IŞİD ve ideal mekân illüzyonu

Dr. Necati Anaz / Polis Akademisi Öğretim Üyesi
27.12.2014

IŞİD’in halifelik ilanı sosyal ve kamu düzenini şer’i usuller üzerinden düzenlemek istemesi ve başarı getiren jeo-stratejik manevraları, kentlerde sıkışmış, yaşları 15 ila 25 arasında değişen grup için idealleştirilen ‘hayali cemaat’ romantizmi yaratması bakımından önemlidir.


IŞİD ve ideal mekân illüzyonu
Bilinen adıyla, Irak ve Suriye İslam Devleti, IŞİD, Irak’ın en önemli kuzey kentlerinden biri olan Musul’u neredeyse kayda değer hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçirmesi ile Türkiye’nin ve dünyanın gündemine yerleşmişti.
IŞİD, hızlı askeri manevralarıyla petrol kaynaklarını ve önemli stratejik noktaları kontrolü altına almasıyla hızla muhalif bir örgüt olmaktan çok jeopolitik bir aktör olarak dünyanın dikkatini üzerine çekecektir. IŞİD, bir taraftan Irak’ın merkezi hükümetine meydan okurken diğer yandan da kontrolü altındaki alanlarda bir devlet gibi hareket ederek stratejik kararlar almaya başlayacaktır. Bu yönüyle IŞİD, diğer uluslararası terör örgütlerinden farklı bir motivasyon ve taktikle hareket ederek uluslararası kamuoyunun dikkatini örgütsel şeması ve operasyonel taktik ve motivasyonu ile daha çok çekti. Örgüt sayıları yaklaşık 30 bini bulan yabancı savaşçısı ve henüz harekete geçmediği düşünülen hücre yapılarıyla bölge ve dünya için en büyük tehdit unsuru haline gelecektir. Böylece IŞİD’i kavrama ve anlama çabaları da örgütün insan kaynağı ve bu insan kaynağını besleyen sosyolojik altyapı üzerine yoğunlaştı. Görüldü ki IŞİD, benzerlerinin dışında basit bir örgüte eleman devşirme işine girişmemekte, bir nevi dünya Müslümanlarına kutsi bir çağrıda bulunup kendisine katılan sempatizanlarına vatandaşlık da vaat etmektedir. Bu stratejik hal IŞİD’i basit bir anti-batı söylemleriyle hareket eden muadillerinden ayırarak, onu de facto bir devlet ve yerel bir jeopolitik aktör konumuna getirecektir. Bu bağlamda dünyanın değişik yerlerinden IŞİD’a katılımlar da ayrı bir ehemmiyet kazanacaktır. Özellikle IŞİD’e katılımların geçiş güzergâhında olan ve IŞİD’e bilfiil resmi rakamlarla 600’e yakın vatandaşını savaşçı olarak kaybeden Türkiye IŞİD fenomenini gözlemleme hususunda önemli bir kavşak noktasında bulunmaktadır. Dolayısıyla IŞİD’i ve onu besleyen sosyolojiyi anlamak Türkiye için de hayatidir. Bu yüzden IŞİD meselesinin vahametinin anlaşılmasını kolaylaştırması açısından çerçevesel bir tanımlama ve bu tanımlamaya dayalı olarak ta mekânsal bir bakışla IŞİD’in Türkiye ayağı analiz edilmek zorundadır. IŞİD, Irak ve Suriye topraklarında Türkiye için teritoryal bir tehdit olmaktan ziyade Türkiye’nin sosyolojisini tetikleyecek zemin bulması açısından hayatı bir sorundur.
 
Sempatizan haritası
 
IŞİD’in her geçen gün ilgi ve alan kazandığı dikkate alındığında Türkiye’den IŞİD’e sempati ile yaklaşanların ve katılımcıların sosyo-mekânsal bir profilinin çıkarılması da ayrı bir zaruret hali almıştır. Türkiye’den kaç kişinin IŞİD’e katıldığından daha da önemlisi Türkiye’de IŞİD potansiyeline dair kapsamlı bir çalışmanın şu ana kadar yapılmamış olmasıdır. Örgüte katılımın ve potansiyel sempatizanlarının sosyo-kültürel haritalanması ise henüz gündemde bile değildir. Mekânsal dağılımın neden önemli olduğu sorusunu kısa da olsa birbirinden farklı ancak birbirinden bağımsız olmayan iki mekân okuması üzerinden yapmak mümkün: idealize edilen mekân algısı ve bu idealize edilen mekanın savunmasının radikalleşmeyle bağlantısı ve aslında son derece banal gözüken mekanların radikalleşmede itici kuvvet fonksiyonu göstermesi.  
 
