İran istihbarat faaliyetlerinin istikrarsızlaştırıcı rolü

Necdet Özçelik / Yazar
2.07.2022

İsrailli yetkililerin İran istihbarat tehdidini Türk yetkililerle paylaşmasının ardından çok sayıda zanlı Türk istihbaratı tarafından Haziran ayı içinde İstanbul'da gözaltına alındı. İran istihbaratının bunu, 22 Mayıs'ta Tahran'da muhtemelen İsrail istihbaratı tarafından öldürülen İran Devrim Muhafızları Birliğinde görevli Albay Hasan Seyid Hüdayi'nin ölümünün intikamını almak için planladığı değerlendirilmektedir.


İran istihbarat faaliyetlerinin istikrarsızlaştırıcı rolü

Son yıllarda İran'ın aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bölge ülkelerindeki örtülü operasyonlarında gözle görülür bir artış meydana geldi. Genel olarak İran'dan kaçarak bölge ülkelerine sığınan İran rejimine muhalif İran vatandaşlarını hedef alan örtülü operasyonlar, son olarak İsrailli yetkililerin İran istihbarat teşkilatının İstanbul'daki İsrailli turistlere yönelik bir eylem gerçekleştireceği iddiasıyla yeniden gündeme geldi.

Muarız ülke vatandaşları

Bu bakımdan değerlendirildiğinde, İran istihbaratının (İran İstihbarat Bakanlığı-VAJA) bölge ülkelerindeki faaliyetlerinin rejim muhalifleri ile muarız ülke vatandaşlarını da kapsayacak şekilde genişletmeye çalıştığı söylenebilir. Görüldüğü kadarıyla İran'ın bu tür örtülü istihbarat operasyonlarının altında yatan taktik motivasyon hedef kişilere erişebilme kolaylığıdır. Bu da bölge ülkelerini karşı-istihbarat faaliyetlerini artırmaya ve istihbarat işbirliği yapmaya zorlayan yeni bir durum ortaya koymaktadır.

Nükleer hırs

Bilindiği gibi İran hedef ülkelerin güvenlik ortamını istikrarsızlaştırmak için üç temel kabiliyetine başvurmaktadır; orta-uzak menzilli füze tehdidi, mezhebi motivasyona sahip milislerle yürütülen küçük-orta ölçekli vekalet savaşları ve yaygın istihbarat operasyonları. İran'ın bu üçlü istikrarsızlaştırma kapasitesine Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) saldırılarını da eklemek mümkündür. Öte yandan, İran'ın nükleer hırsı da bölgesel istikrarsızlığı derinleştiren bir başka faktördür.

İran istihbaratının hedefleri

2009 yılında İran'da yapılan ve hileli bulunan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ardından meydana gelen protestoların şiddetle bastırılmasının ardından, İranlı muhaliflerin ülkeden kaçışlarında bir artış meydana geldi. Türkiye de rejim baskısından kaçan İranlı muhalif gazeteciler, askeri personel veya devlet bürokratlar için bir geçici koruma sağlayan adres ülkelerden biri oldu. Türkiye bu kişilerce AB, İngiltere veya Kuzey Amerika ülkelerine gitmeden önce güvenli bir ülke olarak kabul edilmektedir. İran'ın üçlü istikrarsızlaştırma mekanizmasından örtülü istihbarat faaliyetleri Türkiye'de genel olarak bu kitleyi hedef olarak görmektedir. Dönemin koşullarına göre örtülü istihbarat faaliyetleri kapsamında adam kaçırma ve suikast eylemleriyle İran istihbaratı bu kitle üzerinde korku, baskı ve endişe yaratmaya çalışırken aynı zamanda ülke içindeki güvenlik ortamını da şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda İran istihbaratının Türkiye'deki son faaliyetleri şu şekilde sıralanabilir; Habib Chaab'ın Ekim 2020'de İstanbul'da kaçırılması, İranlı bir muhalifin Mayıs 2021'de Denizli'de kaçırılması, eski bir İran Hava Kuvvetleri pilotunun Eylül 2021'de Van'da kaçırılma teşebbüsü, İranlı bir muhalifin Şubat 2022'da Zonguldak'ta kaçırılma teşebbüsü, İranlı muhalif bir gazetecinin Mayıs 2022'de Ankara'da kaçırılması. Bu eylemlerden ikisi Türk istihbarat teşkilatı tarafından önlenmiş, hem İran istihbarat üyeleri hem de Türkiye'deki operasyon elemanları yakalanmıştır.

İran istihbaratının ikincil hedefinde ise İstanbul'daki İsrailli turistler olduğu ifade edildi. İran'ın böylesine bir eylem ile Türkiye'deki hedef kitlesinin yabancı ülke vatandaşlarına genişletmeye çalıştığı söylenebilir. DEAŞ terör örgütü de İran istihbaratı gibi bir dönem Türkiye'deki yabancıları hedef kitle olarak belirlemiş ancak Türk istihbarat ve güvenlik kurumlarının etkili karşı faaliyetleriyle örgütün eylem kapasitesi bir müddet sonra engellenmiştir. İran istihbaratının ülkedeki yabancı turistleri hedef kitle olarak belirlemesindeki stratejiye bakıldığında DEAŞ terör örgütünden farklı bir taktik motivasyonun olmadığı söylenebilir.

