İsveç'in yanılgısı Bolton'un hayali

Faruk Önalan / Yazar
27.01.2023

"Düşünce özgürlüğü" başlığı altında Ankara'nın meşru tepkileri görmezden gelinip Türkiye'nin NATO'daki pozisyonu daha doğrusu üyelik durumu tartışılmaya açılmak istenmektedir. Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un, son iki analizinde bu konuya değinmesi tesadüf değildir.


İsveç'in yanılgısı Bolton'un hayali

Bazen devletler veya istihbarat örgütleri tasarladıkları bir planın başarıya ulaşabilmesi için, belirlenen hedefin öncelikli olarak dünya kamuoyu tarafından tartışılmasının yolunu açarlar. Birbirinden bağımsız gibi görünen aslında tek merkezden yürütülen olaylar üzerinden algı operasyonları yürütülür. Böylelikle hedef alınan şahıs, kurum, kuruluş ya da ülke yıpratılmaya çalışılır. Son dönemde ardı ardına yaşanılan hadiseleri de bu kapsamda değerlendirmek yerinde olacaktır.

Artan güvenlik endişeleri

Rusya-Ukrayna savaşı her alanda dünya dengelerini derinden sarsmıştır. Enerji ve tedarik zinciri gibi önde gelen sorunlar birçok ülkeyi etkilemektedir. Bunun yanında özellikle Baltık ülkelerinde ekstra güvenlik endişeleri had safhaya ulaşmıştır. Bu kapsamda İsveç ve Finlandiya olası Rus tehdidine karşı Kuzey Atlantik Paktı Teşkilâtı (NATO) şemsiyesi altına girerek gelecek yıllarda güvence altında olmak istemektedir. Tabii bunun için de tüm üye ülkelerin onayını almak durumundalar. Bugüne kadar Türkiye ve Macaristan hariç NATO üyeleri gerekli onayı vermiştir. Macaristan'ın da önümüzdeki günlerde aynı doğrultuda adım atması beklenmektedir. Türkiye ise meşru güvenlik kaygıları gerekçesiyle söz konusu desteği vermemiş yakın zamanda da vermesi beklenmemektedir. Zira 2022 yılı haziran ayı sonunda Madrid'de NATO Genel Sekreteri Stoltenberg huzurunda gerçekleşen toplantıda imza altına alınan Türkiye-İsveç-Finlandiya arasındaki üçlü memorandumun gerekleri yerine getirilmemiştir.

Verilen sözler tutulmadı

Anlaşma gereği İsveç, terörle mücadele kanunun kapsamını genişletti ancak 1 Temmuz itibariyle yürürlüğe girecek. Diğer yandan Türkiye tarafından sağlanan bilgi, delil ve istihbarat dikkate alınarak terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerinin ivedilikle ve bütün boyutlarıyla işleme koyulacağı taahhüt edilmişti. Fakat aradan geçen yaklaşık 8 aylık süreye rağmen listede olmayan birkaç ismin iadesi dışında herhangi bir gelişme olmamıştır. Ulf Kristersson Başbakanlığında kurulan yeni İsveç hükümeti göreve başladığı zaman anlaşmaya bağlı kalacaklarına dair ılımlı mesajlar vermelerine rağmen bugün tam tersi bir yola girilmiştir. PKK ve bağlantılı terör örgütlerinin harekât alanının kısıtlanacağı ve daha sert tedbirler alınacağına dair verilen sözler havada kalmıştır.

