‘İsyan’ın son günü

CEVAT ÖNEŞ / Eski MİT Müsteşar Yardımcısı
30.03.2013

Türkiye 21 Mart 2013’ü, çok farklı boyutlarda kutladı. Kadim Diyarbakır’da Newroz’u kutlayan yüz binlerin, milyonların yarattığı görüntü ve Öcalan’ın çağrısı karşısında gösterdikleri duruş, kucaklamak için açtıkları kolların sıcaklığının yarattığı enerjinin sonuçları bakımından, yeniden doğuşun, yeniden yeşermenin, yepyeni bir hayatın inşasının miladı olması bakımından, tarihsel öneme sahiptir.


‘İsyan’ın son günü

Öcalan’ın mesajının kişiselleştirilerek, yaşanılan acıların gerçekliği içerisinde, ölüm, terör, ihanet, bölünme, bebek katili, bölücü başı gibi herkes için göreceli olan, sübjektif yargılamalar çerçevesinde değerlendirilmesi yanıltıcı olacaktır. Ortak yaşanılan acılarda, anaların gözyaşlarında, çocuklarını umutla beklerken atan kalplerinin sesinde olan gerçekliği, anlayarak ‘barış’ seslerini, ‘barış ve çözüm’ mücadelelerini, gayretlerini değerlendirebilmemiz gerekiyor. Geldiğimiz nokta da, yeni bir milat, yeni bir dönem/süreç olarak tanımlanan zaman diliminde; siyasi, sosyal, kültürel-psikolojik-ekonomik etkenlerin ve yönetimsel zihniyetler ile sistemlerin zafiyetlerinden, yanlış uygulamalarından kaynaklanan sorunların, sebep/sonuç ilişkilerini, tarihsel boyutlar, gelişmeler, değişim/dönüşüm şartları içerisinde anlamak zorundayız. Keza, meseleleri zamanın ve şartların gerçekliği içerisinde analiz ederken, değerlendirmelerimiz; günümüzün reel politiğinin, topyekûn potansiyelimizin ve geleceği de kucaklayan değerler sisteminin yaratıcı, yeniden inşa edici, insana odaklanan, maddi-manevi hayatımızı zenginleştirici gerçekliği içerisinde yapılabilmelidir.

Bu sebeplerle, Öcalan’ın çağrısının, tarihsel süreçlerin, toplumsal dinamiklerin ve yaşanmışlığın yaratabildiği birikimin ortaya çıkardığı bazı sonuçları ihtiva etmesi sebebiyle, çok önemli olduğunu düşünüyorum. Son isyanın liderinin, PKK’nın silahlı mücadele stratejisinin kurucu önderinin, isyanı-silahı sonlandırarak, Kürtler için, Türkiye için, özgürleşme, demokratikleşme, demokratik siyaset kapılarının açılmasına katkı sunmak isteyen seslenişine kulak vermemiz gerekiyor. 14 yıldır hücresinde bulunan, yaşamının muhasebesini yapan ve çok dinamik, siyasal-ideolojik motivasyonu güçlü bir kitlesel desteğe sahip Öcalan’ın geldiği noktada, çözüm sürecinde, Ak Parti iktidarının, siyaset-devlet sorumlularının oluşturdukları iradenin, üstlendikleri risklerin gerçekleştirebildiği şartlara ve ortak çözüm iradesinin önemine vurgu yapılması gerekir. 1978 yılında kurulan PKK’nın tartışılmayan lideri. 1984 Eruh-Şemdinli baskınından, 2013 yılına kadar, siyasal hedeflerine, silahlı mücadele ile ulaşmak isteyen bir örgütün önderi olma konumunu korumuş bir şahıs. Yaklaşık 40-50 bin ölümün, cinayetlerin, katliamların, faili meçhullerin, işkencelerin yarattığı kaos...önen ocaklar, kararan vicdanlar, gözlere inen perdeler, ağlayan insanlık, milyarlarla ölçülen harcamalar, fakirliğe, açlığa gidiş. Yaşamın parçası haline gelen psikolojik rahatsızlıklar. orunu anlayamayan, çözme iradesini gösteremeyen siyasetler/sorumlular. Ulusal, bölgesel, küresel çıkar çatışmalarının araçsallaştırarak, kullanmak istediği yapılar... Devam edebiliriz, ama yazmak dahi zor ve acı verici.

Bahsedilen ağır, düşündürücü şartların en önemli aktörlerinden Öcalan’ın, çözüm şartlarını yaratmak için iradesini ortaya koyan siyasi iktidar ile buluştuğu ortak noktada yaptığı çağrının, tarihsel değerini bilerek, ‘çığlığı’ anlamak ve cevaplandırmak gerekiyor.

