ABD ile İran'ın didişmesi İran'ın sözde İsrail karşıtlığından dolayıdır. ABD'nin Orta Doğu'ya yaptığı neredeyse tüm müdahaleler günün sonunda İran'a yaramıştır. ABD, Irak işgali sonrasında çekilirken burayı İran'a bıraktı. Suriye'de ise bu iki güç ülkeyi bölüşmüş durumda. Üstelik birbirinin alanına dokunmadan.
Emin İleri / Gazeteci, Siyasal İletişimci
Umut Sarıkaya'nın meşhur bir karikatürü var. 'Övmek için yaşayanlar' serisinden. Bir grup toplanmış İran sinemasını, edebiyatını, dilini hatta kızlarını övüyor. Beri yandan geçene gruptan biri "Abi arkadaşlarla İran'ı övüyoruz, buyur gel beraber övelim" deyince, "Sağ ol canım, hiç bozmayın. Yeni övdüm de geldim" cevabını alıyor.
Ancak İran, Türkiye'de salt sanatı-edebiyatı nedeniyle değil, Direniş Ekseni'nde bulunduğu rolü sebebiyle de kimilerince çok övülüyor. İran'ın etki elemanları Türkiye'de yadsınamayacak orandadır.
Kendine has tarzı ile İran sineması diye bir fenomen var. Doğru. Ama İran'ın övülmeye değer iki meziyeti daha var. Biri yas kültürü diğeri ise animasyondaki becerisi. Bu iki meziyetini İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazası sonucu ölümünden sonraki gelişmelerden de bir kez daha görmüş olduk.
Reisi'nin ölümü sadece Orta Doğu'da değil dünyada da şu an için en popüler konulardan biri. İster kaza ister suikast olsun iki durumda da İran için bir karizmanın çizilişidir.
Vekil güçler
Neden karizmanın çizilişi derseniz İran, halihazırda birçok ülkede Şii milis güçlerini finanse edip domine ediyor. Çeşitli araştırma kuruluşlarının verilerine göre Irak'ta finanse ettiği örgütler Hizbullah Tugayları, Bedir Örgütü, Asaibi Ehli Hak, Hizbullah Nuceba Hareketi ve Kata'ib Seyyid eş-Şuheda. Bu oluşumların milis güçlerinin sayısı 90 bin ile 170 bin arasında değişiyor.
Lübnan'da 30 bin ile 45 bin arasında değişen milis gücü ile Hizbullah'ı, Bahreyn'de Eşter Tugaylarını, Suriye'de Fatimiyun Tugayı, Zeynebiyyun Tugayı, Rida Birlikleri ile Bakır Tugayı'nı desteklemekte. Suriye'deki bu örgütlerin milis güçlerinin sayısı da 18 bin ile 26 bin arasında olduğu söyleniyor. Yemen'de ise desteklediği Husilerin milis güç sayısının 30 bine yakın olduğu ifade ediliyor.
İran'nın Afganistan'da desteklediği Fatimiyyun Tugaylarının sayısının 10 bin-15 bin, Pakistan'da desteklediği Zeynebiyyun Tugaylarının sayısının da 5 bine yakın olduğu kaydediliyor.
İran bölgedeki tüm bu vekil güçlerinin bir kısmını doğrudan bir kısmını da dolaylı olarak Devrim Muhafızları-Kudüs Gücü üzerinden finanse ediyor, eğitiyor ve silahlandırıyor.
Bu kadar geniş bir coğrafyada birçok örgütü finanse edip örgütlemek elbette ki büyük maharet. Peki tüm bunları yapabilen akıl, neden hem cumhurbaşkanını hem de dışişleri bakanını aynı anda üstelik bakımı yapılmamış eski bir ABD helikopterine bindirip kötü hava koşullarında uçuşuna izin verir?
Herhalde suikastı düzenlemek isteyen güç, İran'ın bürokratik protokolüne bu denli hakim olup, hepsini aynı helikoptere alıp tek taşla tüm kuşları vurabilecek kadar içeriden oyun kuracak değildir. Zira böyle bir durum, İran devleti diye bir şeyin kalmadığı anlamına gelir.
