İstanbul'un parçası, şehirlerin ecesi Selanik

Mustafa İsen/ Yazar
30.05.2024

Evliya Çelebi'nin anlattığı dönemde Selanik'te 150 cami ve mescit vardır. Bu eserler Yunanistan'ın eline geçtikten sonra çoğu ya yıkılmış ya da bakımsızlığa terk edilmiştir. Öyle ki 1925 yılında bir günde 24 cami yıktırılmıştır. Bu önemli eserlerden Kasım Paşa Camii kiliseye çevrilmiş, Hamza Bey Camii sinemaya dönüştürülmüştür. Selanik'te cami olarak hizmet veren tek eser Hamidiye Camii'dir. Minaresi yıktırılmayan tek eser ise Hortac Camii'dir.


İstanbul'un parçası, şehirlerin ecesi Selanik

Mustafa İsen/ Yazar

Bilinen bir hikâye vardır; otomobillerde geniş bir ön cama karşılık küçük bir dikiz aynası bulunur. Denir ki insanların hale ve geleceğe bakışı bu ön cam konumunda, tarihe yönelik ilgisi ise dikiz aynası mesabesindedir. Biraz ilgisini geçmişe yöneltmiş birisi olmama rağmen ben bile eski bilgilerimi toparlamaya kalktığımda bazen büyük şaşkınlıklar yaşıyorum. Bugün size biraz Selanik'ten söz edeceğim. Eminim siz de aşağıdaki bilgileri edindikten sonra bu şehrin bizimle ilgisinin bilinenlerden çok çok farklı olduğunu göreceksiniz. Selanik yine bu anlamda şanslı sayılır, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bu şehir doğumlu olduğu için siyasi tarih sıklıkla burayı bize hatırlatır. Oysa şehrin bunun çok ötesinde epey derinlere giden bir Türk medeniyeti boyutu vardır.

Günümüzde Atina'dan sonra Yunanistan'ın en büyük ve en önemli şehri olan Selanik, kendi adını taşıyan körfezin kuzey ucunda Vardar ırmağı ağzının 16 kilometre kadar doğusunda yer alır. Chortiatis (Osmanlı döneminde Hortaç) dağlarının eteklerinde muazzam zenginlikte bir tarım iç bölgesine hizmet veren güvenli ve geniş bir limana sahiptir. Bu haliyle şehir, Balkanların önemli kesişme noktaların­dan biridir. Selanik, "Osmanlı coğrafyacılarınca İstanbul'un bir parçası, Yahudiler tarafından şehirlerin anası veya ecesi (prensesi) olarak nitelendirilir. Bu yüzden Selanik tarih boyunca pek çok farklı siyasî gücün elinde oldu, işgallere uğradı. 1387 baharın­da Çandarlı Hayreddin Paşa ve Gazi Evrenos Bey kumandasındaki birlikler uzun süren bir abluka neticesinde Selanik'i ele geçirdi. Sonra elden çıktıysa da 1430'da bir ay süren şiddetli bir kuşatmanın ardından bizzat II. Murad önderliğinde ka­lıcı olarak ele geçirildi. Şehir savaşla ele geçirildiği için yeni bir nüfus yapısıyla iskân edildi; Gazi Evrenos Bey öncelikle civardaki Osmanlı merkezi olan Vardar Yenicesi'nden bin kadar Türkü Selanik'e yerleştirdi. Bu nakil sonra da devam etti. 1450'li yıllarda artık şehir özellikle mimari bakımdan tamamen Osmanlı kültürüyle bütünleşmişti. Yerel mimari repertuarında cami, mescid, medrese, han, hamam, zaviye, çeşme, türbe gibi yapılar bulunmadığından bunlar süratle inşa edildi ve böylece Selanik Osmanlı kültürünün bir parçası haline geldi.