Çağırıyı; ‘felsefi-siyasal boyut’, ‘yol haritası’, ‘uygulama’ ayaklarıyla açıklayabiliriz: Felsefi ve siyasal boyut kapsamında; “binlerce yıllık büyük medeniyet”, birlikteliğini, “Zagros ve Toros, Fırat ve Dicle”, “Sakarya ve Meriç”, “Ağrı ve Cudi, Kaçkar ve Erciyes” simgeleriyle bütünlüğe, kardeşliğe, ortak vatan kabulüne yapılan atıflar dikkatleri çekiyor. Seslenişin, Orta Doğu ve Orta Asya, Anadolu, Mezopotamya halklarına yapılışı ile “demokratik hoşgörü”, “halkların özgürlük ve eşitliği” çerçevesinde, “yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor” ifadeleri gelinen noktadaki değişim ihtiyacını gösteriyor. “Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz”, “bu gün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz”, “bugün yeni bir dönem başlıyor”, “silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor”, “artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” ifadeleri de, demokratikleşme, özgürlükler, çoğulculuk, hukuk kavramlarının şekillendirdiği yeni bir paradigma, yeni bir stratejik yaklaşımın kabulünün göstergeleridir. “Misakı Milli çerçevesi”, “Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz”, “Hz. Musa. Hz. İsa ve Hz. Muhammet’in mesajlarındaki hakikatler”, “batının çağdaş uygarlık değerlerine yapılan vurgulamalarla yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır” sonucunu açıklaması, yeni siyaset anlayışının ve pratiğinin de temel niteliklerini açıklar mahiyettedir. Öcalan’ın Türk-Kürt birlikteliğine bölgesel çerçevede yaklaşımı, demokratik Türkiye’nin model olma potansiyeline bakışı, Türkiye dış politikasının barışçı-derinlikli hedefleriyle de, örtüşür mahiyettedir. Gelişmeler, Kürt Sorunu’nu çözen bir Türkiye’nin, AB’nin yeniden stratejik derinlik kazanabilme çalışmalarında, önemli aktör olabilme imkânlarını yaratabileceğini göstermektedir.

Öcalan’ın seslenişinin stratejik boyutları, beklenti yaratan Yol Haritası için belirsizlik yarattığı gibi bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Gerçekte, “milyonların şahitliğinde diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor, artık silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir”kararı, silahlı güçlerin eylemsizlik, ateşkes, sınırlar dışına çekiliş ve silahların teslimi gibi askeri-güvenlik meselelerini, teknik çalışmalarla, en uygun şartların yaratılarak, gecikmelere meydan verilmeden, gerçekleştirilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Açıklamalar 2013 yılının sonuna kadar çekilme şartlarının yaratılabileceğini gösterir mahiyettedir. Nitekim 23 Mart günü, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Almanya-Bonn’da yapılan Nevruz kutlamalarına gönderdiği görüntülü mesajda, “bundan sonra KCK, PKK ve HPG olarak ateşkes ilan ediyoruz” açıklamasını yaptı. Başbakan Erdoğanda, aynı gün Eskişehir’de, çözüm sürecinde rol oynayacak Akil Adamlar Komisyonu’nun hafta içinde teşkil edilerek çalışmalarına başlayacağı bilgisini gazetecilerle paylaştı. Ayrıca PKK silahlı güçlerinin çekilme durumunun haftaya başlatılacağı belirtiliyor. Silahların teslimi hususunda, Türkiye’nin demokratikleşme performansına bağlı olarak bir neticeye bağlanabileceğini öngörebiliriz. Gelişmeler ve çağırının uygulama ayağında; askeri-güvenlik tedbirleriyle, Türkiye’nin genel demokratikleşme hamlelerinin hayata geçirilişlerinin, karşılıklı etkileşimleri de dikkatle değerlendirilmesi gereken hususlardandır.

Önceliklerimiz neler olmalı?

Kürt siyaseti yönünden, topyekûn Türkiye siyasetleri bakımından, yeni bir dönemin başladığını görebilmek ve bu sürece uygulamalarla da, anlam kazandırmak, sonuç alabilmenin temel şartlarındandır.
En önemli eşik aşılmıştır. En önemli aktörlerin ortak iradesi oluşmuştur. Kürtlerin ve Türklerin çok büyük çoğunluğunun, çözüm sürecine destekleri görülür derecede artış eğilimindedir. Zaman, telaşlanmadan; stratejik düşünme, stratejik planlama, güçlü koordinasyon, en geniş işbirliğini gerçekleştirme çalışmalarına öncelik verme, stratejik çözüm dili yaratma, iç ve dış politikanın ortak vizyonu çerçevesinde hareket edebilme zamanıdır. CHP ve BDP toplumsal yapıları, çözüm sürecinde oynayabilecekleri roller ve nitelikli değerler çerçevesinde, Türkiye’nin yeniden inşasında yapabilecekleri katkılar sebebiyle, ihmal edilmemesi gereken siyasal aktörlerdir. Siyasi iktidarın, alternatifsiz olduğu bir süreçte, Türkiye’nin hedefleri için, özellikle CHP’nin, çözüm sürecine katkı sunması şartlarını yaratmada göstereceği pozitif yaklaşımlar, Türkiye’nin geleceğini de etkileyebilecek mahiyettedir.
Konjonktürel şartların anayasası için değil, Türkiye’nin demokratik hedefleri ve temel sorunlarının da çözümlenmesine, etkili olabilecek, ‘BİZİ’ yaratabilecek bir anayasa inşası için gösterilecek gayretler, sorumluluk alan aktörlere, tarih sayfalarında ve toplumların vicdanlarında, hak edilen yerleri verecektir. Demokratik Türkiye için, çoğulculuğun zenginliği içinde güçlenecek olan Türkiye için, oluşacak yeni Türkiye ikliminin yaratacağı ‘gökkuşağı’ renkliliğinin güzelliği için, eşitliğin-hukukun-hakkın-adaletin hakim olduğu, maddi ve manevi zenginliğe sahip, güçlü-etkili bir Türkiye için, yeni bir sinerjiyle adımlarımızın atılma zamanıdır.

Özeleştiri yapabilmenin erdemliliğini içselleştirmiş aktörlerle, vicdanlı siyaset yapan aktörlerle, vicdanlı, adalet duygusuna sahip insanlarımızla, büyük bir toplum olarak, yeni doğuşlar, mutlu hedefler bizleri beklemektedir.

[email protected]