İsrail neden Frankenstein bir devlettir?

Prof. Dr. İsmail Şahin/ Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı
14.08.2025

Frankenstein'ın yaratığı, şiddet döngüsüne saplanarak kendini yok etmişti. İsrail'i de benzer bir son bekleyebilir. Zira İsrail sürekli güç kullanımıyla hem iç güvenlik zafiyetlerini artırıyor hem de uzun vadede kendi varlığını tehdit eden bir ortam inşa ediyor.


İsrail neden Frankenstein bir devlettir?

Prof. Dr. İsmail Şahin/ Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı

Bilindiği üzere İngiliz yazar Mary Shelley'nin 1818 yılında kaleme aldığı "Frankenstein ya da Modern Prometheus" adlı roman, edebiyat tarihinin en dikkat çekici bilim kurgu klasiklerinden biri olarak kabul edilir. Roman, İsviçreli genç bilim insanı Victor Frankenstein'ın, yaşamın sırrını çözme takıntısını konu alır. Victor, bir dizi bilimsel deney sonunda farklı ceset parçalarını birleştirerek insana benzeyen devasa bir varlık meydana getirir. Fakat Victor büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Çünkü görünüşü itibarıyla korkutucu ve çirkin bir yaratık ortaya çıkmıştır. Daha kötüsü, doğduğu anda sevgi ve kabul görmeyen yaratık, öfke ve intikam duygularıyla Victor'un sevdiklerini birer birer öldürerek onu cezalandırmaya çalışır.

Romana konu olan yaratığın hikayesi bir bütün olarak ele alındığında İsrail'e çok benzediği görülür. Şimdi bu benzerliklerin neler olduğuna bir bakalım!

Yapay ve toplama

Öncelikle yaratık gibi İsrail de yapaydır, toplanmıştır ve bu nedenle doğal değildir. Bu yönüyle İsrail yapay bir devlettir. Çünkü toplumsal, coğrafi ve tarihsel bir bütünlük içinde doğal olarak oluşmamıştır. İsrail'in kuruluş sürecine bakıldığında bu devletin, uluslararası siyasi planlama ve zorlayıcı göç politikalarıyla kurulmuş olduğu anlaşılır. Nitekim İsrail'in kurucu nüfusunun büyük kısmı bölgenin yerli halkı olmadığı gibi Avrupa, Rusya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan gelen Yahudi göçmenler "İsrail" kimliği altında birleştirilerek ulusal kimlik yukarıdan aşağıya inşa edilmiştir. Dolayısıyla İsrail devleti de tıpkı Frankenstein'ın yaratığı gibi doğal bir sürecin neticesi olarak değil de masa başında, uluslararası siyasi mühendislikle oluşturulmuş bir devlettir.

Neden saldırgan?

İsrail'in "yapay devlet" olarak kurulmuş olması, kaçınılmaz olarak onun karakterini, siyasal davranışlarını ve güvenlik stratejilerini doğrudan etkiliyor. Yapay devletlerin en temel sorunu, meşruiyet ve güvenlik kaygısıdır. Doğal bir sürecin parçası olmadıkları için kendilerini kabul ettirmekte zorlanırlar. Bu yüzden gücü, güç diplomasisini ve güçlüyle müttefik olmayı oldukça önemserler. Çünkü meşruiyetlerini ya güç ile tanzim ederler ya da onunla ikame ederler. Kendilerini sürekli kuşatılmış ve tehlikede hissettiği için gücü ayrıca önemserler. Buna ilişkin birçok somut örneği İsrail'in tarihinde de rahatlıkla görebiliriz.

Kurulduğu günden itibaren kendisini sürekli yalnız, istenmeyen ve tehdit altında hissettiği için Frankenstein'ın yaratığı gibi İsrail de saldırgandır. Zira her ikisi de çevresine yabancı ve uyumsuzdur. Nasıl ki yaratık, doğduğu andan itibaren kabul edilmedi; İsrail de kuruluşundan itibaren başta bölgedeki Arap ülkeleri olmak üzere pek çok devlet tarafından kabul göremedi, tanınmadı. Doğal olarak bu yalnızlık ve görmezlikten gelinme hissi, İsrail'de sürekli bir savunma refleksi oluşturdu. Frankenstein'ın yaratığında olduğu gibi, İsrail de reddedilme ve dışlanma karşısında bir yandan şiddete yöneldi, diğer yandan ise varlığını kanıtlamak için güce başvurdu. Kısacası yaratık gibi o da çevresine korku ve yıkım saçtı. Dolayısıyla saldırganlık ve şiddet, İsrail'in yapaylığının doğal bir karakteridir.

