İran toplumsal bağışıklık yöntemini mi deniyor?

Hamid İbrahimi / İRAM, Araştırmacı
28.03.2020

İlk baştaki tedbirsizlikten dolayı virüsün önünü alamayan İran devleti daha sonra aldığı yarım yamalak önlem kararları ile aslında İran'ın bu yönde farklı bir yaklaşım benimsediğini göstermektedir. Durumdan anlaşılan o ki İran devleti artık virüsün yayılmasını durdurmak istemiyor.


İran toplumsal bağışıklık yöntemini mi deniyor?

Geçen yılın Aralık ayında Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Kovid-19 adıyla tanımlanan yeni koronavirüs salgını günümüzde artık küresel bir salgına dönüşmüştür. Bu kısa zaman zarfında virüsün bir pandemi olması ise birçok açıdan dünyayı beklenmedik tablolarla karşı karşıya bırakmıştır. Örneğin virüsün ABD başta olmak üzere İngiltere, İtalya ve İspanya gibi zengin ülkelerde yayılması ve bununla beraber söz konusu devletlerin salgı-na karşı tartışmalı yaklaşımları, bu yöndeki tüm ön hesapları deyim yerindeyse alt üst etmiştir. Bu açıdan tahmin edildiği gibi virüsün Türkiye’ye de sıçraması hem devletin hem de toplumun bu yönde uygulayacağı tedbirler açısından son derece önem arz etmektedir. Nitekim salgınla ilgili şu ana kadar dünyada yaşanan gelişmeler dikkate alındığında salgının dünya tarihinde bir kırılma noktası olma ihtimali söz konusu olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’nin komşusu ve salgının yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biri olan İran’da salgınla ilgili gelişmeler Türkiye üzerindeki olası etkileri ile bera-ber ülkenin alacağı tedbirler açısından dikkate şayandır.

1398 çok güzel olcak

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 20 Mart günü biten İran takvimine göre 1398 yılının ilk aylarında yaptığı bir konuşmasında 1398’in çok güzel geçeceğini söylerken muhtemelen ABD’nin ağır yaptırımları altında olan İran ekonomisini hiç de kolay günler beklemediğini biliyordu. Fakat büyük olasılıkla Ruhani de diğer herkes gibi çeşitli siyasi ve sosyo-ekonomik krizlerle beraber sel, deprem ve nihayetinde koronavirüs salgını gibi doğal afetlerin de İran için bu denli zor günler yaşatacağını düşünmüyordu. Ne var ki Kasım ayında akaryakıt zamlarından dolayı ülke genelinde patlak veren sokak protestoları, ocak ayında yaşanan Süleymani suikastı ve hemen ardından cenaze merasiminde yaşanan izdihamdan dolayı 70’ten fazla vatandaşın hayatını kaybetmesi ve devamında elim yolcu uçağı hadisesinden sonra virüs salgını İran’ı yeni bir krizle karşı karşıya bı-rakmıştır.

İran resmi olarak ilk koronavirüs vakalarını 19 Şubat günü açıkladı. Yapılan açıklamaya göre virüs İran’ın Kum kentinde ortaya çıkmıştı. Kum kenti İran’ın bazı kutsal mekanlarının bulunduğu önde gelen şehirlerinden biri olduğundan salgının böyle bir şehirde ortaya çıkması virüsün kısa zamanda ülkenin her yerine yayılma tehlikesini barındırmaktaydı. Nitekim durum tam da tahmin edildiği gibi gerçekleşti ve salgın Tahran başta olmak üzere Gilan, İsfahan, Gülistan ve devamında ülkenin tüm eyaletlerine dağıldı.

