İslamofobi pazarı

Hilal Barın - SETA Araştırmacı
10.05.2015

İslamofobinin Amerika’da milyonlarca doların döndüğü bir çarkı beslemek için özel olarak üretildiğini biliyoruz. İslamofobik gruplar bulabildikleri her imkânı nefret mesajlarını kitlelere ulaştırmak için kullanıyor. Politikacıların, akil adamların ve kanaat önderlerinin, durumu ciddiye alıp uzun vadeli planlar üzerinde çalışması gerekiyor.


İslamofobi pazarı

“Irkçılık bizi paranoyak yaptı, inançları birleştirme çabası da bizi iyice böldü ve kısırlaştırdı. Örneğin “Muhammed” ile ilgili karikatür yarışması düzenlenmesi ne kadar doğru?Bu sanat veya ifade özgürlüğü olamaz. Bu korkudan ileri geliyor. Farklı inançlardan duyduğumuz korkular bizi paranoyak ve nefret dolu varlıklar haline getirdi.”

Bu alıntı Hıristiyan Patricia Raybon ve kızı Müslüman Alana tarafından hazırlanan “Bölünmediler: Bir Müslüman kız, Hıristiyan Annesi, Onların Barış Yolu” adlı kitaptan. İşte Amerika’nın İslamafobisini anlatan gerçek bir hikaye bu. CNN görmese de siyahi Freddie Gray’in ölümünden sonra çıkan olaylarda ateşe verilen ABD’nin Maryland Eyaleti’nin Baltimore kentinde yaşanan olaylar artık gündemimizde değil. Çünkü ABD’nin Texas Eyaleti’nin Dallas kentinde, İslam karşıtı eylemlerle gündeme gelen Amerikan Özgürlük Koruma İnisiyatifi’nin (AFDI) düzenlediği Hz. Muhammed konulu karikatür yarışmasının gerçekleştirildiği salonun dışında silahlı çatışma yaşandı. Saldırıyı gerçekleştiren Elton Simpson ve Nadir Soofi saldırıdan 15 dakika önce “Shariah is Light” isimli bir hesaptan yapılan paylaşımda “Yanımdaki kardeşim ve ben kendimizi müminlerin kumandanına adadık. Allah bizi mücahit olarak kabul etsin. Dua edin #Teksassaldırısı” yazıyordu. “Müminlerin kumandanı” ifadesi DAİŞ’in lideri Ebu Bekir el Bağdadi veya Taliban lideri Molla Ömer için kullanılıyor. Twitter’da yayınlanan mesajlar saldırının Radikal İslamcı militanlar tarafından düzenlenmiş olabileceği şeklinde yorumlansa da Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest, kırıcı da olsa şiddeti haklı gösterecek hiçbir ifade eylemi olamayacağını ve Obama yönetiminin DAİŞ’in Amerika topraklarında faaliyet gösterdiğini kabul etmeye hazır olmadığını belirtmiştir. Bununla birlikte DAİŞ kendi radyo istasyonundan saldırıyı üstlenerek Amerika topraklarında ilk kez saldırı düzenlediğini açıklamış ve daha kötü saldırılar olacağı uyarısında bulunmuştu.

Saldırı sonrası kuruluşun internet sitesinden yapılan açıklamada yarışmanın “ifade özgürlüğünü desteklediği ve Amerikalıların İslam adına şiddet kullananlarca korkutulamayacağı” ifadeleri kullanıldı. Karikatür sergisini düzenleyen Pamela Geller’in adını Teksas’taki trajik saldırıdan önce duymamış olabilirsiniz. İfade özgürlüğü için cesur bir duruş sergilediğini ve onu destekleyerek Amerika’yı desteklediğini belirtmesine rağmen Geller, İslam karşıtı faaliyetleri ve söylemleriyle tanınan bir isim. Amerikan Özgürlük Savunusu ve Amerika’nın İslamlaşmasını Durdurun İnisiyatifi’nin (AFDI) Başkanı Geller’in “Stop the Islamization of America: A Practical Guide to the Resistance” diye bir kitabı da var. Amerikan sağının tanınan isimlerinden olan Geller ABD genelinde İslam karşıtı eylemleriyle biliniyor. Geller, Dallas’taki saldırıyı “İfade özgürlüğüne saldırı” olarak yorumlarken, “Ne yapacağız? Bu canavarlara teslim mi olacağız” diyerek Ortadoğu’daki savaşın Amerika’ya sıçradığını iddia ettikten sonra “Savaş artık burada” dedi. Geller’in, diyalog, karşılıklı anlayış ve birliktelik çağrılarında bulunmak yerine “bunun bir savaş olduğunu” söylemesi Geller’in, kışkırtıcı nitelikte ve ifade özgürlüğünü İslam’a karşı saldırıyla birleştiren etkinliklerinden oluşan uzun listenin sadece son parçası idi. Ayrıca Geller’in saldırıdan sonra yaptığı açıklamada gayet “neşeli” olmasına dikkati çekti. ABD medyasında da Geller’in ifade özgürlüğü hakkını provokasyon ve saldırgan çizgide kullandığı ve Amerikan değerlerini savunduğunu iddia etse de aslında yaptıklarıyla bu değerlere zarar verdiği yorumları dikkati çekti. Geller’in “hayatta kişisel anlamda amaçlarına ulaşamamış, olumsuz güdülere sahip bir insan” olduğunu belirten Geller için, “Şov yapmayı seviyor. Zarar vermeyi seven bir tabiata sahip” denildi. Washington Post’un Geller ile ilgili haberinde de “Eğer yarışma bir tuzaksa amacına ulaştı” ifadesi kullanıldı. Yarışmanın niyetinin, saygısızlık, hatta bağnazlık olduğu deklare edildi.

