İstihdamda beşeri sermaye ve sosyal ağlar

Prof. Dr. Mahmut Özer/TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı
6.09.2023

Okuldan işe geçişte, yani istihdam edilebilirlikte tek sorumlu eğitim sistemi değildir. Beşeri sermaye, okuldan-işe geçişi tek başına belirlememektedir. İstihdama geçişte gittikçe önemi artan diğer örtük mekanizmalar ve özellikle sosyal ağlar devreye girmektedir. Dolayısıyla, beşeri sermayeye yüklenilen olağanüstü anlam, işgücü piyasasına geçişte değerini yitirmektedir.


İstihdamda beşeri sermaye ve sosyal ağlar

Beşeri sermayenin önemine yapılan vurgular, tüm ülkelerde beşeri sermayeye odaklanmayı getirmiş ve ülkeler kalkınmalarını gerçekleştirmek ve rekabet güçlerini artırmak için vatandaşlarının, yani beşeri sermayelerinin niteliğini artırmada eğitim sistemlerine merkezi bir rol biçmişlerdir. Bu nedenle eğitim sistemleri kitleselleşme evresine girmişlerdir. Böylece, işgücü piyasasını güçlendirme ve ekonomik kalkınma okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde kitleselleşmenin ana sürücü kuvvetine dönüştürülmüştür. Ülkeler, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını artırmak için devasa bütçeler ayırmaya ve özellikle okul öncesi, temel ve ortaöğretimde evrenselleşmeyi, yani tüm yaş grubunun okullaşmasını sağlamayı politika gündemlerinin tepesine yerleştirmişlerdir. Benzer eğilim, yükseköğretimde de kendisini göstermektedir. Yükseköğretim sistemleri birer elit sistem olmaktan çıkartılıp kitleselleşme ile tüm vatandaşların erişimine açılmaktadır. Beşeri sermayenin niteliğinin artırılması hedefi sadece eğitim kurumları ile sınırlı tutulmayarak hayat boyu öğrenme stratejileri ile yetişkin vatandaşları da kapsamına almıştır.

Tek mesele beşeri sermaye mi?

Dolayısıyla küresel ölçekte her yaştan bireyin bilgi, beceri ve yetkinliklerini artırmaya yönelik devasa seferberlik yürütülmektedir. Elbette bu yaklaşımdaki ana varsayım beşeri sermayenin niteliği artırmasının ötesinde işgücü piyasasının talep ettiği becerilerin kazandırılması ile okuldan işe geçişin kolay ve düzgün hale geleceği, böylece istihdam edilebilirliğin artacağıdır. Bir başka deyişle istihdam edilebilirlikte ana sorumlu beşeri sermayedir. Bu durumda istihdam edilebilirlikteki sorun, kişinin beşeri sermayesindeki eksiklikle ilişkilendirilmektedir. Benzer şekilde de okuldan işe geçişteki sorunlar da eğitim sisteminin yetersizliği veya eksiklikleri ile ilişkilendirilmektedir. Beşeri sermayeye bu aşırı sorumluluk yükleme belki de son yarım yüzyılda eğitim sistemlerinin sürekli değişime ve reforma maruz kalmasını beraberinde getirmiştir. Böylece işgücü piyasasındaki talepler tek taraflı göz önüne alınarak arz alanında sürekli değişim ve uyumlaştırma reformları dayatılmıştır. Gerçekten istihdam edilebilirlikte beşeri sermaye her derde deva mıdır?

Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasından itibaren okuldan işe geçişi ve istihdam dinamiklerini anlamaya yönelik yapılan araştırmalar istihdamda beşeri sermaye kadar önemli başka bir faktöre dikkat çekmektedir: Sosyal ağlar (Buradan sonra değinilen örnekler ve detayları hakkında bkz. Özer ve Perc, 2020). İşletmelerde çalışanlar üzerine yapılan araştırmalar, işe almaların önemli bir kısmının referansla ve sosyal ağlar üzerinden gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bir başka deyişle eğitim alanından işgücü piyasası alanına geçişte beşeri sermayeden çok bireylerin bulundukları sosyal ağ dinamikleri daha fazla etkin olmaktadır. Hatta sadece istihdam edilebilirlikte değil, ayrıca başlanılan pozisyonunun ve ücretin belirlenmesinde de sosyal ağlar çok daha etkin olabilmektedir. Bireyin sosyal ağı bu avantaja yol açmıyorsa birey, daha düşük pozisyondan ve daha düşük ücretle başlayarak kariyer basamaklarında ilerlemeye çalışmak zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla işgücü piyasasında sadece beşeri sermayesine yatırım yapan bireyleri şaşkına çeviren farklı dinamikler devreye girmektedir.

