İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel güvenlik kompleksine etkileri

Dr. Necdet Özçelik/ Kapadokya Üniversitesi Öğretim Üyesi
27.10.2023

El-Mukavemet'ul İslamiyye fi Irak örgütü adı altından faaliyet gösteren gruplar PKK ile birlikte İran güdümünde Irak'ın kuzeyindeki Gedu (Başika) ve Bamarni Üssüne, ABD'nin Ayn'ün Esad Hava Üssüne ve çeşitli Peşmerge hedeflerine saldırılar geçekleştirmektedir. Tam da Filistin-İsrail çatışmasının bölgeselleşme riskinin arttığı dönemde, PKK'nın Mahmur'dan çekilme süreciyle de paralel olacak şekilde yapılan saldırılar bir rastlantı değildir.


İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel güvenlik kompleksine etkileri

Uluslararası kamuoyunun dikkati Orta Doğu'nun mevcut haliyle en sıcak dinamiği olan İsrail-Filistin çatışmasına odaklanmışken geçtiğimiz günlerde Irak-Suriye sınırında önemli gelişmeler yaşandı. İlk olarak PKK terör örgütünün Mahmur Kampı çevresinden aktif silahlı kadrosunun çekildiği haberleri geldi, müteakibinde de ABD'nin Suriye'de bulunan üslerine yapılan eş zamanlı ve ardışık saldırılar kayıtlara geçti. Bu gelişmeleri İsrail-Filistin çatışma bağlamından çıkartarak okumak şüphesiz doğru olmaz. Zira Orta Doğu güvenlik kompleksinden her bir çatışma dinamiğinin birbiriyle ne kadar bağlantılı ve bağımlı olduğunu özellikle Suriye İç Savaşı ile birlikte tecrübe ettik. İsrail-Filistin çatışması giderek bölgeselleşme riskleri taşırken, çatışmanın Suriye ve Irak'ta Türkiye'nin etki ve ilgi alanlarında formatını değiştirerek İsrail-Hizbullah, genelde de ABD-İran çatışmasına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu noktada Türkiye'yi yakından ilgilendiren iki durum ise PKK/PYD'nin ABD ve İran gibi iki hasım arasında paylaşılamayan bir vekil aktör olduğu gerçeği ve İsrail-Hizbullah çatışmasının Türkiye'nin güney sınırlarına kadar gelmiş olmasıdır.

PKK'nın Mahmur'dan çekilmesi

PKK terör örgütünün Yürütme Konseyi Üyesi ve örgütün silahlı kanadının da liderliğini yapan terörist Murat Karayılan PKK'nın silahlı kadrosunun Irak'ta Musul'un güneydoğusunda Mahmur Mülteci Kampı yakınlarındaki Karaçok Dağı çevresinden 19 Ekim itibarıyla çekildiğini bildirdi. Karayılan açıklamasında PKK'nın bu bölgeden güvenlik gerekçesiyle organize, planlı ve gizli bir şekilde çekildiğini ifade etti. PKK'nın hamlesinin taktik gerekçelerle açıklamaya çalışan değerlendirmeler de oldu. Ancak, örgütün Mahmur'dan çekilmesi Irak Savunma Bakanı Sabit Abbasi'nin 5 Ekim'de Ankara'yı ziyaret etmesinden yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşmiş olması Murat Karayılan'ın çekilmenin gizlilik içinde gerçekleştiği iddiasını pek de doğrulamıyor. Murat Karayılan'ın çekilmeyi güvenlik endişesiyle bedenselleştirmesinin gerekçesi de Türkiye'nin Ekim ayı başında başlattığı yaygın hava harekâtları ile Merkezi Irak Hükümetinin PKK'ya karşı harekete geçmesi için kurduğu baskı olarak görülmektedir. Bilindiği gibi TSK ve İstihbarat Başkanlığı 1-9 Ekim tarihleri arasında Irak ve Suriye'nin kuzeyinde PKK/PYD terör örgütüne karşı kapsamlı hava harekâtları ve SİHA angajmanları gerçekleştirmiş, bu harekâtlarda Mahmur çevresindeki silahlı örgüt mensupları da hedef alınmıştı. Irak Savunma Bakanın ziyaretinin harekât temposunun zirveye ulaştığı 4 Ekim tarihinden bir gün sonra Türkiye'ye gelmiş olması PKK ile verilen mücadelenin askeri, istihbari ve diplomatik eşgüdümünün tesiri olarak değerlendirilebilir. Irak Merkezi Hükümetinin bu tarihten itibaren Mahmur bölgesinden çekilmesi için PKK üzerinde yoğun bir baskı kurduğu da değerlendirilmektedir. Irak Merkezi Hükümeti Türkiye'nin zorlayıcı diplomatik hamlelerinin de etkisiyle zaten 2023 yılının Mayıs ayından itibaren Mahmur Kampını çevrelemiş ve PKK'nın silahlı elemanları ile kamp arasındaki etkileşimi engellemeye başlamıştı. Ancak, PKK terör örgütü Mayıs ayından bu yana bölgeyi terk etmemişti. Irak Savunma Bakanının Ankara ziyaretinden sonra da PKK terör örgütünün bölgeden çekilmeye direndiği biliniyordu. İstihbarat Başkanlığının 17 Ekim tarihinde Karaçok Dağında belirlenmiş bir PKK hedefine düzenlediği SİHA angajmanıyla üç teröristin etkisiz hale getirilmesinin ardından örgütün Mahmur'dan zoraki olarak çekildiği görülmektedir.

