İstiklal anlayışının dinamik belgesi: Misak-ı Milli

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
3.02.2023

Misak-ı Milli, İstiklal Harbi'nin anayasası niteliğindedir. Aynı zamanda Milli Mücadele'yi başlatan çok önemli bir belgedir. Güç merkezinin İstanbul'dan Anadolu'ya geçtiğine işaret eden Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş çizgisinde önemli bir vesikadır.


İstiklal anlayışının dinamik belgesi: Misak-ı Milli

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nı sürdüremeyeceğini gördüğünde Mondros Ateşkes Antlaşması'nın ağır hükümlerini kabul etti. Ardından İtilaf devletleri Antlaşma hükümlerine dayanarak hızlı bir şekilde vatan topraklarını işgal etmeye başladı. Sevr'i Osmanlı Devleti adına görüşen heyet de tamamen bir teslimiyet ve yok oluş anlamına gelen metne imza atmıştı. Mevcut şartlarda milletine dayatılan şartlara boyun eğmemek ve Anadolu'dan bir İstiklal Harbi başlatmak gerekiyordu. İstanbul'daki resmi Osmanlı hükümeti teslim şartlarını içine sindirememişti ama açık bir tepki gösteremiyor ve eli kolu bağlı duruyor görüntüsüyle millete umut olamıyordu.

Bu olumsuzluklar içinde, aksiyona geçmek için fırsat arayan Çanakkale'de Kutul-Amare'de başarıya imza atan askerler ve komutanları Türk Milleti'nin bağımsız devlet ve hükümet anlayışının temsilcileri olarak ortaya çıktı.

İstiklal Harbi'nin anayasası

Türk milletinin tarihini ve istiklale verdiği değeri iyi bilen Mustafa Kemal Paşa ve yakın silah arkadaşları Anadolu'dan başlatacakları Milli Mücadele'nin esasını belirlemek için ele ele verdi. Misak-ı Milli, İstiklal Harbi'nin anayasası niteliğindedir. Aynı zamanda Milli Mücadele'yi başlatan çok önemli bir belgedir. Diğer taraftan Türk Milleti'nin güç merkezinin İstanbul'dan Anadolu'ya geçtiğine işaret eden ve Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş çizgisinde önemli bir vesikadır.

Misak-ı Milli ve TBMM'nin doğuşu

19 Mayıs 1919'dan itibaren IX. Ordu Müfettişi olarak Anadolu'da Milli Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi'ni yayınlayarak Misak-ı Milli'nin ana unsuru olan milli irade kavramını dile getirdi. Ardından Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi'ni toplayarak Misak-ı Milli'yi bütünüyle gerçekleştirmek noktasında milleti ve milletin temsilcilerini fiilen harekete geçirmiştir. İstanbul hükümeti tamamen inisiyatifi kaybetmemek için temsilcileri vasıtasıyla Amasya'da Mustafa Kemal ile görüşmeler yaparak Misak-ı Milli ilkelerini Meclis-i Mebusan'da gündeme almayı kabul etti. Bu mutabakatın ilk adımı olarak açılma hazırlıkları yapılan Meclis-i Mebusan'a seçilen milletvekilleri Mustafa Kemal ile görüştü. Mustafa Kemal Misakı Milli'yi oluşturan fikirlerini paylaşarak Meclis-i Mebusan'da kabul edilmek üzere bir çerçeve metin hazırlayarak bunu Hüsrev Gerede ile İstanbul'a gönderdi.

Hüsrev Gerede, Meclisi Mebusan'da 22 Ocak 1920 tarihinde yapılan gizli oturumda bu metni okudu. Metin üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde ilk teklif edilen metine bazı kuvvetlendirici kelimeler ve düzenlemeler yapıldı. Bunların en önemlisi söz konusu metnin birinci maddesinde "hatt-ı mütareke dahilinde" ibaresi "hatt-ı mütareke dahil ve haricinde" diye değiştirildi. 28 Ocak 1920 tarihinde yapılan oturumda okunan son hali ile Misak-Milli Beyannamesi kabul edildi. 17 Şubat 1920'de Meclis-i Mebusan toplandığında Misak-ı Milli'nin dünya kamuoyuna ve devletlere elçiliklere yazılan resmi yazılar ve basın vasıtasıyla duyurulması gündeme geldi. Bu sırada Misak-ı Milli tekrar okunarak oy birliği ile kabul edildi ve duyurusu yapılmak üzere harekete geçildi.

