İsrail tüm dünya için bir güvenlik sorunudur

Prof. Dr. Cengiz Gül/Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku ABD. Öğretim Üyesi
23.01.2024

1948'de, İngiltere'nin başını çektiği ve BM'nin de alet edilerek kurdurulduğu zamandan bu yana İsrail, tek tek devletlerin yanı sıra, dünyanın en büyük uluslararası örgütü olan BM ve UAD'nin de nezdinde, tüm uluslararası topluma kafa tutmakta, meydan okumakta, hukuk tanımamaktadır. Bu durum İsrail'in tüm dünya insanlığı için artık müşterek bir güvenlik sorunu haline geldiğini alenen göstermektedir.


İsrail tüm dünya için bir güvenlik sorunudur

İsrail'in 1948'den bu yana süregelen işgal, baskı ve zulümlerine karşı Gazze'de, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te gerçekleştirdiği direniş eylemlerine karşı, İsrail'in soykırıma varan katliam ve yıkımları aralıksız biçimde devam etmektedir. Şu ana kadar, başta İslam ülkeleri olmak üzere, diğer devletler ve de Birleşmiş Milletler'in (BM) başını çektiği hiçbir uluslararası örgüt, dünya kamuoyunun gözü önünde gerçekleşen bu soykırım ve barbarca yıkımı önlemek ve sona erdirmek noktasında gereken kararlı adımları maalesef atmamış ya da atamamıştır. Ancak kısa bir süre önce Güney Afrika Cumhuriyeti'nin, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde, İsrail'in, 1948 tarihli "Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"'ne aykırı eylemleri nedeniyle yargılanması için açtığı dava, İsrail'in pervasızca işlediği soykırım ve savaş suçlarına karşı, devlet yönetimlerinde hâkim olan derin bir acziyet ve sessizliğin de sona ermeye başladığına yönelik, insanlık vicdanında bir ümit ışığının yanması şeklinde etki oluşturmuştur. Aslında ve öncelikle İslam ülkelerinin yönetimlerince hayata geçirilmesi gereken, İsrail'in zulüm ve soykırımlarına yönelik bu dava sürecinin, Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından gerçekleştirilmesi, İslam âlemi açısından ibretlik olması kadar, tüm uluslararası toplumun ve dünya insanlığının da adeta onur ve şerefini kurtarması bakımından büyük bir önem arz etmektedir.