Daha sonra İspanya'dan kovulan Yahudiler de Selanik'in suriçi kısmına yerleş­tirildi. Burada ciddi bir dokuma sanayii kuruldu. Giderek sosyal yapı olarak Selanik konumuna uygun bir görünüm elde ederek çok dilli çok kültürlü bir imparatorluk şehrine dönüştü. Müslüman Türkler, Ortodoks Rumlar, Yahudiler, Dönmeler, Sırplar, Bulgarlar, Gregoryen Ermeni­ler, Arnavutlar, Çingeneler gibi çok çeşitli dinî ve etnik yapıyı içinde barındıran Selanik, farklı yapıların bir arada yaşamasıyla zengin bir kültür çeşitliliğine sa­hip oldu. Yahudilerin Osmanlı Devleti'nde yoğun olarak yaşadıkları en önemli iki kent İstanbul ve Selanik'tir. Selanik Yahudilerinin büyük bir bölümü ticaret ile uğraştı. Yahudi cemaati, kumaş ticareti özellikle, Selanik çukası ya da Selanik keçesi denilen keçenin imalatını yaptı. 17. asırda yeniçeri ocağı (80 bin yeniçeri) için lazım olan Selanik çuhası buradan temin ediliyordu. Bu devirde Selanik tica­reti İstanbul'dan fazla idi.

Bir günde 24 cami yıktırıldı

Selanik'i 1668 baharında ziyaret eden Evliyâ Çelebi, burayı tam bir Türk ve Müslüman şehri olarak tarif eder: Şehir camiler, medreseler, tekkeler, hanlar, hamamlar, kervansaray ve çarşılarla süslenmiştir. Çelebi'ye göre şehirde 150 cami ve mescit vardır. Bunların ünlülerini sayarken Süleyman Paşa, Sinan Paşa, Davut Paşa, Kasım Paşa, Hamza Bey, Alaca İmaret, Ayasofya, Cezeri Koca Kasım Paşa, Hortacı, Gazi Evrenos Bey camilerini, Sultan Murad, Buğluca, Halil Ağa, hamamlarını ve Mevlevihane'yi özellikle anar. Ama Yunanistan'ın eline geçtikten sonra bu eserlerin çoğu ya yıkılmış ya da bakımsızlığa terk edilmiştir. Öyle ki 1925 yılında bir günde 24 cami yıktırılmıştır. Bu önemli eserlerden Kasım Paşa Camii kiliseye çevrilmiş, Hamza Bey Camii sinemaya dönüştürülmüştür. Selanik'te camii olarak hizmet veren tek eser Hamidiye Camii'dir. Minaresi yıktırılmayan tek eser ise Hortac Camii'dir. Osmanlılar zamanında yaptırılan Vilayet Konağı yine aynı amaçla kullanılmaktadır. Şehirde 16 medrese, 21 mektep bulunuyordu. Ayrıca kırk kadar tekke ve zaviye ile çok sayıda türbe de şehrin silüetini süslemekteydi. Selanik bir ticaret şehri olduğu için çok sayıda han ve bedestene sahipti. Han sayısı 26 idi. Özellikle Mısır başta olmak üzere Afrika'dan Balkanlar ve Avrupa'ya akan ürünler buradan dağıtılıyordu. Keten, kına, şeker, pirinç, kahve ticareti yapan 500 dükkânlı İskele Kapısı ya­kınlarındaki Mısır Çarşısı, Çelebi'nin anlattığı örneklerden biridir. Bu özellikleri dolayısı ile şehir başka pek çok bakımdan da İstanbul'dan sonra Devlet'in ikinci büyük şehri konumuna yükseldi.

Osmanlı idaresinin bölgedeki ilk iki yüzyılı düzen içinde sakin ve barışçıl bir ortamda geçti. Bu durum bir süre sonra toplumu geren ve asayişin sarsılmasına yol açan Gi­rit savaşları (1645-1669) yüzünden değişti. Sabatay Sevi'nin ortaya çıkışı Sela­nik'in sakin hayatına büyük düzensizlik getirdi. Musevîler'in büyük çoğunluğu Sabatay Sevi'yi geleceği vaad edilen yeni Mesîh diye kabul etti. Bu hareket hızla bütün Avrupa'ya yayıldı. Sabatay Sevi İslam'a geçtiğinde Selanikli birçok Mu­sevî onu izledi ve kendilerini diğer Musevî ve Müslüman topluluklardan ayırdı.

