İstanbul-sanat-hayat

Serhat Kula / Küratör
20.10.2018

Sanat üreticileri için beklentiler genellikle sosyal hareket ihtiyacı ve duygusal iletişimde toplanmakta. Üretilen eserler ya da performanslar konusunda karar verenlerin sadece idari tecrübe sahibi profiller olması, bürokratik prosedürlerden kendini tamamen uzak tutmaya çalışarak sanatını korumak isteyen sanatçıların kamu ile olan ilişkisini ortadan kaldırıyor.


İstanbul-sanat-hayat

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, içinde bulunduğumuz ayda, kültür ve sanat ile ilgili yapacağı faaliyetleri içeren yeni sezonu iddialı bir organizasyon ile açmış bulundu. Sanatı icra eden, üretiminde görev alan, idare eden, destekleyen ya da ticaretinde bulunan farklı bakış açılarına sahip birçok gösteri sanatları mensubu geceye katıldı. Gala, açılış, şölen, lansman gibi tek gecelik organizasyonlar konusunda yıllardan beri büyük tecrübe kazanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu gece için gösterdiği dikkat gözlerden kaçmadı. Uzun zamandır gözlerden uzak kalmasına rağmen yıllar içerisinde iyice karizmatik bir hal alan ses tonu ile kalitesini tekrardan hatırlatan hatip İbrahim Sadri’nin okuduğu şiirler gönüllere dokundu.

İyi hazırlanmış bir akış içerisinde sahne alan usta isimler ve orkestralar, genellikle bu tür programları yarısında terk etmeye başlayan davetlileri sonuna kadar koltuklarında tutmayı başardı.Fakat her gösterinin sürekli İstanbul’un romantik siyah beyaz hatıralarını tekrarlaması birçok davetlinin kendini yabancı turist gibi hissetmesine neden oldu.

Ne olmadı?

2018-19 sezonu için muhtemelen hazırda var olan faaliyet planı sanat eleştirmenlerinin görüşüne sunulmadı. Bu tarz yoğun katılımlı davetler için yetersiz kalan CRR’nin girişine hazırlanan özel tasarımlı koridor, sıkış tıkış bir kalabalık oluşturmadı. İBB Kültür Daire Başkanı tarafından şifahen açıklanan bir önceki yıla ait rakamlar ve yeni yıla ait hedefler, istatistiksel bir grafik ile ekranlarda sunulmadığı için hafızalarda kalmadı. Gelecek yıllardaki kültür sanat sezonlarının sanatçıları, organizatörleri ya da ara elemanları olarak görev yapacak olan gençlerin öğrenim gördüğü her bir sanat fakültesi ve konservatuarın öğrenci temsilcileri hazırlık yapmak ya da yöneticiler ile iletişim kurmak için katılımda bulunmadı.

İçerisinde; çok yakın bir zamanda gerçekleştirilen “İstanbul Kültür Çalıştayı”nın İBB Kültür Daire Başkanlığı’nı ilgilendiren notlarından seçilen hedeflerin, bu sezona özel bir konsept ile hazırlanan sanat manifestosunun, geçen yıla ait eksiklerin analiz edildiği notları barındıran bir basılı broşür davetlilere dağıtılmadı.

Artıları ve eksileri ile gecenin fotoğrafından yola çıkarak şimdi de konuya karar vericiler, üretenler ve tüketenler gözünden bakalım. Kültür ve sanat ile alakalı bir açılış, Türkiye’nin son dönemde maruz kaldığı ekonomik imtihanı bahane ederek ilk gözden çıkarılan sanat faaliyetlerinin her şeye rağmen gündeme gelmesi adına büyük önem taşıyor. Sezon açılışının mottosu olan “ İstanbul Sanat Hayat” sloganından anlaşıldığı gibi, sanatın temel hayat ihtiyaçlarının dışında duran bir lüks değil, ticari, sosyal, dini ve hukuki vazifeler gibi ve hatta tüm diğer unsurlara katma değer üretecek vazgeçilmezlerin arasında yer aldığının daha fazla dillenmesi gerektiğine inanıyorum. Fakat bunu söylerken karşınızdaki yüzlerce değişkeni göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Kimin sanatı? Hangi kültür? İstanbul gibi kendi dinamiği ile Türkiye’nin sanat vizyonunu oluşturan bir şehrin sanat güncelini oluşturmak, bunu yaparken kültür seviyelerine göre tasnif yapmak, sahip olduğu geleneği konserve etmek ve bunu yaparken de çağdaş bakış açılarına zemin oluşturmak büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor.

