İslam ve zamanın ruhu

Dr. Fatih Okumuş / İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
24.03.2018

Malik bin Nebi “Ölü fikirlerin, öldürücü fikirlerden daha tehlikeli olduğuna” dikkati çeker. Ölü fikirler kendi içinde türeyen, kanser hücreleri gibi bünyeyi içten tahrip eden, bağışıklık sistemini çökerten fikirlerdir. Öldürücü fikirler ise vücuda yabancı, farklı kültürlerden gelen tehditlerdir. Bünye bunlara karşı direnç geliştirebilir. Sözün özü sahte bir şeyh veya yarım hoca, din-i İslam’ın bünyesine Marksizm’den veya Lawrence’den daha büyük zararlar verebilir.


İslam ve zamanın ruhu

Bugün İslam’ın güncellenmesini konuşuyorsak, güncel olmayan İslam yorumlarından geçilmiyor demektir. Zamanın ruhundan beslenmeyen ve zamanın ruhunu beslemeyen yorumlar güncel değildir. Güncel olmayan ölüdür ve ölümcüldür.

Cezayir’in yetiştirdiği, geçen asrın en büyük düşünürlerinden Malik bin Nebi “ölü fikirlerin, öldürücü fikirlerden daha tehlikeli olduğuna” dikkati çeker. Ölü fikirler kendi içinde türeyen, kanser hücreleri gibi bünyeyi içten tahrip eden, bağışıklık sistemini çökerten fikirlerdir. Öldürücü fikirler ise vücuda yabancı, farklı kültürlerden gelen tehditlerdir. Bünye bunlara karşı direnç geliştirebilir. Sözün özü sahte bir şeyh veya yarım hoca, din-i İslam’ın bünyesine Marksizm’den veya Lawrence’den daha büyük zararlar açabilir.

Müslümanlar içtihat kapısıyla birlikte cihat kapısını da kapadılar. Cihat, İslam ile insan arasına giren engelleri kaldırmak için var gücünü sarf etmeğe denir. Heyhat! Bugün, itiraf etmeliyiz ki, İslam ile insan arasındaki en büyük engel, aynaya baktığımızda gördüğümüz şu sözümona İslam dünyasının cansız hayalidir.

İman şairi Mehmed Akif Ersoy’un güncel çığlığına kulak verelim:

“Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir”

İslam’ın güncellenmesi tartışması bir yandan, evet güncel olmayan, tarihe veya müzeye ait yorumların var olduğunu gösterirken, bir yandan da dirilişi muştular. Demek ki Müslümanların derin uykusundan rahatsız olan, uyanmış birkaç kişi var. Demek ki karanlıklar içinde mum yakan, meş’ale yakan birkaç yiğit var.

İslam medeniyeti yirminci asırdan itibaren yükselişe geçmiş, yirmi birinci asırda bu yükseliş ivmesi gözle görülür bir hal almıştır. Endonezya’dan Tunus’a, Afrika’dan Asya’ya, Hint kıtasından Anadolu’ya İslam coğrafyasının her yerinde ihya, tecdit, ıslah, nahda, uyanış, diriliş hareketleri baş göstermiştir. Öyle-dir, bahar gelince toprağın altında saklı tohumlar hayat bulur ve bozkırlar, dağlar çiçeklenir.

İslam’ın baharıdır. Artık kış zahiresi olarak saklanan tarihi geçmiş konservelerle değil, baharın taze hediyeleriyle beslenme vaktidir.

İnancın güncellenmesi

İman artıp eksilir mi, güçlenip zayıflar mı tartışmasına girmeden, Hz. Peygamber’in “imanın halaveti” yani tatlılığı olarak ifade buyurduğu heyecan ve hayret makamına işaret etmek isterim.

İnancın güncellenmesi imanın lezzetini hissetmek, heyecanı ve her an hayreti yaşamak, taklidden tah-kike geçivermek demektir.