Diğer taraftan istihdam edilebilirlikteki bu farklı dinamikleri anlamada öncü rol oynayan Mark Granovetter (1974) istihdam bilgisine erişimde sosyal ağların ve özellikle zayıf bağların etkisini ortaya koyarak bu alandaki araştırmalara farklı bir boyut kazandırmıştır. Sosyal ağlar, ağdaki bireyler arasındaki ilişkinin veya iletişimin yoğunluğuna göre kuvvetli veya zayıf bağ olarak isimlendirilmektedir. Kuvvetli bağlar daha yoğun ilişkilere sahip alt ağlara yol açarken zayıf bağlar, olmaması durumunda bağlantı kurulamayacak diğer ağlarla bağlantı kurulmasını kolaylaştırmaktadır. Bu bağlamda zayıf bağlar, ağda bilgi yayılımını hızlandıran bir köprü işlevi görmektedir. Granovetter ve sonraki araştırmacılar, istihdam ve iş mobilitesini artırmada ağırlıklı olarak zayıf bağların rol oynadığını teyit etmişlerdir. Zayıf bağları olan sosyal ağlarda bulunan bireyler yeni iş bilgisine daha kolay erişmekte ve böylece istihdamlarına süreklilik kazandırabilmektedir. Ancak, bireyin sosyal ağında zayıf bağlar yoksa bağlı bulunulan sosyal ağdaki bireylerin çoğunun işsiz olması bireyin de istihdama erişimini kısıtlamakta, ayrıca işsiz geçen süre arttıkça istihdam edilme olasılığı da düşmektedir.

Granovetter modeli istihdam dinamiklerini anlamada halen yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu bağlamda son zamanlarda Rajkumar ve arkadaşları (2022) tarafından 'Linkedln You May Know' algoritmasını kullanarak yapılan en kapsamlı çalışma Granovetter modelinin sonuçlarını bir kez daha teyit emiştir. Dolayısıyla uzun yıllardan beri farklı alanlarda teyit edilen bu bulgular, aslında bireyin bulunduğu sosyal ağın konumu, ağdaki zayıf bağların varlığının bireyin istihdam ve iş değiştirmesinde beşeri sermayesinden çok daha önemli rol oynadığına vurguda bulunmaktadır.

Avantaj avantajı doğurur

Aslında sosyal ağların etkisini geriye doğru, yani eğitim aşamasına da taşıyabiliriz. Burada da beşeri sermayenin niteliğini değerlendirmede kullanılan akademik başarıya ailenin sosyoekonomik seviyesinin etkisi devreye girmektedir. Ailesinin sosyoekonomik seviyesi arttıkça bireyin akademik başarısı artmaktadır. Özellikle eğitimin ilk kademelerindeki bu fark, dezavantajlı çocuklar açısından telafi edilmediğinde ilerleyen yıllarda avantajlının lehine sürekli artmaktadır. Eğitime sosyoekonomik seviye olarak avantajlı başlayanların yükseköğretime devam etme şansları arttığı gibi daha iyi üniversitelere ve prestijli mesleklere erişimleri de kolaylaşmaktadır. Daha önce değindiğimiz Matta etkisi bu kez eğitimde kendisini göstermekte, avantaj sürekli daha fazla avantaja yol açmaktadır. Sonuçta, sosyal sınıflar/sosyal ağlar eğitim üzerinden kendilerini yeniden üretmektedir.

Dolayısıyla sadece okuldan işe geçerken sosyal ağlar etkisini göstermemekte, ayrıca eğitim aşamasında da oldukça etkili olmaktadır. Bireyler eğitim aşamasında beşeri sermayelerini artırmada aynı seviyede başlamamakta, sosyal ağları ve dolayısıyla sosyokültürel ve ekonomik seviyelerine göre farklı seviyelerden sürece girmektedir. Bir şekilde bu zorluklar aşılıp yaklaşık aynı seviyede beşeri sermayeye sahip olunsa dahi işgücü piyasasına geçişte yine sosyal ağlar devreye girmektedir.

