İstihbarattaki reform Türkiye'ye ne getirdi?

Faruk Önalan / Yazar
12.08.2022

MİT, aralarında kriz olan ülkeler arasındaki arabuluculuk konusunda oldukça etkin konumda. Rusya-Ukrayna savaşı ile baş gösteren tahıl krizinin çözülmesinde hem Dışişleri hem de Milli Savunma Bakanlığı ile gerçekleştirilen koordinasyon stratejik bir önemdeydi. Afrika'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Körfez ülkelerinde yapılan Dışişleri koordineli çalışmalar birçok krizin çözülmesinde fayda getirdi.


İstihbarattaki reform Türkiye'ye ne getirdi?

Etkin bir istihbarat teşkilatı bir ülkenin en önemli kurumudur zira güçlü devlet olmanın yolu güçlü istihbarat yapısına bağlıdır. Bu kapsamda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Dr. Hakan Fidan'ın şu sözü oldukça dikkat çekicidir: "İyi istihbarat her zaman iyi bir dış politikayı garanti etmezken, kötü istihbarat sıklıkla yanlış politikaya sebep olur."

Geçmiş zamanlarda MİT, -ne yazık ki- "CIA'nin Türkiye Şube Müdürlüğü" olarak adlandırılırken, bugün tamamen bağımsız olarak dünyanın en iyi ve güçlü istihbarat örgütleri arasında yerini almaktadır. Orta Doğu'da ya da Afrika'nın herhangi bir bölgesinde vatandaşları kaçırılan ülkelerin kapısını çaldığı birinci adres MİT olmuştur. 25 yaşındaki İtalyan vatandaşı Silvia Constanzo Romano, 2018 yılı Kasım ayında Kenya'nın Chkama bölgesinde kaçırılınca İtalyan makamları Türk istihbaratından yardım talebinde bulunmuştu. MİT hem teknik hem de etkili insan istihbaratı (HUMINT) yöntemiyle Romano'nun yerini tespit ederek sağ olarak kurtardı ve Somali'nin başkenti Mogadişu'da İtalyan yetkililere teslim etti. MİT'in bu başarısı haliyle başta Roma olmak üzere dünyanın birçok yerinde büyük ses getirdi. İtalya'nın önde gelen bir dergisinde yer alan, "İtalyan kamuoyu, kaçırılan yardım görevlisi Silvia Romano'nun Türk istihbaratı tarafından kurtarılmasıyla Doğu Afrika'yı kaybettiklerini anladı" cümlesi çarpıcıydı.

MİT gerek ulusal güvenlik açısından gerekse çeşitli örgütler tarafından kaçırılan Fransız, Amerikan, İtalyan, Rus, Lübnan vatandaşlarının kurtarılması noktasında birçok ülkede başarılı operasyonlar yürüttü. Lübnan Operasyonu, Lazkiye Operasyonu, Irak Operasyonu, Kosova Operasyonu, Gabon Operasyonu, Azerbaycan Operasyonu, Ukrayna Operasyonu, Sudan Operasyonu, Moldova Operasyonu, Somali Operasyonu bunlardan sadece birkaç tanesidir. 2009-2021 yılları arasında dünyanın çeşitli bölgelerinde 145'i Türk olmak üzere 177 rehine kurtarılarak ailelerine teslim edilmiştir.

Örgütün kimyası bozuldu

Libya'da birçok ülke tarafından hem askeri hem de siyasi olarak desteklenen darbeci General Hafter'in ilerleyişinin durdurulup rüzgârın yönünün tamamen değiştirilmesinde MİT'in belirleyici rolü vardır. Bugün Hafter'in yakın adamı Tobruk Parlamentosu Başkanı Akile Salih'in, Türkiye'nin nüfuzunu kabul ederek Ankara'ya ziyarette bulunması, bu başarının en önemli göstergelerinden biridir. Geldiğimiz noktada Libya'da Türkiye'yi hesaba katmadan herhangi bir plan ya da oluşum kurulmayacağına dair tüm dünya ülkeleri mutabık kalmışlardır. Bu durum Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Afrika için de geçerlidir.

