İran’ın Ortadoğu’daki suikast timi: Kudüs Gücü

Alaattin Ayhan / Gazeteci
5.05.2018

İran, son 15 yılda Ortadoğu’da gittikçe büyüyen bir nüfuza sahip. Devrim Muhafızları Ordusu ve onun dış operasyonlar birimi olan Kudüs Gücü eliyle bugün Irak ve Suriye’nin politikalarını belirleyecek kadar etkili bir konuma geldi.


İran’ın Ortadoğu’daki suikast timi: Kudüs Gücü

İran’ın Ortadoğu’da kuralları belirleyen bir konuma gelmesi birçok ülke için şaşırtıcı olsa da ülkeyi yakından tanıyanlar için bu bir sürpriz değil. Son 30 yılda Irak, Suriye, Lübnan ve Afganistan gibi ülkelerde sürekli artan bir İran etkisi söz konusu. Peki bölgesel aktörlerden biri haline gelen İran bunu neye borçlu? Nasıl oldu da ülke politikalarını belirleyecek kadar güçlendi? Sorumuza yanıt verebilmek için kısaca İran İslam Devrimi’ne göz atmakta fayda var.

1979 yılında İran Devrimi’nin gerçekleşmesinden sonra Ruhullah Musavi Humeyni, ülkedeki solcu ve Batı yanlısı unsurların kolay kolay bir kenara atılamayacağını anladı. Devrim’in halk tarafından tam desteğini sağlamak için Mart 1979 sonunda yapılan referandumda, İslam Cumhuriyeti yüzde 98.2 oranında oy aldı ve hemen akabinde yeni bir İslam Anayasası hazırlandı. Ancak Humeyni kendisine ve İslami bir cumhuriyet ilkesine karşı tartışmasız sadık bir silahlı kuvvet kurmak gerektiğini gördü. Bu amaçla Mayıs 1979’da İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (Halk arasındaki ismiyle Sepah’ı) kurdu. Kendisine sadık yeni bir ordu kuran Humeyni, Temmuz 1980’de ordu içindeki bir grubun darbe teşebbüsünde bulunmasını gerekçe göstererek ordu içinde kendisine düşman unsurları temizledi. Ve böylece Devrim Muhafızları’nın yıldızı parlamaya başladı. İran İslam Cumhuriyeti’nin en yüksek siyasi ve dini makamı olan dini lidere bağlı olan Devrim Muhafızları, 1980-88 yılları arasında İran-Irak savaşı sırasında yurt dışındaki operasyonları düzenlemek için Kudüs Gücü’nü kurdu. Bu özel birlik, savaş boyunca Saddam’a karşı savaşmak için Kürtleri destekledi.

En güçlü örgütlerden

İran-Irak Savaşı, Sepah’ın bir milis kuvvetinden askeri kuvvete dönüşmesini sağladı ve ağır silahlarıyla, kendi hava ve deniz bileşenleriyle donanmıştı. 1988’de İran-Irak Savaşı’nın sona ermesinden bu yana, Sepah’ın İran’ın yaşamındaki konumu ve nüfuzu günden güne büyüdü. Bilgi toplamak için kendi organizasyonuyla istihbaratta daha büyük bir rol oynadı.

Orta Doğu’daki en güçlü istihbarat örgütlerinden biri olarak Kudüs Gücü gösterilir. Kudüs Gücü’ne çok fazla medya ilgisi olmasına rağmen, bu çok güçlü ve gizli İran istihbaratı hakkında çok az şey biliniyor.  Kudüs Gücü, arada hiçbir kişi ya da birim olmadan, doğrudan doğruya dini lider Ali Hamaney’e bağlı. Dolayısıyla İran Dışişlerinden bağımsız olarak hareket edebilmektedir. Görevlerinin başında Şiiliği dünyaya yaymanın yanında sabotaj, suikast, adam kaçırma, bombalama gelmektedir.

Bir İngiliz yetkili Kudüs Gücü’nü şöyle tanımlıyor, “Bu örgüt, MI6, DfID (İngiltere’nin Uluslararası Kalkınma Departmanı), SAS’ın (Birleşik Krallık Ordusu’na bağlı, ülke dışında görev yapan özel birlik) kombinasyonu olan bir yapıya sahiptir”.

1982’de Lübnan’ın İsrail tarafından işgali, Kudüs Gücü için büyük bir fırsat oldu. Ülkeye giren çok sayıda Kudüs Gücü personeli, burada Lübnan Hizbullahı’nı kurmak için Beka Vadisi’nde Şiileri eğitti.

Kudüs Gücü’nü önemli kılan normal bir askeri birim gibi hareket etmemesidir. Diğer ülkelerdeki askeri veya paramiliter güçlerle ön saflarda savaşmaktan ziyade çözümlerini pekiştirmek ve uzmanlıklarını arttırmak için hareket eder.