Soykırıma kılıf bulamazsınız

Gazze'de İsrail'in yaptığı katliam ve soykırım suçlarına dair delilleri, fotoğraf, video gibi belge ve kayıtlarla Uluslararası Adalet Divanı'na sunan Güney Afrika Cumhuriyeti'nin, her birisi ispatlı iddialarına karşı, sanık sandalyesinde oturan İsrail tarafı ise, hem tamamen soyut ve toptancı bir mantıkla bu delilleri inkâr yoluna sapmaya, hem de gösterdiği vahşet ve barbarlıkta sınır tanımayan eylemleriyle, artık dünya kamuoyunda itibar görmeyen meşru savunma hakkı söylem ve masallarıyla, tüm işgal ve zulümlerine bir kılıf bulma çabasına girmiştir. Yani bu dava, istenen sonuca ulaşamasa da, İsrail'in, işlediği soykırım suçları nedeniyle uluslararası bir yargı organında hesap vermek zorunda kalması açısından bile büyük bir önem ve değer taşımaktadır. Taraf olduğu, Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne aykırı eylemlerinden dolayı, Sözleşme'ye taraf Güney Afrika Cumhuriyeti'nin açtığı ve Türkiye'nin de müdahil olmak suretiyle, soykırıma ilişkin delillerle katkıda bulunduğu bu dava sonuçlandığında, İsrail'in sürdüregeldiği zulüm ve barbarlık nedeniyle, dünya kamuoyu nezdinde zaten iyice kaybetmiş olduğu itibar ve meşruiyetinin, hukuken de sıfırlanması durumunun ortaya çıkması, hiç de sürpriz olmayacaktır. Hitler tarafından soykırıma uğradıklarından hareketle, sürekli mağdur ve mazlum söylemleriyle, geçen yüzyılın ortalarından bu yana uluslararası toplumu yanına çekmeye çalışan İsrail'in, 7 Ekim 2023'ten beri aralıksız biçimde gerçekleştirdiği bu soykırım ve savaş suçlarının faili konumuna gelmesi ve bu suçlarından dolayı da Uluslararası Adalet Divanı'nda hesap vermek zorunda kalması, geçmişten beri sürdürdüğü mağduriyet algılarının da, dünya genelinde ciddi anlamda sarsılması sonucunu beraberinde getirmiştir.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail'in katliam ve soykırım eylemlerinin derhal sonlandırılmasını ve kalıcı bir ateşkesin hayata geçmesini de öngören ihtiyati tedbir taleplerini gündemine almasından dolayı, bu dava hakkında süreci daha da uzatmadan bir iki hafta içinde karar vermesi beklenmektedir. Bu hususta UAD'nin, İsrail'i soykırım suçundan mahkûm etmesi ve ihtiyati tedbir kapsamındaki acil önlemlerin hayata geçirilmesi yönünde karar vermesi kuvvetle muhtemel görünmektedir. Ancak asıl problem, bu yönde bir kararın verilmesi halinde, soykırım suçu işlemekten mahkûm edilmesi gündeme gelen İsrail'in, UAD'nin bu kararının gereğini yerine getirip getirmeyeceği noktasında ortaya çıkacaktır. Zira daha davanın savunma aşamasına geçmeden önce, "kimse bizi durduramaz" diyerek, aleyhine verilecek bir kararı tanımayacağı ve dolayısıyla bu kararın gereğini yapmayacağını belirten işgalci ve soykırımcı İsrail'in, UAD özelinde tüm uluslararası topluma ve dünya insanlığının vicdanına karşı rest çekercesine takındığı bu meydan okuyucu tavrın, artık tüm ülke ve toplumlar açısından nasıl bir tehdit ve tehlike oluşturduğu hususu göz ardı edilemeyecek bir siyasi ve hukuki realite haline gelmiştir. Bu noktada İsrail'in, daha 1948'de kurulması öncesinden başlayarak, kendi aleyhinde BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi'nde alınan tüm kararların gereğini yapmamasının yanında, aleyhinde alınan bu kararlara destek veren ülkelere ve BM'nin ilgili birimlerine karşı tehditkâr tavırlarla tepki göstermesi yönünde ciddi bir sabıka birikiminin olduğu da unutulmamalıdır. 1948'de, İngiltere'nin başını çektiği ve BM'nin de alet edilerek kurdurulduğu zamandan bu yana İsrail, tek tek devletlerin yanı sıra, dünyanın en büyük uluslararası örgütü olan BM ve onun önemli bir yargı birimi olan UAD'nin de nezdinde, tüm uluslararası topluma kafa tutmakta, meydan okumakta, hukuk tanımamaktadır. Bu durum İsrail'in tüm dünya insanlığı için artık müşterek bir güvenlik sorunu haline geldiğini alenen göstermektedir.

Muhtemel mahkûmiyet kararı ve sonrası

UAD'nin muhtemel bir mahkûmiyet ve ihtiyati tedbir yönündeki kararının gereğini yerine getirmeyeceğini, daha yargılanma aşamasından önce peşinen belirten İsrail'in, uluslararası hukuka kafa tutan bu tavırlarına karşı, UAD kararlarının hukuken cebri icrası, yani herhangi bir zorlayıcılığı söz konusu olmamakla birlikte, UAD tarafından İsrail'in bu hukuk tanımaz ve meydan okuyucu tavırlarının, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne taşınması, yani bir anlamda şikâyet edilmesi de hukuken mümkün olabilmektedir. BM'nin yargı organı olan UAD tarafından verilen bir kararın yine BM bünyesindeki en güçlü karar ve yürütme organı sıfatıyla Güvenlik Konseyi'nde göz ardı edilemeyeceği, hatta Konsey'in daimi üyelerinden olan ve şimdiye kadar İsrail'in işgal, katliam ve soykırım eylemlerine her türlü desteği veren ABD ve İngiltere'nin bile, böyle bir yargı kararı karşısında, hiç olmazsa veto yönüne gitmeyip çekimser kalmak suretiyle, Gazze'de acil ve kalıcı bir ateşkesin ve insani her türlü yardımın icrasına artık bir takoz olamayacaklarını öngörmek mümkündür. Aktif siyasal desteğini yitirdiği böylesi bir aşamada ise, uluslararası bir yargılama sonucunda soykırımcı damgasını yemesi kuvvetle muhtemel olan bir İsrail'in, UAD'nın kararlarının gereğini yapmaktan başka çıkar yolu da pek kalmayacaktır. Ayrıca davanın, İsrail'in soykırım suçundan mahkûmiyetiyle sonuçlanması, yine soykırım ve savaş suçları bakımından Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)'nde de benzer incelemelerin yapıldığı bir ortamda, UCM'nin işini kolaylaştıracak ve belki de, UAD'nin muhtemel bir mahkûmiyet kararı, UCM açısından emsal bir karar fonksiyonu görebilecektir.

[email protected]