MİT sadece dış ülkelerde değil içeride de birçok başarılı operasyona imza attı. İsrail, İran lehine çalışan casus ağları, Rus suikast hücreleri ele geçirildi. Fransız istihbarat servisi DGSE için, Türkiye'deki muhafazakâr dernekler, cemaatler ve Diyanet personeli hakkında istihbarat toplayıp Fransa'nın İstanbul Başkonsolosluğu'na veren istihbarat hücresi çökertildi. Dünyanın kalbi durumundaki İstanbul'da, son sistem teknolojik imkânlarla inşa edilen yeni hizmet binasına kavuşan MİT, çok daha başarılı hizmetler sunmaktadır. Ankara'da bulunan istihbarat merkezi "KALE" ise önde gelen istihbarat teşkilatları (CIA, MI6 ...) ile aradaki makası kapatacak düzeyde her açıdan donatılmıştır.

"Terör arananlar" listesinde yer alan sözde üst düzey terör örgütü üyeleri, çoğunluğu Suriye ve Irak'ta olmak üzere -bazen aylarca adım adım takip edildikten sonra- SİHA operasyonları ile etkisiz hale getirildiler. Bu operasyonlar terör örgütünün sözde lider kadrosunun da kimyasını bozdu. Gerek örgüt içinde gerekse civar köylerde bulunan köylüler "ajan" yaftası ile infaz edildi. En yakınlarından hatta gölgelerinden dahi korkar hale geldiler. Aynı yerde uzun süre kalmamaya özen göstermeye çalışsalar da –en güvende hissettikleri Kandil Dağı'nda dahi- SİHA'ların hedefi olmaktan kurtulamadılar. Yeri geldi ABD'nin koruma şemsiyesi altında iken yeri geldi Şam rejiminin en güçlü olduğu alanlarda karşılarında MİT'i gördüler. ABD'nin özel eğittiği Jiyan Tolhildan kod adlı Selva Yusuf Kamışlı'da SİHA ile etkisiz hale getirilirken, 53 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı Katliamı zanlısı Yusuf Nazik, Esed'in en güçlü olduğu Lazkiye'ye düzenlenen "Hançer Operasyonu" ile yakalanarak adalete teslim edildi. Tabi bu başarılı operasyonlar başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin tepkisine neden oldu. Oysa Türkiye tüm bunları ulusal güvenliğini tesis etmek adına, terör örgütlerine karşı gerçekleştiriyordu. Aynı kesimler ABD'nin sivilleri hedef alan harekâtlarına ise sessiz kaldı, İsrail'in kayıt dışı operasyonlarına, bırakın karşı çıkmayı "savunma hakkı" başlığı ile destek verildi. Alman Spiegel'e röportaj veren İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'un askeri ve istihbarat konularının baş muhabiri Ronen Bergman, Mossad'ın kayıt dışı operasyonlarla en az 3 bin kişiyi öldürdüğünü söylemişti.

'İnsan istihbaratı'

Bu noktada şunu belirtmekte fayda var. MİT, "İnsan İstihbaratı" (HUMINT) konusunda çok çok iyi bir durumda. Alınan istihbaratlarla hedefin kimliği doğrulanıyor ve bir müddet takip altına alınıyor. Böylece sivillerin zarar görmesinin önüne geçiliyor. ( Bu hassasiyet diğer ülkelerde olmadığı için Afganistan, Pakistan, Suriye, Irak başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde on binlerce masum sivil öldürüldü. Açıkçası bu durum kimsenin umurunda da olmadı, sadece sayıları "istatistik" tutmak amacıyla kayıtlara geçti. )