Maalesef İran’ın bu dönemde sağlık uzmanlarının uyarılarına rağmen Kum şehrini karantina altına almaması virüsün tüm ülkeye yayılmasına yol açtı. Tabii İran’ın bu tutumu sadece sağlık uzmanları tarafından değil Türkiye gibi dost ülkeler tarafından da eleştirildi. Nitekim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da yaptığı açıklamalarında İranlı yetkililerin Türkiye’nin bu yöndeki tavsiyelerine kulak asmadıklarının altını defalarca çizmiştir. Mamafih salgının İran’da ortaya çıkmasından bugüne kadar resmi rakamlara göre bugüne kadar 32,332 kişi virüs sebebiyle hastalanmış; bunlardan 2,378’si ise hayatını kaybetmiştir. Açıklanan resmi rakamlar salgının kontrolden çıktığı İtalya ve İspanya gibi ülkelerdeki rakamlara nazaran daha düşük olsa da bazı muhalif kaynaklar gerçek rakamların çok daha fazla olduğunu aktarmıştır. Virüsün bazı bakanlar kurulu üyelerine de bulaşması ve hayatını kaybedenler arasında sayıları onlara ulaşan önemli siyasi, askeri, dini vs. ismin bulunması ise söz konusu iddiaların gerçek olma ihtima-lini yükseltmiştir. Mevcut durumda salgının İran’da yükselme trendinin devam ediyor olması ve kayıpların giderek artması endişe verici bir durumdur. Bununla beraber İran’ın salgınla mücadele konusunda karşı karşıya kaldığı zorluklar ve aldığı tedbirler ise bu endişeleri arttırmaktadır.

Salgın ve yaptırımlar

İran’ın bu konuda karşılaştığı sorunlardan biri şüphesiz ABD tarafından uygulanan yaptırımlardır. ABD’nin Mayıs 2018’de Nükleer Anlaşma-dan çekilerek İran’a karşı giderek şiddeti artan yaptırım kararları, İran ekonomisi üzerinde ağır etkiler bırakmaktadır. Ülkenin asıl gelir kaynağı olan petrol ihracatı ile beraber İran’ın diğer ticari ilişkilerini kısıtlayan söz konusu yaptırımlar, İran’ın sağlık alanında da ihtiyaç duyduğu gibi birçok ürü-nün ithali konusunda elini kolunu bağlamıştır. Bu noktada ABD yetkilileri sağlık ürünlerinin İran’a verilmesi konusunda herhangi bir sıkıntı olmadı-ğını sürekli vurgulamakta olsalar da durumun böyle olmadığı açıktır. Zira yaptırımların ana maddelerinden biri olan para transferi meselesi, İran’a yurtdışından satın alacak ürünlerin parasını ödeme konusunda ciddi sıkıntılar yaşatmaktadır. Bununla beraber diğer sektörlerde olduğu gibi sağlık malzeme ve ürünlerini üreten yabancı firmalar da ABD’nin siyasi baskılarından dolayı İran’la bu konuda iş birliği yapmaktan uzak durmaya çalışı-yor. Burada anlaşılan o ki İran’ı tekrar anlaşma masasına getirmek için tüm siyasi ve ekonomik araçları devreye sokmaktan geri durmayan ABD, söylenenin aksine bu konuda da İran’a karşı tavrını sürdürmeye devam edecektir. Dolayısıyla bu durumun farkında olan İranlı yetkililer bir taraftan salgına karşı bu ihtiyaçlarını gidermek için diğer yandan da ABD’nin ülkeye karşı oluşturmaya çalıştığı uluslararası çemberi genişletmek için harekete geçmiştir. İran 58 yıl aradan sonra Uluslararası Para Fonuna (IMF) salgınla mücadele için 5 milyar dolarlık borç başvurusunda bulunmuştur. Bununla beraber İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif dünya kamuoyundan yardım talebinde bulunarak bu yöndeki diplomatik temaslarını yoğunlaştırmıştır.

İran’ın bu yardım çağrısından sonra Türkiye, Azerbaycan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler İran’a yardım eli uzatmıştır. Bu noktada ama İran’ın son zamanlarda özellikle Suriye meselesinde olduğu gibi ilişkilerini geliştirdiği Rusya’nın tutumu dikkat çekmiştir. Zira Rusya’nın salgınla ciddi sorunlar yaşayan diğer bir ülke olan İtalya’ya gönderdiği tıbbi ekipmanlar ve bilim insanlarından oluşan yardımları peş peşe ulaşırken İran’a yaptığı yardımları ise gönderdiği 50 bin test kiti ile sınırlı kalmıştır.

Hangi kurum sorumlu?