Yakın zamanda New York Times yazarı David Brooks'un işaret ettiği gibi "İnsanları en çok sahip olduğu niteliğe göre ayıran ve/veya dışlayan bir sosyal düzen inşa ettik. Akademik başarı üzerine kurulu bir düzen...Yüksek eğitimli ebeveynler seçkin okullara gidiyor, birbirleriyle evleniyor, yüksek ücretli profesyonel işlerde çalışıyor ve aynı seçkin okullara giren, birbirleriyle evlenen ve seçkin sınıf ayrıcalıklarını nesilden nesile aktaran muazzam kaynaklar aktarıyorlar."

Eğitimde kitleselleşme eğitime tüm vatandaşların erişimini sağlaması açısından çok önemlidir. Bir başka deyişle eğitime erişim eğitimde fırsat eşitliğinin önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Ancak, eğitime erişim kadar önemli olan bir başka husus kitleselleşen eğitim sistemlerinde sosyoekonomik arkaplanına bakmaksızın herkesin aynı kalitede eğitime erişimini temin edebilmektir. Eğitim sistemlerinin bu bağlamda en önemli sorumluluğu eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak adımlara süreklilik kazandırmaları ve verimliliğini sürekli artırmaya çalışmalarıdır. Bu sağlanmadığında David Brook'un işaret ettiği çevrim ortaya çıkacak, bazı sosyal ağlar sürekli kazanırken bazıları da çabalamasına rağmen kaybedecektir.

Eğitim sistemi ve reform açmazı

Özetle eğitim ve işgücü piyasası karmaşık dinamikleri olan iki farklı alandır. Dolayısıyla bir alandan diğerine geçiş, yeni alanın yeni dinamikleri ile yüzleşmeyi gerektirmektedir. Bu bağlamda, okuldan işe geçişteki sorunlar hem arz hem de talep tarafı dinamikleri ile ilişkili olması kadar doğal bir durum yoktur. Bu durumda her iki alanda da iyileştirme yapılması gerekmektedir. Ancak, beşeri sermaye etrafında örülen anlatı, sorumluluğu çoğunlukla tek bir alana, eğitim sistemine yıkmakta, işgücü piyasasını özellikle göz ardı etmektedir. Çünkü anlatıyı oluşturan işgücü piyasalarıdır. Dolayısıyla, kendisine çekidüzen vermek yerine beşeri sermaye üzerinden eğitim sistemlerine çeki düzen vermeye çalışmaktadır. Bu yaklaşım hem bireylerde hem de eğitim sistemlerine aşırı yüklenmelere yol açmaktadır. Bireylerin istihdamında beşeri sermayelerinin ötesinde işgücü piyasası ile ilişkili sistemik sorunlar olmasına rağmen sorunların maliyeti haksız bir şekilde bireylerin omuzlarına yüklenerek sonucu değiştirmese de sürekli ve yeniden beşeri sermayelerine yatırım yapmaları beklenmektedir. Benzer şekilde eğitim sistemleri de, bu eksikliğin tamamı kendi sorumlulukları gibi hissettirilerek sürekli revizyon veya reform açmazına sürüklenmektedir.

Sonuç olarak okuldan işe geçişte, yani istihdam edilebilirlikte tek sorumlu eğitim sistemi değildir. Beşeri sermaye, okuldan-işe geçişi tek başına belirlememektedir. İstihdama geçişte gittikçe önemi artan diğer örtük mekanizmalar ve özellikle sosyal ağlar devreye girmektedir. Dolayısıyla, beşeri sermayeye yüklenilen olağanüstü anlam, işgücü piyasasına geçişte değerini yitirmektedir. Tek sermayesi beşeri sermayesi olanlar şokla karşılaşarak hayal kırıklıkları yaşamaktadır. İşgücü piyasası tüm bireylere adil davranmamakta, sosyal ağlar üzerinden değer ayarlaması yapılmasına imkân tanımaktadır. Bu nedenle asıl odaklanılması ve iyileştirilmesi gereken işgücü piyasasıdır.

Granovetter, M. S. (1974). Getting a Job: A Study of Contacts and Careers. Cambridge, Mass: Harvard University Press.

Özer, M; Perc, M (2021). Impact of social networks on the labor market inequalities and school-to-work transitions. Journal of Higher Education, 11(1), 38–50

Rajkumar, K; Saint-Jacques, G; Bojinov, I; Brynjolfsson, E; Aral, S (2022). A causal test of the strength of weak ties. Science, 377(6612):1304-1310.