İsrail ile mücadele sorumluluğu kime ait?

Dr. Hacı Mehmet Boyraz, Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi
12.01.2024

İsrail'in sadece Gazze'de değil bugüne kadar Filistin'in dört bir yanında uyguladığı katliamlara dur demesi gereken fakat bu konuda hiçbir adım atmayan aktörlerin başında küresel güçler geliyor. Küresel güçler derken aslında sahip olduğu sert ve/ya yumuşak gücü sadece kendi çıkarına kullanan bir grup ülkeyi kastediyoruz. Bunların en önemlileri ise hiç şüphesiz BM Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisine sahip olan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere'dir.


İsrail ile mücadele sorumluluğu kime ait?

İsrail'in 7 Ekim 2023'te Gazze'deki sivillere yönelik başlattığı soykırımın üzerinden 3 ay geçti. Filistin Sağlık Bakanlığı'nın 7 Ocak 2024'te açıkladığı son rakamlara göre aradan geçen 3 ayda 22 bin 835 Filistinli hayatını kaybetti. Bunların yüzde 70'ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Yani İsrail'in şu ana kadar katlettiği her 10 kişiden 7'si ne yazık ki ya kadın ya çocuk. Dünya siyasetinde son 80 yıldır devam eden kaosun en önemli faillerinden biri olan İsrail, sözde Hamas ile mücadele adı altında tüm Filistin'i yok etme amacını güdüyor. Bunun kapsamda iş birlikçilerinin de yardımıyla 3 aydır devam eden soykırımını meşrulaştırabilmek için "kendini savunma hakkı" maskesine gizleniyor.

Peki, dünyanın gözü önünde apaçık bir soykırım yapan İsrail ile mücadele sorumluluğu kime ait? Cevabı basit. Bu sorumluluk aslında İsrail dışında herkese ait. Yani bir bütün halinde uluslararası topluma, küresel aktörlere ve bölgesel güçlere. Peki, bunların her biri neden sorumluluk almaktan kaçınıyor? Bunun da cevabı basit. Herkes, bu konuda sorumluluk almaktan kaçınıyor ya da bu konudaki sorumluluğu başkalarına atarak sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor. Uluslararası İlişkiler sözlüklerinde uzun zamandır yer alan fakat Türkiye'de pek bilinmeyen "sorumluluğu başkasına yükleme/devretme/atma" (buck-passing) kavramı, bu konuda bize açıklayıcı bir perspektif sunuyor.

Bu kavramı doğru şekilde anlayabilmek için öncelikle sözlük tanımlarına bakmak gerekiyor. Mesela Oxford Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Sözlüğünün tanımı kısaca şöyle: "Siyasi bir kararın sonuçlarını üstlenme konusundaki isteksizlik ya da başarısızlık". Cambridge Sözlüğü ise kavramı "Başa çıkılması gereken bir sorunla ilgili başkasını suçlama ya da başkasını sorumlu tutma" şeklinde tanımlıyor. Birbiriyle örtüşen bu tanımlardan hareketle sorumluluğu başkasına yükleme kavramını kısaca bir meselenin çözümü konusunda sorumluluk almama, sorumluluğu başkasına atma ya da sorumluluğu öteleme şeklinde tanımlayabiliriz. Sorumluluğu başkasına atma eylemi, sözlü olarak açıkça beyan edilebileceği gibi sessiz kalma yoluyla da zımnen yapılabilir. Her halükârda birileri sorumluluk almaktan kaçındığı için mesele ya da meseleler çözümsüz kalıyor.