İran’ın salgınla mücadele konusunda karşı karşıya kaldığı diğer bir zorluk ise ülke içindeki meselelerle ilgilidir. İran’ın salgınla mücadele yöntemi ülke içinde birçok tartışmaya yol açtığı gibi devlet-toplum ilişkisindeki krizi de tekrar gündeme getirmiştir. Bu bağlamda sadece devletin salgının kont-rolü için aldığı kararlar değil esasen devlette hangi kurumun salgınla mücadelede asıl sorumlu olduğu bile tartışılmaktadır. Örneğin bir yandan cum-hurbaşkanının başkanlık ettiği Milli Güvenlik Yüksek Konseyinin kararıyla Koronavirüs ile Ulusal Mücadele Merkezinin kurulması kararı alınırken diğer yandan Devrim Rehberi talimatıyla silahlı kuvvetler bünyesinde Sağlık ve Tedavi Üssü kuruluyor. Fakat Ulusal Mücadele Merkezinin salgına karşı alacağı kararlar gerekli yasal dayanaklara sahip olup olmadığı bilinmezken Sağlık ve Tedavi Üssü’nün de söz konusu merkezle nasıl koordineli çalışacağı da müphem. Üstelik durum bununla sınırlı değildir. Alınan kararların uygulanması konusunda yaşanan gevşeklikler de devletin salgınla mücadele konusunda ne kadar ciddi olduğuna soru işareti bırakmıştır. Örneğin Sağlık Bakanlığının tavsiyeleri ile cenaze merasimleri gibi tüm sosyal etkinliklere sınırlamalar getirilirken Devrim Muhafızları Ordusu tarafından hayatını kaybeden üst düzey generali için binlerce kişinin katılımıyla cena-ze töreni düzenlenmişti.

Yaşanan bu gelişmeler dolayısıyla halihazırda salgının İran’da yayılmasının önü kesilememektedir. Devlet tarafından sergilenen bu tavır da top-lum açısından infiale yol açmış görünüyor. Üstelik bu durum toplumun genel kitlelerinde görüldüğü gibi farklı siyasi görüşlere sahip kesimlerin de kendi aralarında tartışmalarına yol açmıştır. Ruhani’nin sadece muhalifleri değil kendi taraftarları dahi hükümete birçok eleştiri yöneltmektedir. Mu-hafazakârlar cephesinde de DMO’nun yaptığı cenaze töreni örneğinde olduğu gibi söz konusu davranışları eleştirenlerin sesi yükselmektedir.

Virüs hafife alındı

İran’ın krizin başında durumu hafife aldığı açıktır. Devamında sorunun büyümesiyle bunun farklı güç odakları arasında bir yarışma veya hesap-laşma aracı olarak kullanıldığı da ortadadır. Mevcut durumda ise salgının giderek yayılması, ölümlerin artması ve tüm uyarılara rağmen Nevruz’dan dolayı şehirlerarası seyahat yapan yaklaşık 4 milyon vatandaşın geri dönmesinden sonra salgının ‘peak’ yapma ihtimali yetkili kurumları endişelen-dirmektedir. Çeşitli güç mercilerinin ise böyle bir tehdit karşısında sorumluluk üstlenmekten kaçınmaya çalıştığı da ne yazık ki görünen bir gerçektir.

Tüm bu sıkıntılar ve başarısızlıklara rağmen İran devletinin salgınla mücadele konusunda tamamen kararsız kaldığı, bu yönde herhangi bir stra-tejisi olmadığı söylenemez. İlk baştaki tedbirsizlikten dolayı virüsün önünü alamayan İran devletini daha sonra aldığı yarım yamalak önlem kararları ise biraz önce değindiğimiz nedenlerle beraber aslında İran’ın bu yönde farklı bir yaklaşım benimsediğini de göstermektedir. Halihazırdaki durumdan anlaşılan o ki İran devleti artık virüsün yayılmasını durdurmak istemiyor. Devletin iyice yayılmış salgını durdurmak yerine herd immunity diye tabir edilen toplumsal bağışıklık sağlamayı amaçladığını ifade edebiliriz. Nitekim İranlı yetkililerin aldıkları önlem kararları da bu duruma işaret etmekte-dir. İranlı yetkililer bir yandan hem uluslararası hem de ulusal kamuoyuna virüsle mücadele ettiklerini göstermek istiyor. Hem de salgının ani yayıl-ması durumunda ağır baskılar altında olan sağlık sistemini çökertecek dalgaları hafifletmek niyetindeler. Bununla birlikte alınan önlem kararlarındaki gevşeklikler de virüsün kontrollü yayılmasını amaçlıyor. İran’ın bu doğrultudaki tedbirlerinin ne kadar başarılı olacağı, sağlık sistemi ile birlikte top-lumsal psikolojinin durumu ne kadar tahammül edebileceğini ise ilerleyen süreçte izlemek gerekir.

@HamidZencani