İslamafobinin perde arkasındaki Avrupa siyaseti

Fatma Merve İnan/ Yazar
10.07.2023

Artık Türkiye dış politikada üyelik peşinde koşarak ev ödevi alan değil ev ödevi veren bir ülkedir. Finlandiya ev ödevlerini tamamlayarak mart ayında NATO üyesi oldu. İsveç ise hakaret ve tehdit içeren eylemlere son vermez, çirkin siyaset anlayışını bırakıp ev ödevlerini layıkıyla yerine getirmezse yolu daha çok uzun olacak gibi görünüyor.


İslamafobinin perde arkasındaki Avrupa siyaseti

Anti İslaminizm yani İslam karşıtlığına evrilen İslamafobi kavramı medyanın da etkisiyle Avrupa'da geniş bir popülarite kazanmıştır. İslam'ın kutsal kabul ettiği değerler ise hakaret, tahrik ve tehdit içerikli eylemlerle uluslararası siyasette çıkarlara ters düşen her fırsatta kriz malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Batı'da İslam karşıtlığı düşünce özgürlüğü kisvesi altında bir aralar yoğun şekilde Hz.Muhammed'e hakaret şeklinde zuhur ediyordu, son zamanlarda ise Kuran'ı-Kerim yakma eylemleri ile kendini göstermektedir.

Aslına bakacak olursak Kur'an-ı Kerim yakma eylemleri Ortaçağ karanlığına dayanmaktadır. Hatta Ortaçağ'daki ilk kuran çevirilerinin temel amacında "Tanrıyı inkar eden, şirke götüren ve Hristiyanlık için bir tehlike" olarak addeden bir strateji izlenmiştir. Çevirilerde Haçlı ruhunu ve İslam düşmanlığını beslemek hedeflenmiştir. İncil ve Kur'an-Kerim karşılaştırması çarpıtılarak yapılmış, Hz. Muhammed'i karalama propagandasına hizmet edilmiştir.

Ortaçağ'dan yakın geçmişe gelinen süreçte İslam karşıtlığında bir değişiklik olmamış 2010'da bir papaz tarafından 11 Eylül'ün "Uluslararası Kuran Yakma Günü" ilan edilmesi girişimi ve yine aynı papazın 2012'de 3 bin adet Mushaf yakma girişimi artık durdurulmayan/ durdurulmak istenmeyen (!) bir hal almıştır.

Son olarak Kur'an Kurban Bayramının birinci günü İsveç Stockholm'de mahkemenin ifade özgürlüğü kararı gereğince cami önünde Irak asıllı Salwan Momika tarafından polis koruması eşliğinde yakıldı. Engellemek isteyenler de gözaltına alındı. Eylemin ardından açıklama yapan Salwan Momika tepkilerin farkında olduğunu belirterek 10 gün içinde yeniden eylemi tekrarlayacağını ifade etti. Hatırlayacak olursak 21 Ocak 2023 tarihinde yine İsveç'te, bu kez Türk Büyükelçiliği önünde Danimarkalı Sıkı Yön Partisi Lideri Rasmus Polidan tarafından Kuran'ı Kerim yakma eylemi gerçekleştirilmişti.

EYLEMLERİN MERKEZİ NEDEN İSVEÇ?

Peki bu eylemlerin merkezi neden İsveç oluyor? İsveç'in ivedi bir şekilde NATO'ya girebilmek için Türkiye'nin rızasına ihtiyacı var. Türkiye ise İsveç ve Finlandiya ile imzalanan üçlü mutakabat metninde yer alan "Finlandiya ve İsveç, milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye'ye tam destek verirler. Bu çerçevede Finlandiya ve İsveç PYD/ YPG ve Türkiye'de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır." maddesine dayanarak metne bağlı kalmadığı gerekçesiyle kararı veto etmektedir. Son yaşanan Kur'an-ı Kerim yakma eylemleri de veto kararını tahrik ve tehdit etmeye yöneliktir. Adeta Türkiye'nin damarına basıp "hadi bakalım onay verme" deme şeklidir.

İsveç bu olaylar neticesinde 11-12 Temmuzda gerçekleştirilecek olan NATO Toplantısında Türkiye'nin güvenlik kaygılarına yönelik önlem şartları yerine getirilmediği, üstüne İslamın kutsal değerleri üzerinden hakaret ve tehdit edildiği gerekçesiyle yeni bir veto kararıyla karşı karşıya kalacağı aşikar gözükmektedir. Birçok ülke kınama mesajları yayınlarken İsveç'in NATO'ya girmesine en çok destek veren ABD'nin "Bu büyük saygısızlık ama Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya üyeliğini istememesine engel olmamalıdır" mesajı 11-12 Temmuz NATO toplantısına gönderme niteliğinde gibidir.

