İsrail ne yapmak istiyor?

Prof. Dr. Muharrem EKŞİ / Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
16.06.2025

Esad sonrası Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında başlayan güç mücadelesini Türkiye kazanmış gözükmektedir. Ancak Netanyahu'nun maksimalist ve Trump'ın ifade ettiği gibi makul olmayan politikalarının tekrar Türkiye ile İsrail'i karşı karşıya getirme potansiyelinin varlığını muhafaza ettiğini hep hatırda tutmak gerekir. Özellikle İsrail ile İran arasındaki savaşın seyri de Türkiye ile İsrail'i karşı karşıya getirme riskini taşımaktadır.


İsrail ne yapmak istiyor?

Prof. Dr. Muharrem EKŞİ / Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Biden yönetimi, Suriye'de PKK-YPG terör örgütünü müttefik olarak seçmişken Trump yönetimi, İsrail'in bütün şikayetlerine rağmen Türkiye'yi özelde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı tercih etmiştir.

Aralık 2010 tarihinde 'Arap Baharı'nın domino etkisiyle Mart 2011'de Suriye'de iç savaş başlamış ve ülke güç mücadelesi alanına dönüşmüştür. 2013'te İran, Hizbullah aracılığıyla; 2015'te ise Rusya, Esad'ın davetiyle savaşa dahil olmuştur. Rusya'nın müdahalesi, Esad'ın iktidarını ve iç savaşı uzatmıştır. 27 Kasım 2024'te muhaliflerin ani taarruzu başlamış; 8 Aralık'ta Şam ele geçirilmiş, Esad Rusya'ya kaçmıştır.

Suriye muhaliflerinin beklenmedik hızlı ilerleyişinin temel dinamikleri

1. İsrail'in Ekim 2023 tarihinde başlattığı Gazze savaşı ve katliamlarına ek olarak İran'ın Lübnan'daki vekil aktörü Hizbullah'ı bitirme politikası.

2. Rusya'nın ağırlığını Ukrayna savaşına vermesi.

3. Esad'ın Arap Birliğine geri dönmesiyle zafer kazandığını zannederek askeri gücü ihmal etmesi.

4. Türkiye'nin arkadan liderlik politikası. 19 Şubat 2014'te ABD, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu arasında bir eğit-donat anlaşmasının yapılmasından itibaren Türkiye ilk kez vekil aktör edinmiştir. Türkiye, 2017 tarihinden itibaren sorumlu olduğu İdlib'te muhaliflerle yakın ilişkiler tesis edebilmişti. Zira 2017 yılındaki Astana toplantısında Türkiye, Rusya ve İran ile 4 adet İdlib dahil gerginliği azaltma bölgesi oluşturma kararı alınmıştı.

5. Ukrayna'nın HTŞ ile teması. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, 4 Aralık 2024 tarihinde basına yaptığı açıklamada Ukrayna istihbaratının Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm (HTŞ) ile etkileşim içinde olduğu, yabancı uyruklu savaşçılardan İHA'ların teslimatı ve tecrübe aktarımına kadar çeşitli işbirliklerini ortaya atmıştı. Buradan hareketle HTŞ'nin Ukrayna desteğini aldığı anlaşılmaktadır.

Yeni imaj inşası

Yeni Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ilk önce muhalif bir savaşçıdan devlet adamlığına doğru imaj değişimini yaparak dünyaya olumlu kamu diplomasisi mesajları vermeye başlamıştır. Bunun için ilk önce HTŞ zamanlarındaki Colani ismini Şara olarak değiştirmiş, ardından kamuflajını çıkarıp takım elbise ve kravat çekmiştir. Kamu diplomasisi mesajı olarak da Suriye'deki farklı toplulukların haklarının muhafaza edileceği ve Suriye vatandaşlığı ile herkesin eşit haklara sahip olacağı kapsayıcı söylemlerini tekrarlamaya başlamıştır.