Geçtiğimiz bahar İstanbul İl Kültür Müdürlüğü tarafından organize edilen “İstanbul Kültür Çalıştayı”nın bir konuda tekrara düşmüş olsa da bu konuya dair çözüm üretebilecek birkaç öneri oluşturabildiğini düşünüyorum. İnternet üzerinden ulaşarak temin edebileceğinizi umduğum raporda da okuyabileceğiniz en pratik çözüm; kamu, sivil toplum kuruluşları ve bilirkişilerden oluşturulacak tercih ve denetleme üst kurulu. Bu kurulun en önemli rolü, kültür ve sanatın zamanın ruhuna ve şehirlinin ihtiyaçlarına binaen bir çerçeve oluşturması ardından da bu çerçevenin içini dolduracak sivil toplum kuruluşlarına ve özel ticari işletmelere kalite kontrol denetimli bir görev dağılımında bulunması. Bu öneri tecrübe sahipleri ile kısa vadede dönüşüm sağlayacak bir çözüm olarak masada dursun, biz uzun vadeli devamlılığı getirecek insan kaynağı sorununa değinelim. Sanat sektörünün dikkat çeken en önemli eksiklerinden bir tanesi de ara eleman ihtiyacı. Plastik sanatlardan tutun, sahne sanatlarına kadar birçok alanda işlerin kaliteli sonuçlar vermesi destek ekiplerin uzmanlığı ile elde edilebilir. Kültür ve sanatın tüm şeffaflığı ile halen görülebilir, yatırım imkanları değerlenebilir bir sektör haline gelmemesi, ara elemanların uzmanlardan çok düşük maaşlı vasıfsız insan kaynakları ile kotarılıyor olması sonucunu doğuruyor.

Ara eleman okulları

Avrupa’daki İstanbul’a muadil metropolleri model olarak ele alırsak, Kuzey Avrupa ülkelerinde politikanın sadece pasif bir destek olarak konumlandırıldığını, sanat üreticilerinin özel sektör ve sanatsever destekçileri ile kurdukları iş yapılarına akreditasyon sağladıklarını ve açtıkları ara eleman okulları ile uzun vadeli kaliteyi koruduklarını görüyoruz. Tabii tüm bu iyileştirme önerilerinin oluşması için kamusal karar vericilere düşen en önemli görev; sanatı sadece ideolojik sömürü ve yaşam tarzını belirleyen protest araç olarak kullananları pasifize ederek, analiz edilebilir, sayısal olarak değerlendirilebilir ve sürdürülebilir bir sektörel bakışa sahip profesyonelleri tercih etmesi ya da yetişmesine zemin oluşturmasıdır.

Sanat üreticileri açısından manzaranın biraz daha karmaşık olduğunu söyleyebiliriz. Yönetimlerdeki işletimsel çözüm imkanlarına karşı üretici için beklentiler genellikle sosyal hareket ihtiyacı ve duygusal iletişimde toplanmakta. Üretilen eserler ya da performanslar konusunda karar verenlerin sadece idari tecrübe sahibi profiller olması, bürokratik prosedürlerden kendini tamamen uzak tutmaya çalışarak sanatını korumak isteyen sanatçıların kamu ile olan ilişkisini ortadan kaldırıyor. Bunun sonucu olarak da belli bir seviye kazanmış sanatseverler, kamu kurumlarının çalıştıkları yıllardan beri vasatı aşamayan sanatçı eserlerini ya da performanslarını tercih etmek yerine, marka değerlerini ön planda tutmak ve ticaretlerini geliştirmek adına özenle hazırlanan özel sektör sanat faaliyetlerine ilgi gösteriyor.

@srhtkula