İslamcılık şemsiyesi

Halime Kökce / Editörden...
25.05.2013


İslamcılık şemsiyesi

Aksiyon zamanlarında düşünce ve eleştiri pek mümkün olmaz. Olduğunda da bu, kuvvetle muhtemel yeni fraksiyonlara, yeni aksiyon odaklarına yol açar. Aksiyonu olumsuzlamak anlamına gelmez kuşkusuz bu, ama bir realitedir. Ne zamanki sular az durulur o zaman fikirler billurlaşır ve eleştiri için daha sağlıklı bir zemin meydana gelir. Ben bir süredir İslamcılık düşüncesi üzerine ivme kazanan tartışma ortamını biraz da buna bağlıyorum. Bir muhasebe, eksikleri fazlaları tartıya çıkarma, özeleştiri ve çok çok önemli bir yönü de İslamcılığı güncelleme... Tartışmanın kendisi bir başına İslamcılık üzerine düşünmedir. 

Bundan bir yıl önce de gazete köşelerinde başlayan geniş katılımlı bir İslamcılık tartışması yaşanmıştı. Ortaya çıkan yazılar kitaplaştırıldı da. O günden beridir de gündemden düşmedi. Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen İslamcılık Düşüncesi Sempozyumu ise bu konuda derli toplu bir çalışma olarak kayıtlara geçti. Orada sunulan tebliğleri de tez zamanda okuma imkanı bulacağımızı umuyorum. Dahası yakın zamanda iki sempozyum daha gerçekleşecek, yine İslamcılık üst başlığında. Demek ki bu konuda daha söyleyecek çok şeyimiz var. 

Bu hafta Açık Görüş ağırlıklı olarak İslamcılık konusunun rayiç tartışma başlıklarını içeriyor. Çok değerli yazarlar çok değerli yazılarıyla katkı sundular. 

Sempozyumdaki sunumuyla dikkat çeken Nuh Yılmaz “İslamcılık öldü tezine”, İslamcılığın geniş bir şemsiye olduğu düşüncesinden hareketle farklı İslamcılık pozisyonlarından örneklerle ve İslamcılığın özelliği-tarihselliği, siyasiliği-teolojikliği gibi tartışmaları sarahate kavuşturarak karşı çıkıyor.

İsmail Küçükkılınç ise İslamcılık düşüncesinin köksüzlüğüne değinerek bunun sebeplerini “tercüme İslamcılığı ile Osmanlı İslamcılığının mezcedilememesi” olarak tespit ediyor ve “En hazini de  ‘vatan’ şairi Namık Kemal, İstiklal Marşı’nı yazan Mehmed Akif ve Misak-ı Milli gibi bir manifestoyu kaleme alan Hüseyin Kazım Kadri unutulmuş olmasıdır” diyor. 

Mustafa Everdi, İslamcıların bugün taşıdıkları sorumluluklara dikkat çekiyor, “Dünya sistemi Müslümanların iktidar olduğu ancak küresel şebekenin tekerine çomak sokmayan bir işleyiş içinde olmasını temenni ederken İslamcılık en çok iktidarda gündeme gelecektir/gelmelidir” diyor. Mustafa Öztürk ise öteden beri çok tartışılan bir ismi Fazlurrahman’ın İslamcılık vadisinde değerlendiriyor. 

Bir taraftan da İslam dünyası problemlerle boğuşuyor, Müslümanlar savaşlarda can veriyor. İki yıldır devam eden Suriye krizi ile ilgili herkes teyakkuz halinde. Taha Özhan, yazısında Türkiye’nin Suriye politikasına dair yapılan analizleri analiz ediyor ve “Türkiye’nin Suriye politikasında kapasite sorunları ve taktik iniş çıkışların olduğu muhakkak. Lakin bu neticeye dönük yapısal bir değişimi etkileyecek cinsten değildir” diyor. 

Yaklaşan İran seçimleri de Türkiye’nin dikkatle izlediği bir konu. İran uzmanı Bayram Sinkaya, Rehber’in İran devlet yapısındaki kilit konumuna dikkat çekerek “Koruyucular Şurası, Rehber Hamanei’ye sadık ve bağımsız hareket ederek yeni problem çıkarması ihtimali düşük kimselerin adaylığını onaylamıştır” diyor. Fakat seçimlerin İran’ın dış dünya ile ilişkilerini düzeltmesi için bir fırsat sağlayacağı da düşünülebilir.

Yusuf Tekin hükümet sistemi tartışmalarını I. Meşrutiyet’ten önceye kadar götürüyor ve yeni Osmanlıcı aydınlarının parlamenter monarşiye karşı çıkanlara verdikleri cevapları değerlendiriyor. 

Tahir Güroğlu Suriye’de yaşanan iç savaşın köklerini Osmanlı sonrası yapılan Ortadoğu planlarına bakmadan kavramanın mümkün olmayacağını ifade ederek Suriye’nin terör örgütlerine yataklık yapma tarihine dikkat çekiyor.

Nazife Şişman ise yardımların uluslararası bir siyaset stratejisi olarak kullanılıyor olduğu yönündeki eleştirileri akılda tutarak, bunun bireysek sorumluluğumuzu omuzlarımızdan atmanın mazereti olamayacağını ifade ediyor.

Murat Güzel Ruth A. Miller’ın Fıkıhtan Faşizme isimli kitabıyla tanıştırıyor bizleri..

İyi haftalar...

[email protected]