Misak-ı Milli'nin maddeleri

1. Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmiş bölgelerin dahil ve haricinde kalan dînen, ırken, emelen müttehid ve yek-diğerine karşı hürmet-i mütekâbile ve fedâkârlık hissiyâtiyle bağlı olan ahalinin yaşadığı yerler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz.Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir. (Arapların çoğunlukla yaşadığı yerlerde yapılacak referandumun sonucuna saygı duyulacaktır)

2. Kars, Ardahan ve Batum'da (Elviya-i Selase) gerekirse referanduma gidilecektir.

3. Batı Trakya'nın geleceği için referandum yapılacaktır.

4. İstanbul ve Boğazlar'da Türk egemenliğine halel gelmemelidir.

5. Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar tanınacaktır.

6. Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar kabul edilemez. (Kapitülasyonlar)

Birinci madde- Devlet-i Osmâniyye'nin münhasıran Arab ekseriyyetiyle meskûn olub 30 Teşrin-i evvel 1918 tarihli mütârekenin hîn-i 'akdinde muhâsım orduların işgali altında kalan aksamının mukadderatı ahâlisinin serbestçe beyân edecekleri araya tevfikan ta'yîn edilmek lâzım geleceğinden mezkûr hatt-ı mütâreke dâhil ve hâricinde dînen, ırken, emelen müttehid ve yek-diğerine karşı hürmet-i mütekâbile ve fedâkârlık hissiyâtiyle meşhûn ve hukuk-ı 'ırkiyye ve İctimâ'iyyeleriyle şerâit-i mühitiyyelerine tamâmiyle ri'âyetkâr 'Osmanlı-İslâm ekseriyyetiyle meskûn bulunan aksamın hey'et-i mecmu'ası hakîkaten veya hükmen hiçbir sebeble tefrik kabul etmez bir küldür.

İkinci madde- Ahâlisi ilk serbest kaldıkları zamanda ârâ-yı 'ammeleriyle anavatana iltihak etmiş olan Elviye-i Selâse içûn lede'l-icâb tekrar serbestçe ârâ-yı 'ammeye mürâca'at edilmesini kabul ederiz.

Üçüncü madde- Türkiye sulhuna ta'lîk edilen Garbı Trakya vaz'iyyet-i hukûkiyyesinin tesbîti de sekenesinin kemâl-i hürriyetle beyân edecekleri araya tebe'ân vâki' olmalıdır.

Dördüncü madde- Makarr-ı hilâfet-i îslâmiyye ve pây-i taht-ı Saltanat-ı Seniyye ve merkez-i hükûmet-i Osmaniyye olan İstanbul şehriyle Marmara Denizi'nin emniyyeti her dürlü halelden masun olmalıdır. Bu esâs mahfuz kalmak şartiyle Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının ticâret ve münâkalât-ı 'âleme küşâdı hakkında bizimle sâ'ir bi'l-'umûm 'alâkadar devletlerin müttefiken verecekleri karar muteberdir.

Beşinci madde- Düvel-i îtilâfiyyye ile muhâsımları ve ba'zı müşârikleri arasında takarrür eden esâsât-ı 'ahdiyye dairesinde ekaliy yetler hukuku - memâlik-i mütecâviredeki Müslüman ahâlisinin de aynı hukûkdan istifâde etmeleri ümniyyesiyle- tarafımızdan te'yîd ve te'mîn edilecekdir.

Altıncı madde- Millî ve iktisâdı inkişâfâtımız dâ'ire-i imkâna girmek ve daha asrî bir idâre-i muntazama şeklinde tedvir-i umura muvaffak olabilmek içûn her devlet gibi bizim de te'mîn-i esbâb-ı inkişâfâtımızda istiklâl ve serbestî-i tâmme mazhar olmamız üssü'l-esâs-ı hayat ve bekâmızdır .

Bu sebeble siyâsî, adlî, mâlî vesâ'ir inkişâfâtımıza mâni' kuyuda muhalifiz.

Tahakkuk edecek düyûnâtımızın şerâit-i tesviyyesi de bu esâsâta mugayir olmayacaktır.

(Mustafa Budak, İdealden Gerçeğe, İstanbul, 2002, s. 156-8.)