Osmanlı'nın ikinci büyük şehri

Devletin son döneminde Selanik; Jön Türk hareketinin gelişmesine ev sahipliği yapması, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi olması, II. Abdülhamid'in taht­tan indirildikten sonra sürgün olarak buraya gönderilmesi, yayıncılık tarihinde Türkçe, Rumca, İbranice, Bulgarca, Fransızca sayısız eserin basılmasına imkân vermesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu şehir olması gibi pek çok açıdan önemli bir yerleşim yeridir. Tarihi kaynaklarda, Osmanlı Devleti'nin İstanbul'dan sonra ikinci büyük şehri olarak tanımlanan Selanik, 1912 yı­lında, Tahsin Paşa komutasındaki ordunun mukavemet göstermemesi neticesinde Yunanistan topraklarına dahil oldu. 1922-1923'te Lozan Antlaşması gereği uygu­lanan mübadele sonrasında buradaki Müslüman nüfus Anadolu'ya, Trakya ve Batı Anadolu'dan gelen Rum mülteciler Selanik'e aktı. Böylece Balkanlardaki klasik çok renkli, çok kültürlü şehir tipinin en önemli merkezi olan Selanik'teki bu yapı yerini Rum nüfus ağırlıklı bir yeni manzaraya bıraktı.

Fethi izleyen yıllardan itibaren ticaret kadar kültür ve sanat açısından da çok olumlu bir ortama sahip olan Selanik, birçok Osmanlı şairi, yazarı ve ilim adamının doğum yeri veya hayat­larının bir döneminde mesleklerini icra ettikleri şehirdir. Öyle ki Selanik bu anlamda da dikkate değer bir yerleşim yeridir ve yetiştirdiği 144 şair ve yazarla bütün Balkan şehirleri arasında açık ara birinci sıradadır. 16. Yüzyılda Mu'ammayî mahlaslı Alî Çelebi ile başlayan Selanikli şair ve yazarlar kervanı kesintisiz 20. yüzyıla kadar devam etmiştir. Örneğin ünlü Osmanlı tarihçisi Selanikî Mustafa Efendi (ö. 1600 civarı), Münnecimbaşı Tarihi müellifi Müneccimbaşı (d. 1632- ö. 1702), Mevlevî şairlerden Mehmed Es'ad Dede (d. 1841 - ö. 1911), gibi isimler bu şehirden yetişti. Hıfzı Tevfik Gönensay (d. 1892 / ö. 1949), ünlü mutasavvıf, eğitimci Kenan Büyükaksoy (d.1870 / ö. 1950), Nazım Hikmet Ran (d. 20 Kasım 1901 / ö. 3 Haziran 1963), gazetecilerden Sabiha Sertel (d. 1895 / ö. 1968), gazeteci Ahmet Emin Yalman (d. 1888 / ö. 19 Aralık 1972), Haluk Nihat Pepeyi (d. 1898 / ö. 27 Mayıs 1972), Ali Ulvi Elöve (d. 05 Mart 1881 / ö. 15 Ağustos 1975), gazeteci, yazar, şair, çevirmen, öğretmen M. Akil Koyuncu (d. 1886 - ö. 8 Mart 1977), İstanbul müftülüğü de yapan Abdurrahman Güzelyazıcı (d. 6 Mayıs 1904 / ö. 15 Mayıs 1978), Cumhuriyet dönemi popüler romancılarından Muazzez Tahsin Berkand (d. 1899 / ö. 4 Ekim 1984), önemli bir ressam olarak tanınan Malik Aksel (d. 1903 / ö. 15 Şubat 1987), tefrikaları, çevirileri, roman ve inceleme türünde kaleme aldığı kitapları ile elli yıl boyunca hemen her yaşta Türk okuyucusu üzerinde etkili olmuş bir isim olan Murat Sertoğlu (d. 1912 / ö. 27 Eylül 1989), yakın dönemin önemli kadın yazarlarından Münevver Ayaşlı (d. 1906 / ö. 20 Ağustos 1999), Cahit Uçuk (d. 17 Ağustos 1909 / ö. 7 Kasım 2004), Mehmet Bozkurt Esenyel (d. 1920 / ö. 2005), Salim Şengil (d. 1913 / ö. 28 Haziran 2005) burada doğup şehrin elden çıkması sonrası Türkiye'ye göç eden önemli isimlerdir.