Mahmur Mülteci Kampı ve çevresi PKK için birçok bakımdan stratejik bir öneme sahip olmakla birlikte bunlardan başlıcalarını şu şekilde sıralayabiliriz: (1) Kuzey Suriye ile Kuzey Irak arasındaki silah, mühimmat ve malzeme lojistiği ile eleman geçişkenliğini sürdürmek, (2) mülteci topluluğunu PKK faaliyetlerinin propagandası ve eleman kaynağı olarak kullanmak, (3) kamp alanında uluslararası aktörlerle sorunsuz bir şekilde irtibat kurmak ve görüşmeler yapmak, ve (4) Türkiye'ye karşı Kataib Hizbullah ve Asaib el-Hak (aynı zamanda Irak Haşd-i Şabi Milis Grubu'nun bir parçası) gibi İran destekli Şii Gruplarla ilişki/ortaklığı geliştirmek. PKK'nın Mahmur kampından çekilmesinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın göreve gelmesinden 3,5 ay sonra gerçekleşmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Bu gelişmede Hakan Fidan'ın istihbarat görevi sırasında izlediği Irak politikanın dış politikaya pratik bir şekilde tahvil edilmesinin önemli bir rol oynadığı söylenebilir.

ABD'nin sorumsuzluğu

PKK'nın Mahmur'dan çekilmesinin hemen ardından, boşalan bölgeleri kontrol etmek için Merkezi Irak Hükümeti ile Bölgesel Yönetim arasında silahlı çatışmalar meydana geldiğine dair haberler geldi. Bu çatışma haberleri de Merkezi Irak Hükümeti ile Bölgesel Yönetim arasındaki tartışmalı bölgeler üzerinden zaten süregelen çatışmalar kapsamında sunuldu. Ancak, esasen çatışan tarafların bölgeye Bölgesel Yönetim güçlerinin girmesini istemeyen İran destekli Haşd al-Şabi grupları ile Bölgesel Yönetimin Peşmerge güçleri arasında yaşandığı öğrenildi. Irak Ordu güçlerinin ise bu iki grup arasındaki çatışmayı engellemekle ilgili bir pozisyon aldığı değerlendirilmektedir. 22 Ekim'de yaşanan bu çatışmada bir Peşmergenin öldüğü, 12'sinin de yaralandığı bildirildi. Öte yandan Haşd el-Şabi tarafından çok sayıda zayiatın olduğu öğrenildi. Çatışmaları durdurmaya çalışan yüksek rütbeli bir Irak subayı da hayatını yitirdi.

Burada esas olarak dikkat çekici durum Peşmerge güçleriyle çatışanlar arasında İran destekli Haşd el-Şabi güçlerinin PKK'nın ortağı olan Kataib Hizbullah ve Asaib el-Hak gibi grupların olmasıdır. Irak'taki İslami Direniş (El-Mukavemet'ul İslamiyye fi Irak) örgütü adı altından faaliyet gösteren bu gruplar PKK ile birlikte İran güdümünde Irak'ın kuzeyindeki Gedu (Başika) ve Bamarni Üssüne, ABD'nin Irak'ın batısında Suriye'ye yakın Ayn'ün Esad Hava Üssüne ve çeşitli Peşmerge hedeflerine 2020 yılından itibaren saldırılar geçekleştirmektedir.