Sorumluluğu başkasına yükleme terimi, esasen devletlerin uluslararası siyasette saldırgan bir tutum içerisinde olan bir devleti durdurma ya da yaklaşan bir tehdidi engelleme sorumluluğunu almaktan kaçınma ve bu kritik sorumluluğu diğer devletlerin üzerine yıkma stratejisini tanımlamak için kullanılır. Bu yönüyle sorumluluğu başkasına yükleme stratejisi öncelikle devletlerarası münasebetlerle ilgili bir muhtevaya sahiptir. Ancak kavramı, daha geniş bir yaklaşımla ele aldığımızda devletlerin ya da uluslararası toplumun bir krizi sonlandırma konusunda isteksiz olması ya da bu konuda inisiyatif almaktan kaçınması şeklinde de kullanabiliriz. Dolayısıyla kavram; uluslararası toplumun, küresel aktörlerin ve bölgesel güçlerin İsrail'in Gazze'deki katliamlarını durdurma konusunda isteksiz olması ve bu konuda sorumluluğu sürekli başkalarının üzerine atması durumuyla da fevkalade bağdaşıyor.

Küresel güçler sessiz

İsrail'in sadece Gazze'de değil bugüne kadar Filistin'in dört bir yanında uyguladığı katliamlara dur demesi gereken fakat bu konuda hiçbir adım atmayan aktörlerin başında küresel güçler geliyor. Küresel güçler derken aslında sahip olduğu sert ve/ya yumuşak gücü sadece kendi çıkarına kullanan bir grup ülkeyi kastediyoruz. Bunların en önemlileri ise hiç şüphesiz Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde veto yetkisine sahip olan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere'dir. BM Güvenlik Konseyi üyelerinden Rusya ve Çin, doğrudan kendilerini ilgilendirmeyen konularda nasıl sorumluluk almıyorsa İsrail'in Gazze'de uyguladığı soykırımı durdurma konusunda da herhangi bir sorumluluk almıyor.

Mevcut uluslararası sistemin başat gücü ABD, her konuda İsrail'in hamisi konumunda olduğu için Gazze'deki soykırıma tepki vermek bir yana sonuna kadar İsrail'e arka çıkıyor. Bu nedenle ABD, İsrail'le mücadele sorumluluğunu almak yerine BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisini kullanarak başkalarının da bu sorumluluk almasına engel oluyor. Fransa ise soykırım konusunda sabıkalı bir devlet olduğu için bu konuda oldukça "deneyimli" bir ülke. Bu nedenle Fransa, ilk günden beri "İsrail'in kendini koruma hakkı var" yalanını savunuyor ve İsrail'in Gazze'deki soykırımına arka çıkıyor. Hal böyle olunca Fransa, ortada sorumluluk alınmasını gerektirecek bir durum bile görmüyor.

Soruna öncülük eden ülke İngiltere

Bir diğer küresel güç İngiltere ise "İsrail meselesinin" başlamasına öncülük eden ülke konumunda. Hatırlanacağı üzere kadim Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması amacıyla ilk adımı 1917'de dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour atmıştı. Balfour'ın soyadıyla ile özdeşleşen meşhur deklarasyonla başlayan süreç, ne yazık ki 1948'de İsrail'in kurulmasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla günümüzde devam eden İsrail zulmünün en önemli sorumlusu hiç şüphesiz İngiltere'dir. Buna rağmen İngiltere, diğer Batılı aktörler gibi İsrail'in Hamas'a karşı kendi koruma hakkına sahip olduğu yalanına başvuruyor ve Gazze'deki soykırımı durdurma konusunda sorumluluk almaktan kaçınıyor. Kısacası büyük güçlerin her biri, Gazze'deki katliamları görmezden gelerek İsrail'in işlediği bütün suçlara ortak oluyor.

Almanya'nın soykırım yükü

Uluslararası siyasette özgün ağırlığı bulunan diğer küresel güçler de BM Güvenlik Konseyi üyelerinden farklı değil. Bunun en güzel örneği kesinlikle Almanya. İki dünya savaşı arasında biyolojik ırkçılıktan hareket ederek Yahudilere soykırım uygulayan Almanya, günümüzde hala geçmişin yükünü taşıyor. Holokost'un oluşturduğu tabular sebebiyle bugün Almanya'da İsrail aleyhinde karşıt söylemde bulunmak şöyle dursun İsrail'i rahatsız edebilecek en ufak bir imada bulunmak bile yasak. Dahası 2006 ve 2016 yıllarında yayınlanan iki ulusal güvenlik stratejisinde açıkça belirtildiği gibi Almanya, her ne şartta olursa olsun İsrail'in varlık hakkını kayıtsız şartsız destek veriyor. Yani Almanya, ne yaparsa yapsın İsrail'in yanında yer alıyor. Bu şartlar altında Almanya da "İsrail'in kendini koruma hakkı var" safsatasının altında Gazze'de uygulanan soykırıma sessiz kalarak dün Yahudilere uyguladığı soykırımın yükünden kurtulmaya çalışıyor.