Bilgi esastır, lakin yetmez. Bediüzzaman Said Nursi “iman hakikatlerini” bilimin ışığında açıklayan yeni bir “ilm-i kelam” kurmaya teşebbüs etti. Bizatihi İslam dininin terakkiye mâni olduğunu yazan Renan’a karşı onlarca müdafaaname kaleme alındı.

Bütün bunlar İslam’ın güncellenmesi yolunda döşenen kilometre taşlarıydı.

Dün de, bugün de temel mesele imandır, yarın da yine iman… Medeniyeti kuran, ibadete de kabahate de mana kazandıran iman… İmanın güncellenmesi, kişiselleştirilmesi demek, imanın hakikatine ermek, lezzetini tatmak demektir.

İmanın güncellenmesi kimlik kartında yazanın değil, benlik tahtında yatanın öne çıkması demektir. Ne-cip Fazıl’ın tabiriyle “marka Müslümanlığını” terk edip, mana Müslümanlığına ermek demektir.

İmanın güncellenmesi tarihin ve kültürel mirasın getirdiklerini ayıklayıp, tarihin ışığında İslam’ı okumayı terk ederek, İslam’ın aydınlığında tarihi ve kültürü okumak demektir.

Ne yazık ki kitapta durduğu gibi durmuyor. Kur’an-ı Kerim insana hitap, Mushaf-ı şerif insanların ellerindeki bir kitaptır. Anlamı, senin anladığın kadar.

Bir çeşmeden tasını doldurabilirsin, testini doldurabilirsin, tankerini de doldurabilirsin… Çeşme bu kadar diyebilir misin? Senin içebildiğin su, senin ihtiyacın olandır.

İstanbul’un aziz misafiri, Resulullah’ın (sav) mihmandarı Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri, malum harb için Kostantiniye’ye gelir. Rivayete göre doksan küsur yaşındadır ve savaşta öne atılmaktadır. Akşam olunca gençler “Ya Halid, sen kendini tehlikeye atıyorsun, oysa Cenab-ı Allah kitabında şöyle buyuruyor: Nefsinizi tehlikeye atmayın!” derler. Hazret şöyle cevap verir: “Ah evladım, o ayeti Hz. Peygamber zamanında biz de okurduk, lakin sizin gibi anlamazdık. Cihattan ve şehadetten kaçmak suretiyle kendinizi/nefsinizi tehlikeye atmayın diye anlardık.”

Bu hadise, lafız aynı kalsa dahi, mananın nasıl tersyüz edilebileceğinin çarpıcı bir örneği.

Peygamber’in sağılığında da benzer olaylar yaşanmıştır. Yastığının altına beyaz ve siyah ipi bağlayıp, ona bakarak sahur yiyen sahabiye Hz. Peygamber “Sen ne kalın kafalı bir adamsın! Kur’an-ı Kerim’in be-yaz ip dediği gündüz, siyah ip dediği gecedir” mealindeki uyarısını hatırlayalım.

Kur’an-ı Kerim, her peygamberin tekrar ettiği, yeniden hatırlattığı mesajın güncellenmiş halidir. Me-sele Müslümanların dirilişinde ve yorumların güncellenmesinde… Hz. Peygamber, sünnet-i seniyesi ile Kur’an-ı Kerim’in nasıl güncelleneceğini göstermiştir.

Sünnet-in güncellenmesi

Sünnet-i seniye, Kur’an-ı Kerim’in hayata tercümesidir. Sünnet, Hz. Peygamber’in yolu, yöntemi, usulü ve üslubudur. Sünnete uymak, Resulullah’ın neyi, nerede, niçin yaptığını idrak etmeyi de gerektirir.

