İslami hareket mecburi istikamet

Kâmil Yeşil / Yazar
3.06.2022

Hayreddin Karaman'ın alimler ve düşünürlerle ilgili değerlendirmeleri onun nesli açısından olduğu kadar, misyonu ve gelecek neslin ilgileri bakımından daha bir önem kazanacaktır.


İslami hareket mecburi istikamet

Tanıdığım ilk düşünce ve gençlik hareketi İslamcılıktır. 1976-79'da İmam Hatip ortaokulu talebesi için erken bir tanışma. İslamcılık fikrini okulda değil MTTB'nin Çine şubesinde tanıdım. Okulun yeni açılması, öğretmenlerin eksikliği, talebenin küçük yaşta oluşu okulda bu tür bilgilerin önündeki engeldi. MTTB'de Abdülkadir Üdeh'in İslam Şeriatı'nı okudum. İslam, aynı zamanda şeriat demekti. MTTB'nin MSP İlçe Teşkilatına kapı komşusu olması, ağabeylerin MSP ile ilgili müspet sözleri, Milli Gazete ve Yeni Devir, aradaki yakınlığı tesis etmişti. Terim olarak İslamcılık değil, şeriat kullanılıyordu. Kendimizi İslamcı olarak tarif etmemiz için birkaç seneye ihtiyacımız vardı. Üdeh'in kitabına "İslam'da Sosyal Adalet", "İslam ve Siyasi Durumumuz", Emine Kutub'un "Yolda" adlı eseri eklendi.

İstikamet çizildi

Hayreddin Karaman ismini de bu dönemde duyduk. Arapça kitabımızın ve Yeni Lügat'in yazarı idi. O günlerde (ne kadar anladımsa) "İslam Hukuk Tarihi"ni okudum. Nesil dergisi ile tanıştık. Böylece istikametimiz çizilmiş oldu. Kitaplarını okuduğumuz Hayreddin Karaman tartışılan bir imza da idi. Din Tahripçileri, Doğru Yolun Sapık Kolları, Naylon Müçtehitler'i o dönemde okudum. Fakat iddialar beni pek ikna etmedi. Fakülte birinci sınıfta iken, (1983) kendisine mektup yazdığımı ve cevap aldığımı hatırlıyorum. Ne yazık ki mektubu kaybettim. Zihnimde İslamcılık düşüncesi ile Hayreddin Karaman adı yan yana oldu hep. İsmail Kara'nın Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi'nin üçüncü cildi onun yerini tescil etti.

'Salasını okurum'

Onlarca kitaba imza atan, binlerce talebe yetiştiren, tezlere konu olan, kurucu ve öncü âlim Hayreddin Karaman'ın artık bunun sefasını sürmesi gerekemez mi? Hocamız öyle yapmıyor. Öldüğü söylenen, kendini İslamcı olarak tarif etmesine rağmen beklediği ikbali göremediği için 'Bana yâr olmayan güzelin salâsını okurum, yıkayıp defnederim' diye ortaya çıkan birtakım eşhasa inat; hareketin tarihi seyrini ve öncülerini yazıyor. Aslında Müslüman (İslamcı) olmak başlı başına bir nimet, şükredilecek bir makamdır. Marifet, herkesin kendini İslamcı olarak pazarlamaya çalıştığı bir zamanda değil; hiç kimse yokken ben varım diyebilmektir.

"Ben Müslümanım fakat İslamcı değilim" diyen kişiler ne demiş oluyorlar acaba? İslâm'a dayandırılmış olsa bile beşerî, eskimiş veya yanlış yorum ve uygulamaların değiştirilmesi (tecdîd ve ıslah edilmesi) gerektiğini savunmaya niçin karşılar? Topyekûn çözüme mi karşılar yoksa İslamcıların teklif ettiklerine mi? Peki Müslüman olarak sizin teklifiniz ne? Siyasi bir konu imiş gibi görünse de bu olay aslında itikadî bir konudur, akaidle doğrudan ilgilidir. Hayreddin Karaman İslamcılıkla neyi kastediyor ona bakalım:

Ortak dava

"İslamcılık, şuurlu Müslümanların ortak davasıdır ve İslamcı ile Müslüman aynı kimliktir. Müslüman; düşüncede, inançta, davranışta, ferdi hayattan içtimâi hayata kadar her alanda, Allah'ın irade ve rızasını gözeten, buna aykırı bir inanç, düşünce ve eylem içinde olmamayı hayatının gayesi edinen kimsedir. İslamcı dünyayı tanır, başka inanç, medeniyet ve kültürler, hayat tarzları hakkında doğru bilgi sahibi olur, ancak bunları taklit etmez, kendini hiçbir alanda geri ve aşağı görmez. "İyi kötü, ileri geri, güzel çirkin" değerlendirmelerini kendi ana kaynaklarına göre yapar, geçer not alamazsa kusuru kendinde arar, telafiyi kendi ölçütleri ve dinamikleri ile gerçekleştirmeye yönelir. İslamcı/ Müslüman vahye ve İslâm aklına dayanır. Beşerî ve tarihî katkısı olan kurum, değer ve kuralların eskiyeni olursa bunları kendine ait araçlarla yeniler (tecdîd ve ictihad eder)."