Örgüt yandaşları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a benzetilen bir kuklayı başkent Stockholm'deki tarihi belediye binası önündeki direğe ayaklarından asarken İsveç güvenlik güçleri olayı seyretmekle yetinmiştir. Birkaç gün sonra benzeri saldırılar tekrar edilmiştir. Terör örgütü yandaşlarının eylemleri karşısında savcılık suç unsuru bulunmadığını açıklamış, saldırı "fikir özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmiştir. Olayı İsveç'in NATO üyeliği başvurusuna karşı sabotaj olarak tasarlandığını belirten Başbakan Kristersson, durumun ülkenin güvenliği açısından tehlikeli olduğunu dile getirdi. Bu sözler dışında da herhangi bir hamle yapma iradesi gösterilmemiştir. Terör örgütü PKK/YPG taraftarlarının yapmış olduğu eylemler üzerindeki tartışmalar devam ederken bu defa başka bir provokasyonun fitilinin ateşlenmesine göz yumulmuştur. Danimarkalı aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri Rasmus Paludan'a, Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakma izni verilmiş ve söz konusu saldırı polis koruması altında gerçekleştirilmiştir. İsveçli yöneticiler daha önce olduğu gibi olayı tasvip etmediklerini ancak "fikir özgürlüğü" kapsamında görüldüğünü açıklamıştır.

Üçlü toplantı iptal edildi

Elbette bu saldırı sadece Türkiye'ye değil tüm Müslümanlaraydı. Endonezya ve Malezya, İsveç Büyükelçilerini Dışişleri Bakanlığına çağırıp protesto notası verdi. Pakistan, Afganistan, Irak başta olmak üzere birçok ülkede yüzbinlerin katıldığı kitlesel protesto gösterileri düzenlendi. İsveç Meclis Başkanı ve Savunma Bakanı dahil çok sayıda üst düzey ziyaret Ankara tarafından iptal edildi. Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında Şubat ayında yapılması planlanan üçlü mekanizma toplantısı ileri bir tarihe ertelendi. Öte yandan İsveç hükümeti sadece NATO'ya giriş hedefinin değil aynı zamanda şirketlerinin de büyük zarar göreceği endişesini taşımaktadır. Yüksek ticaret hacminin olduğu Malezya da dahil olmak üzere çeşitli ülkelerdeki siyasi temsilciler tarafından İsveç'e karşı boykot çağrıları da yapıldı. İsveç şu anda gerilimi düşürüp, olayların etkisini soğutma faaliyetleri yürütmektedir. Fakat Türkiye ve diğer ülkelerden gelen tepkilerin boyutunun fazla olacağı hesap edilmedi. Son olarak hadiselerin tahlili için İsveç Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı acil bir basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldı. Başbakan Kristersson'un tehdidin boyutunun çok ciddi olduğunu ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek seviyeye çıktığını söyledi. İsveç'in tanınan gazetecilerinden Viktor Barth-Kron gelinen noktayı "diplomatik çöküş" olarak nitelemiştir. "NATO'ya katılmak bize müttefikler kazandıracaktı. Ancak esas olarak şimdiye kadar yeni düşmanlar üretti." Kron düşüncesinde haksız sayılmaz çünkü bugün Müslüman dünyasında İsveç'e büyük bir öfke duyulmakta, İsveç malları için geniş kapsamlı boykot kampanyaları düzenlenmektedir.

Finlandiya temkinli

Finlandiya bu süreçte daha temkinli ilerlemeyi tercih etmektedir. Ancak onlar da Ankara'nın taleplerini tam olarak yerine getirmiş değiller. Hafta içi ulusal bir kanala röportaj veren Dışişleri Bakanı Haavisto Finlandiya'nın, NATO sürecini İsveç olmadan sürdürmeyi düşünmek zorunda kalabileceğini ifade etmiş bu açıklama Stockholm'de şok etkisi meydana getirmişti. Hatta Fin Savunma Bakanı Mikko Savola dahi sosyal medya hesabından Dışişleri Bakanı Haavisto'yu isim vermeden eleştirdi: "Şimdi soğukkanlılığı korumak önemlidir. İsveç ile aynı zamanda NATO üyeliği için başvurduk. Birlikte bitirmemiz Finlandiya, İsveç ve NATO'nun çıkarınadır." İlerleyen saatlerde yeni bir açıklama ile sözlerine açıklık getirmek zorunda kalan Haavisto, NATO'ya İsveç ile birlikte girmenin birinci seçenek olduğunu vurgulamak zorunda bırakılmıştır.

Arkasında Putin mi var?

