İslam filozoflarının mutluluk meselesine bakışı

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
4.04.2020

Hasan Hüseyin Bircan, İslam Felsefesinde Mutluluk adlı kitabında ilk İslam filozofu sayılan Kindi'den başlayıp Ebubekir Muhammed bin Zekeriyya er-Razi, Farabi, Amiri, İhvan-ı Safa, İbn Miskeveyh ve İbn Sina'nın mutluluk ile ilgili görüşlerini ele alıyor.


İslam filozoflarının  mutluluk meselesine bakışı

Türkçe sözlüklerde “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık” olarak nitelenen mutluluk hemen her insanın genelde kendisine pek az nasip olduğunu ileri sürdüğü ve bu sebeple ulaşmak için bolca çaba sarf ettiği, ulaştığı zaman da pek farkında olmadığı duygu durumlarına verilen genel bir addır. Düşünce tarihinde de özellikle ahlak felsefesi bakımından sık sık tartışılan, üzerine onca görüş beyan edilen mutluluk meselesi, buna karşın hâlâ kapalı bir mesele olarak durur.

Handiyse insanın ve insanlığın değişmeyen bir problemidir mutluluk. Mutluluğun verili mi olduğu yoksa kazanılması mı gerektiğinden başlayıp eğer kazanılması gerekiyorsa nasıl kazanılması gerektiği, bu dünyada mutlu olmanın mümkün olup olmadığından, onun akli mi psikolojik mi yoksa hem akli hem de psikolojik mi olduğuna kadar birçok bağlı konu da bu problemin içerdikleri arasında sayılabilir. Yine bunlarla irtibatlı olarak ahlaki yaşantılarımızda mutluluğun yeri üzerinde de tartışmalar oluşur. Mutluluk ilkesine göre davranmanın kişiyi ahlaklı yapıp yapmayacağından mutluluğun ahlaki bir hayat için taşıdığı öneme kadar birçok konu da bu tartışmaların temel malzemesini oluşturur.

En üstün iyi

Felsefe tarihinde Kant’a kadar ahlakın ve dolayısıyla ahlak felsefelerinin en temel kavramlarından biri olan mutluluk, genelde insanın yöneldiği bir “gaye”, tercih ettiği bir “iyi”, ulaşmak ve gerçekleştirmek istediği “en yüce gaye”, “en üstün iyi” ve “nihai yetkinlik” gibi çeşitli şekillerde de içeriklendirilmeye çalışılmıştır. Temelde erdeme dayalı Kantçı ahlak felsefesinde bile mutluluk en yüksek iyinin iki temel ögesinden biridir. Ahlaki bir düzen kurmaya elverişli dinlerin de değişik biçimlerde sunup ve farklı kavramlarla ifade etmiş olsalar da bağlılarına vaat ettiklerinin son kertede mutluluk olduğu söylenebilir.

Mutluluk meselesine 9 ila 11. yüzyıllar arasında yaşamış İslam filozoflarının nasıl baktığını inceleyen Hasan Hüseyin Bircan, İslam Felsefesinde Mutluluk adlı kitabında ilk İslam filozofu sayılan Kindi’den başlayıp Ebubekir Muhammed bin Zekeriyya er-Razi, Farabi, Amiri, İhvan-ı Safa, İbn Miskeveyh ve İbn Sina’nın mutluluk ile ilgili görüşlerini ele alıyor. Bircan, kitabının birinci bölümünde ele aldığı filozofların gerçek mutluluk derken neyi kastetmeye çalıştıklarını özellikle Farabi’yi baz alarak belirlemeye ve ayrıca mutluluğun temelde hangi konularla irtibatlı olduğunu da açığa çıkarmaya gayret gösteriyor.

Kitabın ikinci bölümünde İslam felsefesinde mutluluğa götüren bir yol olarak görülen felsefe ve ilimleri irdeleyen Bircan, mutluluk konusunun daima insan nefsine dair bazı temel görüşlere dayandırılması sebebiyle insanı, onun alemdeki yerini, nefsini ve güçlerini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Yine bu bölümde İslam filozoflarına göre ahlaki bir hayatta mutluluğun ifade ettiği anlamı ve mutluluk ilkesinin ahlakı nasıl belirlediğini de tespit etmeye çalışan Bircan bölümün son kısmında ise insan nefsinin ölümünden sonraki durumunu mutluluk bakımından ortaya koymaya çalışıyor. Mutluluk hakkındaki görüşlerini incelediği filozoflarla ilgili en detaylı bilgileri bu bölümde veren Bircan, üçüncü bölümde ise toplum ve mutluluk konusunu irdeliyor.

@uzakkoku

Baş döndürücü okumalar zinciri

Edgar Allen Poe’nun “Çalınan Mektup” başlıklı öyküsü dolayısıyla Lacan’ın verdiği Seminer’i ve Derrida’nın Lacan’ın Poe’yu temellükünde gördüğü hatalı yanları belirttiği cevabi yazısıyla bir okumalar zincirini içeriyor kitap. Kitapta psikanalitik edebi yönteme ve onun eleştirisine ilişkin “tırnak işaretleri içinde ve tırnak işaretleri arasında” tekrarlanan bu okuma ve yorumlamalar Poe’nun öyküsünün zannedildiği gibi tek bir etki uyandırmadığını da gösteriyor. Gerek Lacan’ın semineri gerekse Derrida’nın Lacan’ın seminerine ilişkin eleştirel yazısı herhangi bir metnin okunup yorumlanması işleminde yöntemliliğin sınırlarını bize işaret ediyor.

Çalınan Poe, der. ve çev. Ali Utku-Mukadder Erkan, Ketebe, 2020

Popper, hangi görüşleri nasıl savunmuştu?

Karl R. Popper, gerek eleştirel rasyonalizmi, gerekse bilim felsefesinde öne sürdüğü “yanlışlamacılık” ilkesiyle 20. yüzyılın önemli filozofları arasında yer alır. Kendisini “eski kafalı” bir Kantçı olarak nitelemeyi tercih eden Popper’in Marksizmden liberalizme, pozitivizmden eleştirel rasyonalizme çizdiği fikri serüven birçok bakımından ilginçtir. Özellikle Bilimsel Buluşun Mantığı’nda yanlışlamacılık ilkesini temellendirmeye çalışan, Tarihselciliğin Sefaleti ve Açık Toplum ve Düşmanları kitabıyla tarihselci siyasal yaklaşımları şedit bir eleştiriye tabi tutan Popper üzerine Rafiz Manafov’un yazdığı kitap felsefe, bilim ve siyaset alanlarında eser üretmiş filozofun görüşlerini yalın bir dil ile anlatıyor.

Karl Popper Aklı, Rafiz Manafov, İz, 2020