Esad'ın düşmesi sonrası Suriye'ye dışardan ilk ziyaret eden Milli İstihbarat (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olması, Şara ile Türkiye'nin yakın dostluğunu ve Esad sonrası Türkiye-Suriye ilişkilerinin seyrini dünyaya açıkça göstermiştir. Özellikle MİT Başkanı Kalın'ın Şara'nın kullandığı araç ile yolculuk etmesi, müttefikliğin kamuoyu nezdindeki resmi olmuştur.

Birlikte devlet inşası

Türkiye'nin Esad sonrası Suriye politikasında köklü bir dönüşüm yaşanmış; Şara ile yeni devletin inşasına odaklanılmıştır. 2011'den itibaren 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye, iki kardeş toplum temelinde yeni bir Suriye kurulmasını hedeflemiştir. Devlet inşası, istikrar ve imar süreçlerinde çok taraflılık benimsenmiştir. Trump'ın açıklamasına dek Türkiye'nin rolü görünmez kalmıştır. İç savaş süresince oyun kurucu olan Türkiye, artık düzen kurucu ve istikrar sağlayıcıdır. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Körfez temaslarına başlamış, zaferin paylaşımı ve çok taraflı inşa süreci öne çıkmıştır. 9 Mart 2025'te Türkiye, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak'tan dışişleri, savunma ve istihbarat yetkililerinin katılımıyla düzenlenen Amman Zirvesi, bu politikanın kurumsal temelini oluşturmuştur.

Türkiye, bir yandan içerde 'Terörsüz Türkiye' sürecini başlatırken öte yandan Irak ve Suriye'de PKK'nın silah bırakması politikasını uygulamıştır. Bu sürece paralel olarak Suriye'deki YPG ve SDG'ye de baskılar uygulanmıştır. Bunun sonucunda 10 Mart 2025 tarihinde Şara ile SDG arasında anlaşma mutabakatı imzalamıştır. Bu anlaşma Şara'nın yeni Suriye devlet inşası sürecinde ülkedeki silahlı unsurların tek çatı altında toplama girişiminin stratejik aşamasını oluşturmuştur. Zira modern devletin olmazsa olmazı, şiddetin tek elde toplandığı ve yasal meşru tek otoritenin olmasıdır. Bunun için Şara'nın yeni devlet inşasındaki en önemli zorlu sürecini Türkiye'nin desteğiyle silahlı grupların silahlarını bırakması ve tek yasal milli ordunun tesis edilmesi oluşturmaktadır.

Ancak Cumhurbaşkanı Şara, Esad sonrası yeni Suriye'yi inşa ederken en önemli sorun, İsrail'in uluslararası hukuku ve ülke egemenliğini ihlal eden eylemleri olmuştur.

Güç mücadelesi

Esad'ın ülkeyi terk etmesi sonrası İsrail, Suriye'nin eski toprağı olan Golan'dan Şam'a 15 km yakınına kadar yerleşmeye ve eski Esad askeri kalıntılarını bombalamaya başlamıştır. İsrail, başlangıçta bu eylemleri, önleyici müdahale stratejisi çerçevesinde yürüttüğü gerekçesi ile meşrulaştırmak istemiştir. Ancak sonra İsrail'in politika ve eylemleri, Suriye'de tek hakim güç olma ve Türkiye'nin ülkedeki varlık ve etkisini sınırlamak olduğu anlaşılmıştır.

İsrail'in Golan'daki varlığını Şam yakınlarına taşıma stratejisi, hem Şara hem de Türkiye ile gerilim yaratmıştır. Türkiye'nin sözde konuşlanacağı varsayılan üslerin bombalanması bu çatışmayı tırmandırmıştır. İsrail, Dürziler üzerinden özerk bölge kurmayı ve bu topluluğu vekil aktör hâline getirmeyi hedeflemiştir. Dürzi şeyhlerini ağırlayıp hamiliğine soyunan İsrail, bu grubu çıkarları doğrultusunda kullanmak istemiştir. Dürzileri ezilen azınlık olarak sunarak özellikle Trump'ı etkilemeye çalışmış, fakat başarılı olamamıştır. İsrail'in işgal girişimi, Şara'nın kapsayıcı müdahalesiyle akim kalmıştır. Bu müdahale, çok kimlikli toplumu yönetme kapasitesinin stratejik bir testi olmuştur.