İran-Irak Savaşı’ndan sonra, Kudüs Gücü farklı ülkelerde birçok suikast gerçekleştirdi: 1989’da Viyana’da İran KDP lideri Abdurrahman Kasımlo, 1991’de Paris’te eski başbakan Şala Bakhtiar, 1992 yılında Berlin’de üç İranlı Kürt siyasetçi çevirmenleriyle birlikte öldürüldü. 1992 ve 1994 yıllarında Buenos Aires’te, sırasıyla İsrail büyükelçiliği ve bir Yahudi cemaat merkezini hedef alan iki bombalama meydana geldi. Bu saldırılar 100’den fazla kişinin ölümüne yol açtı. Saldırıların arkasında intikam almak isteyen Lübnan Hizbullah’ı olduğu iddia edildi, ancak her iki saldırıda da İran’ın parmağı olduğu ortaya çıktı.

2006 yazında Lübnan’ın ikinci bir İsrail işgali karşısında Lübnan Hizbullah’ına verilen yardım büyük bir başarı olarak kabul edildi. İsrail işgaline karşı elektronik harp kabiliyetiyle güçlendirilen direniş beklenmedik bir şekilde güçlüydü.

DEAŞ terör örgütü, Irak’ın Anbar, Ninova, Diyala, Babil, Kerkük, Selahaddin ve Musul illerinde çok büyük etkinlik gösterdi. Haziran 2014’te Musul’u ele geçirip başkent ilan edilmesiyle örgüt ismini dünyaya duyurdu. Gittikçe güçlenen örgüt Suriye’deki iç savaştan faydalanıp Humus, Rakka ve Halep bölgelerinde de kontrolü ele geçirdi. DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de bu denli güçlenmesi İran’ın bölgeye yoğun bir şekilde müdahil olmasına vesile oldu. Bu tarihten beri Kudüs Gücü lideri Kasım Süleymani bölgede boy gösteriyor.

İran, 2003’te Saddam’ın devrilmesinden sonra Şii muhalefet partisi olan SCIRI (Irak İslam Devrim Yüksek Konseyi)’yı ve ona bağlı milisler olan Bedir Tugaylarını destekledi. İran’ın yoğun desteği sonucu seçilen Irak Başbakanı Nuri El Maliki SCIRI partisindendi. Eylül 2014’te yerine gelen Haydar el-İbadi de aynı partinin üyesiydi ve o da Süleymani’nin desteğiyle başbakan oldu.

Temeli İran-Irak Savaşı

2011 Arap Baharı’ndan bu yana Kasım Süleymani Suriye’de, Beşar Esed’in muhaliflerine karşı mücadele veriyor. İrili ufaklı birçok gruptan oluşan Haşdi Şaabi’nin bütün militanlarını Kasım Süleymani ve ekibi silahlandırıp eğitti. İran’ın Irak’taki bir nevi ordusu olan Haşdi Şaabi, DEAŞ’ın elinde olan Samara, Ramadi, Tikrit, Anbar’ın geri alınmasıyla başarısını taçlandırdı. Bütün çağrılara rağmen Haşd, Irak ordusuna katılmayı reddetti. Süleymani’nin Irak’taki gücünü, Amerika’nın Bağdat Büyükelçiliği belgelerindeki “Süleymani, İran’ın Irak’taki her türlü politikasını formüle eden ve hayata geçiren kişi” ifadelerinden anlamak mümkün.

İran ile Esed arasındaki bu ittifakın temelleri İran-Irak Savaşı sırasında atıldı. O tarihten beri Suriye İran’ın güvenilir tek müttefikiydi. Her iki devlet de Lübnan’da Hizbullah’ı destekledi, İsrail ve ABD’e karşı direnişi savundu. Çöküşün eşiğindeki Esed’in imdadına 2015 Ruslar ve İran’ın Kudüs Gücü yetişti. Esasında İran 2011’den beri Suriye’ye küçük çaplı mali ve askeri yardımlar yapıyordu. Savaşın kritik bir noktaya geldiği 2015’ten sonra Kudüs Gücü’nün koordine ettiği on binlerce milis muhaliflere karşı savaştı.

Fransa merkezli bir İranlı muhalif siyasi örgüt olan İran Ulusal Direniş Konseyi (NCRI) tarafından yayımlanan “İran Suriye Savaşını Nasıl Sağlıyor “ başlıklı bir rapora göre, İranlı olmayan paralı askerlerin sayısı 55 bin civarında; Iraklı milisler yaklaşık 20 bin erkek (10 gruptan), Afgan milisleri yaklaşık 15-20 bin arasında, Lübnan Hizbullahı yaklaşık 7-10 bin arasında, Pakistanlı, Filistinli ve diğer milisler de yaklaşık 5-7 bin arasında. DEAŞ Temmuz 2017’de Musul’dan ve Ekim ayında Suriye’nin Rakka şehrinden çıkarıldı. 2017 sonuna kadar bütün Irak toprakları DEAŞ teröristlerinden temizlendi. Bu başarılar başkalarının yardımıyla elde edilmesine rağmen, İran ve Kudüs Gücü için büyük bir zaferdi.

Sepah ve onun alt birleşeni olan Kudüs Gücü’nün Ortadoğu’da gittikçe güçlenmesi İran’ın Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerin geleceğini askeri, ekonomik ve siyasi yollarla çok rahat şekillendirebildiğini gösteriyor.

[email protected]