Son derece mekânsal olan sosyal ilişkiler, insan yaşamının günlük hayatla ve mekânsal tecrübe üzerine bina edilen anlam dünyalarıyla ayrılmaz bir ilişki içerisindedir. Bireyler ve toplumlar kimliklerini daima bir mekânla bağlantılı olarak inşa ederler. İnşa edilen kimliğin bir parçası bazen bir mahalle olurken bazen de tahayyülde resmedilen ideal mekânlar kimlik inşasında öne çıkar. Örneğin Mescid-i Aksa bir kişi için mahremiyetin, mahrumiyetin ve kutsallığın son kalesi olarak algılanacak ve mekânsal aidiyet bu mabedin selameti ve ebediyeti üzerine kurulacaktır. Bu bağlamda bu mabede yapılan fiziki tecavüz Anadolu’nun kırsalındaki bir kişi için doğrudan kendi şahsına ve ümmetin mahremiyetine yapılmış bir tecavüz olarak algılanacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, IŞİD’in halifelik ilanı sosyal ve kamu düzenini şer’i usuller üzerinden düzenlemek istemesi ve başarı getiren jeo-stratejik manevraları, kentlerde sıkışmış, yaşları 15 ila 25 arasında değişen grup için idealleştirilen ‘hayali cemaat’ romantizmi yaratması bakımından önemlidir. Bu durumu iyi yöneten IŞİD, sadece yabancı savaşçı daveti yapmamakta; adeta göçmen alan bir ülke gibi toplumun her katmanından fertlere ve ailelere davetiyeler sunmaktadır. Hatta yeni yerleşimcilere ev ve maaş yardımı yaptığı da bilinmektedir. Bu uygulama ‘ideal İslam toplumu’ hayali kuran kişilere yaşanabilir mekânsal olanaklar sunmaktadır. Ortadoğu’da yıllardır süregelen sömürge savaşlarına verilen IŞİDvari cevap da yine bu minvalde hayal edilen ideal mekanın savunması olarak algılanıyor ve bu durum IŞİD’e katılım için bir cazibe faktörüne dönüşüyor keza. Bir diğer ifadeyle “IŞİD, İslam’ın son kalesini savunmaktadır”. Bu çerçevede, Türkiye’nin Filistin politikası ve Arap coğrafyasındaki toplumların demokratik haklarının gaspına yönelik karşı duruşu, IŞİD sempatisini bir nebze de olsa dengeleyici niteliktedir.
 
IŞİD ve varoş anarşizmi
 
Ancak Türkiye’nin Ortadoğu politikası IŞİD sempatizanlarının teferruatta kalmasını sağlayacak yeterlilikte değildir. Modern cumhuriyetin modernite adına inşa ettiği, mekânsal bir canavar olarak kentler ve bu kentlerdeki yaşam koşulları kendine has bir sosyoloji ve muhalif mekanlar da üretmektedir. Apartman adı verilen hayatta kalma ünitelerinin getirdiği mekânsal patlama da ayrıca patolojik patlamaya ve varoş anarşizmine yol açmaktadır. İnsan doğasına uyumsuz mekânların ürettiği ümitsiz fakat dinamik bireyler IŞİD gibi terör organizasyonlarının güdümüne kolaylıkla girebilmektedir. IŞİD, beton binaların arasında sıkışmış modern kent çocuklarına ümit satabilmekte ve onların hayali mekânına karşılık gelecek ‘İslam Devleti’ idealini elinde bulundurduğu toprak parçasıyla ‘gerçek’ olarak satmaktadır. Cihad, IŞİD’de mesaileşirken örgüt de mensuplarına anlam dünyalarını tamamlayıcı ulvi mekansal olanaklar sunmaktadır.
 
Bütün bunların yanında fonksiyonunu önemli ölçüde yitirmiş devlet eliyle yürütülen din hizmetleri ve artık eğiticiliği ve yönlendiriciliği tartışılır hale gelen cemaatlerin malum durumu dinamik muhafazakâr gençlerin manevi ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi ve bu yeni nesil grubun alternatif tatmin yollarına başvurmalarına sebep oldu. Mahalle imamının mahallesinden haberdar olmadığı ve mahalle-mekân-kimlik bağlamında sosyal ilişkilerin beton bloklar tarafından tahrip edildiği bir ortamda, ilkin küçük asayiş olaylarına karışan genç grup, sonra IŞİD gibi bünyede adrenalin oranını yükselten örgütlere yönelmektedir. Tarikat ve cemaatlerin yanı başlarında kurulan alternatif hücre camiler işte bu fonksiyonları yerine getirmek için her geçen gün sayıları artmaktadır. Bu camilere katılımlar önce reaksiyonel olsa da, çevrenin sonraki aşamada gelen dışlamasıyla marjinalleşme ürünü oluyor ve radikalleşme başlıyor. Kendine has coğrafyasıyla İstanbul Kartal, kendi mahallesine, dokusuna yabancılaşan mekânlardan sadece birisidir. Daha önce küçük Moskova diye bilinen bu gibi yerler, şimdi IŞİD sempatizanlarının sayısının yüksek olduğu mekânlara dönüşmüştür.
 
Şiddete ve radikalleşmeye köklü çözümlerin bulunması, bu şiddet ve radikalleşmeyi doğuran sebeplerin iyi tespit edilmesi ve şiddetin ve radikalleşmenin mekânsal haritasının çıkarılmasıyla mümkün olabilir. Aksi halde, radikalleşen genç nesil kontrolden çıkan yük kamyonu gibi nereyi tahrip edeceği bilinmez bir hal alabilir. Radikalleşmenin ve şiddetin birey ve mekân temelli olduğunu da bilmeli, çözümün de bu doğrultuda yaşanabilir, insanların mana dünyalarına daha uygun mekânların inşası ile mümkün olacağını görmeliyiz. Böylelikle, küresel ölçekteki adaletsiz politikaların yarattığı radikalleşme eğilimi daha makul alanlarda daha makul metotlarla sınırlandırılabilir.