İsrail sorunu nasıl çözülemez?

Prof. Dr. Kudret Bülbül/Siyaset Bilimci/Ankara Medipol Ü.
21.10.2023

Mevcut Batı emperyalizmi hâkim güç olmaya devam ettiği sürece İsrail sorununun çözülebilmesi zordur. Çin, Rusya ve Türkiye gibi yükselen güçlerin doğrudan meseleye dahli ancak bu tabloyu değiştirebilir.


İsrail sorunu nasıl çözülemez?

Kadim Filistin topraklarında Pax Ottomana, Osmanlı Barışı döneminde Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler asırlar boyunca barış içinde yaşamışlardır. Bu coğrafya, bir İsrail Devleti kurulması çabalarından sonra bir kan gölü, ölüm, sürgün, zulüm coğrafyasına dönüşmüştür. Bu nedenle ilk söylenmesi gereken meselenin bir Filistin ya da Arap meselesi değil, bir İsrail sorunu olduğudur. Terminolojiyi doğru kullanmak gerekir. Çünkü söylemi kuran iktidarı da kurar.

Avrupa sömürgeciliğinin mirası

İsrail'in, bir toplama kampına dönüştürdüğü Gazze'deki bir hastaneyi bombalayarak bebek, çocuk, yaralı, kadın, sağlık çalışanı 500'den fazla masum insanı katletmesiyle devam eden vahşet, kimilerince Hamas'ın son saldırısı, İran'ın farklı amaçları ya da güncel başka gerekçelerle izah edilmeye çalışılıyor. Bu bakış açıları meselenin tarihini, derinliğini ve bugüne kadar gelinen aşamaları gözden kaçırıyor.

İsrail sorunu esasen Avrupa'nın sömürgeci döneminden bugüne yansıyan bir sorun. Ülkelerin işgal edilip emperyalist çıkarlar doğrultusunda, yerli halkların bastırılıp sürgün edilip, yok edilip sınırların, kimliklerin, aidiyetlerin yeniden belirlendiği döneminden kalma bir sorundur. Dünyanın pek çok bölgesinde bu emperyalist dizayn amacına ulaştığı için o bölgeler artık sessizleşmiş durumda. İsrail sorunu tarihte kalmayıp bugün hala yaşıyorsa Filistin halkının boyun eğmeyen şanlı direnişi sayesindedir.

İsrail sorunu, başlangıcı itibarıyla, İngiliz emperyalizminin Avrupa'da uzun yüzyıllar sorun olarak görülen Yahudileri, 19. Yüzyılda, İslam topraklarına sürerek, hem kendi içlerindeki bir meseleden kurtulmak hem de Osmanlı topraklarını parçalayarak, Ortadoğu petrollerini ve Osmanlı'yı kontrol altına almak için ortaya çıkardığı bir sorundur. Böylelikle İngiliz emperyalizmi tarihsel olarak Avrupa'da sürekli aşağılanan ve hep sorun olarak görülen Yahudileri İslam topraklarına ihraç etmiş, Ortadoğu ülkelerini ve petrolünü kontrol altında tutabileceği bir müdahale aracı elde etmiştir. Keza tarihsel olarak Müslümanlar Yahudilerle değil daha çok Hristiyanlarla çatışma halinde iken bu gelişmeyle Müslümanların daha çok Yahudilerle çatıştığı, kendilerinin daha çok dışarda kaldığı bir pozisyon elde etmiştir. İngiltere'nin ve küresel emperyalizmde onun yerini alan ABD'nin, doğurdukları ve bugün de yaşattıkları İsrail'in ne kadar yanında durduklarını ise İsrail'in insanlık dışı vahşet ve soykırımı karşısında bile dile getirdikleri açıklamaları, gönderdikleri askeri teçhizat ve bu iki ülke liderinin İsrail'e yaptığı ziyaretler bir kez daha ortaya koymaktadır. ABD Başkanı Biden'ın 1986'da söylediği ve bu haftaki İsrail ziyaretinde tekrar ettiği şu sözleri meseleyi başka bir açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar net ortaya koymaktadır: "İsrail olmasaydı, bölgedeki çıkarlarını korumak için ABD yeni bir İsrail yaratmak zorundaydı".

Güncel gelişmelerin ve açıklamaların çok ötesinde yaklaşık 200 yıldır yaşadığımız süreç budur. İsrail sorununu bu bağlamda, küresel emperyalizme eklemlenmiş Siyonizm çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Küresel Batı emperyalizmi destekli Siyonizmin Mısır, Suudi Arabistan, Irak, İran, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerden bazılarının tamamını, bir kısmının belirli bölgelerini, Türkiye'nin ise Diyarbakır'a kadar olan bölgesini içeren Vadedilmiş Topraklar ideali ortadayken bölgemizdeki hiçbir gelişme sadece güncel gelişmelerle açıklanamaz. Bölgemizdeki hiçbir örgütlü ve dış destekli terör eylemi Siyonizmin bu amacı göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. Kurulmasından sonra, İsrail'in yayılma coğrafyasında artan terör faaliyetlerini, bu bölgelerin istikrarsızlaştırılması, islamsızlaştırılması ve insansızlaştırılması süreçlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

İsrail sorunu nasıl çözülemez?

