ağır basmaktadır. Kürtlerin önümüzdeki dönem bölgede önemli bir özne olarak tarihin sahnesine yeniden dönüşü de sürpriz olmayacaktır. 

[email protected]