Geller aymazlığı

Geller, Hitler’in İslam’dan etkilendiğini ve İslam’ın dünyaya korku ve şiddet yaydığını savunan bir aymaz figür olarak karşımızda durmakta. Daha önce Dünya Ticaret Merkezi yakınlarında İslam merkezi kurulmasını engellemek için kampanya yürüten Geller, birçok kentte de toplu taşıma araçlarında; “Uygar insanlar ile barbarlar arasındaki savaşta uygarlardan taraf olun. İsrail’i destekleyin, Cihad’ı bozguna uğratın” şeklinde İslam karşıtı ilanlar yayınlatmıştı Geller, Müslümanların namaz kılarken Hıristiyan ve Yahudilere beddua ettiğini savunuyor. Her platformda ABD Başkanı Obama’nın da Müslüman olduğunu dile getiren Geller, Amerika’nın şeriata teslim olduğuna inanıyor.

Geller’in başkanlığını yaptığı iki kurum da “Southern Poverty Law Center” adlı sivil özgürlükleri savunan kuruluş tarafından “nefret grubu” olarak nitelendiriliyor. Geller, 2013 yılında aşırı sağ bir grubun eylemine katılmak üzere geldiği İngiltere’ye alınmamıştı. Enteresandır ki yarışmanın bir diğer provakatörü olan Hollandalı aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’in de İngiltere’ye girmesi yasaktır. SIOE, “Avrupa’nın İslamlaşmasını Durdurun” grubunun kurucularından olan Wilders bunlardan göçmen karşıtlığı özelinde İslam düşmanlığıyla biliniyor ve İslam’ın, Avrupa için ekonomik krizden daha büyük bir sorun olduğunu savunuyor. “Sorunun çözümü için, İslam’ın tehlikeli, totaliter ve faşist bir ideoloji olduğunun kabul edilmesi gerekir” “İslamsız bir Hollanda için kavga etmeyi sürdüreceğiz” diyen ve El Kaide’nin ölüm listesinde yer alan Wilders İslam karşıtı “Fitne” adlı filmiyle gündeme gelmişti. İslam’ın özgürlükleri tehdit ettiğini, Müslümanlığın, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin sahip olduğu hümanizme sahip olmadığını, sorunun temelinde Kur’an olduğunu belirten Wilders, İslamofobik aktörlerin başında gelmekte. DAİŞ’in “Kur’an’ı anayasa olarak gördüğünü” belirterek, “Teröristler Kur’an’ı esas alarak insanların kafasını kesiyor” söylemini dolaşıma sokmaktadır. Başörtülü kadınlardan özel vergi alınması ve Kuran’ın yasaklanması gibi radikal önerileri bulunan Wilders, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan Hollanda’nın Müslümanlar tarafından bir suç ülkesi haline getirildiği gibi iddiaları bulunmakta. Müslüman ülkelerden göçlerin Avrupa genelinde engellenmesini savunan Wilders ve partisi yabancı göçmenlere karşı daha sert önlemler alınması istiyor ve “daha fazla güvenlik, daha az göç daha az İslam için” bir araya geldiklerini belirtiyor. Wilders, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na üyeliğine karşı Hollanda’daki en büyük muhalefeti yürütmekte eğer bir gün “Türkiye AB’ye girerse, Hollanda o gün AB’den çıkmalıdır.”gibi argümanları bulunmaktadır.