Somut bir örnek: Resullah (sav) “Kurban etlerini evlerinizde üç günden fazla muhafaza etmeyiniz!” buyurmuştu. Bir başka yılın, kurban bayramından bir ay kadar sonra birkaç arkadaşıyla bir sahabiye mi-safir oldular. Ev sahibi önlerine hurma koyunca Resulullah (sav) “Hani şu sakladığınız kurban etlerinden yok mu?” buyurdu. Bunun üzerine ev sahibi: “Aman Ey Allah’ın elçisi, hani siz kurban etlerini üç günden fazla muhafaza etmeyin” buyurmuştunuz, biz de ilk üç günde dağıttık” dedi. Hz. Peygamber (sav) önceki talimatın, sadece o seneye mahsus olduğunu, çünkü o talimatın verildiği esnada Medine’de birçok yabancı misafirin bulunduğunu beyan buyurdular.

Şimdi, bu hadiseye bugünden bakalım. Eğer şu ikinci hadise yaşanmasa ve sadece birinci hadis-i şerif bize intikal etmiş olsaydı ne olurdu? Muhtemelen kimi mezheplere göre kurban etlerini üç günden fazla saklamak caiz görülmeyecekti. Buna mukabil kimi mezhepler, Hz. Peygamber’in o talimatının o seneye mahsus olduğunu öne sürerek, saklanabilir diyeceklerdi.

İslam’ın, Kur’an-ı Kerim’in, sünnet-i seniyenin güncellenmesi, Hanefilerin bazen “kıyas” tabir ettikleri büyük fotoğrafı görmek, hükümlerin arkasında yatan medeniyet perspektifini, etiği ve estetiği kavrayabilmek demektir.

Fetvaların güncellenmesi

Mecelle kaidesidir: “Ezmanın teğayyürü ile ahkamın teğayyürü inkar olunamaz.” Zamanın değişmesi, hükümlerin değişmesini gerekli kılar.

Cana kıymak, hırsızlık, zina, rüşvet, yolsuzluk her zaman suçtur. Suçla mücadele, suçu önleme ve suçu cezalandırma şekli kültürlere ve zamana göre değişiklik arz edebilir.

Evlilik, boşanma, miras, nafaka, alışveriş, sözleşmeler her toplumda vardır. Bu gibi akitlerin kurulması ve feshedilmesi ile ilgili ayrıntılı hükümler zamanın ruhuna göre güncellenebilir.

Nitekim Mekke’de sipariş usulü ile alışverişe izin vermeyen, sadece mevcut bir malın alım satımına müsaade buyuran Hz. Peygamber (sav), Medine-i Münevvere’yi teşrif ettikten sonra, oradaki yaygın adeti nazar-ı dikkate almış, kimsenin zarar görmediğini de nazar-ı itibara alarak, Mekke’deki hükmü değiştirmiştir. Tüccar bir toplum olan Mekke’de kervanlarla getirilen hazır giysiler satılırdı. Ticaretin yanı sıra zanaatkârlığın da bulunduğu Medine’de ise insanlar bir terziye gidip kaparo vererek elbise sipariş ederlerdi. Hz. Peygamber, hicret ettiği şehrin kültürünü dikkate alarak hükmü yenilemiş, güncellemiştir.

Bu sene verilen fetva gelecek yıl geçerli olmayabilir. Komşuna verilen fetva senin için geçerli olmaya-bilir. Müftüler fetva verse de kalbine danıştığında alamadığın fetva değildir.

Ezcümle: Dinde reform olur, bunu peygamberler yapar, yapmışlardır. Hz. Muhammed Mustafa (sav) dinde en son reformu yapmıştır. Din kemale ermiştir, Allah nimetini tamamına erdirmiştir. Dinde güncelleme olur, bunu da peygamber varisi ulema yapar, yapmak onların boynunun borcu, vazife-i asliyesidir.

İslam’ın güncellenmesi demek, zamanın ruhunu okuyan, çağın dilini konuşan, İslam’ın evrensel barış mesajını yaşantısıyla gösteren, insanlığa söyleyecek sözü, uzatacak eli olan Müslüman nesiller yetiştire-bilmek demektir. Bayrağı teslim edebilmektir.

[email protected]