Tam da Filistin-İsrail çatışmasının bölgeselleşme riskinin arttığı dönemde, PKK'nın Mahmur'dan çekilme süreciyle de paralel olacak şekilde hem Peşmerge güçleriyle çatışması hem de ABD'nin Ayn el-Esad Hava Üssü'ne yapılan saldırılar bir rastlantı olarak değerlendirilmemektedir. Bu grupların ardışık bir şekilde 17, 19, 21 ve 22 Ekim tarihlerinde Ayn el-Esad Hava Üssü'nü hedef aldıkları gözlenmiş, İran'ın bu milislerle ABD-İsrail ittifakına karşı İsrail karasal sınırının olmadığı ancak 2003 Irak işgalinden buyana ABD için bir güvenlik sendromuna dönüşen Suriye'nin Abu Kemal ve Irak'ın Kaim hattında ve çevresinde bir cephe açmaya çalıştığı görülmektedir. Irak işgaliyle birlikte Sünni direnişin önemli bir merkezi olan bu hat ve çevresinin, 2014 yılından itibaren ise ABD'nin DEAŞ ile mücadele etmesi karşılığında ses çıkartmadığı İran güdümlü milis unsurlarca Şii nüfuzuna geçtiği takip edilmektedir. Bu bakımdan ABD'nin bu çevrede kendi düşmanını yarattığı da söylenebilir.

Şimdi PKK'nın Mahmur çevresinden çekilmesinin İran için önemini değerlendirmeye çalışalım. PKK'nın Mahmur çevresindeki noktalarından çekilme sürecinde, 17 Ekim'de Kandil'de İran Devrim Muhafızları ile KCK Yürütme Konseyi üyesi PKK'lı teröristler arasında bir toplantı yapıldığı biliniyor. Bu toplantının ilkinin Irak Savunma Bakanının 5 Ekim'deki Ankara ziyaretinden kısa bir süre sonra yapıldığı, 17 Ekim'deki toplantının ikinci toplantı olduğu değerlendirilmektedir. İlk toplantının İran Devrim Muhafızı Komutanı İsmail Kaani ve PKK'lı terörist Cemil Bayık arasında yapıldığı ve PKK'lı teröristlerin Mahmur'dan çıkartılma sürecini İran'ın İsrail-ABD'ye bir cephe kurmak için fırsata çevirmeye çalıştığı değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, Mahmur'dan çıkartılacak teröristlerin Irak-İran sınır hattına İran himayesinde sevk edilmesi karşılığında PKK'nın da Mahmur'daki alanlarını İran destekli Haşd-i Şabi gruplarına devretmeye razı geldiği konuşulmaktadır. Zaten, 19 Ekim'de çekilmenin PKK tarafından ilan edilmesinin ardından özellikle Irak-İran sınırının kuzey bölümünde Hakurk çevresinde PKK hareketlenmesi gözlenmişti. TSK'nın 25 Ekim'deki kapsamlı hava harekatı da Irak kuzeyinde Hakurk çevresinde yoğunlaşmıştı, hatta Hakurk'ta iki araç içinde 9 PKK'lı terörist etkisiz hale getirilmişti. Bu da harekât da Mahmur'dan PKK'nın çekilmesi için İran'ın örgüte verdiği operasyonel desteği ve İran ile PKK arasındaki anlaşmayı destekler niteliktedir.

ABD'nin anlayamadığı şey PKK'nın hayatta kalabilirliğinin dayandığı şey ABD'nin örgüte sunduğu destek değil, İran'ın geleneksel PKK himayeciliğidir. PKK/PYD ABD ile İran arasında bir tercih yapmak durumunda kalsa bu şüphesiz İran olur. Örgütün stratejik aklı onlarca yıl İran himayeciliği üzerinde gelişmiştir. ABD'lilerin PKK/PYD ile geçici bir ortaklık olarak tanımladıkları ilişki, PKK/PYD açısından geçicidir. Çünkü örgüte göre bölgede İran kalıcı, ABD geçicidir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, ABD'nin PKK/PYD ile ilişkisi İran'a fırsat alanları açmakta, Filistin-İsrail çatışmasının getirdiği bölgesel çatışma riski herkesten çok İran'a hizmet etmektedir. İran abu Kemal-Kaim hattıyla birlikte, demografisinin değiştirildiği Halep çevresinde de İsrail-ABD ortaklığına karşı bir cephe açmış durumdadır. PKK/PYD-İran dayanışması Halep'in kuzeyinde de görülmektedir. ABD'nin sessiz kaldığı Halep kuşatması İran'ı Türkiye sınırına bir tehdit olarak getirmiş, ABD'nin PKK/PYD himaye girişimleri buradaki PKK/PYD-İran ortaklığını tıpkı Abu Kemal-Kaim hattında olduğu gibi yaşatmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ne var ki Halep'in kuzeyine sadece İran gelmemiş aynı zamanda İsrail-İran çatışmasını getirmiştir. ABD'nin siyasi ve askeri aklının basit ve doğrusal analiz tarzının Orta Doğu'da ortaya koyduğu eğri sonuçlarını bir an önce görüp yönünü devlet-dışı aktörlerden geleneksel devlet ilişkilerine çevirmesi bölge istikrarı için yerinde olur. Yoksa bu gidişle ya çok büyük bir savaş ya da bölgesel İran hegemonyasıyla mücadele edeceğiz.

@necdet4059