Müslüman, bu tarifte yer bulamıyorsa onun derdi başkadır. Karaman, İslami hareket olarak tarif ettiği tecdid ve ıslah hareketleri için şu hususlara dikkat çekiyor:

"Dinde tecdîdden söz edildiğinde yenilenen din değildir, Müslümanların din anlayış ve uygulamalarında görülen bozulmalar ve sapmalardır. İtikadda, düşünce ve zihniyette, ibadetlerde, siyasî ve içtimaî hayatta, ahlâkta bozulma, sapma, yoldan çıkma vuku bulduğunda yapılan ıslah ve tecdîdin manası budur. Zaman, mekân, kültür şartlarına uygun olarak yapılmış ictihadlar, verilmiş fetvalar ve hükümler, uygulanmış çözümler beşerîdir; yani yanılması caiz olan âlimler tarafından vahyin yorumu ile ortaya konmuştur. Eskidiği, ümmetin ihtiyacına cevap veremediği zaman, yine vahye dayalı ve usule uygun yorum ve ictihadlarla yapılan değiştirme ve ıslah faaliyeti "tecdîd"dir. Bugün İkbal'i, Reşid Rıza'yı, Akif'i, Hasen el-Bennâ'yı, Said Halim Paşa'yı, Mustafa Sabri Efendi'yi... okurken birçok problemin ortak olduğunu, onların tecrübelerini bilerek veya bilmeden bir daha gündeme getirdiğimizi görüyoruz. Onları en sağlam kaynaklardan okuyup öğrenseydik hatalarımız daha az, isabetlerimiz daha çok olabilirdi."

İsyanda süreklilik

Müslüman Allah'a itaat, nefse ve şeytana isyan ile yükümlüdür; bu yükümlülük kesintisiz olarak ömür boyu sürer. Dışarıdan gelen azdırma, saptırma, hakkı ve ödevi engelleme faaliyetlerine karşı isyan kesintisizdir. Bu isyanın şekli güce ve maslahata bağlıdır; dil, gönül ve tavır ile olur." Nureddin Topçu'nun ifadesiyle bu bir "isyan ahlakıdır." Müslümanların bütün misyonu, siyasî iktidar şartına bağlı değildir, siyasî iktidar başkalarının elinde olduğu zaman da Müslümanların tebliğ vazifeleri devam eder. Yani "İslamcılık bitmez". (Bazı) ilim adamlarının birbirlerine hasetle davrandıkları nakledilir. Bu hasedin dışavurumu iki şekilde olmuştur. İlim adamı muhatabın ileri sürdüğü fikirleri ilk defa kendisinin ortaya attığı iddiasını dile getirir, onu intihal ile suçlar: Bilgisizlik, eksik ve yanlış bilgi sahibi olmakla itham edenlerden bazıları hızını alamaz, ifrata kaçar ve kişinin sapıklığına, zındıklığına, küfre düştüğüne kadar vardırır işi.

Kendisi de Türkiye'deki İslam düşüncesinin öncü bir ismi olan Hayreddin Karaman, dünya İslami hareket öncülerinin hayat hikayelerini, eserlerini, tenkitlerini, ileri sürdükleri teklifleri kaleme alarak bir ilim adamı ve Müslüman ahlakı hüviyeti arz ediyor. Öncelikle ele aldığı portrelerin kitaplarını okuyor. Varsa yanlış aktarım ve tercümelere işaret ediyor. Ele aldığı alimlerin tasvirlerine, faziletlerine, ahlakî üstünlüklerine yer veriyor. İslam dünyasının inkırazına sebep olarak gördükleri hususlara getirdikleri teklifleri özetliyor. Bu konuda yapılmış yüksek lisans ve doktora tezlerini, makale ve kitapları kaynak olarak gösteriyor. Karaman bazı yerlerde sözü kendine, eleştirilere getirse de bu konuda fazla eğleşmiyor.

Harekette öncüler

Şu an elimizde beş cilt olarak bulunan İslami hareket öncülerinde Tunuslu Hayreddin Paşa, Said Halim Paşa, Muhammed İkbal, Abdurrahman el-Kevakibi, Hasan'ul Benna, Seyyid Kutub, Ebu'l Â'lâ el-Mevdûdi, Ebu'l Hasen en-Nedvi, Osman Dan Fûdiye, Şeyh Şamil, Şihabüddin el-Mercani, Musa Carullah Bigiyef, Halim Sabit Şibay, Ali Süavi, Namık Kemal, Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Hüseyin Kâzım Kadri, Babanzâde Ahmed Nâim, Mehmed Âkif Ersoy, Zeynelâbidin Efendi, Ahmed Ziyâeddin Efendi, el-Emir Abdülkadir el-Cezairi, Mevlânâ Şibli en-Numani, Cemaleddin el-Kasımi, Abdülhamid b. Bâdis, Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi, İsmail Hakkı İzmirli, Muhammed Sultan el-Masumi el-Hucendi, Mahmud Cevdet Sezer olmak üzere 34 İslami hareket öncüsünün hayatı, eserleri, mücadelesi, savunduğu düşünceler okuyuculara takdim edilmiş bulunmaktadır.