Sadece bulunduğumuz coğrafyada değil Avrupa'da dahi bilgi akışını gönüllü olarak sunmaya hazır binlerce insan olduğu Avrupa basınında da çok sık yer aldı. ELINT/SIGINT (elektronik), Siber ya da Teknik istihbarat da elbette çok önemlidir ve hepsinin işlevi ve faydası farklıdır. Ancak insan istihbaratın yeri başkadır. İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6 Direktörü Richard Moore bir panelde HUMINT'ın önemine vurgu yapmıştı. "MI6, İngiltere'nin denizaşırı insan istihbarat teşkilatıdır. Diğer ülkelerde gizli ajanlar toplar ve yönetiriz. Hükümete gizli bilgiler sağlamak ve elde edilmesi imkânsız olan şeyleri gerçekleştirmek için bu insan ilişkilerinden yararlanıyoruz." Avustralya istihbarat servisi (ASIS) Direktörü Paul Symon da, servisin 70. kuruluş yılında yaptığı konuşmada, daha fazla istihbarat elamanına ihtiyaç duyduklarını ve insan istihbaratı alanında yabancı casus gereksiniminden bahsetmişti. Symon ayrıca "meydan okuma büyük, risk gerçek, tehdit büyüyor" sözleriyle siyasilere –hızlı adım atılması yönünde- uyarılarda bulundu

İstihbarat teşkilatları, yapısı itibariyle herkes ile görüşebilir. Diplomatik ilişkilerin olmadığı Şam rejimi, Kahire yönetimi ile görüşmeler MİT aracılığı ile yürütülmeye devam ediliyor. BAE ile ilişkilerin normalleşmesinde de ilk görüşmeler MİT ile başlatıldı. Fransız istihbarat sitesi, BAE Güvenlik Müsteşarı Tahnun bin Zayed'in, Mısır istihbarat şefi Abbas Kamil ve Ürdün istihbarat şefi Ahmed Hüsnü'nün aracılığı ile MİT Başkanı Hakan Fidan ile Kahire'de görüştüğünü yazmıştı.

12 yıllık süreç

MİT, aralarında kriz olan ülkeler arasındaki arabuluculuk konusunda da oldukça etkin konumdadır. Rusya-Ukrayna savaşı ile baş gösteren tahıl krizinin çözülmesinde hem Dışişleri hem de Milli Savunma Bakanlığı ile gerçekleştirilen koordinasyon stratejik bir önemdeydi. Afrika'da, Balkanlar'da, Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Körfez ülkelerinde Dışişleri yapılan koordineli çalışmalar birçok krizin çözülmesinde fayda getirdi.