İtilaf devletleri işgal altındaki İstanbul'da toplanan Meclis-i Mebusan'ın böyle bir karar almasını hemen cezalandırmak için şiddetli bir tepki gösterdi. Meclis-i Mebusan işgal ordusunun askerleri tarafından basıldı. Yakaladıkları milletvekillerini de Malta adasına sürgün ettiler. Bazı milletvekilleri de Mustafa Kemal'in çağrısına uyarak yakalanmadan Ankara'ya kaçmayı başardı. Böylece 23 Nisan 1923'te Ankara'da Büyük Millet Meclis-i açıldı. TBMM'nin açılışı Misak-ı Milli ilanıyla doğrudan ilgili olduğu gibi temel hedefi de Misak-ı Milli ilkelerini hayata geçirmek oldu.

Dinamik bir vesika

Misâk-ı Millî, Türk Milleti'nin Milli Mücadelesi'ni ilan eden destanın başlangıcıdır.

Misak-ı Milli Türk Milleti'nin kabul edebileceği asgari barış koşullarının adıdır. Mustafa Kemal Türk Milleti'nin lideri ve İstiklal Harbi'nin Başkomutanı olarak bu metni bir rehber ve yol haritası olarak kabul etmiş ve hayatı boyunca içerdiği ilkeleri adım adım gerçekleştirmeye çalışmıştır. Misak-ı Milli Türk milletinin yaşadığı sınırlarda bağımsız bir devlet çatısı altında varlığını sürdürmek noktasında kılavuz edindiği bir barış belgesidir. Bu belge Türk milletinin yaşadığı topraklara ve istiklaline atfettiği önem açısından çok değerlidir. Attila İlhan'ın ifadesiyle Misak-ı Milli toprak bütünlüğünü ifade eden bağımsızlık sınırlarını çizen bir belge olduğu kadar bir sınırsızlık belgesidir. Yani statik bir metin değil dinamik bir metindir. Nitekim, Mustafa Kemal Musul ve Kerkük için atak yapmıştır. Ardından Boğazlar'da Türklerin hakimiyetini sağlayan Montrö Antlaşması'nı yapmış ve hasta yatağında iken Hatay'ın anavatana katılma sürecini başlatmıştır.

Mustafa Kemal, 16 Ekim 1921'de TBMM'nin gizli oturumunda şöyle demiştir:

"... Misâk'ı Milli'nin birinci maddesi, bir 'hatt-ı mütâreke' tasavvur ediyor.... Hatt-ı mütâreke nedir? Var mıdır böyle bir hat? Yoktur."

Ayrıca Mustafa Kemal şunu da ifade etti:

"Misâk-ı Millîmizde, muayyen ve müspet bir hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle tespit edeceğimiz hat, hatt-ı hudud olacaktır!"

Mustafa Kemal bir defasında, '...Türk süngülerinin çizdiği sınır...' diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını tarif etmişti. Misak-ı Milli ilan edildiğinde Mustafa Kemal'in ve Türk milletinin tek güvencesi Türk askerlerinin süngülerinin gücüydü. O güç ve istiklal iradesi olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti bugünlere gelebilir miydi? İstiklal Harbi bu ruh sayesinde kazanıldı. Montrö olmasaydı Boğazlar'da Türk hakimiyeti sağlanabilir miydi? Misak-ı Milli'nin dördüncü maddesinin ruhuna uygun kazanılan bu başarı Mustafa Kemal sayesinde olmadı mı? Hatay'ın anavatana katılması hatta Kıbrıs Türklerinin imdadına koşarken Misak-ı Milli'den ilham alınmadı mı?

Sonuç olarak Misak-ı Milli ile İstiklal Harbi'ne güçlü bir zemin kazandırılmıştır. Misak-ı Milli'yi esas alan Mustafa Kemal istilacı güçlere karşı ilan ettiği hedeflere ulaşıncaya kadar direneceğini beyan etmişti. Lozan Antlaşması ile elde ettiklerini yeterli bulmadığından Boğazlar'daki hakimiyeti sağlamak amacıyla Montrö Antlaşması'nı yapmıştır. Hatay için teşebbüse geçtiğinde de hedefi Misak-ı Milli'dir. Misak-ı Milli tarihi önemi olan bir vesikadır. Tarihe mal olmuş ama tarihin tozlu raflarında kalmayan Türkiye'nin iç ve dış politikasında yaşanılan gerçeklere her daim ışık tutan bir belgedir.

[email protected]