O halde geriye kalan İran içi güç savaşları ihtimali daha ağır basar. Zira Reisi, dini lider Ayetullah Hamaney'den sonra Rehberlik için en önemli aday konumundaydı.
Diğer taraftan helikopter kazasının gerçekleştiği yer, İran'ın Kafkasya'ya açılan kapısı konumundaki Doğu Azerbaycan Eyaleti. Stratejik bir bölge. Böyle bir bölgede gerçekleşen kazanın enkazına 12 saatten uzun bir süre sonra ulaşıldı. Üstelik bu enkaz, rakip komşusu Türkiye'den giden Akıncı İHA tarafından bulundu.
Pakistan'dan Yemen'e, oradan Lübnan'a kadar vekil güçleri ile sahayı domine edebilen, kaza yapan helikopterinin enkazına ulaşmak için, hem de dron teknolojisinde iddialı olduğunu da söyleyen bu akıl nasıl oluyor da komşularından böyle bir talepte bulunabiliyor?
Tüm bu gelişmeler, sahada her ne kadar İran bu kadar vekil güce hükmediyor görünse de acaba arka planda İran da başka bir gücün vekilliğini mi yapıyor sorusunu akıllara getiriyor.
11 Eylül'den bu yana tüm gelişmeler İran lehine
Merhum Teoman Duralı yıllar önce bir röportajında şu ifadeleri kullanmıştı: "İran olayı çok tuhaf, esrarengiz bir olay. Avrupa, Amerika (ki ikisi aynı şey, ayırmanın âlemi yok) İran'a karşı oldum olası mülayim davranmıştır. Bu belki bir ölçüde Şiilikten ileri geliyor. 'Böl- yönet' taktiği var. Avrupa İran'ı hep Osmanlı'nın hançeri gibi görmeye alışmıştır. Ne zaman Osmanlı sefere çıksa, İran onun arkasına düşmüş. Bunu hazırlamaya çalışıyor Avrupa oldum olası. Bakıyorsun mesela, aydınlanma çağının önde gelen şahsiyetleri, yazarları-çizerleri filan, en çok nereye meyletmişler? İran kültürüne. Bilâkaydüşart İran'a, Farsa büyük bir eğilim olmuştur. Doğu'da, kendi dünyalarının dışında, kendilerinin bir adacığı gibi görmüşlerdir İran'ı. O bakımdan kolay kolay bugün ABD veya başka bir Batılı güç, 'İran'ı dümdüz ediyorum' diye yola çıkamaz. Yani İran bir ikinci Afganistan, Irak olmaz. Güç yetse bile. 11 Eylül hadisesinden bu yana Batı Asya'da gelişen her şey İran'ın lehine oldu."
İran, İslam dünyasının liderliğine talip olması nedeniyle mezhep handikapını aşmak için mecburi bir İsrail düşmanlığı rolüne büründü. Başka türlü Sünni dünyayı hangi amaçla yanına çekebilecek?
ABD ile İran'ın didişmesi İran'ın bu sözde İsrail karşıtlığından dolayıdır. ABD'nin Orta Doğu'ya yaptığı neredeyse tüm müdahaleler günün sonunda İran'a yaramıştır. ABD, Irak işgali sonrasında çekilirken burayı İran'a bıraktı. Suriye'de ise bu iki güç ülkeyi bölüşmüş durumda. Üstelik birbirinin alanına dokunmadan.
İran, devrim sonrasında oluşturduğu Direniş Ekseni siyasetiyle bölge ülkelerine "Büyük İsrail kuruluyor, aman!" korkusunu vererek ve sahadaki vekil güçleriyle aslında Şii Hilali'ni tamamlamaya çalıştı, çalışıyor. Ancak bu oluşan Şii Hilali, Siyon Yıldızı'nın parlamasına mı yarıyor yoksa Sünni Güneşi'nin sönmesine mi?