Bugüne kadar İsrail sorununu çözmeye yönelik tüm girişimler İsrail'i daha fazla büyütmüş, işgal ettiği toprakları daha fazla artırmışsa öncelikle bunlar üzerine odaklanarak İsrail sorununun nasıl çözülemeyeceğini daha iyi görmek gerekir. Bunlara değinmek gerekirse;

1) Mevcut Batı Emperyalizmi hegemonyasını sürdürdüğü sürece: İsrail yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, mevcut Batı emperyalizminin varettiği bir devlettir. Osmanlı coğrafyasını parçalama amaçlı girişilen süreç amacına ulaşmıştır. Bugün Batı emperyalizminin bölge ülkelerini kontrol etmek için kullandığı en önemli aygıttır. Mevcut Batı emperyalizmi hâkim güç olmaya devam ettiği sürece İsrail sorununun çözülebilmesi zordur. Çin, Rusya ve Türkiye gibi yükselen güçlerin doğrudan meseleye dahli ancak bu tabloyu değiştirebilir.

2) İsrail'i vareden aktörlerin ve onların hukukundan çok beklentiye girildiği sürece. Biden'ın yukarıda dile getirdiği sözünden de anlaşılabileceği gibi sorunun yaratıcısı, sürdürücüsü ve bir parçası olanlardan çözüm ya da medet beklendiği sürece bu sorunun çözülemeyeceği aşikardır.

3) Hitler'in Propaganda Bakanı Gobels'in taktikleri bugün Batı medyasında aynen uygulanmaktadır. Batılı ülkeler emperyalist çıkarlarıyla örtüştüğünde en terörize faaliyetlere bile insan hakları, ifade özgürlüğü gibi gerekçelerle imkan verirken bugün bu ülkelerde İsrail'i protesto etmek bile yasaktır. İnsanlığın gözü önünde işlenmekte olan bir soykırıma karşı tepki gösterenler teröre destek vermek suçuyla baskılanmaktadır. Gobels türü propaganda taktilerine karşı gerçekleri daha fazla açığa çıkaran çalışmalar olmadığı sürece bu meselenin çözülebilmesi zordur.

4) Tarafların halihazırdaki yaklaşımları sürdüğü sürece. İsrail tarafı meseleye bir sonraki adımda kendisine daha fazla kazanım sağlayacak, işgale daha fazla imkan sunacak, yayılmacı politikalarını daha fazla sürdürebilecek süreç odaklı yaklaşırken, Filistin tarafı meseleye süreç odaklı değil somut ve nihai çözüm beklentisiyle yaklaşmaktadır. Bu art niyetli, uzun soluklu, aldatmaya yönelik bakış açısı İsrail'in pek çok ülkeyi içeren yayılma stratejisiyle de uyumludur.

5) İşgali gizleyen, örten kavramlar devam ettiği sürece. İsrail meselesinde çoklukla Filistinlilerin kendi vatanlarında bir toplama kampına mahkum edildikleri unutuluyor/unutturuluyor. Sanki İsrail ile bağımsız bir başka ülke arasında bir savaş varmış gibi bir algı oluşturuluyor. Bu nedenle İsrail'in işgalci olduğu, "yerleşimci"lerin gaspçı/hırsız oldukları kurulan her cümlede, her ifadede dile getirilmelidir.

6) İsrail zulmünü durdurmaya dair kınama, tel'in, lanetleme, uluslar arası toplum ve insanlığı göreve çağırma gibi söylemlerin zorlama, boykot, ambargo, askeri güç kullanımı gibi yaptırımlar içermediği sürece. İsrail'in "vadedilmiş topraklar" perspektifinden pek çok bölge ülkesini işgale yönelik uzun soluklu bir strateji yürüttüğü ortadadır. Kurulduğundan bugüne Filistin'in neredeyse tamamını ve bölge ülkelerinin bir kısmının topraklarını ele geçirdiği de. Batı emperyalizmi destekli İsrail'in bu yürüyüşüne karşı, onu durmaya zorlayacak kuvvet kullanımını da içeren çok boyutlu bir süreç/yaptırım ortaya konmadığı sürece, İsrail'in kuruluşundan bugüne uyguladığı işgal politikası devam edecektir.

7) Başta islam ülkeleri olmak üzere kalbinde zerre kadar vicdan taşıyan insanlık aleminin çok parçalılığı devam ettiği sürece.

İsrail sorunu çözülemez mi?

