Kaçış rampası

Dr. Necdet Subaşı / Yazar
21.08.2021

Habire yakınmak, gelen tehlike karşısında paniğe kapılmak, bizi bekleyen mutlak kader karşısında tedirginliği kurumsallaştırmak yerine burada bir kaçış rampası var mıdır ve oraya nasıl erişilir sorusunu sormak gerekir.


Kaçış rampası

Kaçış rampası kurtarır. Yükünüz ağırdır; hesapsız denklerle yola çıkmışsınızdır. Arkanızda taşıdıklarınızın haddi hesabı yoktur, ama arabanıza da güvenmektesinizdir. Bakımını daha yeni yaptırmışsınızdır, hem bu yollar da zaten başka birilerinden değil sizden sorulmaktadır. O kadar aşinasınızdır yani, o kadar hemhâl. Neredeyse gözü kapalı gidecek kadar buraları bilmektesinizdir. Ondandır ki yılların usta şöforü olarak sizde ne bu yüklerden yana bir dert vardır ne de su gibi akan yollardan kaynaklanan bir tedirginlik. "Bismillah" demiş, geride bir sürü insanın duasını almış, akşamdan sarılan yüklerinizle sabahın köründe kalkıp yola koyulmuşsunuzdur. Önünüzde upuzun yollar, bitmek tükenmek bilmeyen günler ve geceler vardır. Onlar birbirini kovalarken kıvrım kıvrım akan yolları tüketme derdindesinizdir. Gideceksinizdir habire gideceksinizdir. Uzun yola hüküm giymiş gibisinizdir. Bu yol bitecek gibi değildir; sahi ne zaman durulacak, ne zaman "bu kadar, buraya kadar" denilecektir? Ömür biter yol bitmez boşuna mı söylenmiştir?

Bildik yollar, yeni yükler

Oysa geride kalanlar sizi beklemektedir. Gittiğiniz yerlerden yeni yükler sarıp şu artık ezbere bildiğiniz yollardan bir türlü ayrılamayacaksınızdır. Bir nefes dinlenmeye vaktiniz yoktur; biraz nefes almaya, biraz toparlanmaya zamanınız olsa belki etrafta olup bitenleri de göreceksiniz. Mesela şu tepeden denize bakmak size iyi gelecektir, belki şu kayalıklarda arabayı bir kenara çekip hafif kestirmekle kendinize merhamet edebilir, belki şurada bir yerde mola verip keyifli bir çay içerken her şeyi bir kenara atarak içinizde bir ferahlık yaratabilirsiniz. Hem bir iki adım olsun yürüseniz, yerden aldığınız bir taşı fırlatıp, yol kenarlarında kendi halinde büyüyen çiçeklerden yayılan rayihaya bir yol yaklaşsanız. Ama değil işiniz çoktur, bu yoğunlukta zamanı olabildiğince iyi kullanmak ve menzile bir an önce erişmek zorundasınızdır.

Yol hep bir kararda ilerlemez. Bizi yokuşlar, inişler, engebeli geçişler, bozuk satıhlar, tuhaf bekleyişler, dar alanda sıkışmalar ve gereksiz bir trafik kesinlikle yoracaktır. Ama aracımızı tanıyoruz, bunların hepsinden haberdarız. Ne yollardan geçmişizdir, ne geçitlerde kalmış, ne tünellerden çıkmışızdır. Arabanın bir şoförü vardır. Her durumda, karşılaşacağımız sorunlar ne türden olursa olsunlar bunlara evvel emirde müdahale edecek olan sadece bizizdir. Akıl veren çok olacaktır, Allah'ın emridir, "ben olsam şöyle yapardım" diyenlerin haddi hesabı yoktur ama işte bu koltuğa sadece ve sadece bir kişi sığmaktadır. Konuşanların çoğu ilaçlığa olsun bir defa olsun o koltuğa oturmamıştır ancak yol göstermekte üzerlerine yoktur. Böyledir alışmışızdır.

Can bize emanet

Ama öyle olunca da bu arabadan da biz sorumluyuzdur. Arkamızdaki yükler bize emanettir. Onu adrese teslim etmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. Bu can da bize emanettir. Şu ucu bucağı bitmez yollarda heder olmamak için elimizden geleni yapmak zorundayızdır. Yola uykusuz çıkmanın ne menem bir şey olduğunu bilmeyen yoktur, arada gözlerimiz tarttığında bunun bizi nerelere savuracağını kestirmek için bir örnek deney yapmanın alemi yoktur. Beslenmemiz, dikkatimizi toplamamız, yolun bize söylediklerini, söylemeye çalıştıklarını ihmal etmememiz gerekir. Yolun sürprizlerine hazır olmak onu göğüslemeyi, yeri geldiğinde def etmeyi, yeri geldiğinde de kuş olup üzerinden geçmeyi gerektirir. Bilgi önemli ve değerlidir, basiret ve önsezi hiç de yabana atılmayacak kılavuzlar arasındadır, dua görünür görünmez her türden belaya karşı sığınılacak en mühim garantördür. Allah kerim padişahtır. Ona şüphe yoktur.