İsrailli yetkililerin İran istihbarat tehdidini Türk yetkililerle paylaşmasının ardından çok sayıda zanlı Türk istihbaratı tarafından Haziran ayı içinde İstanbul'da gözaltına alındı. İran istihbaratının bu planının, 22 Mayıs'ta Tahran'da muhtemelen İsrail istihbaratı tarafından öldürülen İran Devrim Muhafızları Birliğinde görevli Albay Hasan Seyid Hüdayi'nin ölümünün intikamını almak için planladığı değerlendirilmektedir. Öte yandan İsrail'in Suriye'deki İran hedeflerine yönelik hava saldırılarının da İran istihbaratının eylem planınında bir faktör olduğu değerlendirilebilir.

Tehdidin büyüklüğü

İran istihbaratının Türkiye'deki bağlantıları uyuşturucu tacirleri, insan kaçakçıları, terör örgütleri (PKK/PYD, Hizbullah, Mihraç Ural bağlantılı THKP/C uzantıları), Suriyeli göçmeler arasına sızmış Suriye Rejim yanlıları olarak sırlanabilir. Bazı ticari işletmelerin de İran istihbaratıyla irtibatlı olduğu özellikle Zonguldak'taki karşı-istihbarat operasyonunda güvenlik güçlerince ortaya çıkarılmıştır. İran'ın Türkiye'deki istihbarat ağı birden fazla örtülü organizasyonla çeşitlendirerek birbirine alternatifli ve/veya birbirini tamamlayıcı şekilde dinamik bir hale getirdiği görülmektedir. Şüphesiz İran'ın ülkedeki istihbarat ağı çok boyutlu ve işbirliğine dayalı bir karşı istihbarat faaliyeti gerektirmektedir. Bilindiği gibi PKK terör örgütünün bunca yıl hayatta kalabilmesinin temel nedenleri arasında İran'ın doğrudan ve dolayı desteği yer almaktadır. Balkan Rotası olarak bilinen uyuşturucu kaçakçılığı hattı üzerinde İran-Türkiye arasındaki uyuşturucu ticareti ile göçmen geçişlerine de Türkiye'deki istihbarat bağlantıları karşılığında İran istihbaratı tarafından müsaade edildiği değerlendirilmektedir. O halde İran istihbaratının Türkiye'deki faaliyetlerini ülkenin terörle, uyuşturucu ve insan kaçakçılığıyla ve organize suç ile mücadelesine karşı geniş çaplı bir tehdit oluşturduğu söylenebilir.

Türkiye ve İran arasındaki bölgesel rekabet, Suriye ve Irak'taki İran destekli terör grupları ile Türk ordusu arasındaki artan çatışmalara ilave olarak Türkiye'nin BAE, Suudi Arabistan ve İsrail ile normalleşmesi de İran İstihbaratınca bölgesel güvenlik ortamını istikrarsızlaştırmak için bir nedene dönüştü. İki hafta önce Irak'ta bir grup "İslami Direniş Özgür Irak Tugayı" adı altında yeni bir örgüt kurduklarını ilan etti. Örgüt manifesto olarak Türkiye'nin Irak'taki üslerini hedef alacaklarını açıkladı. Yeni terör grubunun Haşd-al Şabi bileşenlerinden İran istihbaratının etkili olduğu bilinen Asaib Ehl el-Hak, Kataib Hizbullah, Harakat Hizbullah al-Nujaba, Kataib Seyyid el-Süheda ile PKK'dan oluştuğu bilinmektedir. Bu açıklamanın ardından 26 Haziran tarihinde Türkiye'nin terörle mücadelesinde önleyici bir rolü bulunan Musul'un kuzey doğusundaki Gedu (Başika) Üssüne yönelik İran yapımı 122 mm Araş füzeleriyle bir saldırı düzenledi ve İran destekli yeni terör grubu saldırıyı üstlenen bir açıklama yaptı.

İran'ın istikrarsızlaştırıcı örtülü istihbarat operasyonları yeni değildir. 2005 yılında Lübnan Başbakanı Hariri'ye düzenlenen suikastta Hizbullah ile İran ve Suriye istihbaratının bir işbirliği durumu söz konusudur. Öte yandan 2011 yılında Washington D.C.'de Suudi Arabistan Büyükelçisine yönelik suikast planı önlenmiş ve İran istihbarat elemanı ABD'li güvenlik kuvvetlerince yakalanmıştır.

Yemen ve Suriye faktörü

Irak'taki siyasi ve güvenlik istikrarsızlığının, Suriye İç Savaşı'nın uzamasının, Yemen'deki İç Savaş'ın şiddetinin artmasının ve PKK da dahil olmak üzere Orta Doğu'daki birçok terör örgütünün yaşam şansı bulmasının temel gerekçesi İran istihbaratı ile Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Güçleri'nin illegal faaliyetleridir. İran'ın istikrarsızlaştırmaya dayalı dış politikası düşük yoğunluklu çatışma ortamlarından bölge ülkelerinde örtülü istihbarat operasyonlarına genişlemektedir. Türkiye'de yürütülen karşı-istihbarat faaliyetlerinin yanı sıra, ortaklaşan İran tehdidine karşı Körfez ülkeleri ve İsrail ile birlikte ülkelerarası bir işbirliğinin zorunlu hale geldiği bir döneme girildiği ifade edilebilir.

@necdet4059