İsrail ile yaratık arasındaki önemli bir benzerlik de her ikisinin kontrolden çıkmasıdır. Yaratığın Frankenstein'ın kontrolünden çıkıp etrafına zarar verdiğini çok iyi biliyoruz. Benzer şekilde İsrail de kuruluşunda amaçlanan "güvenli bir Yahudi yurdu" hedefinin çok ötesine geçip bölgesel bir işgal gücüne dönüştü. Yaptığı katliamlarla, kendisini kuran veya destekleyen ABD ve Batı kamuoyu gibi güçlere de bir hayli zarar verdi. Bu durum, 7 Ekim sonrasında uluslararası kamuoyunda oluşan İsrail karşıtlığında açık bir şekilde okunabiliyor.

Yaratık etrafına barış ve huzur getirmedi. Tam aksine çevresine korku ve yıkım saçtı. İsrail, Filistin'de yürüttüğü işgal ve ilhak politikalarıyla; komşu ülkelerin içişlerine müdahale etmesi, azınlıkları kışkırtması ve toprak bütünlüklerini tehdit etmesiyle de bölgede kalıcı bir gerilim ve çatışma döngüsü oluşturdu.

Frankenstein'ın yaratığı nasıl kendi varoluşunun ötesine geçerek kontrol edilemez hale geldiyse, İsrail de kuruluş amacını aşarak sürekli güç kullanımı ve saldırganlık üzerine kurulu, öngörülmesi zor bir aktöre dönüştü.

Kendi varlığını yok edebilir!

Bunlar başlangıçta İsrail'in lehine gibi görünse de uzun vadede onun aleyhine sonuçlar doğurması yüksek bir ihtimaldir. Yaratık gibi İsrail de kendine zarar vermektedir. Sürekli güç kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan güvenlik paradoksu uzun vadede İsrail'in düşmanlıklarını derinleştirerek onun güvenliğini zayıflatıyor. Bununla birlikte Tel Aviv'in aşırı saldırganlığı uluslararası kamuoyunda İsrail karşıtlığını tetikleyerek beraberince ciddi bir uluslararası yalnızlaşmayı getiriyor. Böylece İsrail'in kendi varlığını koruma stratejisi aynı zamanda kendi varlığını yok etme stratejisini de besliyor.

Romana baktığımızda Frankenstein'ın yaratığının onu var eden kişiye düşman olduğu görülür. İsrail de saldırgan politikalarıyla, kendisini kuran ve destekleyen Batı dünyasında giderek meşruiyet kaybı yaşıyor. Dahası yaratık nasıl toplumdan dışlandıysa, İsrail de sert politikaları nedeniyle hem bölgesinde hem de küresel kamuoyunda tecrit riski ile karşı karşıya geldi. Yani İsrail karşıtlığı yalnızca Arap ya da İslam alemi içerisinde artmıyor daha büyük oranda Batı dünyası içerisinde büyüyor. Bu da İsrail'in Batı'ya duyduğu öfkeyi her geçen gün daha da artırıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Filistin devletini tanıma kararı aldığını ve Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bu konuda resmi bir açıklama yapacağını duyurması üzerine, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar'ın Fransa'yı açıkça tehdit etmesi, bu öfkeye somut bir örnek olarak gösterilebilir.

Tekrar yaratığa baktığımızda, onun korku ve öfkenin sembolü olduğunu görüyoruz. İsrail de Filistin'deki eylemleri nedeniyle küresel protestoların, direnişin ve öfkenin sembolü haline geliyor. Çünkü İsrail suçlu masum, genç yaşlı, silahlı silahsız demeden önüne çıkan herkesi öldürüyor; hastane, okul, barınak demeden her yeri yakıp yıkıyor. Haliyle tüm bu eylemler İsrail'in adil olmayan saldırgan bir aktör olduğu algısını güçlendirerek onu küresel öfkenin hedefi haline getiriyor.

Frankenstein'ın yaratığı, şiddet döngüsüne saplanarak kendini yok etmişti. İsrail'i de benzer bir son bekleyebilir. Zira İsrail sürekli güç kullanımıyla hem iç güvenlik zafiyetlerini artırıyor hem de uzun vadede kendi varlığını tehdit eden bir ortam inşa ediyor. Tüm bunlardan dolayı İsrail, uluslararası meşruiyetini kaybedebilir. Dolayısıyla İsrail, güvenliğini saldırganlık ve işgal politikalarıyla sağlama stratejisinde ısrar ederse, tıpkı Frankenstein'ın yaratığı gibi kendi elleriyle kendi sonunu hazırlayan bir aktöre dönüşebilir.