Bölgesel aktörler de küresel güçlerden farksız değil. Yakın zamanda derlediğimiz ve iki dilde yayınladığımız "Bölgesel Aktörlerin Filistin Politikaları" başlıklı kitap, bu konuda doyurucu bir içerik sunuyor. Ortadoğu olarak adlandırılan geniş siyasi coğrafyadaki devletlerin neredeyse tamamına yakını Müslüman ağırlıklı toplumlardan oluştuğu halde bölgedeki ülkeler nasıl oluyor da İsrail zulmünü durduramıyor sorusu, bizi bu kitabı hazırlamaya yöneltti.

Cezayir'den İran'a, Irak'tan Libya'ya ve Körfez'den Türkiye'ye kadar bölgede yer alan ülkelerin konuya dair izledikleri politikaları etraflıca analiz eden kitaptan gayet anlaşılır bir sonuç çıkıyor. Buna göre bölge ülkeleri İsrail'le mücadele konusunda istekli değil; çünkü hemen hepsi meseleye menfaat ekseninde yaklaşıyor. Meseleye insani bir perspektifle yaklaşan Türkiye gibi sınırlı sayıda ülke ise bu zulme karşı koyabilmek için çeşitli inisiyatifler alsa da günün sonunda meselenin çözümü fiziki/ askeri dayandığı için çaresiz kalıyorlar. Bu nedenle sorumluluk aldıklarında bunun pratikte pek bir karşılığı olmuyor.

AB sorumluluğu ABD'ye atıyor

Uluslararası toplum da İsrail'in zulmü karşısında sessiz kalıyor. Mesela dünya barışını koruduğunu iddia eden BM, söz konusu İsrail'in Gazze'deki soykırımı olduğunda tam manasıyla üç maymunu oynuyor. Malum BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üyelerinden ABD; kayıtsız şartsız İsrail destekçisi olduğu için Konseyin İsrail aleyhinde herhangi karar almasına engel oluyor. Bu sebeple BM, Gazze'deki soykırımı durdurmak için hiçbir sorumluluk alamıyor.

Avrupa'da kalıcı barışı inşa etme amacıyla yola çıkan ve Avrupa Birliği (AB) de benzer bir durumun içerisinde. Her fırsatta dünyaya insan hakkı dersi vermeye çalışan AB ve üyeleri, her ne hikmetse İsrail'in Gazze'deki insan hakkı ihlallerini görmezden geliyor. Bunun için gerek AB yönetimi gerekse üye ülkeler, İsrail'in Hamas'a karşı kendini savunma hakkı olduğu safsatasına sığınarak sorumluluk almaktan geri duruyor. Bu konudaki en net açıklamayı ise AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell şu sözlerle yapmıştı: "AB bu sorunu çözebilecek kapasiteye sahip değil. Bunu yapabilecek tek aktör ABD". Böylece AB adına Borrell bu konudaki sorumluluğu ABD'ye atmış oluyor.

İsrail zulmüne karşı herkesin ve her devletin hiç şüphesiz bir sorumluluğu var. Ancak aralarında Türkiye'nin de bulunduğu sınırlı sayıdaki bir grup ülke hariç tutulduğunda hiç kimse bu konuda sorumluluk almak istemiyor ya da sorumluluğu sürekli diğerlerinin üzerine yıkıyor. Bu da ne yazık ki Filistinlilerin İsrail'in zulmü altında her geçen gün daha fazla ezilmesine neden oluyor. Yine de bu zulmün bir gün elbette biteceği inancıyla tarih, zamanı geldiğinde İsrail'in soykırımına göz yumanları muhakkak yargılayacaktır.

[email protected]