2 Temmuz'da İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından yapılan yazılı açıklamada ise uluslararası hukuka riayet edin çağrısı yapıldı. BM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere uluslararası anlaşmalardan bahsedilerek "ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma şeklini alacak biçimde savunulması yasalarla yasaklanır." maddesine vurgu yapıldı. Ayrıca kutsal değerlere yapılan saldırılarla ilgili ülkelerde hukuk yoluyla mücadele edilmesi gerektiğinin altı çizildi.

İSVEÇ'E EV ÖDEVİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısının ardından İsveç'te Kur'an-ı Kerim yakma eylemlerine tepki gösteren açıklamalarda bulundu. "Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde insanların kutsallarına yönelik saldırılar düşünce hürriyeti olarak nitelenemez. Nasıl kiliseyi, havrayı veya bir başka inancın mabedini ateşe vermek özgürlük değilse, Kur'an-ı Kerim Mushaf'ı yakma diye bir özgürlük olamaz. Bizim nazarımızda camilerimizi hedef alan eylemler ile kutsal kitabımıza yapılan rezil saldırılar arasında hiçbir fark yoktur. Bu gerçeği aslında nefret suçlarına imza atanlar kadar, buna izin verenler, göz yumanlar da çok iyi biliyor. Söz konusu kendi güvenlikleri olunca hiçbir hak, hukuk, ilke tanımayanlar, sıra Müslümanların kutsallarına gelince birden fikir özgürlüğünü hatırlıyorlar. Bu zihniyetin elinde fikir hürriyeti, İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının tüm biçimlerini meşrulaştıran bir araç konumundadır" sözlerine yer veren Erdoğan, İslam'ın kutsal değerleri adına dış politikadaki haklı tavrını ortaya koymuştur. İsveç'e ev ödevi vermesi de büyük bir diplomasi dersi olarak dış politika ve basında geniş yankı bulmuştur. Çünkü artık Türkiye dış politikada üyelik peşinde koşarak ev ödevi alan değil ev ödevi veren bir ülkedir. Finlandiya ev ödevlerini tamamlayarak mart ayında NATO üyesi oldu. İsveç ise hakaret ve tehdit içeren eylemlere son vermez, çirkin siyaset anlayışını bırakıp ev ödevlerini layıkıyla yerine getirmezse yolu daha çok uzun olacak gibi görünmektedir.

AVRUPA İSLAMI VE TÜRK MÜSLÜMAN KARŞITLIĞI

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarından da yola çıkarak eklemek gerekirse Avrupa'nın İslam karşıtlığının özünde kabullenemediği gerçeklerden biri de İslam'ın içinde bid'at barındırmıyor oluşudur. Yani Hristiyanlık'ta olduğu gibi siyaset kurumu kendi çıkarları doğrultusunda dine yeni bir boyut kazandırmamaktadır. Yabancı ve İslam karşıtlığına bağlı olarak 'Avrupa İslamı'nın da temeli aslında bu düşünceye dayanmaktadır. Avrupa'da sayıları her geçen gün artan Müslümanlara nefret boyutu artmaktadır. Avrupa İslamı ile de elde edilmek istenen Müslümanlara sınırlı bir alan tahsis ederek kendi kurallarını empoze emek, İslam'ın değişmez kurallarını yok etmek, kamusal ve siyasal alanda İslam'ı daha az görünür ve Hristiyanlık gibi dönüştürülebilir kılmak.

Avrupa'da Müslüman karşıtlığından ayrı olarak İsveç örneğinde olduğu gibi çıkarlarıyla örtüşmeyen her durumda ortaya çıkan Türk-Müslüman karşıtlığı vardır. İsveç gibi ülkeler istedikleri olmadığında Türkleri siyasi tehdit aracı olarak İslam'ın kutsal değerlerine hakaretle kışkırtmaya çalışmaktadır. Burada akıllara Sultan Alparslan'ın "Biz Türkler temiz Müslümanlarız; bid'at nedir, bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz kıldı" sözü, fikir özgürlüğünden dem vuran Avrupa'ya, her dine ve kutsalına özel saygı göstererek medeniyeti Avrupa'dan çok daha önce iliklerine kadar yaşamış, İslami düşünürleri ile akla ve bilime hizmet etmiş, pek çok başarıya imza atmış, insanlığa ve bütün dinlere hoşgörü gösterirken kutsal değerlerini de ezdirmemiş Müslüman bir topluluk için en güzel cevap niteliğindedir.