Kitabın adı ile muhtevayı ilişkilendirmek istersek şunları söylememiz yerinde olur. Muhtevadaki isimler öncelikle tecdid ve ıslah terimleri etrafında ele alınıyor ki bu yönü ile İslamî hareket öncelikle ilmî, fıkhî, İslam düşüncesi ile ilgili bir açılımın adıdır. İkincisi, İslâmi hareket sadece kağıt üzerinde, zihnî bir ameliyenin adı değildir; bizatihi toplumsal bir harekettir. Siyasi, kültürel, ekonomik, askeri yönleri ile bir medeniyet hareketidir ve öncüler bu hareketin bazen en önündedir bazen ekibin arasındadır. Hareketin mantığı "Toplanalım gidin" üzerine değil; topyekûn birlikte hareket üzerine kurulmuştur. Şehadet bu hareketin gözettiği bir hedeftir ve şehadete koşan ilk kişiler de hareketin öncüleridir. Günümüz akademik hareketlerinden farklı olarak İslamî hareket öncüleri ilmi ile amil, riyazet ehli, mutasavvıf veya bir tarikate mensup olmasa da şahsi hayatında takvayı, zahidliği benimsemişlerdir. Hayreddin Karaman'ın bu ayrıntılar üzerinde özellikle durmasının sebebi İslami hareketin günümüzde ve gelecekte bu niteliklerle birlikte olması gerekir düşüncesinde olduğu sonucuna varabiliriz. Doğrusu Hayreddin Karaman'ı yakından tanıyan şahitler de onun böyle bir hayat çizgisi olduğunu söylüyorlar.

İsmail Kara'dan farklı olarak Karaman, kişilerin hayat hikayelerini özetlemiyor, hayat hikayesi ile portrenin yaşadığı ülke ve coğrafyaya sunduğu çare arasında bağ kuruyor. Bu teklif İslam'ın cihanşümullüğü sebebiyle diğer Müslümanları da ilgilendiriyor. Böylece "Öncü"lerin ana hatları ile tekliflerini (ictihad-ıslahat) öğrenmiş oluyoruz. Öncüler içinde ilk defa bu kitaplarda rastladığım portreler var. Mesela Abdurrahman el-Kevakibi'yi, Osman Dan Fûdiye'yi, Şihabüddin el-Mercani'yi, Halim Sabit Şibay'ı, Cemaleddin el-Kasımi'yi, Muhammed Sultan el-Masumi el-Hucendi'yi, Mahmud Cevdet Sezer'i duysam da tanımadığımı, okumadığımı gördüm. Sunuş yazısından öğrendiğimize göre Hayreddin Hoca 100 kişi tespit etmiş. (Sembolik olarak 99 kişi olsa daha iyi olurdu.) Yeni ciltlerde mesela Suud'dan Abdülvehhab'ın dışında özellikle günümüze ait bir İslami hareket önderi görecek miyiz? Suud'un İslam Şeriatı (!) ile yönetiliyor olması, fikir dünyasını nasıl etkiledi acaba? Alternatif ilmî, siyasi, kültürel hareket bakımından ne durumda Suud? Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu, hayata geçirildiği, Harem (Hicaz) bölgesinde her şey tamam mı yoksa? Suriye'den Said Havva, Mustafa es-Sıbai, Said Ramazan el-Buti, Irak'tan Abdülkerim Ez-Zeydan tabii ki Muhammed Hamidullah vs'nin olduğunu tahmin ediyorum. Cezayir'den Bin Bella, Malik b. Nebi olabilir. İran'da isimler çoğalıyor. Molla Sadra'dan, Tabatabaî'ye, Humeyni'den Mutahhari ve Ali Şeriatî'ye, Seyyid Hüseyin Nasr'dan Kelim Sıddıkî'ye kadar birçok portre var. Bu isimlerle ilgili ehlisünnet bakışına çok çok ihtiyaç var çünkü. Afganistan'dan Burhaneddin Rabbani aklıma geliyor.

Hayreddin Karaman'ın bu ve benzeri alimler ve düşünürlerle ilgili değerlendirmeleri onun nesli açısından olduğu kadar, misyonu ve gelecek neslin ilgileri bakımından daha bir önem kazanacaktır. Hocamıza dua ediyor, ömür bereketi olarak tespit ettiği isimlerle ilgili sahih bilgi ve yorumları, İslamî haraketlere ve ilim âlemine hediye etmesini diliyoruz.

[email protected]