Yukarıda yazılanlardan kolayca anlaşıldığı gibi Osmanlı döneminin en önemli şehirlerinden biri olan Selanik, sadece orada doğanlar değil, burada görev ya­panlar açısından da bize zengin bir tablo sunar: Yakın dönem Türk düşünce dil ve edebiyat hayatının en önemli ismi Ziya Gökalp (d. 23 Mart 1876 / ö. 25 Ekim 1924), Selanik'te bulunduğu dönemde değişik imzalarla Genç Kalemler, Rumeli, Yeni Felsefe gibi gazete ve dergilerde yazılar yayımladı. Ayrıca Selanik Sultanisi'n­de sosyoloji derslerini yürüttü. Özellikle Genç Kalemler, Türkçenin sadeleşme­sinde önemli rol oynadı.

Osmanlı Müellifleri adlı çalışmasıyla Türk biyografi geleneğine önemli açılımlar getiren Bursalı Mehmet Tahir (d. 22 Kasım 1861 / ö. 28 Ekim 1925), Selanik Askerî Rüştiyesi'nde müdür olarak görev yaptı. Dört ciltlik Türk Lügati'nin müellifi Hüseyin Kazım Kadri (d. 1870 / ö. 17 Ocak 1934), 1909'da Serez-Selanik mutasarrıflıklarında görev yaptı. Mehmet Sıtkı (d. 1882 / ö. 19 Mayıs 1932), Gümülcine Mutasarrıfı Mazhar Fuat Bey'in telkiniyle İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı. Daha sonra Selanik'e geçti. İlk olarak Dra­ma'da, ardından Selanik'te Kâinat gazetesini neşretti, Yakın dönemin önemli yazarlarından Ali Canip Yöntem (d. 1887 / ö. 26 Ekim 1967), babasının Selanik'e sürülmesi üzerine ailece buraya taşındılar. Selanik'te bulunduğu yıllar­da tanıdığı ve Genç Kalemler'de birlikte çalıştığı Ömer Seyfettin'le aynı dergide yazılar yazdı. İlk şiirleri Selanik'te yayımlanan Bahçe ve Kadın mecmualarında yer aldı. Aynı yıllarda Selanik'te çıkarılmakta olan Hüsün ve Şiir Mecmuası'nda da yazılar ve şiirler neşretti. Ünlü hikâyeci Ömer Seyfettin (1884-1920), Sela­nik'te subay olarak görev yaptı.

Başka alanlar gibi Selanik tasavvuf tarihi açısından da önemli bir yöredir. Bu­radaki farklı tarikatların başında Mevlevîlik gelir. Mevlevihaneler bulundukları yere birer kültür sanat akademisi gibi değer katan kurumların başında gelir. Özellikle 16. yüzyılın son çeyreği içerisinde Safevilerin Anado­lu'daki Şii propagandasının artması, padişahların Sünnî düşünceyi merkez alan Mevlevîlikle daha fazla ilgilenmelerine ve tarikatla ilişkileri geliştirmeye başlamalarına sebep olmuştur. Bu çerçevede farklı şehirlerde Mevlevihanelerin kurulması gerçekleşir. Selanik Mevlevihanesi de bu çerçevede 17. yüzyıl baş­larında kurulmuştur. Kuşkusuz bu Mevlevihane'nin Selanik kültürüne önemli katkıları olmuştur. Yapısı gereği daha çok entelektüel muhitlerde ilgi çeken bir tarikat olan Mevlevîlik, Selanik gibi bu niteliğiyle öne çıkmış bir şehirde hem ilgi odağı olmuş hem de yöreye bu anlamda ciddi katkılarda bulunmuştur. Yukarıda doğum yerleri dolayısı ile Mevlevîlikle alakalı isimlere ilave olarak hayatlarının bir bölümünde burada bulunan Mevlevîliğe müntesip isimler de vardır: Aslen Vardar Yeniceli olan Günahî (ö. 1581), Mevlevilik yolunda Yusuf-ı Sineçak tarafından yetiştirilmiş, sonra Selanik'te Farsça dersleri vermiştir. Onun hayatta olduğu yıllarda henüz Selanik Mevlevihanesi faaliyete geçmemiş olsa da yörede Mevlevîlik bir tarikat olarak faaliyetteydi. Mevlevî şeyhlerinden şair Hasan Talibî Dede (ö. 1718), Selanik Mevlevî Şeyhi Vecdî Dede hizmetin­de yetişti.

