İttifaklar çağı

Mustafa Ekici - Yazar
5.05.2019

Türkiye, İslam coğrafyasında, son yıllarda uğradığı bütün ağır saldırı ve komplolara rağmen, ayakta kalmayı başarabilmiş, sosyal ve ekonomik olarak büyümeyi sürdürebilmiş hemen hemen kayda değer tek ülke konumundadır. Bunu da şüphesiz arkasında aldığı büyük halk desteği ile iktidarda sağladığı istikrar ve sürekliliğe borçludur.


İttifaklar çağı

Tanımlaması zordur. Zorluğu, bu sarsıcı ve gerçekten kötücül vakıayı, insani değerler içinde kalarak, insani değerlere bağlı kalarak tanımlamadan kaynaklanıyor. Toptan bir kötülük, bir halka, insan topluluklarına, coğrafyalara atfedilemez.  İnsan kalarak bu yapılamaz. En iğrenç, en aşağılık hali ile faşizmdir bu. Siyasayı kültürden, kültürü coğrafyadan bağımsız ele almak da gerçeğin dışına savurur bizleri. Neredeyse günlük şekilde başkalarının toprağına, varlığına yönelen bir tehdit olarak Batı kaynaklı saldırıları, Doğulu maskesi takmış terör şebekeleri yoluyla veya doğrudan işlenen mide bulandırıcı cinayetleri, bütün bu şeytani oyun ve planları anlamaktan bahsediyorum. Çoğu gündelik dedikodu mesabesindeki iç siyasi tartışmalardan bir an sıyrılıp bu derin ve sarsıcı kuşatmaya dikkat kesilmemiz lazım. 

Halka tavırlı Batıcı siyasa 

Seçim süreci yıpratıcı söylem ve gerginlikleri ile geçip gitti. Halkımız alışık bunlara şükür, gündelik politik tartışmalar ve zorlama argümanlar, bir miktar iz bıraksa da kayda değer kalıntılar olmuyor. Toplumumuz, Kemalizmin herkesi bir çuvala sopa zoru ile tıkıştırma politikalarına rağmen hala çok renkli, çok kültürlü ve bu çoğulculuğu bir tehdit olarak değil, bir zenginlik olarak yaşama erdemine hala büyük oranda sahip. Bu alicenap tavrın nedeni şüphesiz bin yılı aşkın süredir sessiz ve derinden mayalanan yüksek İslam kültürüdür. Her vechesiyle, Alevi veya Sünni, ehli tarik veya bireysel özgürlükçü, modern veya klasik, şehirli veya taşralı, hemen her bireyin karakterini oluşturan bu muazzam vicdan ve duyarlılıktır. Bu derin kültürün siyasette de iş yapan temel argüman olduğu, memleketin sol cenah siyasasının da günün sonunda İslami hassasiyetlere sahip görüntüsü verme çabasından anlaşılıyor. Evet, gerçekten de bu memlekette ‘gavur’ gibi davranarak, İslami değer ve hassasiyetleri aşağılayarak gidilecek bir demokratik siyaset yolu mümkün değildir. Genç cumhuriyetin halka tavırlı Batıcı siyasasının neredeyse her on yılda bir askeri darbelerle iş başında kalma çabasının nedeni bu gerçekliktir. 

Lakin iş iktidarda kalma, iktidar olma meselesinden, memleketin hangi ekipler tarafından yönetileceği tartışmasından çok daha derin bir yere doğru evriliyor. 

Yukarda Kapuscinski’nin anılarından alıntıladığım tasviri okuyunca içim titredi. Evlerin boyu kar yağan zamanlardan kalma korkular geldi aklıma. Bütün köyün, çocuk zihnimde bütün vatanın, klostorofobik bir mekana dönüştüğü rahatsız edici korkular. Kültürün çalışma mekanizması sanırım çölün mekanizmasına benziyor, kardan çok çölün. Çünkü çöl kalıcı ve temelden bir değişim dayatan, yumuşacık, insana makul gelen hafif ve sonu gelmez dokunuşlarla ilmek ilmek dokunan uzun bir ölüm gibidir. Şimdi Batılı aklın 100 yılı aşan bir sabır ve çok merkezli, süreğen saldırılar yolu ile boğmaya çalıştığı İslam kültürüne dönük kuşatma ve tehdidi yeni bir merhaleye gelmiş bulunmakta. Artık sadece yumuşak çöl kumunun kuşatması değil düpedüz felç eden ağır bir saldırılar silsilesi, fırtınası ile karşı karşıyayız. Hemen çevremizden başlayarak İslam ülkelerinin tek tek adeta düşüyor olması, işgal veya iç savaşa savruluyor olması ve sonu gelmez sosyal, ekonomik sorunlar içinde mefluç hali bu yeni merhalenin apaçık görüntüleridir. 

