İslamiyet PKK ve zulmüne cevaz mı veriyor?

MEHMET METİNER / Siyasetçi / [email protected]
16.09.2012

Marksist bir örgütün “İslam Kongresi” düzenlemesi pek tabii ilginç ve çelişkili bir durum, ama bu bahsi diğer. Sorum o kongreye katılan İslâm alimlerine ve kanaat önderlerine: İslâmiyet PKK’nın ideolojisine ve zulüm politikalarına cevaz mı veriyor?


İslamiyet PKK ve zulmüne cevaz mı veriyor?

arksist-Stalinist bir örgüt olan PKK’nın uzantısı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Diyarbakır’da “Kürdistan İslam Kongresi” düzenlemiş. Marksist bir örgütün “İslam Kongresi” düzenlemesi pek tabii ilginç ve çelişkili bir durum, ama bu bahsi diğer. Üzerinde durmak istediğim konu, kongrede konuşulanlar elbette.

Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir, “Kürt halkının özgürleşmesi gerekir. Bir gün mutlaka Kürt ve Kürdistan özgür olacaktır” diye buyurmuş. Sadece Kürdün değil bu topraklarda yaşayan herkesin özgürlüğünü Baydemir’den daha fazla ben isterim. Baydemir gibilerin sahiden özgür olmalarını da herkesten çok ben dilerim. Ama bunun Baydemirgillerin içine dahil olduğu silahlı vesayet sistemi içinde mümkün olmadığını da pekâlâ bilirim. Baydemirgillerin o otoriter-baskıcı sistem içinde sadece bir birey olarak değil yalnızca bir dişliden ibaret olduğunu da hepimiz biliyoruz zaten. Kürdün özgürlüğünü anlamasına anladım da, Kürdistan’ın özgürlüğü ne menem bir şeydir? Sahiden Baydemir “Kürdistan” mı istiyor, yoksa “Kürdistan”da herkesin sonuna kadar özgür olarak yaşamasını mı istiyor? Baydemir’i bilmem ama Kandil’deki baronların kendilerinin egemen olmayacakları bir Kürdistan’da yaşamak dahi istemediklerini çok iyi biliyorum. Demek ki asıl istenen “Kürdistan”ın bizatihi kendisi değildir. Önce burada netleşmemiz gerekiyor. Diğer konuya gelince, “Kürdistan’ın özgürlüğü” PKK eliyle mi gerçekleştirilecek? İktidarda değilken kendinden olana yaşam hakkı tanımayan ve başkalarının yaşam özgürlüğüne saygı göstermeyen bir PKK’nın iktidarındaki Kürdistan’ın giyotinler ülkesi olacağını söylemeye bile gerek yok. PKK eliyle Kürt Kemalizminin/Baasçılığının çok daha diktatoryal bir düzene dönüşeceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Her şey apaçık ortada çünkü.

Önce PKK vesayetinden kurtulun

Baydemir’in PKK sistematiği karşısındaki konumu biliniyor. Baydemir defalarca Kandil’deki savaş baronlarından ve İmralı’daki ulu önderden çok ağır azarlar işitmiş, tahammülü imkansız hakaretlere maruz kalmış birisi... Hiçbir özgür bireyin yanıtsız bırakamayacağı cinsten ağır hakaretler ve azarlar karşısında seçilmiş bir belediye başkanı olarak sus-pus duran Baydemir’in önce kendisini özgürleştirmesi gerekmez mi? Baydemir sahiden özgür bir birey olduğunu göstermek istiyorsa kendi iradesini hiçleştiren ve kendisini kamuoyu karşısında çok ağır sözlerle yerle yeksan eden totaliter örgüte itiraz etme yürekliliğini bir göstersin bakalım. Belki ondan sonra “özgür birey” ve “Kürt ve Kürdistan’ın özgürlüğü” gibi söylemleri bir parça inandırıcılık arz edebilir. PKK ve uzantısı çevreler sahiden Kürt halkının özgürlüğünü istiyorlarsa, öncelikle Kürt halkı üzerinde oluşturdukları silahlı vesayet rejimine son vermekle işe başlamalıdırlar. Kürt halkının siyasal tercihlerine saygılı olduklarını göstermelidirler. Ellerindeki silahları bırakarak serbest bir demokratik yarışa girmeli ve sandıktan çıkacak Kürt halkının iradesine boyun eğdiklerini kanıtlamalıdırlar. Kürtler üzerinde bir zulüm rejimi kuracaksınız, Kürt halkının özgür iradesine silah marifetiyle ipotek koyacaksınız, sonra da kalkıp Kürtlerin ve Kürdistan’ın özgürlüğünden bahsedeceksiniz, en basitinden buna ilkesizlik ve tutarsızlık derler, çelişkinin ta kendisi derler.