"Küfr ile belki amma zulm ile payidar kalmaz devlet" der büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk. "Süngülerle ülkeleri fethedebilirsiniz, ama süngüler üzerine oturamazsınız" der Napolyon.

Ağır bir işgal, vahşet ve zulüm ile varlığını sürdüren İsrail sorunu er geç çözülecektir. Mesele başka Müslümanlar olmak üzere vicdan sahibi insanlığın sorumluluğunu yerine getirip getirmeme meselesidir.

Yukarıda nasıl çözülemeyeceğine dair belirtilen ifadeler tersinden meselenin nasıl çözülebileceği şeklinde de okunabilir.

Belki de tarihte olmadığı kadar İsrail sorununun çözümüne yakınız. İsrail'i vareden Batı emperyalizmi bugün tarihinin en zayıf noktasında. Eskilerin "eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal" dedikleri, eskinin çekilmekte olduğu ama yeninin henüz doğmadığı bir süreçteyiz. ABD hegemonyası tüm dünyada geriliyor. Yerini Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye gibi ülkeler alıyor. İsrail'in kendini destekleyenlerin zayıflaması nedeniyle tarihin en güvensiz dönemlerinden birini yaşadığı söylenebilir. Tüm dünyanın gözü önünde yapmakta olduğu açık bir vahşete, ağır bir soykırıma rağmen ABD'nin, UK'nin açık desteğini ortaya koyması, İsrail'in içinde bulunduğu güvenlik açığının ya da krizinin bir yansıması olarak da okunabilir.

Küreselleşme ile gelen iletişim çağında, Batılı ülkelerde, gerçekler toplumlarının gözünden ne kadar gizlenmeye/kaçırılmaya çalışılırsa çalışılsın insanlık vicdanı susturulamıyor. Latin Amerika'dan uzak Doğuya, İslam ülkelerinden Batılı halklara kadar tüm dünyadan insanlık vicdanı İsrail'in bu zulmünü lanetliyor. İsrail'e yönelik her eleştiri artık antisemitizm suçlamasıyla bastırılamıyor. Elbette ne Yahudilik ne Hristiyanlık ne de İslam karşıtlığı söz konusu olsun. Ama Siyonist soykırımı ve Siyonist soykırımcıları (zionistgenocider) her yerde teşhir etmek gerekiyor.

Diğer taraftan bütün Yahudiler bu İsrail zulmünü onaylıyor, onun Siyonist ideolojisini paylaşıyor değildir. Anti Siyonist Yahudiler, çok tepki alma pahasına dönem dönem seslerini yükseltmektedirler. Bu kesimlerin İsrail soykırımcılığının tüm dünyada bir Yahudi nefretine dönüşmemesi için tepkilerini daha fazla yükseltmeleri gerekiyor.

Son olarak bireysel, sivil toplum, ülkeler ve iktidarlar düzeyinde gittikçe artan tepkileri daha da yükseltmek ve daha örgütlü getirmek gerekiyor.

Zaman İsrail'in uyguladığı insanlık dışı uygulamalara karşı tüm dünyada çığ gibi yükselen tepkileri ortaklaştırma bu tepkileri bir akan bir nehre dönüştürme zamanıdır. Küresel düzeyde gittikçe artan bu tepkiler Siyonizme/soykırıma karşı uluslararası vicdan/eylem koalisyonu'na dönüştürülebilir. Türkiye, Mısır, katar, Pakistan, Malezya gibi ülkeler bu koalisyona öncülük edebilir. Siyonizmin esir alamadığı vicdan sahibi tüm ülkeler bu koalisyonda yer alabilir. Ortaya konan tepkiler umutvar olmak için fazlasıyla nedenimiz olduğunu gösteriyor. Yeter ki bu tepkilerin kanalize edilebileceği bir mecra ortaya konabilsin.

Keza İsrail'in bölge ülkelerini ve Türkiye'nin Diyarbakır'a kadar olan bölgesini içeren işgal yürüyüşünü durdurmak için acilen Siyonizme/İşgale/İsrail'e karşı Bölge Ülkeleri Platformu oluşturulması son derece elzemdir. Türkiye böyle bir inisiyatif başlatabilir. Bölge ülkeleri, sarı öküz örneğinde olduğu gibi sıranın kendilerine gelmesini beklememelidir.

Bölgesel ve küresel oluşumlar, platformlar, koalisyonlar ne kadar acil ve güçlü kurulursa İsrail vahşeti o kadar hızlı durdurulabilecektir.

Karanlığın çok koyu olduğuna bakmayın.

İsrail sorununun çözümü için İnsanlık alemi şafağa her zamankinden daha yakındır.

Hangi dinden, dilden, renkten, inançtan olursanız olun, yeter ki kalbinizin/vicdanınızın sesini daha fazla dinleyerek üzerinize düşeni yapmaktan korkmayın.

[email protected]