Wilders Huntington’ın ‘Medeniyetler Çatışması’ görüşünün yanlış olduğunu ifade ederek medeniyet ile saf barbarlık arasında bir çatışmanın mevcut olduğunu, Yahudileri ve Hıristiyanları içeren kendi kültürlerinin İslam’dan daha yaygın ve etkili olduğunu belirttikten sonra da bunun bir sebebinin de İslam’ın eğlence anlayışının olmayışı olduğunu iddia etmiştir. İslam’a karşı konuştuğu için yargılandığını fakat DAİŞ’e karşı sempati duyanların rahatça yaşadıklarını ifade etmiştir. Avrupa’da ve hatta Amerika’da zayıf liderlerin olduğunu belirterek akıntıyı yeni liderlerle değiştireceklerini belirtmiştir. İslam olduğu için korkunun oluştuğu ve bunun için artık İslam’ın olmaması gerektiğini söylemiştir. Ilımlı Müslümanların olduğunu ancak ılımlı İslam’ın olmadığını iddia etmiştir. Bunun üstüne, tüm Müslümanların terörist olmadığını ancak çoğu teröristin Müslüman olduğunu da iddia etmiş, bu nedenle, İslam’ın yaşamaması gerektiğini ifade etmiştir. Hazreti Muhammed’in bir hırsız grubunun lideri olduğunu da iddia etmiş, şu an mevcut olan teröristlerin ilhamlarını nereden aldıklarını anlamanın zor olmadığını, Hz. Muhammed’in katil olduğunu iddia etmiştir. Konuşmasını İslam’ın barbarlığına hiçbir zaman boyun eğmemeleri gerektiğini belirterek sonlandırmıştır.

Şiddete davetiye

Wilders saldırıdan sonra, “Bu karikatürlerin Hollanda parlamentosunda sergilenmesine yardımcı olurum” diyerek Avrupa’yı bizatihi şiddeti davet etti. Marked for Death isimli kitabına yönelik tehditler nedeniyle uzun bir süre polis korumaları eşliğinde dolaşan Wilders,  Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırının sorumlusunun “İslam dini olduğunu” öne sürmüş ve “bu bir savaştır” açıklamasını yapmıştı. Amerika’da gerçekleşen son saldırıdan sonra da Fransız Haber Ajansı (AFP)’ye yayında “Amerika’ya bundan sonra olacakların çok daha büyük ve acı olacağını söylüyoruz ve İslam Devleti askerlerinin korkunç şeyler yapacaklarını göreceksiniz” dedi. Charlie Hebdo dergisinin karikatüristlerinden Renald Luzier, bundan sonra Hz. Muhammed’i tasvir eden karikatürler çizmeyeceğini duyurmasına rağmen hala Hz. Muhammed’in karikatürlerini tasvir ederek bundan İslam düşmanlığı güden bu iki kişi Müslümanlar tarafından kesinlikle muhatap alınmamalıdır. Bununla birlikte yarışmadan önce Teksas’taki Müslümanların, İslam karşıtlığıyla bilinen Wilders gibi “ayrımcı, kışkırtıcı ve ırkçı” bir ismin ABD’ye gelmemesi konusunda yetkililerle görüşmelerine rağmen başarılı olamadıklarını belirttiler.

Bununla birlikte Wilders son zamanlarda gündeme gelen Pegida gösterisine 13 Nisanda konuşmacı olarak katılmıştır. Biz Amerika’daki saldırıyı konuşurken aslında Almanya parlamentosunda bu saldırıya ilişkin çok önceden bir şerh düşülmüştür. Die Linke Partisi Başkanı Dr. Gregor Gysi, Parlamento konuşmasında PEGİDA olaylarına dikkat çekerek toplumda korkunun gittikçe arttığını ve bunu sağ akımların kullandığını belirtmiş ve PEGİDA’yı örnek göstermiştir. Biz maalesef “Müslümanların çoğunun şiddet eğilimi olmayan huzur içinde yaşamak isteyen kişiler olduğunu topluma anlatamadık.” diyerek itirafta bulunmuştur. Bu konuda halkı aydınlatmak için politikada ve basında çalışmalar yapılması gerektiğini belirtmiştir. IŞİD ve Taliban çok korkunç olmakla birlikte bunların El-Kaide’den ortaya çıktığını ve El-Kaideyi de Afganistan’da Sovyetler Birliğine karşı savaşırken bizzat Amerika’nın kurduğunu ve bununla yüzleşilmesi gerektiğini söylemiştir. Merkel’e dönerek “Siz CIA’nın hapislerdeki mahkumlara uyguladığı işkence konusundaki rapor hakkında hiç bir açıklamada bulunmadınız. Eğer Rusya hakkında böyle bir rapor yazılmış olsaydı ne söylerdiniz, Her türlü ambargoyu koymak için çağrılarda bulunurdunuz. Ama USA olunca sadece susuyorsunuz”  demiştir. Bu konuşma bir devrim niteliğinde ve Amerika gerek göçmen karşıtı politikalarıyla gerek kendi elleriyle yarattıkları IŞİD militanlarıyla Avrupa’nın, vaktiyle kurdukları El-Kaide’nin dönüştüğü suç aygıtı olan DAİŞ’le yüzleşmelidir, bu Müslümanların değil bizatihi Amerika’nın sorunudur.