Yollar inişli çıkışlıdır. Bunların çoğu bizden özel bir performans beklemez. Yol tutmak bellidir, yola revan olmak için bütün bunları göze almak gerekir. Ne var ki bazı inişler sorunludur. Özel dikkat gerektirir. Yokuş yukarı gidişlerdeki yavaşlık insanı ne kadar hayattan bezdirirse yokuş aşağı inişlerdeki azami hız kontrolü de insanı bir o kadar çileden çıkartır. Arabanızın istiap haddi bellidir ama siz de herkes gibi biraz fazla olsa ne çıkar demiş, sırtınıza hiç gerekmediği kadar yük sarmışsınızdır. Taşıdığımız yük aracımızın kaç dingilli olduğuna bağlıdır ve haddi aşarak kahraman şoför olmayı seçmenin denenebilecek hiçbir matah yanı yoktur. Onlar yokuşları tırmanırken de inişlere geçerken de hep başımızın belasıdır. Bir duracak olsak kalkmak için kendimizi yer bitiririz, inişlerde arabayı yola kaptırmamak hiç de kolay değildir.

Hedefe varmak için iniş de çıkış da olacaktır. Menzile gitmek her zaman bir romantizme izin vermez. Terlemek, strese kapılmak, paniklemek, sinirlenmek bu işlerin doğasında vardır. Yol arkadaşlarımız seyretmekle yetinmeseler bile yapacakları pek fazla bir şey yok gibidir. Şoför mahallinde bize yoldaşlık edenlerin de zaten ellerinden gelen muavinliktir. Park ederken "gel gel" derler, geri geri giderken arkayı sağlama alma dertleri onlara aittir. Hepsi o kadar. Belki can sıkıntımızın giderilmesinde onlardan beklenen biraz çene çalmaları, uyuyup dalmamak için bizi lafa tutmalarıdır. Onlara güvenimiz tamsa nispeten rahat sayılabilecek bazı yerlerde arada arabayı teslim edip geçip arkada kestirmek de iyi fikirdir ama işte emanetlerin hepsi de sonuçta üzerimize zimmetlidir.

Gaza boğma, freni yakma

Yolda hız kazanmak bizi maksudumuza yaklaştırsa da onunla ilerlemek tehlike ve sıkıntıdan hâli değildir. Tırmanışlar yavaşlığa tahammül ve sabır, inişler dikkatte devamlılık ve kontrol gerektirir. Çıkışlarda hız kazanmak inişlerde hız yavaşlatmak yetmez; birinde arabayı gaza boğmamak diğerinde de frenleri yakmamak gerekir. Zor olan bir yükün baskısını üzerimizde hissederek gaza yüklenmek ve frenleri köklemektir. Aşırılık yolda bırakır, binbir eza ve cefayı davet eden yolun hakkını verememektir. Bilmek yetmez, ustalık da gerekir.

Yokuş aşağılık yolun kaderlerinden bir cüzdür, en az yokuş yukarı kadar. Savrulmamak, yoldan çıkmamak, ne kendimize ne de bizimle birlikte aynı yolu paylaşan diğerlerine zarar vermemek için kılı kırk yaran bir özene ihtiyaç vardır. Ne yazık ki inişlerde de tırmanışlarda da düz yolda sahip olduğumuz yükün daha fazlasıyla ilerlemek zorundayız. Balatalar başka bir şey olur artık, frenler gözden çıkarılamaz. Bir direksiyonla sadece yön tayin edilebilir, arabamız tekmil varlığıyla bizimle eşzamanlı olarak yolda olmalıdır. İnişlerde hızı yavaşlatmak herkesin bildiği şeydir. Frenlerin kademeli ve onları devre dışı bırakmayacak bir şekilde kullanılması gerekir. Gazı köklemenin yeri burası değildir, frenleri patlatmanın sonuçları üzerine kafa yormak gereksizdir. Özenli bir iniş için yüklerimizi unutmamak, imkanlarımızı bilmek, aracımızın dayanma gücünü dikkate almak ve dahası kullandığımız yolun bize oyun oynanmaması gerekir. Yanıltıcı yollar bizi şehvetli ilerlemelerle kendine mahkum eder.