Türkiye İttifakı

Türkiye, İslam coğrafyasında, son yıllarda uğradığı bütün ağır saldırı ve komplolara rağmen, ayakta kalmayı başarabilmiş, sosyal ve ekonomik olarak büyümeyi sürdürebilmiş hemen hemen kayda değer tek ülke konumundadır. Bunu da şüphesiz arkasında aldığı büyük halk desteği ile iktidarda sağladığı istikrar ve sürekliliğe borçludur. 

Umudu tüketenler derin bir beka sorunu yaşar. Mücadele ile varılacak yer muhayyel ise kaçınılmaz olarak başka yarenler, başka odaklar ve linkler arayacaklardır. Bu da maalesef çoğunlukla sonu kötü biten siyasal kalkışmalar, ihanetler, işbirliklerine kapı aralar.  100 yıla varan sakat ulusçu yaklaşımlar, milleti ruh kökünden ayırarak seküler bir ulusçulukla tanımlama girişimleri, tarihten de kaynaklanan bazı vakıalar, milletimizi temelde ortak hareket eden bir yapıdan uzaklaştırıyor. Bazı kesimlerde iyice görünür hale gelen birbirine düşman kompartımanlara ayırıyor. Yeni siyasal sistem ile bu risklerin azaldığı, azalacağı söylenebilir. İttifaklarla da olsa, bir araya gelmesi oldukça zor kesimlerin ortak hareket etmesi, bu kesimlerin dışarıyla kurdukları linklerin millet tarafından kesilmesini getirecektir. Çünkü ittifaklarla da olsa bu kompartımanların iktidar hedefleri olası hale gelmektedir. 

Cumhurbaşkanının ifade ettiği Türkiye İttifakı kavramı, bu dışarıya linkli siyasalara adeta bir tür eve dönüş çağrısı olarak okunmalıdır. Kimsenin mesela Kürtler adına siyaset yapıyorum diyerek ya da Alevi toplum tabanına hitap eden bir siyaset güdüyor iddiası ile artık farklı ülkelerin hesabına işler içine girmesine lüzum kalmamıştır. Bürokratik oligarşinin karanlık koridorlarında kurtarıcı arayışlarına çıkılması da lüzumsuzdur. Çünkü millet, kendisine dayanıldığında hangi kesimden olursa olsun iktidarı olasılık içine koymuş bulunmaktadır. Benzer şekilde başkalarının da bu ittifakları kendi bekalarına dönük bir tehdit olarak okuması da anlamını yitirmiştir. Ak Parti eli ile topluma sunulan ve hüsn-ü kabul gören yeni sistem ile küçük temsil ve destek oranları ile iktidar olan ve kaçınılmaz olarak rakipleri karşısında, aslında millete karşı dışarıdan linkler arayan siyaset tarzı miadını doldurmuştur. Bundan sonra, sağdan veya soldan, hangi cenahtan olursa olsun, milletin dümen suyuna gidenlere, çıkarlarını milletin çıkarları ile örtüştürenlere, düşman ve yabancı siyasal linklerle değil, milletimiz ile rabıta kurabilenlere iktidar kapıları sonuna kadar açılmıştır. 

Kültürel kuşatma

Batı’nın ağır ve sabırla işlettiği kültürel kuşatma, islam dünyasında yer yer olumlu bazı sonuçlar doğursa da sonuç itibari ile İslam kültürünün kendi iç çevrimini nerdeyse sakatlamış durumdadır. Buna rağmen son yıllarda başta Türkiye olmak üzere İslam aleminde gözle görülür bir canlanma, hareketlenme görülüyor. İşte bu canlanma ve hareketlenme Batı’yı yeniden bir bütün olarak harekete geçirmiş durumdadır. İslam’ın yeniden bir merkezi iradeye sahip olma, bütün olarak hareket edebilme olasılığı Batı’nın uykularını kaçırmıştır adeta. İslam coğrafyasına bu kadar hoyratça ve dört koldan saldırmalarının tek nedeni bu yükseliş ihtimali, yeniden birlik olma ihtimalidir. İslam coğrafyasının koçbaşı olarak Türkiye, İslam dünyasının birliği, bütünleşmesi ve ortak hareket edebilmesinin hem merkezi hem de adeta laboratuvarı olacaktır. Türkiye sosyolojisinde Kemalist seküler milliyetçilik üzerine kurgulanan ulus projesi miadını doldurmuştur, milletimizi daha kapsayıcı ve derin bağlarla ortaklaştıracak olan yeni bir mefkure, milletimizi millet yapan değerlere dayalı, milletimizden neşet etmiş hemen bütün kesimlerin kendilerini içinde özgürce ifade edebilecekleri yeni ve kapsayıcı bir demokratik dil ve siyasal ortam, Türkiye’yi hem bu saldırılara karşı kavileştirecek hem de İslam dünyasına, farklılıklarla birlikte bir arada olabilmenin yollarını açacaktır. 

@mustafaekici23