27 Mayıs 2010 tarihinde Emre Taner'den görevi devralan Hakan Fidan, 12 yıllık süre içinde MİT'te önemli işlere imza attı. Özellikle son dönemde hem operasyonel hem de diplomatik alanda kazanımlar elde edilmesinde MİT büyük katkı sağladı. Fidan ilk göreve başladığı günden -hatta daha başlamadan hem içeriden hem de dışarıdan hedefe koyulmuştu. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk günden itibaren sağlam duruşu ile tüm saldırılar bertaraf edildi. İlk olarak 2010 Mayıs ayında İsrail gazetesi Haaretz ardından dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak -diplomatik ilişkilerde eşine rastlanmamış şekilde- Fidan'ın MİT Müsteşarlığı görevine alenen karşı çıktı. Sonraki aylarda FETÖ mensupları Hakan Fidan'ı yıpratmak için türlü tuzaklar kurdular. 7 Şubat'ta Hakan Fidan'ı tutuklamaya kalktılar. Dönemin Başbakanı Erdoğan'ın hamlesiyle bu kalkışma başarısızlığa uğratıldı. Yine durmadılar. Bu defa 22 Haziran 2012 tarihinde Suriye'de düşürülen F-4 savaş uçağı üzerinden Hakan Fidan'ı suçlamaya kalktılar. 7 Şubat kalkışması sonrası yapılan yasa değişikliği ile "MİT mensuplarının sorgulanmasının Başbakan'ın iznine bağlanması" ile bu girişim de sonuçsuz kalmış oldu. Ardından dış basında Hakan Fidan aleyhinde bir bir yazılar servis edilmeye başlandı. Davos'ta yaşanan "one minute" olayında moderatör olan David Ignatius, Washington Post'taki köşesinde "Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler kötü olduğu için Ankara'nın MOSSAD için çalışan 10 İranlı ajanını Tahran'a ihbar ettiği" şeklinde bir yalanı servis etti. Bu yazının üzerine bu defa İsrailli Yori Yanover isimli sözde bir gazeteci, "Jewish Press" için yazdığı makalede Hakan Fidan için "Bir sabah arabasında özel bir sürprizi hak ediyor" diyerek alenen tehdit etti. Ve tehdit yazısı olduğu gibi "Todays Zaman" gazetesinde yayınlandı. Bu iki yazının da 17/25 Aralık, emniyet-yargı darbe teşebbüsünden bir ay önce yayınlandığını da ayrıca not etmek gerekli. 2013 Ekim ayında WSJ bölgede ABD'nin boşluğunu doldurabilecek üç istihbarat şefine karşı uyarıyordu. Bu isimlerin başında yer alan Hakan Fidan'a geniş yer ayrılmıştı. (diğer isimler, Suudi Arabistan istihbarat şefi Prens Bender ve İran DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani) Ve James Jeffrey'in şu görüşüne yer veriliyordu: "Hakan Fidan yeni Ortadoğu'nun yüzü. Onunla işbirliği yapmalıyız, çünkü işleri halledebiliyor. Ancak ABD'nin gözü kapalı dostu olduğunu da düşünmemeliyiz, çünkü değil." 15 Temmuz darbe teşebbüsünden yaklaşık iki ay öncesinde Hakan Fidan'ın Tokyo'ya büyükelçi olarak atanacağı yalanı, bazı medya organlarında, sosyal medya paylaşımlarında yer almaya başlamıştı. Yerine de gelebilecek isimler yazılıp çiziliyordu. Bu konu hakkında İsrailli editör Arad Nir'in şu paylaşımını hatırlamakta fayda var: "Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşmenin tamamlanmasını kolaylaştırır." Yani bir nevi Fidan'ı "normalleşme" yolunda engel olarak görüyorlardı. Kasım Süleymani 2020 yılı Ocak ayı başında Irak'ta öldürülmüştü. Bu suikasttan sonra Netanyahu'nun partisi Likud'a yakın Makor Rishon gazetesinde bir makale yayımlandı. Buna göre Hakan Fidan, Türkiye'yi tarihsel bir imparatorluk olarak restore etmeyi amaçlayan Neo-Osmanlı ideolojisinin ayrılmaz bir parçası olarak tasvir ediliyordu. Bununla da yetinilmedi açıkça suikast yapılması gerekliliği belirtildi: "Şimdi Kasım Süleymani, yerin üç arşın altında yattığına göre, onun ikizi olan Türk İstihbarat Servisi Başkanı Hakan Fidan'ın komplolarına odaklanma zamanı geldi." Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yazı karşısında net bir cümle kullandı: "İsrail medyası da istihbarat başkanımız için böyle şeyler yazıyorsa doğru istikametteyiz. Hayırlı olsun."

Sonuç olarak; MİT'in imkân ve kabiliyet becerisi rakiplerini kıskandıracak daha doğrusu kızdıracak bir şekilde üst seviyelere çıkarıldı. Millî İstihbarat Teşkilatı, istihbarat biliminin her alanında gün geçtikçe daha büyük adımlar atıyor. Bölgede belirleyici bir güç haline gelmiş olduğu, ittifak ile kabul ediliyor. Geçtiğimiz günlerde Fransa'da etkin bir sitenin attığı başlık gelinen noktayı tek cümle ile özetledi: "Hakan Fidan Türk istihbaratının yenilmez reformcusudur."

[email protected]