İstikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
10.12.2022

Fahrettin Altun, uluslararası düzende son yirmi yılda yaşananları çözümleyerek özetliyor kitabında. Hem uluslararası kurumları hem uluslararası düzene dönük sınamaları hem çatışmaları hem çatışma çözümlerini hem de aşırı sağ popülizmi irdeleyen Altun, Türkiye'nin bu meselelere bakışını da aktarıyor.


İstikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye

1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve akabinde 2001'de gerçekleşen İkiz Kuleler'e yönelik saldırı ile belirginleşen uluslararası düzendeki kriz, küresel ve bölgesel düzeylerdeki terörizm, çeşitli ekonomik bunalımlar, salgın hastalıklar, iç savaşlar ve normal savaşlar, başarısız devletlerle birlikte istikrarsız bir küresel ortama evrildi. Belirsizliklerin giderek arttığı, çatışmaların giderek sertleştiği bu çağda Türkiye'nin bölgesel ve küresel planda oynadığı istikrarlaştırıcı rolü ele almaya, anlatmaya çalışan bir kitap Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un eseri.

Adaletin tesisi

Küresel düzeyde adaletin tesis edilmesi, Suriye'den Libya'ya, Afrika'dan Ukrayna'ya kadar uzanan geniş coğrafyada Türkiye'nin istikrarın sağlanması adına attığı adımların ve yaptığı somut katkıların fark edilmesini hedefleyen çalışmada, Soğuk Savaş'ın sona ermesinin üzerinden 30 yılı aşkın bir süre geçmesine karşın bir konsensus sağlanamadığını vurgulayan Altun, esasen Soğuk savaş döneminde de ortaya çıkan meydan okumalara geçerli bir cevap vermekten uzak görünen uluslararası kurumların, bölgesel çatışmaların çözümlendirilip sona erdirilmesi, uluslararası krizlere çare bulunması, insani yardımların çatışma bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gibi önemli birçok alanda hesap verebilir ve muteber birer platform olamadığının altını çiziyor.

Francis Fukuyama'nın Berlin Duvarı'nın yıkılmasının akabinde ilan ettiği "tarihin sonu" ve liberalizmin zaferi temalı liberal uluslararasıcılığın, yeni uluslararası sistemin belkemiğini oluşturacağı beklentisi ise daha 1990'larda ortaya çıkan Ruanda soykırımı ve Bosna'da Müslümanlara dönük yaşanan etnik temizlik başta gelmek üzere birçok iç savaş, etnik çatışma ve insani krizle birlikte yanlışlandı.

Kitabında Altun, uluslararası düzende son yirmi yılda yaşananları çözümleyerek özetliyor. Uluslararası kurumların zayıflatılması, uluslararası toplumun çatışma ve krizlerin üstesinden gelememe sebepleri, ortaklık hissiyatına yönelmiş popülizm, "önce biz" anlayışları gibi birtakım tehditler bu çözümlemenin ana unsurlarını oluşturuyor. Hem uluslararası kurumları hem uluslararası düzene dönük sınamaları hem çatışmaları hem çatışma çözümlerini hem de aşırı sağ popülizmi irdeleyen Altun, Türkiye'nin bu meselelere bakışını da aktarıyor.

Mevcut uluslararası sistemin barış ve istikrarı sağlamakta veya teminat altına almakta başarısız kaldığını işaret eden Altun, bölgeden bölgeye taşınan güncel ve küresel meydan okumaları tartışarak bu sistemin başarısızlıklarını ve eksikliklerini ele alıyor. Altun ayrıca Türkiye'nin uluslararası düzenin etkinliğini ve önemini artıracak somut tekliflerini de anlatıyor.

Dünyada farklı krizler devam ederken Türkiye'nin uluslararası toplumun ve kurumlarının başarısızlıklarına rağmen insani yardım alanında önemli bir aktör haline geldiğine dikkat çeken Altun, Türkiye'nin ve onun mevcut yönetiminin büyük güçlerin harekete geçmesini beklemeden proaktif bir tarzda, kimseyi şeytanlaştırmadan, dışlamadan ya da kayırmadan ortaya çıkan sorunlara müdahale ettiğini işaret ediyor. Adalet olmadan ne barışın ne istikrarın ne de refahın olacağına inanan Türkiye'nin, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde sorumluluk sahibi ve yapıcı bir aktör olarak ortaya çıkan birçok konu ve sorunda hem eleştiri hem de katkı sunduğunu belirten Altun'un Türkiye'nin bu bakımdan istikrarlaştırıcı önemli bir güç olarak küresel belirsizliklerle mücadelesini kitabında odak aldığını belirtelim.

İstikrarlaştırıcı Güç Türkiye Fahrettin Altun Paradigma 2022

Nazilerin son taarruzunun lideri

İkinci Dünya Savaşı'nın en tartışmalı figürlerinden biri addedilen SS Albay Joachim Peiper, başında olduğu SS tümenindeki adamları tarafından epey saygı gören ve Adolf Hitler'e benzetilen, kazandığı başarılarla da Hitler'in gözdesi haline gelen bir subaydı. Tarihçi Danny S. Parker, daha önce yayımlanmamış arşiv materyalleri ve aralarında Alman gazilerin de bulunduğu Peiper'ın çağdaşlarıyla yapılan kapsamlı röportajlarla hazırlamış kitabını. Almanların İkinci Dünya Savaşı'ndaki son taarruzu olan Ardenler Taarruzu'na liderlik eden bu Nazi subayının hem muharebe meydanlarında hem de sivil yaşantısında sergilediği karmaşık karakteri çalışmada analiz ediliyor.

Hitler'in Savaşçısı, Danny S. Parker, çev. Ali Kaan Cerit, Kronik, 2022

Avrupa kültürünün en uzun yüzyılı

Avrupa'da 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şekillenen kültürel temsilleri ve pratikleri ele alan kitabında Loyer, garlar, kafeler ve bulvarlar gibi mekânlar etrafında şehre özgü yeni zaman algısının ve tecrübe sisteminin nasıl şekillendiğini anlatıyor. "Gazete uygarlığı"ndan, tiyatronun burjuvalaşma sürecine, savaş kültürünün toplumsal hayata sızma şekillerinden sömürgeci kültürün entelektüel hayatta kendini nasıl sürdürdüğüne, sivil toplumun bayraktarlığını yapan entelektüel figürden 1968'le baş gösteren yeni hareketlilik tarzlarına Avrupa kültürünün oluşumunda ön plana çıkan birçok konuyu irdeliyor. Loyer kitabında ayrıca dijital kültür, kitle turizmi gibi güncel konulara da eğiliyor.

Avrupa'nın Kısa Kültür Tarihi, Emmanuelle Loyer, çev. Alp Tümertekin, İş Bankası, 2022

@uzakkoku