Bununla birlikte Amerika’da da Müslümanların barış ve uyum içinde yaşamasını hazmedemeyen bazı çevreler İslamofobi’yi körüklemek üzere harekete geçmiş durumdadır. Dinî özgürlüklerin anayasal güvence altında olduğu Amerika’da, 11 Eylül saldırısıyla görünür hâle gelen İslamofobinin yükselişi Müslümanları korkutuyor. Amerika’da İslamofobinin belirli kuruluşlar aracılığıyla finanse edildiği artık aşikar. Amerika’da İslamofobi sadece ırkçı bir ideolojinin Ana akım medyada, devlet adamları ve siyasetçilerin söylemlerinde, politikalarında ve güvenlik güçlerinin uygulamalarında görülen Avrupa toplumlarındaki kadar güçlü olmasa da İslam karşıtlığı, Avrupa-merkezci zihniyetin yansıması olarak Batılı tarihî mirasın bir parçası olarak Amerikan toplumu tarafından tevarüs edilmiş durumda. İslamofobi Batı kültürünün özünü oluşturuyor ve bazen de devletin bilinçli denetim ve sindirme siyasetinin bir parçası olarak da kendini dışa vuruyor. FBI raporları, Müslümanlara karşı nefret suçlarında ciddi artış olduğunu gösteriyor.

İslamofobi malzemesi

İslamofobinin Amerika’da milyonlarca doların döndüğü bir çarkı beslemek için özel olarak üretildiğini biliyoruz. İslamofobik gruplar bulabildikleri her imkânı nefret mesajlarını kitlelere ulaştırmak için kullanıyor. Politikacıların, akil adamların ve kanaat önderlerinin, durumu ciddiye alıp uzun vadeli planlar üzerinde çalışması gerekiyor. Bunun yanı sıra milyonlarca doların döndüğü İslamofobi pazarı nefret üretirken Müslümanların da dikkatli olması elzem. Malum çevrelerin sıradan Müslümanları bile ‘gizli cihatçı’ olarak yaftaladığı bir ortamda İslam karşıtı kampanyalara malzeme verilmemesi gerekiyor.

Amerika’da ifade özgürlüğünün genişliği ve sivil toplumun gücü mücadelede önemli imkânlar sunuyor. İslami temsili olan kişi ve kuruluşların ve bir arada yaşama idealini gerçekleştirmeye çalışan her dinden Amerikalının sosyal medyanın imkânlarını da kullanarak nefret söylemiyle başa çıkmanın yollarını bulması gerekiyor. Sivil haklarla ilgili çalışmaları olan gruplarla, barışı destekleyen ve nefreti önlemeye çalışan gruplarla iş birliği yaparak, Müslüman arkadaşlar ve komşular edinerek, İslamofobik kampanyalar düzenleyerek İslamofobinin ‘İslam korkusu’ olarak anlaşılması ve algılanmasının yanlış olduğunun belirtilmesi gerekiyor. Söz konusu olanın İslam korkusu değil, aslında İslam’a karşı önyargılı olma ve hatta İslam’dan nefret etme hâli olduğunun deklare edilmesi gerekiyor. İslamofobik olanlar İslâm konusunda elbette bilgi sahibi değildir ama İslamofobilerinin nedeni bu bilgisizlik değildir.Müslümanların ve paydaşlarının “İslamofobi bir nefret söylemidir ve bütün nefret söylemleri yanlıştır.” diyerek ‘İslamofobinin sadece Müslümanların sorunu olmadığı;Hıristiyan, Yahudi, bütün insanlığın sorunu olduğunun anlatılması gerekiyor.

[email protected]