Ağır yükler sık sık frenle içli dışlı olmamızı gerektirir. Yolu tamamlamak harika bir şeydir. Ancak her zaman sıra dışı ihtimalleri akılda tutmak gerekir. Fren tutmaz boşalırsa bu bilmem kaç dingilli aracı sahili selamete yanaştırmak nasıl mümkün olabilir? Her iniş risktir, eğer başaramazsak kaybedeceğimiz şeyler çoktur. Heyecan yanlış yaptırır, endişe yolda bırakır, soğukkanlılık içinde yolu tamamlamak tek çaredir.

Bazen istenmedik şekilde frenler boşa çıkar, boşalır ve araba o saate kadar sahiplendiği hızı daha da artırarak sahip olduğu kinetik enerjiyle kontrolden çıkabilmek için insana hamle üstüne hamle yaptırır. Şoförün mahareti aranır ancak bu her zaman yetmeyebilir. Bu tür istisnai durumlarda yapılması gereken hemen yolun kenarında yer alan kaçış rampasını gözümüze kestirmek ve oraya kendimizi atmaktır. Kaçış rampaları deneyim zenginliklerinin ürünüdür. Hemen her arabanın başına gelen aynıdır ve tam da burada, bu noktada artık çoktan devre dışı kalmış frenlerin azdırdığı hızı kontrol altına alabilmenin tek yolu bir rahmet mecraı olarak karşımızda yer alan kaçış rampalarına sapmaktır Buradaki sapış iyidir, güzeldir, kurtuluştur. Buradaki sapış kendimizi, emanetleri ve çevremizdeki başka insanları korumaktır.

Kaçış rampası her yerde olmaz Fren tertibatının olası tehditleriyle başa çıkmanın en çok zorlaştığı yerlerde bizi kaçış rampaları karşılar. Bunların kıymetini bilmek gerekir. Her rampa bir iyilik kanalıdır. Orada bizi sendelemeler, kuma batmalar, savrulmalar beklese de sonuçta ne kendimize ne de sorumluluk içinde taşıyıp buraya kadar getirdiklerimize bir zarar olmaz.

Yeni bir keşif

Yaşanılan uzun bir hikâye değildir, kaçış rampaları yeni bir keşiftir ve pek çok kişi bunlar sayesinde hayata tutunmayı başarabilmiş, hayatına hayat katmış, sonra da yola devam edebilecek bir enerjiyi buralarda biriktirmeye fırsat bulabilmiştir. Durmak yoktur, yola devam edilecekse şayet. Kaçış rampasına geri dönmek için değil yola devam etmek için sığınılır.

İşin metaforik, sembolik anlamlarından oraya buraya gitmek, "kaçış rampası" kavramı üzerinden keyfimize göre çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Oysa kaçış rampası mesela bir hız sabitleyicisi değildir, aksine yoldan çıkma ve kendini imha etme noktasına hızla savrulan araçlar için bir kurtarıcıdır. Öyle ki buna muhtaç olan insan sonunda bütün bunları icat edenlere minnettar olur, onlara mütemadiyen dua eder.

Hayatın başka düzlemlerinde de tabiri caizse inişler çıkışlar olur. Yol uzar, tehlike sinyalleri etrafımızda dolaşmaya başlar. Bir şeylerin iyiye gitmediğini hissetmek kolaylaşır. Yanımızdaki muavin nemelazım dese de bunu bilmemek zor değildir. Gündelik hayat alanlarının da trafikte olduğu gibi iyi planlanmış yaşam akışları için sayısız kaçış rampalarıyla donatılması gerekir. Onları bilmek ve kendimizi bu noktalara sağ salim eriştirmek için kullandığımız aparatları idareli bir şekilde kullanmak ve bir an önce salaha ermenin yollarını bulmak gerekir. Habire yakınmak, gelen tehlike karşısında paniğe kapılmak, bizi bekleyen mutlak kader karşısında tedirginliği kurumsallaştırmak yerine burada bir kaçış rampası var mıdır ve oraya nasıl erişilir sorusunu sormak gerekir.

Bazen bir sohbet bazen bir istişare bize bu yolu gösterebilir. Bir aydına, bir entelektüele kulak vermek, bilginin derinliklerinde yol alan bir alime ya da bilim insanına söz hakkı vermek bize nerde ne durumda olduğumuz konusunda zihin açıcı, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir öneri sunabilir. Bazen belki de hepsinden önde henüz kirlenmemiş kalbimize, hâlâ berhayat olan yüreğimize sığınarak da herkese görünmeyen kaçış rampasını bulabilir, onu seçebilir kendimizi sahili selamete çıkarabiliriz. Kaçış rampası hayattır, umuttur ve herkese lazımdır.

@darulmedya