PKK’nın “Kürtseverlik” iddiası, işi boş bir söylemden ibarettir. Çünkü biliniyor ki, PKK kendi Kürdünü yaratmak için her türlü zorbalığa başvuran ve kendinden farklı her Kürdü de imha edilmesi gereken bir hain olarak gören bir örgüttür. DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün kongreye katılan İslâm alimlerine ve kanaat önderlerine -her kimse bunlar artık- yaptığı konuşma ilginç ötesi çelişkiler barındırıyor. Sosyalist gelenekten gelen Türk, karşısındaki İslâm alimlerine ahkam kesiyor ve onlara durmaları gereken yeri hatırlatıyor. Türk’ün konuşmasında “Kürtlerin esirliği”ne yapılan vurgu dikkatimi çekti. Bir de zulme karşı İslâm alimlerinin durmaları gerektiğine dair öğüdü. Türk’ün din-iktidar-siyaset ilişkisi bağlamında söylediklerinde doğruluk payı var elbet. Tarih boyunca İslamiyet’in erk sahipleri tarafından politik amaçlar doğrultusunda kullanıldığı inkarı mümkün olmayan bir gerçekliktir. Türk’ün bu saptaması, adına hareket ettiği örgütün yeni dönemdeki siyasasını da ele verici niteliktedir.

PKK’nın dine yaklaşımı şüpheye mahal bırakmayacak kadar açıktır: “Madem başka güç odakları tarih boyunca İslamiyet’i politik amaçları için kullandılarsa biz niçin kullanmayalım?” PKK’nın kendi Diyanet İşleri Teşkilatı’nı kurması hem bunun bir göstergesidir, hem de gerçekte hangi paradigmayı esas aldığının da ifadesidir. Türk, tarihteki ve günümüzdeki uygulamaları eleştirirken aynı siyasetin takipçisi olduklarını da “İslâm Kongresi” düzenleyerek göstermiş oluyor aslında. Kendi adıma hiç kuşku duymuyorum: PKK ve uzantısı olan DTK/BDP canibinin yeni din politikası, tam da eleştirdikleri bu anlayışın bir başka versiyonu olarak duruyor karşımızda. Ahmet Türk’ün zulme karşı durmak gerektiğine sıkça vurgu yapması takdire şayan. İlkesel olarak hiçbir Müslüman zalimden yana ve zulüm düzenlerinin destekçisi olamaz. “Biz çalışırsak tüm Kürtler olarak özgürlüğümüze kavuşabiliriz” diyen Türk, zulüm konusunda duyarlı olan İslâmi kanaat önderlerinin bam teline dokunmak istemiş anlaşılan. Orada bulunan İslam alimlerinin sosyalist gelenekten gelen Türk’ün bu Allah, Peygamber, ayet ve hadislerle dolu veciz (!) nutku karşısında kendilerinden geçip geçmediklerini bilmiyorum. Kendilerine sosyalist orjinli bir siyasetçi olarak konum/misyon biçme hakkını nereden aldığını sorup sormadıklarını da bilmiyorum. Eminim ama, Türk’ü alkışlamaktan geri durmamışlardır. Oysa onların İslami ve insani hassasiyetlerini kuşanarak çıkıp şu soruları sormaları gerekmez miydi:

-Madem zulme karşısınız, niçin PKK, Esad rejiminin emrinde çalışıyor ve sizler kalkıp zalim Suriye rejimine karşı tek laf etmiyorsunuz? -Madem zulme karşısınız, niçin Suriye’de yıllar yılı kimliksiz bir halk olarak büyük bir zulme muhatap kılınan Kürtlerin hakları ve özgürlüğü için bir gün olsun mücadele vermek gerektiğine inanmadınız? Bunun için Suriye rejimine bir tek kurşun niçin sıkma gereği niçin duymadınız? - PKK kendisi gibi düşünmeyen Kürtler üzerinde büyük bir mezalim uyguluyor, onlara yaşam hakkı bile tanımak istemiyor. Madem zulme karşısınız, niçin PKK’nın bu zulüm politikalarına ses çıkarmıyorsunuz, tersine arka çıkıyorsunuz? -PKK Gaziantep vb. yerlerde olduğu gibi sivil vatandaşların canına kastediyor. Masum bir insanın yaşamına son vermek zulümlerin en büyüğüdür. Madem siz zulme karşısınız, niçin PKK’nın bu zulmüne itiraz etmiyorsunuz? Niçin karşı çıkmak yerine PKK’nın zulümlerini ve cinayetlerini meşrulaştırma yoluna gidiyorsunuz?

Türkiye Kürtlerin de devletidir

Soruları çoğaltmak mümkün, ama gereksiz. O İslam alimleri eminim ki İslamiyet’in masum bir cana verdiği önemin herkesten önce farkındadırlar. Doksan dokuz caninin bulunduğu bir geminin bir tek masum insan hatırına asla batırılamayacağını, böyle bir eyleme girişmenin dinen ve insanlık açısından büyük bir zulüm oluşturduğunu herkesten önce İslam alimleri bilir elbette. Devletin geçmişteki zulüm politikalarını gerekçe göstererek PKK’nın zulüm politikalarını haklı göstermeye çalışanların öncelikle İslamiyet ve insaniyet anlayışlarını gözden geçirmeleri gerekiyor. İslâm alimleri ve kanaat önderleri herkesten önce Kutsal Kitabın buyrukları çerçevesinde doğru tespitler üzerinden yol yürümek zorundadırlar. Kemalizm’in Kürt versiyonunu meşrulaştırmaya ve haklılaştırmaya çalışmak, İslâm alimlerinin görevi olamaz. Etnik kategorizasyonlar içinde çözüm arayanlar, İslamiyet anlayışlarını Kutsal Kitaba bakarak yeniden gözden geçirmelidirler. “Kürt meselesi” öyle birilerinin iddia ettiği gibi, Türkler ve Kürtler arasındaki güvensizlikten kaynaklanan bir mesele değildir. “Kürt meselesi” geçmişteki ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncu devlet aklının ürettiği bir meseledir. Türkler ve Kürtler ayrımı üzerinden yapılacak analizler İslâm kardeşliğini örseler. Bu mesele üzerinde konuşurken Türkler ve Kürtler biçiminde kategoriler ortaya koymak, birbirinin din kardeşi olan her iki topluluğa da yapılabilecek en büyük haksızlık olur. Irksal mülahazaları haklılaştırmak için dini kullanmak ayrıca dine yapılan bir büyük zulmün adıdır. Bu devlet sadece Kürtlere değil Türklere de “makbul vatandaş” yaratmak adına çok büyük zulümler yapmıştır. Devletçi seçkinlerin gözünde, resmi ideolojiye uygun düşmeyen Türk de makbul kabul edilmemiştir.

Bu devlet, öyle iddia edildiği gibi Türklerin devleti değildir. Eğer öyle olsaydı, başörtülü Türklerin ne üniversitelerde bir sorunu olurdu, ne de kamuda görev yapmalarının önünde bir engel olurdu. Çok şükür dünün devleti giderek tarih oluyor. “Yeni Türkiye”de ayrımcı ve baskıcı politikalar mezara gömülüyor. Ama bugünün PKK’sı tam bir zulüm makinesi gibi işlev görmeye devam ediyor. Kürtleri bugün PKK kendi esareti altına almak istemektedir. PKK’nın zulmüne alkış tutanların zulüm edebiyatı yapmaya ve özgürlük nutku çekmeye hakları yoktur. Soruyorum o İslâm alimlerine ve kanaat önderlerine: İslâmiyet PKK’nın ideolojisine ve zulüm politikalarına cevaz mı veriyor?