Arzu edilen bir durum olmamakla birlikte özellikle bürokratların, yaptıkları işler dolayısıyla zaman zaman sürgünlere maruz kaldıkları bilinir. Osmanlıda başka ülkelerle, örneğin komşu devlet Rusya İmparatorluğu ile mukayese edildiğinde şair ve yazarların yazdıkları dolayısıyla çok sınırlı sayıda takibata uğradıkları gö­rülecektir. Sürgüne gönderilen aydın kadro yazdıklarından dolayı değil de çoğu kez yaptıkları görevler yüzünden bu duruma maruz kalmışlardır. Osmanlıda sürgün mekânları başlıca iki kategoride ele alınabilir. Hafif cezaya maruz kalan isimler için genelde Bursa ve Edirne'nin seçildiği görülmektedir. Bu iki şehir, Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapmış, idarî yapısı sağlam, nüfusu kalabalık ve her zaman devlet erkânının gözetiminde olan yerlerdir.

İkinci kategoride yer alan sürgün mekânları daha uzak ve firar imkânı olma­yan yerlerden seçilirdi. Bu amaçla Akdeniz adalarının veya Karadeniz'de bazı sahil kalelerinin tercih edildiği görülmektedir. Sürgün nedeni olan suçun ni­teliği de bu konuda belirleyici olmuştur. Siyasî sürgünlerin ülke dışına değil, ülke içine ancak uzak yerlere yapıldığı görülmektedir.

Selanik de özellikle 19. yüzyıldan itibaren bu sürgün şehirlerinden biridir. Bu sürgünlerin en önemlisi hiç şüphesiz tahtan indirilen II. Abdülhamid'in Alatini Köşkündeki sürgün yıllarıdır (27.4.1909-1.11.1912).

Selanik'e daha alt düzeyde sürgünler de vardır. Ör­neğin Aka Gündüz (d. 1885 / ö. 7 Kasım 1958) böyle bir sürgüne muhatap olan müelliflerden biridir. Yukarıda adı geçen Ali Canip Yöntem'in (d. 1887 / ö. 26 Ekim 1967) babası da Selanik'e sürül­müştü. Leskovikli Ra'uf Bey (d. 1879 - ö. ?) Leskovik'te ve Selanik'te öğrenim gördükten sonra 1894 senesinde İstanbul'a gelip Mülkiye Mektebi'ne girdi. Son sınıfta iken siyasî faaliyetlerinden dolayı ailece Selanik'e sürüldü.

Bütün bu bilgilerden ortaya çıkan tablo bize şunu göstermektedir ki Selanik sa­hip olduğu özel konumu dolayısıyla her dönemde ve her şartta daima önemli bir şehir olma vasfına sahiptir. Selanik Osmanlı öncesinde olduğu gibi Osmanlı yönetiminde de özel konumunu ve hep önemli olma vasfını sürdürdü. Bu yüzden hangi kriter açısından değerlendirilirse değerlendirilsin hep çok öne çıkan bir şehir oldu. Örneğin ticaret, siyaset, askeri faaliyetler yanında kültür ve sanat açısından da önemli bir merkez oldu. Özellikle Osmanlı Devleti'nin Batılılaşma sürecinde kilit rol oynadı. Batılı dü­şünceler, denebilir ki Selanik üzerinden Osmanlı toplumunu etkilemeye başla­dı. Osmanlı Devleti'nin son döneminde Selanik Türk basın hayatı bakımından da verimli bir yerdi. Genç Kalemler, Yeni Asır, Nefir, Trakya, Yeni Ziya, Yeni Yol, İ'tilâ, Balkan, Yeni Adım, Şeytan, Ülkü, Cumhuriyet, Müdafâyı İslam ve Milliyet burada yeni dönemde yayınlanan gazete ve dergilerdir.

Fethi takiben Selanik'te başlayan edebî/kültürel hareketler hız kesmeden her dönemde de­vam etmiştir. 19. ve 20. yüzyıl başlarında artan yoğunluğun şehrin Avrupa ile İstanbul arasında bir iletişim merkezi olması ile alakası vardır. Maalesef bu renkli yapı, şehrin Türk yönetiminden ayrılmasından sonra (1912), yerini tek renkliliğe bıraktı. Selanik artık Osmanlı döneminin o çok renkli ve hareketli yapısından mahrum olsa da bugün de Yunanistan ve Balkanlar için önemli bir şehir.

[email protected]