Son gelişmelerin arkasında, NATO'nun Baltık ülkeleri ile genişlemesini istemeyen Rusya Devlet Başkanı Putin'in olduğuna dair tuhaf iddialar da ortaya atılmaktadır. Eğer söylenildiği gibi bir durum olsaydı, NATO'ya girmek için çırpınan İsveçli yöneticiler Kur'an yakılması hadisesine izin verir miydi? Burada dikkat çekmemiz gereken başka bir nokta bulunmaktadır. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılımına sert bir şerh koyan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir –ki bunun haklı nedenlere dayandığını belirtmiştik. "Düşünce özgürlüğü" başlığı altında Ankara'nın meşru tepkileri görmezden gelinip Türkiye'nin NATO'daki pozisyonu daha doğrusu üyelik durumu tartışılmaya açılmak istenmektedir. Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un, son iki analizinde bu konuya değinmesi tesadüf değildir. Bolton ilk olarak 2023 yılının ilk günlerinde İngiliz The Telegraph gazetesine "Erdoğan yeniden seçilirse, Türkiye'nin NATO üyeliği gündeme gelmeli" değerlendirmesinde bulunmuştu. Geçtiğimiz günlerde de Amerikan World Street Journal (WSJ) gazetesinde yapmış olduğu analizde, "Türkiye'nin NATO'dan ihraç edilmesini veya üyeliğinin askıya alınmasını ciddi bir şekilde tartışmanın; Erdoğan'ın seçime müdahale etmesini zorlaştıracağını ve muhalefete gerçek bir şans vereceğini" vurgulamıştır. Elbette bu çıkışların ardındaki en önemli sebep 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleridir. Düne kadar ılımlı mesajlar vermeye çalışan İsveç Başbakanı Kristersson'un da söylemlerinde keskin değişimler olmuştur. Yakın zamanda yapmış olduğu açıklamalardan da bu durum net bir şekilde ortaya çıkmaktadır: "Türkiye, Üçlü Muhtıra çerçevesinde yaptığımız şeyleri teyit ediyor fakat kendilerine veremeyeceğimiz ve vermek istemediğiniz şeyleri istiyor. Türkiye'nin taleplerinin hepsini karşılayamayız." Bu dönüşümün nedeni; seçim sonrası beklentileri doğrultusunda bir iktidar değişimi olursa, 6'lı Masa olarak bilinen Millet İttifakı bileşenleri ile daha rahat uzlaşabileceği düşüncesidir -ki bunun da yersiz olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü muhalefet cenahının önde gelen isimleri aylar önce, hem İsveç hem de Finlandiya'nın NATO'ya katılımının şartsız olarak kabul edilmesi gerektiğini açıklamışlardır.

Tehdidin ciddiyeti

Finlandiya ve İsveç ulusal güvenliklerine yönelik tehditlerin ciddiyetinin farkındalar ve mevcut ortamda NATO'ya kabullerinin mümkün olamayacağının bilincindeler. Bu yüzdendir ki Türkiye'de yapılacak seçimlerin sonucunu beklemeyi tercih etmektedirler. Bu süreçte de Ankara'nın taleplerini sürüncemeye bırakma yolunu izlemekteler. Dış Politika Enstitüsü kıdemli araştırmacısı Toni Alaranta, Finlandiya'da tüm Bakanların Türkiye seçimlerine odaklandığını yazdı. Alaranta, seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın büyük ihtimal ikinci turda kazanacağını bunun da İsveç'in katılım süreceğini uzatacağını ön görüyor. Böylesi bir durumda da Helsinki, Stockholm ile birlikte NATO hedefine doğru yürümeyi yeniden gözden geçirecektir. Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto da "Finlandiya ve İsveç'in NATO hedeflerine ilişkin Türkiye ile yapılan görüşmelere ara verilmesi gerektiğini, üçlü görüşmelere ortam sakinleştikten devam etmenin en iyi seçenek olduğunu dile getirmektedir. Bu noktada düşündürücü olan nokta İsveç ve Finlandiya yönetimlerinin, umutlarını muhalefetin seçimleri kazanmasına bağlamasıdır. Biden'ın seçim vaadi, Bolton'un temennisi de, Türkiye'deki muhalefetin birlik olması ve desteklenmesi değil miydi?

[email protected]