Suriye'de Türkiye ile İsrail'in farklı politikalar izlemeleri de güç mücadelesinin önemli bir boyutunu teşkil etmektedir. İsrail, Suriye'de Irak'a benzer bir federal yapı isterken Türkiye'nin üniter devlet yapısı için Şara'ya verdiği destek, iki ülke arasındaki Suriye politikalarının çatışmasını getirmiştir. Özellikle Mart 2025 tarihinde Şara ile SDG arasındaki anlaşma mutabakatı, Suriye'nin toprak bütünlüğü, silahların tek elde toplanması ve üniter devlet yapısı için başarılı bir hamleyi temsil etmesi, İsrail'in beklediği gibi federal bir yapı hatta iç çatışmanın önünü kapatmıştır.

Trump: Suriye'nin anahtarı Türkiye'de

8 Nisan 2025 tarihindeki Trump-Erdoğan telefon görüşmesini Trump'ın basına açıklamasıyla dünya kamuoyu, Türkiye'nin muhaliflerin harekâtı ve Esad'ın düşmesindeki çarpıcı rolünü de öğrenmiş oldu. "Trump, Erdoğan'a, "Tebrikler, başka kimsenin iki bin yıldır yapamadığını yaptınız. Suriye'yi aldınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ..."Evet, belki de bizdik" karşılığı aldığını da anlattı. Türkiye'nin Suriye'deki varlığından rahatsız olan Netanyahu, 7 Nisan 2025 tarihinde Türkiye'yi şikayet etmiş, ancak Trump, Oval ofiste basının önünde Netanyahu'ya "Erdoğan ile çok iyi ilişkilerim var kendisini severim o da beni sever, sorunlarınız varsa çözebilirim ama sen de makul olmalısın" açıklaması, aslında İsrail'in Suriye'deki maksimalist politikalarına dur demiş olarak yorumlanabilir.

Trump, "Suriye'nin anahtarı Türkiye'dedir" demiştir. Bu ifade, Türkiye'nin ülkedeki gücünü tescil etmiştir. Böylece ABD'nin Türkiye ile çalışacağı en üst düzeyden duyurulmuştur. Trump tarafından hem Türkiye Büyükelçisi hem de Suriye özel temsilci olarak Thomas Barrack'ın atanması bu tercihi pekiştirmiştir.

ABD'nin Suriye politikasındaki köklü değişimde Trump faktörü öne çıkmaktadır. Trump ilk döneminde de Suriye'den askerlerini çekmeye çalışmıştı ama Pentagon-CENTCOM diretmişti. Şimdi ise Trump'ın askerlerini çekmeye başlaması ve azaltması, politika değişikliğinin açık göstergesidir. Ayrıca Trump'ın Biden yönetimindeki Türkiye'yi dışlayan ve PKK-YPG terör örgütünü taktiksel dahi olsa müttefik olarak gören politikasını terk etmiş ve onun yerine Erdoğan Türkiye'si ile çalışmayı tercih etmiştir. Trump ile Erdoğan arasında Suriye'de varılan muhtemel zımni mutabakat da iki liderin birlikte hareket etmesinde etkili olmuştur. Yeni Suriye'nin nasıl olacağı üzerine iki liderin zımni uzlaşısı, yeni Suriye'nin kodlarında da belirleyici olacaktır.

Yeni Suriye'nin kodları

1. İsrail'e tehdit oluşturmayan

2. İran'a alan açmayan

3. Körfez ülkelerine yakın

4. Türkiye üzerinden Batı ile angaje olan

5. Üniter ve toprak bütünlüğünü koruyan

Sonuç olarak şimdilik Esad sonrası Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında başlayan güç mücadelesini Türkiye kazanmış gözükmektedir. Ancak Netanyahu'nun maksimalist ve Trump'ın ifade ettiği gibi makul olmayan politikalarının tekrar Türkiye ile İsrail'i karşı karşıya getirme potansiyelinin varlığını muhafaza ettiğini hep hatırda tutmak gerekir. Özellikle İsrail ile İran arasındaki savaşın seyri de Türkiye ile İsrail'i karşı karşıya getirme riskini taşımaktadır.